OluÅŸturulma Tarihi: Eylül 20, 2003 00:00
Ankara, Irak konusunda zaman kazanmak istiyordu. Ancak Büyükelçi Pearson, Gül'e, BaÅŸkan Bush'un çok sert bir mesajını iletti. Daha sonra BaÅŸbakan Gül'e, ‘‘Bunun Johnson mektubundan farkı ne?’’ dedirtecek mesajda Bush, kuzey cephesi için Türkiye'ye 3 gün süre veriyordu. Olumlu yanıt gelmediÄŸi takdirde Türk-ABD iliÅŸkilerinin kötü yönde etkileneceÄŸi tehdidinde bulunuyordu.ABD Büyükelçisi Robert Pearson, Washington'dan gelen BaÅŸkan Bush'un mesajını önündeki káğıttan okumaya devam etti:‘‘Kuzey cephesi konusundaki kararınızı 3 gün içinde bildirmenizi bekliyoruz.’’BaÅŸbakan Abdullah Gül, Bush'un mesajının sert içeriÄŸi karşısında dehÅŸete düşmüştü. Tarih, 21 Aralık Cumartesi gününü gösteriyordu.Pearson, BaÅŸkan Bush'tan Gül'e iletilmek üzere özel bir mesaj geldiÄŸini belirterek, acil bir görüşme talebinde bulunmuÅŸtu.Wolfowitz'in 3 Aralık tarihinde Ankara'yı ziyaret edip keÅŸif faaliyetinin baÅŸlaması konusunda gerekli izni almasına ve bir hafta sonra AKP Lideri ErdoÄŸan'ın Beyaz Saray ziyaretinde ortaya çıkan bütün olumlu havaya raÄŸmen hazırlıklarda hiçbir ilerleme saÄŸlanmamıştı. Wolfowitz'in, Amerikalı mühendisleri aralık ayının 3'üncü haftasında keÅŸif faaliyeti için hemen araziye çıkartmak yolundaki bütün isteÄŸine karşılık, Türk tarafı iÅŸi ağırdan alıyordu.Bunun iki nedeni vardı. Birincisi, Ankara zaman kazanmak istiyor ve frene basıyordu. Ä°kinci neden, Türk tarafının daha iÅŸin başından itibaren ABD ile girilecek iÅŸbirliÄŸinde her ÅŸeyi kurala baÄŸlamak istemesiydi.150 Ä°STÄ°HKAMCI GELECEK PROTOKOLÃœ Ä°MZALAYIN1991'deki Körfez krizinde bütün kararların baÅŸkan baba George Bush ile dönemin CumhurbaÅŸkanı Turgut Özal arasında telefon hattı üzerinden sözlü bir çerçevede alınıp, hemen hemen hiçbir iÅŸin kurala baÄŸlanmaması hem DışiÅŸleri'nde, hem de askeri bürokraside olumsuz bir tecrübe olarak hatırlanıyordu. Bu kez her ÅŸey kurala baÄŸlanacaktı. Ankara, keÅŸif faaliyeti için gelecek Amerikalı mühendis ve askeri uzmanlar için bir protokol yapılmasını koÅŸul olarak öne sürdü.Amerikan tarafı 150 istihkamcının geliÅŸi için protokol imzalanması koÅŸulundan memnun olmadı. Washington, NATO'nun ‘‘Yabancı Birliklerin Statüsü’’ (SOFA) anlaÅŸması çerçevesinde Pentagon heyetinin protokol olmadan gelip inceleme yapabileceÄŸini bildirdi. DışiÅŸleri, ‘‘Bir NATO harekátı söz konusu deÄŸil. NATO'dan alınmış karar yok. Dolayısıyla, bu tür askeri faaliyetler ikili iÅŸbirliÄŸi kapsamına girer. Ayrı protokol gerekir’’ yanıtını verdi. Amerikan tarafı, bütün isteksizliÄŸine raÄŸmen 17 Aralık tarihinde Türk tarafıyla protokolü görüşmek üzere masaya oturdu.Görüşmeler, DışiÅŸleri teknisyenlerinin de katılımıyla askeri makamlar arasında yürütülüyordu. Türk tarafının daha müzakereler açılır açılmaz, katı bir tutum alarak NATO'nun SOFA anlaÅŸmasının geçerli olamayacağını belirtti ve SOFA'nın ilerisine giden ödünler istedi. ABD tarafı itiraz etti. Amerikalılara göre, sadece SOFA anlaÅŸması yeterliydi. Bu anlaÅŸma, ABD'li