Güncelleme Tarihi:
Çelik, AK Parti Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) toplantısı devam ederken, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu, soruları yanıtladı.
Şırnak'ın Silopi ilçesinde teröristlerle çıkan çatışmada şehit düşen 3 askere Allah'tan rahmet dileyen Çelik, "Türkiye'nin terörle mücadelesi en haklı olduğumuz konu olarak yüksek bir kabiliyetle devam ediyor. Şehitlerimiz, bu ülkede onurlu bir hayat sürelim diye canlarını feda ediyor, onlara ebediyete kadar minnet duyacağız." diye konuştu.
Bugünün çok üzücü olduğunu vurgulayan Çelik, "Rahmetli Emine Bulut'un hunharca katledilmesi karşısında milletçe derin bir üzüntü yaşıyoruz. Bütün kadın cinayetleri aynı üzüntüyü oluşturuyor. Konya'da da bir cinayet gerçekleşti. Bugün karşı karşıya kaldığımız vahşet, bütün hafızamızı yeniden aynı acıyla yüzleştiren, bundan sonrası için yapmamız gerekenler konusundaki hassasiyetimizin daha da artmasına bizi davet eden bir durum. Bugün karşı karşıya kalınan görüntünün milletimizde haklı infial yaratması, bir annenin çocuğunun gözleri önünde hayatını kaybetmesi üzüntü kaynağı. Sayın Cumhurbaşkanımız da bu konudaki hassasiyetlerinin altını çizdiler." ifadelerini kullandı.
Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının Emine Bulut cinayetine müdahil olduğunu anımsatan Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Siyaset kurumunun, Hükümetin müdahil olacağı konular hususunda Aile Bakanlığımız harekete geçmiştir. Evladımız, Aile Bakanlığı yetkilileri, psikologların gözetiminde tanıdıklarının yanındadır. Bakanlığımız konuya her aşamada müdahil olacaktır. Bu katliamı gerçekleştiren şahsın en yüksek cezayı alması hepimizin temennisidir. Burada sadece siyaset kurumunun, sadece Hükümetin alanına giren vazifelerinin çok ötesinde bir durumla karşı karşıyayız.
Cumhurbaşkanımız da değindiler, rahmetli Emine Bulut'un hayatını bu şekilde kaybetmesi kadar, bu şekilde hayatını kaybederken ona yardım etmek yerine birilerinin görüntü alma telaşına düşmesi, seyirci olması bunu çok çaplı olarak ele almamız gerektiğini gösteriyor. Orada bir insanın hayatını kaybederken, birileri ona yardım etmek yerine görüntü alma işiyle uğraşmak gibi bir duruma nasıl düşüyor? Bu topyekun değerlendirilmesi gereken bir konu."
"HER TÜRLÜ ŞİDDET REDDEDİLMELİ"
Kadın cinayetlerinin önlenebilmesi için yasal düzenlemelerin ötesinde kültürel, ahlaki hassasiyetlerin de oluşturulması gerektiğine değinen Çelik, "İlk eğitimden başlayarak, yüksek düzeyde aile içerisinden başlayarak toplumun her aşamasında bir konu haline getirilmesi gerekiyor. Üzerimize düşen ne varsa, şimdiye kadar önümüze gelen ne konu varsa bu konuları hassasiyetle yerine getirdik. Bundan sonra da her türlü üstümüze düşen vazifeyi yerine getirmeye hazırız. Bu büyük bir toplumsal yaradır. Her duyduğumuz hadiseyle birlikte çok şiddetli sarsılıyoruz." şeklinde konuştu.
Çelik, bu konunun toplumsal düzeyde bir bilince, dirence, duyarlılığa, hassasiyete dönüşmesi gerektiğini ifade etti.
Neşet Ertaş'ın, "Kadınlar insandır biz de insanoğluyuz" sözüne atıfta bulunan Çelik, yeni nesillerin bu bilinçle yetiştirilmesi gerektiğine dikkati çekti.
Her türlü şiddet kültürünün dışlanması gerektiğini kaydeden Çelik, özellikle kadına ve çocuğa dönük her türlü şiddetin toplumsal düzeyde ahlaki ve kültürel olarak mahkum edilmesinin en önemli meseleleri olduğuna değindi.
