Güncelleme Tarihi:
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın imzasıyla TBMM'ye sunulan tezkerede, Aden Körfezi, Somali karasuları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde meydana gelen korsanlık ve silahlı soygun eylemleri hakkında 2008 yılında kabul edilen BM Güvenlik Konseyi kararları ve TBMM'nin 1 yıl için verdiği izin çerçevesinde, TSK deniz unsurlarının bu bölgelerde konuşlandırıldığı anımsatılıyor.
TSK deniz unsurlarının, bölgede seyreden Türk bayraklı ve Türkiye bağlantılı gemilerin emniyetinin etkin şekilde sağlanması; uluslararası toplumca yürütülen korsanlık ve silahlı soygun eylemlerine müşterek mücadele harekatına aktif katılımda bulunmasının sağlandığı ifade edilen tezkerede, böylece, bu alanda BM sistemi içinde ve bölgesel ölçekte Türkiye'nin rolünün ve görünürlülüğünün pekiştirilmesinin temin edildiği belirtiliyor.
TSK deniz unsurlarının bölgede görev icra etmesine izin veren TBMM kararının süresinin 10 Şubat 2011 tarihinde sona ereceği kaydedilen tezkerede, anılan bölgelerde ve Hint Okyanusu'nda korsanlık ve silahlı soygun eylemlerinin devam ettiği ifade ediliyor.
BM Güvenlik Konseyi'nin konuya ilişkin kararının süresinin 1 yıl daha uzatıldığı anımsatılan tezkerede, TBMM'nin 10 Şubat 2009 tarihli kararında
belirlenen esaslar gereği TSK deniz unsurlarının bölgedeki görevinin 10 Şubat2011 tarihinden itibaren 1 yıl uzatılması talep ediliyordu.
ELEKDAĞ: “TÜRKİYE’NİN SIRRI LAİKLİKTE”
CHP İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ, Türkiye'nin, İslam dünyasındaki tek demokratik ülke olmasının sırrının, laiklik ilkesini benimsemesinde yattığını ifade ederek, “Türkiye Cumhuriyeti'nin laik yapısı zayıflarsa sadece demokrasisi tehlikeye düşmekle kalmaz, Türkiye örnek olma vasfını da kaybeder” dedi.
TBMM Genel Kurulu'nda, TSK deniz unsurlarının Aden Körfezi açıklarındaki görev süresini 1 yıl daha uzatan Başbakanlık tezkeresinin görüşülmeleri devam ediyor.
Tezkere üzerinde CHP grubu adına söz alan Elekdağ, daha önceki iki tezkere uyarınca bu bölgelere gönderilen TSK deniz unsurlarının görevlerini BM sistemi içinde başarıyla yerine getirdiğini söyledi.
Elekdağ, konuşmasında Mısır'da yaşanan gelişmeleri de değerlendirdi. Elekdağ, 30 yıl süreyle boş bırakılan Devlet Başkanlığı Yardımcılığı'na Ömer Süleyman'ın atandığını anımsatarak, “Direnişçilerin talepleri doğrultusunda Mübarek istifa ederse, anayasaya göre iktidar otomatik olarak Süleyman'a geçecektir. Süleyman'ın atanmasının nedeni, Mübarek'in çok sadık bir adamı olması, ABD ve İsrail ile gayet iyi ilişkileri bulunmasıdır” diye konuştu.
Mısır seçimlerinin, Müslüman Kardeşler de dahil, toplumdaki tüm siyasi akımları kapsayarak,demokratik standartlara uygun şekilde yapılması halinde yeni hükümetin, İsrail ve ABD'ye yönelik politikalarının nasıl olacağı sorusunu yönelten Elekdağ, şöyle devam etti:
“Yeni hükümet, ABD'den sağladığı bağış şeklindeki önemli mali yardımın ve Mısır ordusuna askeri yardımın devamını sağlamak için, ABD ve İsrail ile ilişkilerini aksatmadan yürütmeye çalışsa dahi, bu ilişkiler Mübarek dönemindeki stratejik ortaklık niteliğini, yakın dostluk ve sıcaklığını kaybedecektir. ABD'nin bölgede Mısır'ın yerine koyacağı bu önemde başka bir unsur yoktur. Bu nedenle ABD'nin bölgedeki eli zayıflayacak ve kendine yeni bir Ortadoğu stratejisi çizme ihtiyacını duyacaktır. Ortadoğu'da türbülans artacak, taşlar yerinden oynayacaktır. Doğan jeo-politik boşluğun Türkiye tarafından doldurulması düşüncesi Washington'da filizlenmeye başlayacaktır.”
