Sofu ve çalışkan kuş

Güncelleme Tarihi:

Sofu ve çalışkan kuş
Oluşturulma Tarihi: Ocak 18, 1998 00:00

Haberin Devamı

Anayasa Mahkemesi RP'yi kapatırken Necmettin Erbakan'ın 29 yıllık aktif siyasi yaşamına da üçüncü kez nokta koydu. Siyaset sahnesine çıktığı 1969 yılından bu yana, Türkiye'nin en çok tartışılan politik aktörlerinden biri haline gelen Erbakan'ın liderliğini üstlendiği üç partisi de kapatıldı.

Partilerinin ikisinin kapısına Anayasa Mahkemesi, birinin kapısına da 12 Eylül askeri müdahalesinin ardından Milli Güvenlik Konseyi kararıyla kilit vuruldu. Hoca bu kapatma kararlarının ardından da, toplam 9.5 yıl süreyle siyasi yasaklı oldu. RP'nin kapatılması, Erbakan'ı bir kez daha, hem de beş yıl süreyle siyasi yasaklı hale getirdi. Bu karar, 72 yaşındaki Erbakan için belki de ‘‘siyasi jübile’’ anlamı taşıyor.

Necmettin Erbakan, Türkiye'nin ‘‘Saraylılar’’ diye adlandırılan bir ailesinden geliyor. Baba tarafı, 19. yüzyıl sonlarında Adana'nın Kozan ve Saimbeyli bölgelerinde hüküm süren Kozanoğullarından. Dedesi Kozanoğlu Hüseyin Bey, 2. Abdülhamit döneminde saraya yakınlığı ve bağlılığıyla tanınan bir kişi. Erbakan, Hüseyin Bey'in oldukça içine kapanık oğlu Mehmet Sabri Beyin oğlu.

Mehmet Sabri Bey, genç Cumhuriyetin coşkuyla kutlandığı bir tarihte, 29 Ekim 1926'da doğan Erbakan'a, ‘‘Dinin yıldızı’’ anlamına gelen Necmettin adını koydu. Orta ve liseyi İstanbul Erkek Lisesi'nde okuyan Erbakan başarılı bir öğrenciydi. İstanbul Teknik Üniversitesi Makine Fakültesi'ni bitirip mühendis oldu. Anne ve babasından aldığı din eğitimini, ilk ve orta öğrenimi sırasında gittiği camilerdeki hocalardan aldığı derslerle geliştiren Erbakan'ın en çok etkilendiği isim, üniversite yıllarında öğrencisi olduğu ünlü Nakşibendi Şeyhi Mehmet Zahit Kotku oldu. Erbakan'ın, siyasete atılma işaret ve icazetini de Kotku'nun dergahında aldığı söylenir.

DEMİREL'E İMAMLIK YAPTI

Erbakan, İTÜ'nün öğrenci yurdundaki odalarında, sık sık üç arkadaşına ‘‘İmamlık’’ yaptığını anlatır. Erbakan'ın imamlık yaptığı arkadaşlarından biri de Süleyman Demirel'dir.

İstanbul Erkek Lisesi'nde bir sınıfın mescit haline getirilmesinde ön ayak olan Erbakan, İTÜ'de de aynı şekilde bir mescit açılmasını sağladı. Ancak, dönemin rektörü buraya kapatınca, bu kez okulun bahçesindeki transformatör binasını mescide dönüştürdü. Okul arkadaşı Süleyman Demirel için çok özel sohbetlerinde ‘‘O, kopya çekerek sınıfını geçerdi’’ diyen Erbakan'a ise, çalışkanlığı nedeniyle okul arkadaşları ‘‘Kuş’’ ve ‘‘Derya’’ adını vermişlerdi. Okul albümünde de Erbakan şöyle tanımlanır:

‘‘Sofudur, dindardır, çalışkandır. Hayatının yarısını namaz, yarısını da projeleri işgal eder. Sınıfının yarısını kendisi, yarısını da arkadaşları işgal eder. Proje ve raporları, Saatli Maarif Takvimi nükteleri gibi geniş izahlıdır. Herkesin bir sayfada bitirdiği mevzuyu, o, kırk sayfada hülasa eder. Kendisine civata nedir diye sorarsanız, izaha demir filizlerinin naklinden başlar ve o kadar uzun anlatır ki nilayet namaz vakti gelir, gider namazını kılar, gelir ve kaldığı yerden anlatmaya devam eder.’’

