Güncelleme Tarihi:
20 bin yarasa sular altında kaldı
Mağara katliamı
Bundan üç yıl önce Türkiye’de büyük bir yarasa katliamı yaşandı. Üstelik doğayı korumakla görevli olan o zamanki adıyla Çevre ve Orman Bakanlığı şimdiki adıyla Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından gerçekleştirildi. Edremit Körfezi’ndeki Havran’da bulunan 10 farklı türden 20 bin yarasanın eşleşmek ve yavrularını büyütmek için kullandığı mağara tüm eylemlere rağmen baraj kapaklarının kapanmasıyla su altında kaldı.
10 yılda 40 bin maden yapıldı
Zeytinlikler tehlikede
Son 10 yılda 40 binin üzerinde maden ruhsatı verildi. Anadolu’nun dağları parsel parsel özel sektöre satıldı. Ancak Ege Bölgesi’nde uygulanan Zeytin Yasası nedeniyle, madencilere geçit yoktu. Yasanın koruma önlemleriyle başta Kaz Dağları olmak üzere Ege Bölgesi’nin zeytin ormanları korunuyordu. Bu da altın madencilerinin önünde engeldi. Zeytin Yasası’na takılan madenciler, Tarım Bakanlığı’nın hazırladığı yönetmelikle 2011’de bu engelden kurtuldu. Yeni yönetmelikle zeytinliğin tanımı değiştirildi. Özel kişilere ait olan 25 dönümden küçük zeytinlikler ‘zeytinlik saha’ sayılmaktan çıkarıldı. Ege’nin zeytin ormanlarında madencilik yapılmasının da, yatırıma açılmasının da önünde engel kalmadı.
41 bin hektar orman alanı satışa çıkacak
Makiler tarih oluyor
‘Bozuk orman’ olarak nitelendirilen alanların satışının önünü açan 2B Yasası’yla birlikte Türkiye genelinde ilk etapta 410 bin hektarlık orman alanı satışa çıkarılacak. Akdeniz Bölgesi’ndeki makiliklerin ölüm fermanı olan bu yasa plansız turizm yatırımlarının ve çarpık yapılaşmanın da önünü açacak. Türkiye’de az ya da çok, sınırları içinde 2B arazisi olmayan il sayısı sadece 10. Geriye kalan 71 ilde toplam 260 bin futbol sahası büyüklüğünde 2B arazisi ranta açılacak.
2 milyon Anadolu’da kuruyan sulak alan
Sulama nedeniyle göller yok oluyor
Yanlış sulama politikaları nedeniyle Anadolu kuruyor. Türkiye’de, sulak alanlar ve göller temelde iki ana nedenle yok oluyor. İlki doğrudan kurutma. 1953’ten bu yana 370 bin hektar sulak alan, çeşitli kurutma ve taşkın kontrolü amaçlı projeler sonucunda, doğrudan kurutuldu. 375 bin hektar alan da ‘küçük ölçekli taşkın kontrolü’ ve ‘küçük ölçekli drenaj ve kurutma’ projelerine maruz kaldı. Çukurova, Çarşamba Ovası, Konya Ovası, Meriç ve Ergene havzaları gibi pek çok bölgede sulak alanlar kurutuldu. İkinci neden ise dolaylı kurutma sistemi. Konya Havzası’nda sulama barajları ve on binlerce kuyu nedeniyle suyun göllere gitmesi engellenerek, havzadaki doğal su akışı bozuldu. Yaklaşık 1 milyar 150 milyon metreküp emniyetli su rezervine sahip Konya Havzası’ndan her yıl 1 milyar 786 milyon metreküp su çekiliyor. Böylece yılda 636 milyon metreküp su açığı ortaya çıkıyor. Her yıl bir Tuz Gölü’nü dolduracak kadar su fazladan çekildiği için dönemsel yağışlar dışında su toplayamayan Türkiye’nin en büyük ikinci gölünü de kaybettik.
2.5 milyon ağaç sökülecek
Üçüncü köprü ve havaalanıyla İstanbul’da orman yağması
İstanbul için sıkça söylenen “bir zamanlar burası dutluktu” cümlesine üçüncü köprü ve üçüncü havaalanı yapıldıktan sonra “Bir zamanlar burası ormandı” eklenecek. Sadece 3’üncü havalimanı ilk etapta 2.5 milyon ağacı İstanbul’un ciğerleri olan kuzey ormanlarından koparacak.
3’üncü köprüyle birlikte 2-B adayı alanlar oluşabilecek, biyolojik çeşitlilik kayıpları yaşanacak, endemik bitkiler yok olacak. Ayrıca bağlantı yollarıyla, orman ekosistemi üzerinde tahribata yol açacak.
