Güncelleme Tarihi:
Bu hafta “Samizdat” kitabını okudum. Kitabı yazan Soner Yalçın. Tutuklandığı hafta şunu söylemişti. Soner Yalçın ödün vermeyen, gerçekleri araştıran, kitaplar yazan saygın bir gazeteci. Şöyle söylüyor Soner Yalçın “Benim ülkemde düşünce hayatın düşmanı kötlüğün simgesi olarak görünür. Düşünen insanın korunağı yoktur. Benim ülkemde bir gazeteci hapse atılarak sonsuza kadar unutuluşa mahkum edilmeye çalışılır. Ama benim ülkemde gerçeklerde mutlaka yazılır” diyor Soner Yalçın.
SONER YALÇIN HİÇ ÜZÜLME
Soner Yalçın hiç üzülme, sen kaya gibi adamsın, yürekli bir adamsın. Her zaman bu toplum seni şükranla anacaktır. Bu kitabı okuduğunuz zaman Silivri toplama kampının öyküsünü görüyorsunuz. Okuyup da üzülmemek, duygulanmamak mümkün değil. Biz her yerde her zaman genel başkan olarak ben, milletvekili olarak sizler, il başkanlarımız, bütün örgütümüz, artı bu ülkeyi seven çaba harcayan aydınlara da göreve düşüyor.
Bana bir arkadaşım bir yurttaş, bir ileti göndermiş. Diyor ki biz üç kişilik bir aileyiz. Mutfak harcamalarını veriyor, mutfak 250, ısınma 100 lira, kira 150 kira, tüp 60 lira, elektrik 65 lira, su 22 lira, iletişim 40 lira, ekmek 36 lira, çocuk bezi 120 lira, giyim 60 lira, ilaç hastane 20 lira, Pazar 120 lira. Aldığım maaş 750 lira bu maaşla geçinebildiğim için kendimi tebrik ediyorum diyor.
O KÖŞKÜNDE VİLLASINDA OTURUYOR
O köşkünde villasında oturuyor. Herkesin geliri tamam. Dünyalıkları tamam. peki ya vatandaşın, çiftçinin esnafın durumu ne?
Tabi sadece bunlar yok. Doktor Ersin Arslan. 30 yaşındayım. Annesi ve babası bunu doktor yapmak için yemediler yedirdiler. Üniversiteyi bitiren sadece buydu. Daha 4 aylık Gaziantep’ten cerrah olarak görev yapıyor. 17 yaşındaki bir çocuk geldi bu doktoru öldürdü. Maktüle bakıyorsunuz, 84 yaşında bir dedesi var kanserden vefat ediyor. Emekli aylığı için bankaya gidiyor, çekemiyor. Gerekçesi olarak gidiyor o doktoru öldürüyor.
KAFAYA BAKIN SİZ
Recep Tayyip Erdoğan bunu duysun. Ne oluyor bu ülkede? O 17 yaşındaki çocuk dedesinin maaşını alabilseydi bu cinayeti işlemeyecekti.
Bu doktorumuz yeni evli. 3 ay sonra çocuğu olacak. Bütün bunlar oluyor, sayın başbakan Katar’da çıkıp bir konuşma yapıyr. Ama öncesi var. Doktor katlediltikten sonra inancı görüşü ne olursa olsun, tüm doktorlar, ebesi hemşiresi sokaklara çıkıyorlar. Sağlık bakanı’nı istifaya çağırıyorlar. Hak arıyorlar. Kimseyi dövmüyorlar, molotof atmıyorlar, bir camı kırmıyorlar. En demokratik şekilde, onu yapıyorlar. Yürüyüş yapıyorlar.
Sayın Başbakan çıkıyor, utanç verici bir dönemin gerçeği sizin önünüze koymak için söylüyorum. “Doktor Ersin Arslan’ın ölümünün ardından yapılan yürüyüşü kınıyorum.”
Cinayete kurban giden arkadaşlarının haklarını arıyorlar. Sen o acıyı paylaşan sağlık çalışanının tamamını kınıyorsun. Kafaya bakın siz. Demokrasi kültürünü bırakın, vicdan yok. Bakan istifa demişler, başbakan kızmış.
SOR BAKALIM SAĞLIK ÇALIŞANLARINA
Efendim diyor, bizim sağlık hizmetlerimiz yüzde 76 oranında kabul gördü. Başladın, güzel başladın, yanlış yere gidiyorsun. Sor bakalım sağlık çalışanlarına, hastaya git sor bakalım. Eczaecı keser, hastane keser, banka keser, yahu bu emeklilerden ne istiyorsun? Nereye başvursa cebinden para kesiliyor.
Sağlıkla ilgili özel gündem belirleyeceğiz. Sağlıkta bunların geldiği nokta açısından. Eğer bir demokraside, sağlıklı bir demokraside yürüyüş yapan doktorları, siz eğer kınıyorsanız orada ilkel bir kafa vardır.
Biz eleştiriyi, demokrasiyi içimize sindirmişiz. Gelir bizi eleştirir. Biz demokrasiden ders çıkarmayı öğrettiler. Kin yoktur bizim yüreğimizde. Uzlaşma bir kültürdür. Beraber çalışmak bir kültürdür. Geldiğimiz nokta budur.
Dayakla kötekle insan öldürmekle bir yere varılmaz. Diyordu ya Başbakan “Hangi dilden anlıyorlarsa o dilden konuşacağız” Sayın başbakan doktorlar senin dilinden anlamıyorlar.
SİZE ALTIN DEĞERİNDE BİLGİ VERECEĞİM
Size altın değerinde bir bilgi vereceğim. Eğer Başbakan herhangi bir konu hakkında bağırarak konuşuyorsa bilin ki orada bir şey var. Ya bir yolsuzluğu ya bir kanunsuzluğu var. Hem çalacaksın hem bağıracaksın. Bağırıyor, çağırıyor. Yahu niye bağırıp çağırıyorsun arkadaş.