Erbakan, asistanlık yeterlik tezi başarılı bulununca, üniversite tarafından araştırmalar yapmak üzere 1951 yılında Almanya'ya gönderildi. İki yıllık bu gezisi, Erbakan'ın, gelecekteki siyasetteki hedef ve söylemleri de dahil, üzerinde çok önemli etkiler bıraktı. Aachen Teknik Üniversitesi'ndeyken Alman ordusunun DVL Araştırma Merkezi'nde de 1.5 yıl çalışan ve burada doktor ünvanını alan Erbakan, ‘‘Dizel motorlarda püskürtülen yakıtın tutuşması’’nı açıklayan önemli tezi nedeniyle Almanyanın sanayi devi Deutz Motor Fabrikası'na çağırıldı ve Leopar tankları konusunda araştırma başmühendisi olarak çalıştı. Yakın arkadaşları şunları anlatıyor:

‘‘Erbakan'ın İskenderpaşa Dergahı'ndaki Şeyhi Mehmet Zahit Kotku da sanayileşmeye inançlıydı. ‘Kendi sanayimizi kurmalı, Batıya muhtaç olmamalıyız' derdi. Erbakan'a dergahta verilen maya tutmuştu. Erbakan, Almanya'da makine mühendisliği doktorası yaparken, dünyanın en büyük sanayi imparatorluğuyla karşılaştı. Gözleri kamaştı, heyecanlandı. Alman milli sanayinin ihtişamı, Milli Görüş'ün milli sanayi ayağını oluşturdu.’’

VE POLİTİKA SAHNESİNDE

Almanya’dan büyük bir heyecanla dönen Erbakan, başına geçirildiği 200 ortaklı ve devlet destekli olarak Konya'da kurulan Gümüş Motor Fabrikası ile düşlerini hayata geçirme olanağını yakaladı. Ancak, tarımsal sulamada kullanılan 5-15 beygir gücünde motor ve pompaları üretmek üzere kurulan ve 1 Temmuz 1956'daki açılışı Nakşi Şeyhi Mehmet Zahit Kotku tarafından yapılan fabrikanın ömrü çok uzun olmadı. Erbakan'ın yönetimindeki fabrika, iki yıl sonra büyük bir mali krize girerek batma noktasına geldi. Bunun üzerine, en büyük hissadar Şeker Şirketi fabrikaya el koydu ve Erbakan'ı görevden uzaklaştırdı.

Bu olayın ardından, Necmettin Erbakan'ın yaşamında yeni bir dönem başladı. Bu, hem kendisini politikaya hazırlayan, hem de üç çocuğunun annesi, 31 yıllık eşi Nermin hanımla karşılaşmasını sağlayan Odalar Birliği dönemiydi. Odalar Birliği'nde göreve Sanayi Dairesi Başkanı olarak başlayan Erbakan, daha sonra önce Genel Sekreter, sonra da Başkan oldu. Erbakan'ın Odalar Birliği serüvenini, dönemin Başbakanı Süleyman Demirel sağlamıştı. Erbakan, Nermin hanım'la da orada tanıştı ve 10 Ocak 1967'de evlendi. Düğün modern bir düğündü. Nermin hanım ancak, Erbakan'ın ilk partisi Milli Nizam kurulduktan, yani beş yıl sonra tesettüre büründü. Erbakan'ın Odalar Birliği Başkanlığı da olaylı bir biçimde sona erdi. Çünkü, sadece mali konuların konuşulması için toplanan kongrede tartışmalı bir biçimde başkanlık koltuğuna oturmuştu. Dönemin Başbakanı Demirel, olaya el koydu ve ‘‘İşgal’’ diye nitelediği Erbakan'ın başkanlığına polis zoruyla son verdi.

