Güncelleme Tarihi:
‘‘Seyyar fotoğrafçı’’, ‘‘şipşakçı’’, ‘‘alamünit fotoğrafçı’’ da denmiştir.
Özellikle, Cumhuriyet'in kuruluşundan sonra nüfus kâğıtlarına ve resmi belgelere getirilen fotoğraf kullanma mecburiyeti sonucunda, fotoğraf çekenlerin sayısı arttı. Artık stüdyoların dışında, bir sokağın köşesinde veya adliyelerin, tapu dairelerinin civarında çalışan fotoğrafçılar çoğalmaya başladı. Sokak fotoğrafçılarının kullandığı, ne yapıldığı yer, ne tipi belli olan makinelerin ahşap kısımları genellikle canlı sarılara, kırmızılara boyanır, ahşap üçayaklar üzerine oturtulur. Karanlık odası kendi içinde bulunan kutunun üzeri, daha önce çekilen başarılı fotoğraflardan örnekler yapıştırılarak bir anlamda vitrin görevini görür. Bu küçücük yüzey, fotoğrafçının hem vitrini, hem sergi alanıdır. Fotoğrafçı siyah kolluklarını giyip, kutunun iki yanından ellerini sokarak karanlıkta fotoğraf kâğıdını yerine yerleştirir. Sonra arka camdan beliren görüntüyü kontrol etmek için siyah, büyük bir örtü ile bakar. Sağ eli ile objektifin önündeki kapağı kaldırır, sol eli ile havada işaretler yaparak oraya bakılmasını sağlar. Kendi pratiğine göre saptadığı bir zaman dilimi içinde kapağa birkaç daire çizdirir ve tekrar objektifin üzerine takar. Önce görüntü kâğıdın üzerine ‘‘arap’’ (negatif) olarak çıkar. Makinenin üzerine konan bir ön aygıtla tekrar çekilerek pozitife dönüştürülür. Kutunun içindeki yıkama işleminden sonra havlu ile kurulanır. Her kenar bir makas darbesi ile düzeltilip biraz daha kuruması beklenerek müşteriye hafif nemli olarak verilir. Makineler pratiktir. Kutunun yanındaki kayıştan omuzlanarak sırta alınır. Ahşap üçayak katlanarak koltuk altına sıkıştırılır.
Hemen her kentin sokak fotoğrafçıları olmakla birlikte, en ünlüleri İstanbul'unkilerdir. Bu ünün, fotoğrafçıların elde ettiği sonuçlardan mı, İstanbul'a olan ilgiden mi kaynaklandığı pek belli değildir. Vesikalık kullanımı dışında, askerliğini bu kentte yapanların ve taşradan gelenlerin İstanbul'da bulunduklarını belgelemek için çektirdikleri fotoğraflar da vardır. Bu fotoğrafların çekimi ise özel bir fonun önünde yapılır. Arka duvara fon olarak gerilen siyah bezde yarım daire biçiminde yazılı ‘‘İstanbul hatırası’’nın nedense ‘‘s’’ ve ‘‘n’’ harfleri ısrarla sağ-sol olarak terstir. Fonun üzeri genellikle çiçek, kuş motifleri ile süslenir. Yazı ve süsler, fonun önündeki ahşap iskemleye oturtulan müşterinin başında taç gibi durur.
Sokak fotoğrafçıları kentin çeşitli yerlerine dağılmış olmakla birlikte, yoğun olarak Taksim ve Eminönü civarında bulunurdu. Bu fotoğrafçıların içinde en ünlüsü, 40 yıl fotoğrafları Taksim Alanı'na bakarak yıkayıp, kesip kurutan Arsin Usta'ydı. ‘1978'de yaşlandığı için Avustralya'ya çocuklarının yanına göçtü.
Otomatik vesikalık çeken makineler gibi yeni tekniklerin gelmesiyle sokak fotoğrafçılarının sayısı da azaldı. Yaşlanan usta fotoğrafçılar yerlerini genç çıraklara devredemez oldular. Yitip giden pek çok şeyle birlikte İstanbul'un simgelerinden biri haline gelmiş olan sokak fotoğrafçıları da yok olmaktadır.
(Tarih Vakfı İstanbul Ansiklopedisi, 7. cilt)