Bu meselelerin sadece yasal düzenlemelerle çözülmediğine dikkati çeken Çelik, "Birbirine parmak sallayarak, onu bunu suçlu ilan ederek çözülmüyor. Bu, hepimizin meselesidir. Hepimizin yarasıdır. Medeni bir toplum hayatına yakışmayan bir meseledir. Her türlü şiddet reddedilmelidir. Ama kadına ve çocuğa dönük şiddet olduğunda, bunun binlerce kat misliyle reddedilmesi gerekir." dedi.
"VAHŞET GÖRÜNTÜLERİNİN YAYILMASI, BİR BAŞKA VAHŞETTİR"
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da MKYK'de bu konuya değindiğini aktaran Çelik, şöyle devam etti:
"Sosyal medyada, medyada bu görüntülerin bu şekilde yayılması, toplumun diğer kesimlerinin bilhassa çocukların, bundan nasıl etkileneceğinin iyi hesaba katılması gerekiyor. Vahşet görüntülerinin yayılması, bir başka vahşettir. Şiddet görüntülerinin yayılması, bir başka tür şiddettir. Sayın Cumhurbaşkanımız, bu konudaki hassasiyetlerini de ortaya koydular. Özellikle sosyal medyada bu vahşet kültürüne karşı nasıl bir duyarlılık oluşturulabilir, nasıl bir hassasiyet oluşturulabilir öteden beri bunun altını çiziyorlar. Biz AK Parti olarak, MKYK'mız, MYK'mız olarak, bu konuda üstümüze düşen yeni vazifeler varsa her türlü öneriye, iş birliğine açığız."
Bu konunun partiler üstü mesele olarak görülmesi gerektiğine işaret eden Çelik ancak meselenin sadece partilerden ibaret olmadığını anlattı.
Bu konunun toplumun tüm hücrelerini, zerrelerini, tüm bireylerini ilgilendiren bir mesele olduğunu yineleyen Çelik, konuşmasında şunları kaydetti:
"Çok acı bir şekilde canımız yanıyor. Maalesef üzerimize bu mesele bir kabus gibi çöktü. Bugün Emine Bulut ile sembolleşen bütün bu cinayetlerde hayatını kaybedenlere rahmet diliyoruz. Tabii onların çocuklarına sahip çıkmak gibi bir toplumsal vazifemiz var. Ama esas meselemizin bu tip şiddet olaylarına, cinayetlere karşı bir duvar örmek, bilinç oluşturmak, tutum almak, aydınlardan belediyelere, sivil toplum örgütlerinden her birimize kadar büyük bir sorumluluk gerektiriyor. Kullandığımız dilden başlayarak bu şiddetten uzaklaşmak gerekiyor.
Görüntülerin yayılması, sosyal medyada kullanılması, bunun bir tartışma konusu haline getirilmesi, aynı şekilde böyle bir sonuç doğurabiliyor. Bu konuda önümüzdeki dönemde yapabileceklerimiz konusunda daha çok çalışmaya devam edeceğiz. Daha çok iş birliği alanları üretmeye devam edeceğiz."
"18 YIL İÇİNDE DEVRİM NİTELİĞİNDE İŞLERE İMZA ATILDI"
AK Parti Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) toplantısı devam ederken, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında, özellikle bayram sürecinde İçişleri Bakanlığınca emniyet kemerinin bağlanması yönünde kampanya başlatıldığını anımsattı.
Birçok vatandaşın emniyet kemeri kullanılmaması nedeniyle hayatını kaybettiğini, ailelerin parçalandığını ifade eden Çelik, bu sebeple kampanyanın bütün yıla yayılması gerektiğini dile getirdi ve bu konuda duyarlılık oluşturulması için herkesin yardımını talep ettiklerini söyledi.
Çelik, partilerinin kuruluş yıldönümünün Kurban Bayramı'na denk gelmesi dolayısıyla 18'inci kuruluş yıldönümü kutlamalarının bugün yapılacağını kaydetti.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bu konuda 1-2 saat sonra konuşma yapacağını belirten Çelik, Erdoğan'ın bugünkü MKYK'yi açarken de konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunduğunu aktardı.