Burada bu kürsüde kaç haftadır söylüyorum. Eğitim yasasının içine 20 milyar dolarlık bir yolsuzluk koydunuz dedim. Dünyanın en basit sorusunu sordum. Senden bir cevap istiyorum dedim. 24 ve 25. maddeler. Sen 20 milyar dolarlık ihalaleleri kamu ihalelerinin dışına niye çıkardın? Kaç haftadır soruyorum cevap var mı, tık yok. Bağırıp çağırıyor. Vay efendim siz kuran’a karşısınız. Yahu 20 milyar dolarlık hırsızlıkla kuran’ın ne ilgisi var? Siz camilere karşısınız. Yahu 20 milyar dolarlık hırsızlıkla camilerin ne ilgisi var?
Ama biz hırsızlıkla yolsuzlukla, Kuran’i Kerim’i ve Hz. Muhammed’i bir araya getirmeyiz. Yolsuzluk yapacaksın, kanun maddesi düzenleyeceğiz. İtiraz edeceğiz, dine sarılacaksın.
Senin kirli çamaşırlarını hepsini dökerim ortaya ben. İstanbul Belediye başkanlığı yaptığın dönemde, bütün belgeleriye ortaya koyarım ben. Ha şunu söyleyeyim. Ben SSK Genel Müdürlüğü yaptığım dönem, onun belediye başkanı ve başbakan olduğu dönem, karşıma çıkabilir mi? Çıkamaz. Önce temiz olması lazım. Kalkmış ahkam kesiyor.
Ben Diyanet İşleri Başkanı için “Onurlu bir Diyanet İşleri Başkanı” dedim. Başbakan sözlerimi çarpıtıyor.
Sayın Başbakan’a bir çağrım var. Sen onu bırak bana söyle diyor. Bana söyle ki “onurlu bir başbakan” sana söylemem kusura bakma.
Ama ne zaman söylerim.
1- Eğer sen Deniz Feneri hamileri için, fitre, kurban, zekat hırsızların kankası olmaktan vazgeçersen,
2- Yalan ve iftira atmaktan artık vazgeçersen,
3- Cami soyguncularından hesap sorarsan, ihale soyguncularından hesap sorarsan,
4- 20 milyar dolarlık hırsızlık
Söz veriyorum “onurlu bir başkan” ifadesini senin için kullanacağım ve “onurlu bir başbakan” diyeceğim.
Bana diyor ki bilmem kimin önünde diz çökmüş. Süleyman Demirel’in önünde diz çökmüşüm. Yaşamım boyunca hiç kimsenin hiçbir makamın önünde diz çökmedim. Recep Tayyip Erdoğan’a bir tavsiyem var. Benim genel müdür yaptığım dönemde, iki bakan hariç diğerleriyle kavga ettim ben diz çökmedim. Ama ben senin kimin önünde diz çöktüğünü çok iyi biliyorum.
Ne diyordun ben? Tayyip Erdoğan bir yalan makinesi diyordum. Biz kimsenin önünde diz çökmeyiz diyordu. Biz bunu unuttuk mu sanıyorsun.
Recep Tayyip Erdoğan, ölülerle savaşmayı bilen birisidir. Bizim inancımızda ölenleri hayırla yadediniz yazar. Bunu böyle bildiğimiz içindir ki geçmişte CHP’ye karşı olan, eleştirenler vefat edip gittilerse onları her zaman hayırla yadedmişizdir.
BUNLARDA VEFA YOK
Sadece “Sen kalktın senin ustan olan Necmettin Erbakan’ı hançerledin” dedik. Bunlarda vefa yok.
Kalkıyorsun İsmet İnönü’den Atatürk’ten söz ediyorsun. Onların dönemini eleştiriyorsun. Yahu o insanlar bu ülke için savaştılar. Gece demediler, gündüz demediler. Sen doğ diye, baban gidip ölmesin diye uğraştılar. Savaşa sokmadılar ülkeyi. Onların içinde bulunduğu durumu sen bilmiyor musun? O dönemin Recep Tayyip Erdoğan’ı karşı, medya karşı. Ama bunların yüreğinde iman var. Kuva-i milliye ruhu var. Mücadele ettiler. Ülkemizin bağımsızlığını kazandırdılar. Savaş onların kitabında yazılı olan bir şey değil.
Ne diyor Mustafa Kemal “Zorunlu olmadıkça savaş bir cinayettir” şimdi sen ne yapıyorsun? Şimdi sen parmakla çağırılan adam oldun, diz çökmenin ötesine geçtin.
FIKRALI GÖNDERME
Geçen gün yine konuşuyor “28 Şubat’çılar beni fişlemişler” doğru. 28 Şubat’çılar beni göreve iade etmiş. Bu çelişkiyi bile göremiyorlar. Bu kadar yalan nasıl olur.
Geçen yıllarda anlatmıştım. Bir fıkra var.
Adamın birisi ölüyor, öbür dünyaya gidiyor. Karşısına bir melek çıkıyor. Duvarda milyonlarca saat var. Ne bunlar diyor. Yalan söylediği zaman akreple yelkovan oynar diyor. Akreple yelkovanın 12’de olduğu bir saat var. Bu kimin saati diyor. O Atatürk’ün saati deniyor. Onu o nedenle en başa koyduk diyor. Vatandaş soruyor, bana Lenin’in saatini gösterir misin diyor. Bildiklerinin saatini soruyor. Sonra peki diyor bizim bir başbakan var onun saati nerede?
Onun saati burada yok diyorlar. Onu cehennemde zebaniler vantilatör olarak kullanıyor diyorlar.