“İLHAM KAYNAĞI OLABİLİR”
Şükrü Elekdağ, Ortadoğu'da demokrasi, insan hakları ve sosyal adalet arayışları yoğunlaştıkça Türkiye'ye ilginin arttığını, Türkiye'nin profilinin yükseldiğini dile getirdi.
Elekdağ, Türkiye'nin, tarihsel ve kültürel mirası, bugünkü laik, demokratik, sosyal hukuk devleti kimliğine ulaşmak için modernleşme, demokratikleşme yolunda kazandığı deneyim nedeniyle İslam dünyası için bir referans noktası, ilham kaynağı olabileceğini vurgulayarak, şunları kaydetti:
“Çünkü Türkiye bugün dünyada, İslami değerleri, çok partili bir demokratik sistemle ve laik bir devlet yapısıyla uzlaştırıp yaşatan yegane ülkedir. Bu niteliğiyle Müslümanlığın çoğulcu bir demokratik toplumla başarılı şekilde bağdaştığını çarpıcı biçimde kanıtlayan örnektir. Diğer taraftan, dünyanın bugün içinde bulunduğu çatışma ortamı perspektifinden bakılırsa Türkiye örneğinin, İslam ile batının ahenk ve barış içinde yaşamasının reçetesini içerdiği, İslam radikalizmine dayanan ve dünyanın başına bela olan Bin Ladin'in siyaset anlayışına bir alternatif oluşturduğu da anlaşılır.
Altı önemle çizilmesi gereken bir nokta var: Türkiye'nin İslam aleminde tek demokratik ülke olmasının sırrının, laiklik ilkesini benimsemiş olmasında yattığıdır. Türkiye Cumhuriyeti'nin laik yapısı zayıflarsa sadece demokrasisi tehlikeye düşmekle kalmaz, Türkiye örnek olma vasfını da kaybeder.
Türkiye'nin yükselen bu profili, AKP iktidarına, tutarlı olmayı ve başkasına verir talkını, kendi yutar salkımı konumuna düşmeme yükümlülüğünü de getiriyor. Sayın Başbakan, Mısır'da Tahrir meydanında toplanarak iktidara karşı direnç gösterenleri meşru direniş haklarını kullanıyorlar diyerek desteklerken, Ankara'da demokratik haklarını kullanan işçileri copla, gazla ve panzerle dağıttırırsa o zaman Hükümet tutarlılığını yitirmiş olur. O zaman Başbakan'a , Kahire'de hak olanın, neden Ankara'da yasak olduğunun sorulması meşru olur.”
“AHLAKSIZ SALDIRILAR”
MHP İzmir Milletvekili Erdal Sipahi de partisinin görüşlerini dile getirirken, korsanlık, deniz haydutluğunun, uluslararası bir suç olduğuna, evrensel yargı kapsamına girdiğine dikkati çekti.
Ordunun, tarihinde, cumhuriyet döneminde dünya coğrafyasının bir çok alanında bulunduğunu, görev aldığını, sancak gösterdiğini belirten Sipahi, şu görüşleri dile getirdi:
“Ne Aden Körfezi ve Somali kıyıları ne Akdeniz ne de Karadeniz'in her köşesi, Türk donanmasının ve bayrağımızın yabancısıdır. Hayasızca yürütülen asimetrik, psikolojik harekatın hedeflerinden biri olan Türk donanması, milletimizin namus ve şerefini korumak için yalnız kendi denizlerimizde değil, dünyanın her yanındaki sularda yüce milletimizi, onurla, gururla temsil ettiğinden, edeceğinden eminiz.
Türk ordusu, Türk tarihinin mirası ve Ata'sının vasiyetini yerine getirirken, dışarıdan ve içeriden kendisine yöneltilen maksatlı bir iftara,
suçlama kampanyasının ahlaksız ve hayasız saldırılarının hedefi yapılmaktadır.
Peygamber ocağı bu ordu, bunu hakketmemektedir. Kafalarının arkasında alternatif ordu kurma gayretindekiler bunu bilmelidir. Kendi çapsızlıklarını, ordumuza yönelik 'kağıttan kaplan' sözlerine yansıtanlar, kendilerinin hangi kağıttan yapıldıklarını, kendi içlerinin oyukluğunu, tabii ki hadlerini bilmek zorundadır. Millet de ordumuza yönelik bu kirli oyunları ve taraflarını tanımak, anlamak zorundadır.”