askerlerin baÅŸka bir NATO ülkesinde görev başında iken bulundukları ülkenin vatandaÅŸları ya da kamu otoritesi ile hukuki bir ihtilafa girmeleri halinde, doÄŸrudan Amerikan mahkemelerinin yetkili kılınmasını öngörüyordu.ANKARA'DAN OLUMSUZ Ä°LK SÄ°NYAL GELÄ°YORTürk tarafı, daha sonraki aÅŸamalarda on binlerce Amerikalı askerin Türkiye'ye geleceÄŸini dikkate alarak, ortaya çıkabilecek sorunlar nedeniyle SOFA anlaÅŸmasının ilerisine geçen ve Türk mahkemelerini de yetkili kılan bir formül üzerinde ısrar ediyordu. Ä°ÅŸin başında keÅŸif faaliyeti için yapılacak anlaÅŸma sonraki protokoller bir emsal oluÅŸturacaktı.Türk tarafının, 150 mühendisin Türkiye'deki keÅŸif faaliyeti için getirdiÄŸi ağır koÅŸullar Washington'un canını sıktı.Amerikan tarafı, Wolfowitz'in gezisi ve ErdoÄŸan'ın Beyaz Saray ziyaretinden yayılan bütün olumlu havaya raÄŸmen, Türkiye cephesinde istedikleri süratte ilerleyemeyeceÄŸini anlamıştı.ABD'DEN ‘BU İŞİN ÅžAKASI YOK’ MESAJIBaÅŸkan Bush'un BaÅŸbakan Gül'e gönderdiÄŸi mesajın gerisinde Türk tarafının iÅŸi ağırdan alan, her ÅŸeyi kurala baÄŸlamak isteyen pazarlıkçı yaklaşımını kırma amacı yatıyordu. Ankara'ya ‘‘Bu iÅŸin ÅŸakası yok’’ mesajı verilecekti.Büyükelçi Pearson, 21 Aralık Cuma günü akÅŸam saatlerinde BaÅŸbakanlık'ta yapılan bu görüşmeye elinde Bush'un mesajıyla geldi ve ‘‘BaÅŸkan'ın mesajını size sözlü olarak aktaracağım’’ diye söze girdi.Ardından Türk tarafının not alabilmesi için mesajı ağır bir ÅŸekilde okumaya baÅŸladı. Pearson okudukça ortaya çıktı ki, bu bir mesaj deÄŸil, ültimatomdu. Bush, bu sözlü mesajında, Saddam Hüseyin rejimini ortadan kaldırmak konusundaki kararlılığını ifade ettikten sonra verilen bütün sözlere raÄŸmen Türk tarafının tutumunda hareketlenme olmadığına dikkat çekiyor ve Irak'la ilgili kararını verebilmek için Türk hükümetinin nihai yanıtını beklediÄŸini belirtiyordu. Bush'un mesajının en rahasız edici iki cümlesi şöyleydi: ‘‘Hükümetinizin kuzey cephesi ile ilgili kararını 3 gün içinde bildirmesini bekliyoruz. Kararınız, Türkiye ile ABD arasındaki iliÅŸkilerin geleceÄŸi için belirleyici (decisive) bir rol oynayacaktır.’’Bu, neresinden bakılırsa bakılsın açık bir ültimatomdu.Bush, 3 gün süre veriyor, olumlu yanıt gelmediÄŸi takdirde Türk-ABD iliÅŸkilerinin bundan olumsuz yönde etkileneceÄŸi tehdidinde bulunuyordu. Gül, bu ÅŸekilde ağır bir mesaj beklemiyordu. ABD Büyükelçisi'ne bu yaklaşımı ‘‘haksızlık’’ olarak gördüğünü söyledi, ardından Türk-ABD iliÅŸkilerinin uzun bir tarihçesini anlattı, ayrıca keÅŸif görüşmelerinin baÅŸlamış olduÄŸuna dikkat çekti. Görüşme soÄŸuk bir hava içinde son buldu.GÃœL: BUNUN JOHNSON MEKTUBUNDAN FARKI NE?Pearson, görüşmeden ayrılırken metni Türk muhatabına vermedi. BaÅŸkan Bush'un bu mesajı, askeri düzeydeki hazırlıkları ağırdan almakta olan Türk tarafını sarsmayı amaçlıyordu. Ancak, ölçüsü fazla kaçırılmıştı. Gül, mektubu aldıktan sonra DışiÅŸleri bürokratlarıyla yaptığı deÄŸerlendirmede, ‘‘Ne demek yanıtımızın iliÅŸkiler üzerinde belirleyici olması. Bunun