AK Parti'nin 2001'de Genel Başkanları Erdoğan'ın liderliğinde "erdemliler hareketi" olarak yola çıktığını hatırlatan Çelik, şöyle devam etti:
"O zaman da demiştik 'AK Parti'yi millet kurmuştur. Milletin kurduğu bu hareketin biz sadece tabelasını astık' diye. Çünkü siyasal merkezin çöktüğü, toplumsal merkezin dağıldığı bir ortamda millet Türkiye'nin meselelerini çözecek, Türkiye'yi ileriye taşıyacak bir siyasi hareket arayışı içindeyken, bu siyasi hareketle ilgili dinamikleri ortaya koymuşken AK Parti kuruldu. Demokratik değişim ve dönüşümün gerçekleştirilmesi açısından on yıllara sığmayacak meseleler 18 yıl içinde gerçekleştirildi. Etrafımızdaki olaylara müdahil olma, Türkiye'nin dış politikadaki itibarını artırma konusunda 18 yıl içinde devrim niteliğinde işlere imza atıldı. Ekonomik değişim, dönüşüm, Türk ekonomisinin dünyayla entegresi konusunda devrim niteliğinde işlere imza atıldı. O zamanlar bir gazetede 'Anadolu ihtilali, Anadolu devrimi' demişti. Bu aynı şekilde bugün de milletin sahip çıktığı bir hareket olarak AK Parti yoluna devam ediyor. En büyük güvencesi milletimizin verdiği destektir."
Bu süre zarfında, ülkenin ve partilerinin içeride ve dışarıda pek çok saldırıya uğradığını vurgulayan Çelik, şunları kaydetti:
"Bütün bu süreçleri, muhtıralardan finansal saldırılara kadar, bir terörist organizasyonun darbe girişiminden başka terör saldırılarına kadar tüm bunları, milletimizin desteğiyle aşmasını bildik. Bugüne kadar milletin desteğinden daha büyük bir destek tanımadık. İktidara gelirken millete kulak veren, milletin sesini dillendiren siyasi hareketlerin bir kısmının, pek çoğunun hatta, iktidara geldikten sonra milletin sesini dillendirmeyi bıraktığını, milletin sesine kulak tıkadığını görmüştük. En büyük, en gurur duyduğumuz özelliğimiz milletimizden oy isterken milletimizin sesini ne kadar dillendirip onun sesine ne kadar çok kulak veriyorsak, iktidar süresince de onu gerçekleştirmemizdir. Milli iradenin büyüklüğü, sivil siyasetin genişletilmesi, demokratik siyasetin ve demokrasinin derinleştirilmesi AK Parti'nin kendisi için varlık sebebi olarak gördüğü meselelerdir."
"MİLLETİMİZİN VERDİĞİ DESTEK SAYESİNDEDİR"
"Türkiye'nin ihtiyacı olan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçildiğini, ilk başkanlık seçiminde de bir zafere imza atıldığını" dile getiren Çelik, şöyle konuştu:
"Sandıkta kazanılan tüm bu başarılar milletimizin verdiği destek sayesindedir. Bütün bu başarının sahibi Türkiye'de yapılan işlerin sahibi aziz milletimizdir. Aziz milletimizin talimatlarına uyulduğu müddetçe AK Parti Türkiye'yi dönüştürme gücünü, değiştirme gücünü elinde tutmuştur. Bunun farkındadır, bunun bilincindedir. Önümüzdeki yıllarda da bu bilinçle yürüme konusunda Sayın Cumhurbaşkanımızın tüm birimlerimize yönelik değerlendirmeleri olmuştur. Demokrasi mücadelesinin güçlendirilmesi, siyaset alanının genişletilmesi önemlidir.
Karşımızda bütün bu işler gerçekleştirilirken askeri vesayete, yargı vesayetine sığınmak isteyenlerin, hatta yakın zamanlarda darbe girişimine 'tiyatro' demek gibi bir izansızlıkta bulunanların netice olarak milletten geçerli not alamadıkları görülmüştür. AK Parti bu şekilde yoluna devam edecektir."
"MİLLETİMİZİN ÇIKARLARINI KORUMASINI BİLDİK"
Çelik, bugünlerde sık sık CHP ve diğerlerinin ekonomiyle ilgili çok sayıda temeli olmayan iddiayı dile getirdiklerini ifade ederek, "Tarihin en büyük finansal saldırılarından biriyle karşı karşıya kalmamıza rağmen şimdiye kadar bahsettiğim kodlara sahip çıktığımız için bütün bunları atlatmasını bildik. Milletimizin çıkarlarını, hak ve menfaatlerini korumasını bildik." dedi.
