Güncelleme Tarihi:
Binlerce maden işçisinin yaşadığı Soma’da adliyenin önünde oturma eylemi yapan işçilerin sayısı, şehit olan arkadaşlarının sayısının yarısı kadar bile yok... Soma’da bunun sebebini anlamaya çalışırken arkamızdan sırtıma dokunan bir el bunun cevabı oluyor. Beni kenara çeken elin sahibi maden işçisi olduğunu söyleyerek bir sayfalık bir mektup veriyor. Kimliğini gizli tutmam için sözler verdikten sonra uzaklaşıyor yanımdan...
Anlıyoruz ki, ölüm pahasına girdikleri ocaklardan daha da zalim bir şekilde sarmış onları geçim korkusu...
Soma Adliyesi’nin önünde dün gece başladı maden işçilerinin oturma eylemi. Birbirlerine sarılarak, titreyerek biten gecenin gündüzünde karşılaştık onlarla. 301 madencinin şehit olduğu facianın soruşturmasının sürdüğü adliyenin önü 3 çemberden oluşuyor. Çemberin ilk halkasında polis barikatları, onların önünde oturma eylemi yapan maden işçileri, son halkada ise canlı yayın araçları ile adliyeyi kuşatma altına alan televizyon yayın ekipleri...
Oturma eylemi yapan işçilerin her biri, kendilerine uzatılan mikrofonlara maden ocaklarında yaşananları, çileleri ve bir daha benzeri faciaların olmaması için yapılması gerekenleri deyim yerindeyse haykırıyorlar. Biz de, teybimizi uzatıyoruz o madencilerden birine Ulaş Yavuz’a... Henüz 30’lu yaşlarının başında... Maden faciasının ve yaşananların kısa bir süre sonra unutulacağı düşüncesinde, ‘Şimdi konuşalım, anlatalım ki maden işçilerinin yaşadıklarını, acıları 3 gün sonra unutulur. Biz yine kendimizle baş başa kalırız. Onun için en azından kayıtlara geçsin konuştuklarımız’ diyor.
Ulaş Yavuz’un bizlere anlattıkları aslında günlerdir ekran başında, gazete sütunlarında okuduklarınızdan farklı değil. Madenlerde alınmayan güvenlik önlemleri, ‘köleliğe’ dönüşen taşeronlaşma sistemi, madencinin kaderi ve yaşadıkları Ulaş Yavuz’un konu başlıkları... Madencinin kaderi nasıl başlar diye soruyorum; ‘Doğduğunda başlar’ diyor... Aslında Soma’ya gelmeden önce çalıştığım Dersim’de, madenciliğin nasıl bir kadar ve yaşam şekli olduğunu öğrenmiştim.
Babadan oğula geçiyordu maden işçiliği. Maden Meslek Lisesi ya da benzeri bir meslek işçilik/ara eleman okulu yok. Yıllar önce Zonguldak’ta bir okulun maden bölümü, 2 yıl gibi kısa bir sürede kapanmış, Kütahya Tavşanlı’da açılan Endüstri Meslek Lisesi’nden 1976 yılında açılan madencilik bölümü de 1996’da kapatılmıştı. Madencilik seçilen ve tercih edilen bir iş dalı değil, adeta babadan oğula geçen, yaşanan bir kaderdi. Umut Yavuz’da o kaderi yaşayan işçilerden yalnızca biri. Dededen madenci olan bir ailenin 3. nesil maden emekçisi. Kaderini de şöyle tarif ediyor: ‘Madenciler, maden şehirlerinde yaşayan, ölümle her gün yüzleşip evlerine kavuştukları için her gün şükrederler. Dedem de madenciydi, babamda... Benim de önümde 2. bir seçenek yoktu. Bende madenci oldum. Ölenlerin çoğu arkadaşlarım, akrabalarım’ diyordu.
MADENCİDEN MEKTUP
Ulaş Yavuz’un yanından ayrılıp da adliye önündeki eylemci sayısının ne kadar az olduğunu anlamaya çalışırken omuzuma dokunan bir elle irkiliyorum. Kenara çekiyor beni, maden işçisi olduğunu, sorunlarını dile getirmemi, kimliğini gizli tutmamı söyleyerek elime bir sayfalık bir mektup sıkıştırıyor. Mektup şöyle başlıyor, ‘Aslında bu yazıyı yazarken bir kanala konuşmayı isterdim. Ama 3 çocuğum var. Babasız kalmalarını istemem. Başbakan’ın bir markette tokatladığı kardeşimizi gördünüz. İşte, ‘dövdü’ dedi, ‘dövmedi’ dedi. ‘Eli sürtmüş’ dedi. Siz anladınız işte. Şimdi yazacaklarımı dikkatle dinleyin. Modern esirleri öğrendiniz.
Peki modern soygunculardan bahseden yok’ Mektubu ise şöyle sonlanıyor, ‘Evet modern köleler, hani kurtulan ve çizmesi ile sedyeyi kirletmeyen kardeşimiz var ya hepimiz öyleyiz. Bir özel bankada banka memuru ile konuşan kardeşlerimiz memurun sorduğu soruyu bir daha tekrarlatmamak için ve ‘sen anlamadın mı’ dedirtmemek için o gürültüde bütün kalbiyle kulağıyla dinlerle onu. Bizi bu hale getirenler utansın. İzmir Kınık’lı 9 yıllık madenci’
GAZETECİLER DE TRAVMA İÇİNDE
Soma’daki maden faciasını kamuoyuna aktarmak için olayın ilk gününden beri çalışan gazete ve televizyon mensupları da yaşanan acıyı en derinden teneffüs edenler arasında. Onlardan 2 tanesi CNN Türk muhabiri Hakan Tunç ve kameranı Cengiz Abul... İlk günden beri Soma’dalar. Soma’ya yeni geldiğim için biraz yaşananları aktarmalarını istiyorum. Daha ilk cümlelerinden anlıyorum ki, medya mensupları da yaşanan acıların travmasından en derinden etkilenenler arasında. . Kameraman Cengiz Abul, cümleye ‘İlk gün önümden 47 madencinin cesedi geçti’ dedikten sonra ağlamaya başlıyor. Hakan Tunç, kameraman arkadaşının yarım kalan sözünü tamamlamak için gördüğü bir manzarayı aktarmaya başlıyor; ‘Bir babanın yanına yaklaştım. Konuşmaya çalıştım. Gözleri yaşlar içerisinde çenesi titriyordu. Bana sadece ‘oğlum’ diyebildi, ağlamaya başladı’ Hakan’ın da cümleleri bunları anlatırken yarım kalacaktı. O da ağlamaya başlamıştı...