Johnson mektubundan ne farkı var? Bu mektubun içeriÄŸi açıklansa Türk-Amerikan iliÅŸkilerine Johnson mektubundan çok daha fazla zarar geleceÄŸini görmüyorlar mı?’’ diyecekti.Yapılan deÄŸerlendirme sonunda BaÅŸkan Bush'a resmi kanallardan bir yanıt gönderilmemesi kararlaÅŸtırıldı.KeÅŸif faaliyeti için gelecek ABD heyetinin statüsüne iliÅŸkin görüşmeleri ise 3 hafta daha sürdü ve bu konudaki protokol 11 Ocak günü imzalandı. Amerikan tarafı, baÅŸlangıçtaki tutumundan geri adım atmayarak, SOFA statüsünün geçerli olmasında ısrar etti. Müzakereler sonuçlandığında imzalanan protokol önemli ölçüde SOFA düzenlemelerini yansıtıyordu. 21 Aralık tarihli Bush muhtırasının Gül üzerinde sarsıcı etkisi oldu. Gül'ün OrtadoÄŸu ülkelerine giderek bölgenin nabzını tutmaya dönük bir giriÅŸim üstlenmesinin gerisinde Bush'un bu sert mesajının izleri vardı.Ä°nsanlıktan söz eden önce BM’ye gider BAÅžKAN Bush, söze ‘‘Bakın, bu görüşmeye verdiÄŸim önemi göstermek üzere beraberimde ulusal güvenlik konseyimi de yanımda getirdim’’ diye girdi. Prag'daki Hilton Oteli'nde 20 Kasım tarihinde yapılan görüşmeye, Bush gerçekten de yönetimin bütün ağır toplarını beraberinde getirmiÅŸti.Bush'un yanında DışiÅŸleri Bakanı Colin Powell, Savunma Bakanı Donald Rumsfeld ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Condalizza Rice vardı.Türkiye'deki seçimlerden hemen sonraydı ve Gül kabinesi henüz TBMM'den güvenoyu almamıştı.Bu nedenle CumhurbaÅŸkanı Ahmet Necdet Sezer'e yalnızca bürokratlar eÅŸlik ediyordu. Bush'un ulusal güvenlik ekibinin karşısına DışiÅŸleri MüsteÅŸarı UÄŸur Ziyal, MüsteÅŸar Yardımcıları Bakin Ä°lkin ve Nabi Åžensoy ve Sezer'in Özel Kalem Müdürü Tacan Ä°ldem olmak üzere bürokratlardan oluÅŸan bir kadro çıktı.ABD BaÅŸkanı, şöyle devam etti:‘‘Sizin görüşlerinizi çok iyi biliyoruz. ABD olarak uluslararası camiayla birlikte hareket etmemiz gerektiÄŸini söylüyorsunuz. Biz de kısa bir süre önce BM Güvenlik Konseyi'nden 1441 sayılı kararı çıkarttık. Bu çabalarımızı sürdürürken, sizin de bizim yanımızda yer almanıza önem veriyoruz.’’ Sezer yanıtladı:‘‘Biz, BM ile birlikte hareket etmenizi tercih ederiz. Bu, sizin elinizi güçlendirecektir. Biz başından beri her konuÅŸmamızda uluslararası meÅŸruiyet ve konsensus ilkelerini vurguladık. Güvenlik Konseyi'nden 1441 sayılı kararı çıkartmış olmanızı memnuniyetle karşılıyoruz. Ancak, bu karar size otomatik olarak savaÅŸ açma yetkisi tanımıyor. O nedenle BM Güvenlik Konseyi'nden ikinci bir karar çıkartmanız gerekecektir.’’BUSH: AMA BÄ°Z IRAK'A Ä°NSANLIK ADINA GÄ°DÄ°YORUZBush, Sezer'in karşısına bu görüşle çıkmasından pek memnun olmadı ve şöyle dedi:‘‘Ben, BM ile iÅŸbirliÄŸini sürdüreceÄŸim. Gerekirse Güvenlik Konseyi'ne gideriz. Ancak gidersek, bu yetki almak için deÄŸil, danışmak için olacaktır. Çünkü biz Irak'a insanlık adına gideceÄŸiz.’’CumhurbaÅŸkanı Sezer, Bush'un bu yaklaşımına ÅŸu karşılığı verdi: ‘‘Madem insanlık adına gidiyorsunuz, o zaman BM Güvenlik Konseyi'nden karar çıkartmanız daha da önem kazanır.’’Sezer, ardından