Türkiye'nin 2002'de satın alma gücü açısından 17'nci sıradayken 2018'de 13'üncü sıraya geldiğini, Gayri Safi Yurtiçi Hasıla'nın 236 milyar dolardan 784 milyar dolara, toplam yatırımların 126 milyar liradan 493 milyar liraya ulaştığını anlatan Çelik, 2002'de 100 liranın 86 lirası faize giderken bugün 12 liranın faize gittiğine ve bunun daha da düşeceğine işaret etti.
Demokratik sistem derinleştikçe, demokrasinin gücü arttıkça, Türkiye'de istikrar devam ettikçe ekonomi konusunda değişim, dönüşümün ve büyümenin gerçekleştirildiğini kaydeden Çelik, örneğin 2002'de faiz harcamalarının bütçe giderlerinin yüzde 43'üne, vergi gelirlerinin 86'sına karşılık geldiğini, 2018 itibarıyla bu oranın yüzde 12 civarına gerilediğine değindi.
Tüm bunların bahsettiği siyaset koordinatlarına uyma sayesinde gerçekleştiğini belirten Çelik, gelecek dönemde demokratik siyaseti derinleştirdikçe, milletle kurdukları bağı güçlendirdikçe çok daha iyi sonuçlara, çok daha iyi noktalara imza atılacağını ifade etti.
Çelik, "Hemen her gün bir açıklama yapıyorlar. Tabii bu açıklamayı yapanların, özellikle CHP söz konusu olduğunda, Doğu Akdeniz'deki askeri varlığımızı, oradaki sondaj gemilerimizi, oradaki Deniz Kuvvetleri varlığımızı görmeyenlerin bu rakamları da görmesini beklemiyoruz. Türkiye'nin milletimize dayanarak daha güçlü şekilde yönetilmesi, daha iyi hedeflere varılması konusundaki irademizi bugün kuruluş yıldönümümüzü kutlayarak bir kere daha tazelemiş olacağız." diye konuştu.
Çelik, partilerinin kuruluşunda beraber oldukları kimi kişilerin vefat ettiğini anımsatarak, bu kişilere Allah'tan rahmet, ailelerine başsağlığı diledi.
"GÜVENLİ BÖLGE, TERÖR ÖRGÜTÜNÜN TÜRKİYE SINIRLARINDAN UZAKLAŞTIRILMASINI SAĞLAYACAK"
Çelik, Suriye'nin kuzey doğusunda Türkiye sınırıyla mücavir güvenli bir bölge kurulması seçeneğinin uzun zamandır Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından güçlü bir şekilde dile getirildiğini ve Türkiye'nin milli güvenlik ihtiyaçları açısından bu konudaki kararlılığının vurgulandığını anımsattı. Bu konuda Türkiye-ABD Güvenli Bölge Görev Gücü ihdas edildiğini de anımsatan Çelik, ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey'in de Suriye'den çekilme kararı açıklanmasından sonra 4 kez Türkiye'yi ziyaret ettiğine dikkati çekti.
En son Yüksek Düzeyli Suriye Çalışma Grubu'nun 5'inci toplantısının yapıldığını da hatırlatan Çelik, "Tüm bu toplantılarda temel vurgumuz şudur; birincisi Suriye'nin bu bahsettiğimiz bölgesinde bir güvenli bölge kurulmalıdır. Bu güvenli bölge, terör örgütünün Türkiye sınırlarından uzaklaştırılmasını sağlayacak, o bölgeden çıkarılmasını sağlayacak yeterli derinlikte olmalıdır. Bir diğer konu bu bölge muhakkak surette Türkiye'nin kontrolünde olmalıdır. Üçüncüsü PYD/YPG'ye ait hiçbir unsur bu bölgede bulunmamalıdır." diye konuştu.
Bu müzakereler devam ederken, ABD askeri heyetiyle Milli Savunma Bakanlığı arasında 5-7 Ağustos'ta görüşmeler yapıldığına da değinen Çelik, "Böylece güvenlik endişelerimizi giderecek bir güvenli bölgenin kurulması konusundaki kararlılığımız, eğer bu kurulmazsa buna tek taraflı müdahale edeceğimiz, bir kere daha belirtildi." dedi.
