Güncelleme Tarihi:
Türkiye’deki baskılara bugüne kadar ses çıkarmayan değişik inanç, kültür ve siyasi görüşe sahip gençlerin olaylarda omuz omuza vermesi beni umutlandırdı ve onlarla gurur duydum.
Gençlerin çevreye, ifade özgürlüğüne, demokrasiye bu kadar sahip çıkmaları, hangi inanç, siyasi görüş ve milliyetten olursa olsun, birlik ve beraberlik içinde hareket etmeleri benim kadar siyasileri, özellikle başbakanı da sevindirmeliydi.
Tıpkı Başbakan yardımcısı Bülent Arınç’ın dediği gibi hükümet protestolardan ders çıkarmalıydı.
Bir gazeteci olarak, burada defalarca yaşadığım Danimarka ile ülkem Türkiye arasındaki bazı farkları anlatmaya ve insanlara bir şeyler vermeye çalıştım.
Gezi parkı eylemi ile başlayan hareket neden iktidarı korkutuyor. Polisin müdahalesi olunca şiddet ortaya çıkıyor, müdahale olmadığı zaman protestolar demokratik çerçeve içinde kalıyor.
Bu Danimarka’da da aynıdır. Polis göstericileri korumak için vardır. Ancak bir saldırı olduğu zaman saldırıyı yapan kişileri etkisiz hale getirir, saldırıyı tüm göstericilere mal etmez.
Türkiye’de, son 14 günde yaşananlar Danimarka’da hiçbir zaman yaşanmaz. Türkiye’deki eylemler Danimarka’da olsa iktidar mutlaka seslere kulak verir, polise saldırı emri vermek yerine protestoların sebebini öğrenip uzlaşma yolu arardı.
Burada bir örnek vermek istiyorum. Eski başbakan Lars Lökke Rasmussen silahlı çete üyesi göçmen gençleri yaşadıkları bölgede ziyaret ettiğinde gençler kendisine “buraya hangi yüzle geldin” dediler ve kovalamak istediler. Koruma polisleri gençlere müdahale etmezken Rasmussen gençleri ikna edip kulüplerinde onlarla sohbet etti.
Bir süre sonra da gençleri başbakanlık konutuna davet ederek görüştü, sorunlarını taleplerini dinledi. Hatta gençlerin arasında İnterpol tarafından aranan çete reisi bile vardı.
Ama Rasmussen buna aldırmadı. Çünkü tek bir amacı vardı. Halkın huzurunu bozan çete üyelerini ikna etmek. Halkın bir parçası olan çete üyelerinin sorunlarını dinleyip çözüm yolu bulmak.
Ben de Rasmussenlerin ülkesinde yaşayan biri olarak ülkemin başbakanından buna benzer bir girişim beklerdim.
Ben de Türkiye’nin, medyayı, bankaları, işadamlarını, gazetecileri, sendikacıları, demokratik toplum kuruluşlarını, en doğal hakları olan gösteri ve yürüyüşlere katılma hakkını kullananları tehdit etmeyen bir başkanı olsun isterdim.
Ben de Türkiye’nin Rasmussenler gibi, halkın arasına karışabilen, karışırken yanında sadece sembolik ve halka müdahalede bulunmayan bir ya da iki sivil koruması olan, halkından korkmayan bir başbakanı olsun isterdim.
Umarım başbakan Erdoğan biraz kendi içgüdüsüne, vicdanına dayanarak hareket eder, inadından vazgeçer ve direnişçi gençleri dinler.
Onlar terörist, marjinal gruplar değil. Onlar bu ülkenin geleceğini oluşturan gençler. Yaratıcı, kararlı, cesur, azimli, Türkiye Cumhuriyeti, Türk bayrağı ve Atatürk ilkelerine sahip çıkan gençler.
Bunun aksini iddia etmek çok yanlış. Çünkü onlar yalnız değil, dünyanın çeşitli ülkelerindeki Türk gençleri de onlara destek verdiler.
Hepsiyle gurur duydum.