Güncelleme Tarihi:
CARS
ARABALAR
Yön: John Lasseter
Oyn:
Tür: Animasyon / Komed
Süre: 116 dk.
Uzaktan kumandalı arabalarıyla oynamaya alışmış zamane çocukları bilmez.
Bizim çocukluğumuzda tellerle yürüttüğümüz, hatta peşinden koşarak yarıştırdığımız plastik, küçük arabalarımız vardı.
Bu telli arabaların önüne, sağına, soluna harfler, numaralar yapıştırır, bir dal parçasıyla toprağın üzerine çizdiğimiz start çizgisinin önünde alırdık soluğu.
Kız erkek fark etmez, herkes meraklıydı araba yarıştırmaya.
Oyuncak arabalarla, çocuklar arasındaki bu enteresan, açıklanması güç sevgi ve bağdan yola çıkan Pixar, Arabalar (Cars) adlı animasyonuyla hem çocuklara hem de arabalardan ve yarışlardan kendilerin alamayan yetişkinlere hitap ediyor.
İNSAN YOK, ARABA ÇOK
Arabalar, içinde insan barındırmayan bir animasyon. İnsanların yerine 'insanlaştırılmış', dile gelmiş arabaları izliyoruz.
Çıkış noktası insan olunca, haliyle karşımıza kapris, kibir, bencillik, iyi niyet, duygusallık gibi farklı özelliklere sahip arabalar çıkıyor.
Ana karakterler araba da olsa filmin hikayesi son derece klasik. Pistlerde aldığı başarıların ardından şöhretin gözünü kamaştırdığı, bencil yarış arabası Lightning McQueen’in hırslarına vazgeçip, tekerleklerini yere basma, yola gelme öyküsünü izliyoruz.
Mc Queen, Los Angeles'taki bir yarışa giderken kaybolunca, yolu eski arabaların yaşadığı, haritada artık bulunmayan bir şehre düşüyor. Burada geçirdiği günlerde gerçek dostlar (1951 model bir Hudson Hornet araba olan Doc Hudson, 2002 model şık ve zarif Porsche Sally Carrera ve paslı ama güvenilir eski kamyonet Mater) edinen bu güzel kırmızı araba, bir sonraki yarış öncesinde büyük bir değişime uğruyor.
Arabalar için, animasyon deyip, geçmemek lazım. İnsanlaştırılmış bu araçların şoförü yok, ama ruhları var. Onları bir süre sonra kendi kimlikleriyle algılamaya başlamanız kaçınılmaz. Öyle ki, arabaların kişisel özelliklerini algıladıkça, bir sonraki sahnede nasıl davranacaklarını kestirebilir hale geliyorsunuz.
HİKAYE SIRADAN
Filmin beklendiği gibi, klasik bir şekilde ilerlemesi, ortalara doğru temponun iyice düşmesi yetişkin izleyicilerin tadını kaçıracak bir durum tabii. Bu sıradanlık, Kayıp Balık Nemo ve İnanılmaz Aile gibi filmlere imza atmış Pixar açısından eksi puan.
Ama, çocuklar söz konusu olduğunda, Arabalar, ders verme ve örnek olma konusundaki görevini başarıyla yerine getiriyor.
Film, kibirin, kendini beğenmişliğin anlamsızlığını, arkadaşlık ve dostluğun her şeyin önünde geldiğini öğretiyor.
Hikaye anlatımı konusunda klişelerle dolu olan bu film, neyse ki araba yarışı tutkunlarına enfes sahneler ve ince detaylar sunmayı başarmış.
Son olarak filmin orijinalini seyretme şansını bulacaklar için şunu söyleyelim: Lightning McQueen'i seslendiren Owen Wilson bu kırmızı yarış arabasına ayrı bir ruh ve kişilik vermiş. Wilson'ın, kulağa istediği zaman çapkın ve kibirli, istediği zaman ise masum ve iyi niyetli gelmesini çok iyi bilen sesiyle bütünleşen Lightning McQueen filmdeki favori arabamız.
İlle de Ferrari diyenler için ise Ferrari'yi, efsanevi Formula 1 yarışçısı Michael Schumacher'in seslendirdiğini belirtmekte fayda var.
BU FİLMİN DE BİL İLKİ VAR
Biliyorsunuz, stüdyolar animasyonları için bir 'ilk' yaratmakta çok başarılılar. Arabalar'da da bu kural değişmedi. Başroldeki arabaların hepsinin metalik olması yapım ekibini yeni yöntemler bulmaya itti. Ve Arabalar, kısaca 'ray tracing ışın izleri' adıyla bilinen ve arabalardan yansıyan ışıkların inandırıcı şekilde yansıtılmasını hedefleyen çok özel tekniğin kullanıldığı ilk Pixar animasyonu ünvanını kazandı. Tek kare sahnenin bile hayata geçmesi için ortalama 17 saat harcanan, 3000 bilgisayar aynı anda çalıştığı halde her saniyesinin hazırlanması günler alan Arabalar da böylece bir 'ilk' unvanı almış oldu.