1 HES için 500 bin ağaç kesilecek
516 proje daha yolda
Türkiye’de 2000’e yakın HES projesi bulunuyor. Yani hemen hemen tüm akarsularımız özel sektöre 49 yıllığına satılmış durumda. Karadeniz Bölgesi’nde işletilen, inşaat halinde olan ve lisans süreci tamamlanan 236 HES’in yanında Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) süreci tamamlanan 290 HES projesi bulunuyor. Buna göre, Karadeniz’deki mevcut HES’ler ve gündemde olan projelerle HES’lerin toplam sayısı 516. HES projeleri sadece suyu doğadan çekip almakla kalmıyor, orman katliamını da beraberinde getiriyor. İyimser bir rakamla 4 metrekareye bir ağaç düşmesi üzerinden hesapla bir tek HES projesi için yaklaşık 500 bin ağacın kesileceği tahmin ediliyor.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANLIĞI'NDAN AÇIKLAMA
Orman ve Su İşleri Bakanlığı'ndan konuyla ilgili yapılan açıklamada ise şu ifadeler yer aldı:
Orman ve Su İşleri Bakanlığı, ülkemizin su ve toprak kaynaklarının korunması ve geliştirilmesi için vazife sahasındaki bütün alanlarda aynı hassasiyetle çalışmaktadır. Son 10 yılın çevre karnesi de çok önemli başarılar ve ilk’lerle doludur.
Öncelikle 2002 yılında; 964 olan korunan alan sayısı bugün 2.831'e, 3.3 milyon hektar olan korunan alan miktarı, 5.6 milyon hektara, 33 olan milli park sayısı 40'a, 17 olan tabiat parkı sayısı 186'ye, 102 olan tabiat anıtı sayısı 108'e, 9 olan Ramsar Alanı 14'e ulaşmıştır. Yaban hayatı geliştirme sahası hiç yokken 43'e, yine sulak alan koruma bölgesi hiç yokken bugün 41'e ulaşmıştır.
Dünyada orman varlığı azalırken, ülkemiz orman varlığını artıran nadir ülkelerdendir. Orman varlığımız hem alan hem de odun serveti olarak artmıştır. Yapılan ağaçlandırma çalışmalarıyla ülkemizin, dünyada en çok ağaçlandırma yapan ilk 3 ülke arasında yer alması sağlanmıştır.
2004 yılında 21.1 milyon olan orman alanımızı, 2012 sonu itibariyle 21.7 milyon hektara ulaştırdık. 2023 yılı hedefimiz ülke topraklarının yüzde 30'una yani 23 milyon hektar orman alanına ulaşmaktır.
Son 10,5 yılda toplam 3 milyon 691 bin hektar alanda ormanların geliştirilmesi ve genişletilmesine yönelik çalışma gerçekleştirilmiş ve bu alanlarda toplam 2 milyar 800 milyon adet fidan toprakla buluşturulmuştur. Cumhuriyet tarihimizin en büyük ağaçlandırma hamlesi de
2008 yılında Ağaçlandırma Seferberliği ile başlatılmıştır. İlk defa “Her İlde Bir Şehir Ormanı Projesi” başlatılmıştır. Bugüne kadar 120 adet Şehir Ormanı tesis edilmiştir.
Sulak alanlarla alakalı yapılan çalışmalara gelince; ülkemizde 300’den fazla sulak alan bulunmaktadır ve bu alanların 135’i uluslararası öneme sahiptir. Türkiye, Ramsar Sözleşmesine
1994 yılında taraf olmuştur. 2002 yılında Ramsar Alanı sayımız 9 iken bu sayı bugün 14’e (Sultan Sazlığı, Seyfe Gölü, Burdur Gölü, Manyas (Kuş) Gölü ve Göksu Deltası, Akyatan Lagünü, Kızılırmak Deltası, Uluabat Gölü ve Gediz Deltası, Yumurtalık Lagünü, Meke Gölü, Kızören Obruğu ve Kuyucuk Gölü, Nemrut Kalderası Tabiat Anıtı) ulaşmıştır.
Dünya Sağlık Teşkilatı’nın sıtmayla mücadele çalışmaları kapsamında, 1950’li yıllarda Türkiye’de 118 bin hektar büyüklüğünde sulak alan kurutulmuş olup bunun dışında kuruyan ya da kurutulan herhangi bir sulak alan bulunmamaktadır. Kuruma riski altında olanlara da Bakanlığımızca iyileştirme yönünde müdahaleler yapılmaktadır. Son yıllarda etkisini daha fazla hissettiğimiz iklim değişikliğinden sulak alanlar da menfi yönde etkilenmektedir. Dolayısıyla birçok ülke, sulak alanlarını gelecek nesiller için korumaya ve geliştirmeye çalışmaktadırlar.