Erbakan, 1969 seçimleri öncesine rastlayan bu olayın ardından politikaya atılmaya karar verdi. Şeyhi Kotku'nun icazetiyle de önce Demirel'in AP'sine başvurdu. Ancak, Demirel'in vetosuna uğradı, üyelik başvurusu AP GİK'i tarafından reddedildi. Demirel ise veto iddiasını reddediyor, ‘‘AP'ye geleceği söylendi, ancak gelmedi’’ diyor. Erbakan bunun üzerine, Konya'dan bağımsız adaylığını koydu ve seçildi.

Erbakan, Milletvekili seçilir seçilmez, sonraki dönemde dava arkadaşları olan Ahmet Tevfik Paksu, Hasan Aksay ve Arif Hikmet Güner'in hazırlıklarını 1967'den bu yana sürdürdükleri İslami kimliğe sahip bir partinin kurulması için kolları sıvadı. Kısa bir aradan sonra da, 26 Ocak 1970'de, Şeyh Kotku'nun da onayı alınarak Milli Nizam Partisi (MNP) kuruldu. MNP, AP'den istifa eden Hüsamettin Akmumcu ve Hüseyin Abbas'ın da katılımıyla TBMM'de üç sandalyeye sahip oldu. Ancak MNP'nin ömrü çok kısa oldu. 24 Ocak 1971'deki 1. olağan kongresinden 1.5 ay sonra gerçekleştirilen 12 Mart askeri muhtırasının ardından Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı. 1.5 yıl sonra, 11 Ekim 1972'de bu kez de Milli Selamet Partisi kuruldu.

Kısa kısa Erbakan

Boyu 1.86, kilosu ise 90-110 kilo arasında değişiyor. Vücut ölçülerini ‘Milli ölçüler’ olarak niteliyor.

Sinemaya en son lise yollarında (1945'lerde) gitti. Lorel-Hardi, Frenkeştayn ve kovboy filmlerini severdi. Sinema konusunda en büyük düşü, İstanbul'un fethini konu olan dev bir prodüksiyon.

Boş zamanlarında hadisi şerif ve tefsir kitapları okur. En son okuduğu kitap ise ‘Dünyayı Yönetenler’. En sevdiği şairler ise Mehmet Akif Ersoy ve Necip Fazıl Kısakürek. Müzikte ise Itri.

Politikacılardan, ilk Meclis'te bulunan Konyalı Vehbi Efendi, Mehmet Akif ve Hasan Basri Çantay ile Adnan Menderes, Mareşal Fevzi Çakmak ve Ali Fuat Başgil'i beğenir. Bu sıralamada Atatürk'ü saymaz, ‘O’nun yeri başka' der.

Otomobilde Mercedes'i tercih eder.

7-8 yıl öncesine kadar giyiminde lacivert takım elbise ve beyaz gömleği tercih etti. Ancak, 1991 seçimleri sırasında giyim tarzını bir anda değiştirdi. Dünyanın önde gelen markalarından Versace ile Türkiye'nin önde gelen isimlerinden Faruk Saraç'ın kıyafetlerini tercih etmeye başladı.

Lüks yaşamı sever. Ankara'da dört katlı bir saray yavrusunda yaşar.

Yılbaşı hindilerini sevmez ama, çocukluk ve gençlik günlerinde annesi Kamer Hanımın elinden çıkma hindili pilavı bugün bile arar.

50 yıllık ehliyeti vardır, otomobil kullanmaz. Ancak sürati sever.

Bir başka özelliği de hacca gitme konusunda kırılamayacak bir rekorun sahibi oluşu. Yakın çevresinin verdiği bilgiye göre, bugüne kadar 25 kez hacı oldu.






Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!