BAŞTAKİ KISA FİLM HARİKA
İnanılmaz Aile (The Incredibles), Kayıp Balık Nemo (Finding Nemo) ve Monsters, Inc. gibi teknoloji harikası unutulmaz animasyonların yaratıcısı Pixar Animasyon Stüdyoları ve Oyuncak Hikayesi (Toy Story) serisi ve Bir Böceğin Yaşamı’nın (A Bug’s Life) Oscar ödüllü yönetmeni John Lasseter’ın güçlerini birleştirdiği Arabalar, Pixar geleneğine uygun olarak, bir kısa filmle açılıyor. İki sokak çalgıcısı ve onlara para vermeye hazırlanan küçük bir kızın hikayesini perdeye taşıyan One Man Band adlı bu diyalogsuz filmin etkileyici bir anlatımı var. One Man Band, özellikle yetişkinlerin zevkle izleyeceği, hatta belki Arabalar’dan daha çok beğenebileceği bir çalışma.
HAFTANIN DİĞER FİLMİ
LADY IN THE WATER
SUDAKİ KIZ
Yön: M. Night Shyamalan
Oyn: Paul Giamatti, Bryce Dallas Howard, Jeffrey Wright
Tür: Fantastik / Gerilim
Süre: 98 dk.
Shyamalan'dan peri masalı
6. His ve Köy gibi, izleyiciyi şaşırtma üzerine kurulu filmlerle ün salan Hint asıllı yönetmen M. Night Shyamalan, merakla beklediğimiz Sudaki Kız adlı filminde bizi bir peri masalının ortasına atıyor.
Ve evet, yine bol bol şaşırtmayı başarıyor.
Filmdeki her şey dar bir mekanda, bir havuzun etrafına kurulu sitede geçmekte. Ama film boyunca site içinde girip, çıkmadığımız ev, tanışmadığımız site sakini kalmıyor neredeyse. Çünkü yönetmen, bizim de havuzdan çıkıp, insanların dünyasına geçen su perisine yardım etmek için kafa patlatmamızı istiyor. Hatta kendi de site sakinlerinden biri olarak kamera karşına geçerek bu yolculuğa bizzat eşlik ediyor.
Gözünüzün önüne gelebilecek en güzel perilerden biri olan Story (su gibi duru bir güzelliği olan Byrce Dallas Howard süper bir seçim olmuş), Mavi Dünya’dan gelip, Cleveland Heep’in (Paul Giamatti) hayatını kurtarayım derken dünyaya ayak basmış bir kız. Sitenin bakıcısı olan Bay Heep’in evine sığınan Story’nin kim olduğunu bile bilmediği bir yazara önemli bir mesaj iletmesi gerekiyor. Sonra rahatça evine gidebilir.
Ama dışarıda onu çiğ çiğ yemeyi bekleyen yeşil, sivri dişli kurt çakal karışımı bir yaratık (pek de başarılı bir animasyon olduğunu söyleyemeyeceğiz ne yazık ki) var.
Kızı, çimlerle uyum sağlamış olan bu yeşil canavarın pençesinden kurtarıp, sağ salim evine gönderebilmek, şifreleri çözecek site sakinlerinin elinde.
Gördüğünüz gibi Sudaki Kız’ın senaryosu, akşam yatmadan önce çocuklara anlatılan bir peri masalının üzerine kurulu.
Filmin gücü ve izlenirliğiyse böylesine basit (hatta içinde devamlılık hataları da barındıran) bir hikayeyi, izleyiciyi bir dakika bile sıkmadan anlatabilen usta hikaye anlatıcısı M. Night Shayamlan’dan geliyor.
Masalları hayal ürünü diye bir kenara atanlardansanız Sudaki Kız’ı deli saçması bir film olarak görebilirsiniz.
Ama içinizdeki çocuk hâlâ yaşıyor ve hayal gücünüz sınır tanımaktan hoşlanmıyorsa, bu heyecanı ve temposu hiç düşmeyen, dönemeçli ve bol sürprizli Shyamalan filmini seveceğinize hiç şüphe yok.
Hatta olanları ciddiye alıp, filmin çıkışında kendinizi hayattaki rolünüz üzerine düşünürken bile bulabilirsiniz!