Netice olarak görüşmelerden bir müşterek harekat merkezinin en kısa zamanda kurulmasının kararlaştırıldığına da dikkati çeken Çelik, şöyle devam etti:
"Güvenli bölge bir barış koridoru olacaktır, ülkesine dönecek olan Suriyelilerin buraya rahatça dönmesi, göç akımının durdurulması açısından da bir işlev icra edecektir. Türkiye'nin buradaki pozisyonu; tabii ki biz bu işi müttefiklerimizle beraber koordinasyon halinde yapmak istiyoruz. Milli güvenlik kaygılarımızın müttefiklerimiz tarafından anlaşılmasını, doğru değerlendirilmesini, müttefiklik ilişkilerine uygun bir tavır alınmasını bekliyoruz ama bazı müttefiklerimiz terör örgütünü himaye eder, terör örgütüne destek verir pozisyona girdiklerinde de sayın Cumhurbaşkanımız tarafından en üst düzeyde kararlılığımız ortaya koyuluyor, 'Ne pahasına olursa olsun, Türkiye güvenlik ihtiyaçlarını karşılamak üzere buraya müdahale edecektir', pozisyonu her zaman diri tutuluyor. Gelinen noktada müşterek harekat merkezinin kurulması ve güvenli bölgenin müttefiklerimizle koordinasyon içerisinde kurulacağı kararına varılması pozitif bir noktadır. Önemli olan uygulamanın buna göre gerçekleşmesidir."
"BUNDAN SONRAKİ SÜREÇTE TAKİP EDECEĞİZ"
Çelik, Münbiç'te veya diğer yerlerde birtakım durumlarla karşılaşmayı asla istemediklerinin altını çizerek, "Burada kurulacak güvenli bölgenin istikrara katkısı olacağı açıktır. İdlib'deki durum ortadadır. Suriye'deki istikrarsızlığı giderecek, Suriyelilerin kendi ülkelerine dönmesini sağlayacak ve Suriye'deki çatışmaların sonra ermesine katkı sağlayacak bir alan olacaktır. En önemlisi de Türkiye'nin güvenlik ihtiyaçlarının karşılanması açısından, milli güvenlik ihtiyaçlarının karşılanması açısından önemli bir adım gerçekleşmiş olacaktır. Tabii ki uygulamayı bundan sonraki süreçte takip edeceğiz." ifadelerini kullandı.
DAVOYAN VE BAKALYAN DAVALARI
Ömer Çelik,1915 olaylarıyla ilgili olarak Ermeni kökenli bazı ABD vatandaşlarının, 2010'da Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, Ziraat Bankası ve Türkiye Cumhuriyeti aleyhine "Davoyan" ve "Bakalyan" adlı davalar açtıklarını hatırlattı.
Çelik, mallarına el konulduğu ve haksız kazanç sağlandığı iddiasıyla Kaliforniya Bölge İdare Mahkemesi nezdinde açılan davaların 2013'te reddedildiğini söyledi.
Davacıların her iki davayı da temyiz ettiklerini hatırlatan Çelik, "Neticede Kaliforniya 9. Temyiz Mahkemesinin 8 Ağustos'ta Davoyan ve Bakalyan davaları hakkında kararı açıklandı. Böylece 'davaların zaman aşımına uğradığını, ilk derece mahkemesinin doğru karar verdiğini' söyleyerek, bankalarımız ve devletimiz aleyhine olan bu dava, davacıların aleyhine, ülkemizin lehine sonuçlanmış oldu." diye konuştu.
Bir soykırım ekonomisi olduğunu dile getiren Çelik, şunları kaydetti:
"Bu soykırım ekonomisinin unsurları, diasporadaki bazı Ermeniler, sadece bundan besleniyorlar. Sürekli olarak çözümsüzlüğü tetiklemek, Türkiye ile ilişkilerin giderek daha kötü olmasını sağlamak üzere bir tutum içerisindeler. Bunlar fanatik çıkar gruplarıdır. Bunların böyle sözde Ermeni soykırımını kullanmalarına bakmamak gerekir. Tamamen çıkar odaklı hareket eden, yalan üzerine kurulu bir siyaset üzerinden çıkar elde etmeye çalışan gruplardır."