Türkiye'nin tutumunu ÅŸu sözlerle ifade etti:‘‘Biz, sizinle stratejik ortağız. Elbette stratejik ortağımıza destek veririz. Ancak vereceÄŸimiz desteÄŸin ölçüsünü uluslararası meÅŸruiyet tayin edecektir.’’CumhurbaÅŸkanı, bir anlamda ‘‘Türkiye'nin vereceÄŸi desteÄŸe ölçüt getiriyor, BM'den karar almazsanız Türkiye'den fazla bir ÅŸey beklemeyin’’ mesajını veriyordu.Sezer, BaÅŸkan Bush'un canını sıkan ÅŸu sözleri da sarf etti: ‘‘EÄŸer meÅŸruiyet faktörü üzerinde yeterince durmazsanız, bu durum kamuoylarının ABD'ye bakışlarını da olumsuz yönde etkileyecektir.’’Prag buluÅŸması, tatsız bir havada kapandı. Bu görüşme sonrasında Bush'ta, Sezer hakkında olumsuz bir kanaatin yerleÅŸtiÄŸi Washington'da açık bir sırdır. Muhalefete kabul ettiririm ama partime zorTÃœRKÄ°YE, ABD ile Irak'ta askeri iÅŸbirliÄŸi için masaya oturmaya hazırlanırken, hangi seçeneÄŸe yönelecekti.Aralık ayının 3'üncü haftasında BaÅŸbakanlık'ta düzenlenen bir brifingde Genelkurmay, Gül'ün önüne tam 5 seçenek sundu. Her seçeneÄŸin getirisi ve götürüsü de ayrıntılı bir ÅŸekilde anlatılıyordu: 1) Sıfır iÅŸbirliÄŸi, 2) Yalnızca havaalanlarının açılması ve hava koridoru, 3) Havaalanları, hava koridoru artı özel kuvvetler ve sınırlı sayıda ABD birliklerinin geçiÅŸi, 4) Hava ve kara olmak üzere tam iÅŸbirliÄŸi, 5) GeniÅŸletilmiÅŸ sınırsız iÅŸbirliÄŸi.Gül'ün siyasi otorite olarak bu seçeneklerden birini tercih etmesi gerekiyordu. Özellikle DışiÅŸleri bürokrasisi daha önce Amerikalılarla görüşmelerde, tam iÅŸbirliÄŸi seçeneÄŸinin özellikle kamuoyunda yaratacağı güçlüklere dikkat çekerek 3'üncü seçenek üzerinde durmuÅŸ, ancak ABD tarafı 4'üncü seçenek, yani tam iÅŸbirliÄŸinde ısrarlı olmuÅŸtu.Gül, seçenekleri dinleyince özellikle tam iÅŸbirliÄŸi seçeneÄŸi karşısında rahatsızlığını gizleyemedi ve şöyle dedi:‘‘Ben bu seçenek üzerinde muhalefeti belki ikna ederim, ama kendi partimi ikna etmem zor olabilir.’’Özkök’e talimat 3 Ocak’ta gitti BAÅžKAN Bush'un mesajı BaÅŸbakan Gül'ü bir konuda daha hareketlendirdi. Genelkurmay, ABD'li muhataplarının Irak'a dönük savaÅŸ planlaması çalışmaları için görüşme taleplerine yeni hükümetten henüz bir siyasi direktif gelmediÄŸi için karşılık vermiyordu. Genelkurmay'ın elindeki tek siyasi talimat 7 Ekim tarihli BaÅŸbakan Ecevit imzasını taşıyan yazıydı. Oysa yeni hükümet iÅŸbaşındaydı. Genelkurmay BaÅŸkanı Orgeneral Hilmi Özkök, ikili görüşmelerden birinde Gül'e, ‘‘Kendisine yazılı bir talimat vermesi gerektiÄŸini’’ söylediÄŸinde, henüz devlet mekanizmasının iÅŸleyiÅŸini tam bilmeyen Gül, biraz garipseyerek ‘‘Nasıl bir talimat?’’ sorusuyla karşılık vermiÅŸti. DışiÅŸleri bürokrasisinin ‘‘Biz size yardımcı oluruz’’ ÅŸeklindeki müdahalesiyle, talimat sorunu olumlu bir sonuca baÄŸlandı. Gül, Özkök’e ABD'li muhatapları ile Irak konusunda görüşme yapmaları konusunda yetki veren talimatını 3 Ocak’ta gönderdi. Ancak, Ecevit'in 7 Ekim tarihli talimatında olduÄŸu gibi bu yazıda da ‘‘Nihai aÅŸama için herhangi bir taahhüde girilmeyeceÄŸi’’ hususu vurgulanıyordu.Â
button