Ülkemizde yapılan çalışmalardan bazı örnekler vermek gerekirse; 2006-2009 arasında yağışların önemli miktarda düşmesi sebebiyle Kırşehir’deki Seyfe Gölü ile Kayseri ilimizdeki Sultansazlığı kuruma tehdidiyle karşı karşıya kalmıştı. Bakanlığımızın yaptığı çalışmalar ile bugün bu alanlarımız eski güzelliğine kavuşmuştur. Kayseri’de sulama maksatlı olarak inşa edilen Zamantı Tüneli’nden Sultansazlığı’na su aktarılarak ekolojik denge yeniden temin edilmiştir. Bunun neticesinde bu alanlarda su miktarının artması ile kuş sayısında da önemli artışlar yaşanmıştır. Sultansazlığı'nda 2006 yılı kışında kayıtlara göre yalnızca 790 adet kuş sayılırken, 2011 yılında 10 bin 436 adet su kuşu sayımı yapılmıştır.
Balıkesir’de bulunan Manyas Gölü'nde su seviyesinin çok değişken olması sebebiyle göldeki su seviyesinin aşırı arttığı durumlarda göl kenarı ve göl içindeki kuş yuvaları su altında kaldığından onlarca kuş türü Manyas Gölü’nden göç etmek zorunda kalıyordu. Manyas Gölü’nü besleyen Manyas çayına yaptığımız tesisler ile göldeki su seviyesinin aşırı oranlarda azalıp artmasının önüne geçilmiştir. Böylece orada yaşayan kuş türlerinin hayat alanları koruma altına alınmıştır. Antalya-Avlan Gölü’nde, Konya-Kozanlı’da Gökgöl, Konya Çeltik ilçesinde bulunan Gökgöl’de ve daha birçok sulak alanımızda da rehabilitasyon çalışmaları gerçekleştirilmiştir.
Edremit-Havran Projesinde doğa-insan-ekonomi dengesi gözetilerek inşa edilen Havran Barajı’nda ise yarasalar zarar görmeden su tutulabilmiştir. Böylelikle hem yarasalar için yeni bir habitat oluşturulmuş hem de yöre çiftçisi baraj sayesinde taşkın zararlarından korunmuş ve ihtiyaç duydukları mevsimde sulama suyuna kavuşmuştur. Ayrıca düşmekte olan yeraltı suyu seviyesi ve rezervleri de korunmuştur.
Havran Barajı’nda su tutulma işlemi 2 yıl ertelenen Yapay Mağara tıpkı tabii İnboğazı Mağarası gibi yarasaların yazlık olarak kullandıkları bir habitat konumundadır. 1995 yılında yapımına başlanan Havran Barajı’nın göl alanında Batı Anadolu’daki yarasa toplulukları için büyük önem arz eden İnboğazı Mağarası’ndaki yarasaları su altında kalmaktan kurtarmak için alternatif habitat oluşturma çalışmaları kapsamında su seviyesinin üzerinde eski mağaraya paralel uzanan bir mağara oluşturulmuştur. Projenin başlangıcından itibaren DSİ Genel Müdürlüğü, Kırıkkale Üniversitesi, MTA, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü ve Tarım Bakanlığı’ndan uzmanların yer aldığı İzleme Komitesi hem inşaat, hem yeni mağaranın ekolojik olarak teçhiz edilmesi ve hem de yarasaların yeni mağaraya geçiş ve popülasyon hareketlerini düzenli periyotlarda takip etmişlerdir. Proje, Avrupa Komisyonu 6. Alt Komite tarafından da izlenmeye alınmıştır. Barajda su tutma işleminden önce,
2009 yılının Ekim ayı sonunda boşaltılan eski mağaradaki yarasaların tamamına yakını yeni mağaraya geçmiştir. Gerek eski mağarada daha önce çeşitli bilim adamlarınca gerçekleştirilen çalışmalar gerekse su tutma işlemine başlanmadan önce İzleme Komitesince mağarada yapılan incelemeler esnasında, mağaranın özellikle yazlıkçı yarasalar tarafından kullanıldığı, sadece yaklaşık 100 kadar yarasanın mağarada kışladığını göstermektedir. Mağarada kışlayan birey sayısının orijinal mağarada olduğu gibi yaz aylarında yaklaşık 100 bireye inmesi ve yaz aylarında da giderek çoğalarak 8.500’e varması, ayrıca mağaranın teknik olarak daha da geliştirilip yan dehliz ve oyukların açılabileceğinin mümkün olması ve bu sayede hem kışın hem de yazın daha büyük bir popülasyonun mağarada barınabileceği düşüncesiyle İzleme Komitesince alınan karar doğrultusunda, mağarada minimum barınmanın olduğu 1 Ocak2012–10 Mart 2013 tarihleri arasında da bir geliştirme çalışması yürütülmüştür.