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Gelin arşivleri açalım, siyasetçiler buna karışmasın ve ortak bir tarih komitesi kuralım." şeklinde yaklaşımını hatırlatan Çelik, şöyle devam etti:
"Herhangi bir şekilde kendi tezine güvenenin, bu mekanizmaya olumlu yaklaşması gerekir. Daha önce de karşılıklı olarak güven artırıcı adımlar atılacaktı, maalesef o zaman Ermenistan Anayasa Mahkemesi bunu veto etti. Dolayısıyla bu meselenin siyaset, mahkemelerin konusu olmaktan çıkarılması bakımından da sembol bir karardır, bu kararı yerinde buluyoruz. Ortak tarih komitesi, beraber çalışma şeklindeki aynı pozisyonda olduğumuzu bir kez daha ifade ediyoruz. Umarız ki bu mahkeme kararı dünyanın çeşitli yerlerindeki bu girişimlere karşı da örnek olur."
"MESCİD-İ AKSA'DAKİ EYLEMLERE İMZA ATANLARI KINIYORUZ"
Çelik, ABD'nin Aralık 2017'de Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıma kararının ardından provokasyonların artığına dikkati çekerek, "Mescid-i Aksa'nın statüsüne yönelik ihlaller sürmektedir. Oradaki bazı radikaller herkesi provoke ederek, Mescid-i Aksa'nın içine girmekte ve oradaki insanları taciz etmektedirler ve buradaki birtakım arkeolojik kazılarla da Mescid-i Aksa'nın statüsünün değiştirilmesine dönük olarak birtakım adımların atıldığını görüyoruz." ifadelerini kullandı.
Harem'i Şerif içerisinde yapılan müdahalede çok sayıda Filistinlinin yaralandığını anlatan Çelik, şunları söyledi:
"Bir kere daha bu eylemlere imza atanları kınıyoruz. Bu şekildeki şiddet eylemlerinden uzak durmaya davet ediyoruz. Ama daha da vahimi İsrail İçişleri Bakanı'nın Mescid-i Aksa'da Yahudilerin ibadet etmesi için Mescid-i Aksa'nın statükosunun değiştirilmesi şeklinde bir cümle ortaya atmış olmasıdır. Bu cümleyi şiddetle protesto ediyoruz ve şiddetle kınıyoruz. Bu bölgenin ihtiyacı olan şey daha çok sükunet, daha çok konuşmak, daha çok diyalogdur. Bu tip adımlarla daha çok provokasyona imza atmak kimsenin işine yaramayacaktır.
İsrailli bazı siyasilerin, Mescid-i Aksa'nın içine girerek, benzer eylemlere imza atmaya çalıştığını görüyoruz. Bunlar, son derece yanlış eylemlerdir, sonu gelmez birtakım çatışmaların tetiklenmesine yol açabilir. Türkiye, burada İslam İşbirliği Teşkilatı ve Birleşmiş Milletler nezdinde gerekli girişimleri yapmaya devam edecektir."
"7'NCİ OLAĞAN KONGRE SÜRECİMİZ 7 EKİM 2019 İTİBARIYLA BAŞLAYACAK."
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın daha önce kongreyle ilgili açıklama yaptığını hatırlatan Ömer Çelik, 7'nci Olağan Kongre süreciyle ilgili MKYK'nin karar aldığını aktardı.
AK Parti Sözcüsü Çelik, "7'nci Olağan Kongre sürecimiz 7 Ekim 2019 itibarıyla başlayacak." dedi.
ABD'nin Türkiye'ye yaptığı Patriot hava savunma sistemi teklifini geri çektiğine yönelik haberlerin hatırlatılması üzerine Çelik, S-400'lerin alım sürecinden önce uygun kredi koşulları, teknoloji paylaşımı, finansman gibi konularda iş birliği istendiğini, verimli iş birliğine yanaşılmadığı için Türkiye'nin farklı bir seçenek denediğini anlattı.
Türkiye'nin S-400 seçeneğine yöneldiğini anımsatan Ömer Çelik, bu anlaşma yapıldıktan sonra da tekrar teklifler geldiğini, teslimat, kredi, teknoloji paylaşımı konusunda da arzu edilenlerin görülmediğini, "S-400'lerin alınmaması" gibi şartların öne sürüldüğünü dile getirdi.
Çelik, Türkiye'nin bunlara pozitif bakmadığını, verilen tekliflerin süresi dolduğu için tekliflerin otomatik olarak düştüğünü bildirdi.
EMİNE BULUT CİNAYETİ
Kırıkkale'de Emine Bulut'un boşandığı eşi tarafından öldürüldüğü olayın hatırlatılarak, bundan sonraki süreçte yasal bir düzenlemenin yapılıp yapılmayacağına ilişkin soru üzerine AK Parti Sözcüsü Çelik, dünyanın her tarafında bu cinayetlerle ilgili yasal düzenlemelerin, yaptırımların artırılmasıyla ilgili taleplerin gündeme geldiğini söyledi.
"Yasal düzenlemeler konusunda aslında yeterli düzenleme yapıldı." diyen Çelik, geçmişten beri gündeme getirilen taleplerin yasaya dönüştürüldüğünü belirtti.
Bu konuda duyarlılık, bilinç oluşturmakla ilgili problem olduğunu, yasal düzenlemeyle ilgili ihtiyaç olduğunda bunda da tereddüt edilmeyeceğini vurgulayan Ömer Çelik, "Önceden beri söylenen 'şu ihtiyaçların giderilmesi, şu yasal düzenlemelerin yapılması lazım' şeklindeki düzenlemeler yeterli düzeyde, doyurucu düzeyde yapılmıştır." ifadesini kullandı.
Emine Bulut cinayetiyle ilgili sosyal medyada yer alan görüntüleri hatırlatan Çelik, duyarlılıkla hareket edilmesi gerekirken, büyük bir seferberlik ilan edilmiş gibi görüntülerin yayılması üzerinden bir tablonun ortaya çıktığını dile getirdi.
Ömer Çelik, "Duyarlılığımızın, 'şiddetin her türlüsüne karşı olmak' şeklinde olması gerektiği gibi özellikle kadına ve çocuğa dönük şiddete karşı yeri göğü inletmemiz lazım. O kişinin dışlanması lazım. Bunun bir bilince, duyarlığa dönüşmesi lazım." değerlendirmesinde bulundu.
"ARTIK ŞAŞIRMIYORUZ"
Bir gazetecinin, "Doğu Akdeniz ile ilgili CHP'nin eleştirileri vardı, Ünal Çeviköz'ün 'Türkiye Doğu Akdeniz'de karaya oturmuştur' ifadelerini nasıl değerlendiriyorsunuz?" şeklindeki sorusu üzerine Çelik, CHP'nin dış politika konusundaki açıklamalarını şaşkınlıkla izlediklerini dile getirdi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'nda Filistin, Kudüs meselesine ilişkin yaptığı konuşmayı hatırlatan Ömer Çelik, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, BM'deki konuşmasında Erdoğan'ın Kudüs'e değinmediğini söylediğini aktardı.
"Doğu Akdeniz'de bütün ülkeler var, bir tek Türkiye yok." denildiğine işaret eden Çelik, şöyle devam etti:
"Oradaki sondaj gemilerimizden, deniz kuvvetlerimizin o gemileri koruyan gemilerinden haberi yok. Kıbrıs ziyareti sırasında Savunma Bakanımızın, kuvvet komutanlarımızın, koruma görevi yapan gemilere indiğinden, oradaki varlığımızdan haberi yok. CHP'nin bundan haberi yok. Türkiye orada, hem Türkiye Cumhuriyeti'nin hem de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin çıkarlarını korumak, hak ve menfaatlerimizi korumak konusunda, diplomasi alanında yapılması gerekeni tam anlamıyla yapmaktadır, askeri varlık gösterme açısından yapılması gerekeni tam olarak yapmaktadır, arama faaliyetleri açısından yapılması gerekeni tam olarak yapmaktadır. Fransa Cumhurbaşkanı bir açıklama yaptı; 'Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki varlığı uluslararası hukuka aykırıdır' dedi. Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki varlığı, uluslararası hukukun her maddesine uygundur. Kendilerinin yaptığı sadece Avrupa Birliği içerisinde hukuksuz mahalle dayanışmasıdır. Herkes bunu bilirken, CHP'nin bu şekilde değerlendirme yapması üzücüdür, artık şaşırmıyoruz."