Güncelleme Tarihi:
Sibel Vursavaş bir internet efsanesi göndermiş bana. Bir zamanlar çok gezdi ortalıklarda ama, hikayeyi unutmuşum, severek okudum. Size de hatırlatayım isterseniz.
Long, İsviçre'nin sut ve tezek kokan Alplerinden, ekmek parasını kazanmak için uzun yollara çıkan, fakir ama onurlu bir kamyon şoförüdür. O diyar senin bu diyar benim diyerek gezmektedir.
Bir gün yolu Arabistan'a düşer bizim Long'un. Orada kamyonunun boşaltılmasını beklerken, çarşıdan geçmekte olan, o yörenin en zengin adamı Şeyh Gaffar'ın dünyalar güzeli kızı Hicle'ye rastlar ve hikayemizin kahramanları birbirlerine ilk görüşte aşık olurlar. Sevgililer her fırsatta beraberce el ele, göz göze Arabistan çöllerinin gizemli gecelerinde birbirlerine olan aşklarını dile getirmektedirler. Fakat kızının bir kefereyle beraber olmasını hazmedemeyen ve kalbi kötülükle dolu olan Şeyh Gaffar, kızını cümle aleme ibret olsun diye adamlarına öldürtür.
Yine uzun bir seferden donen ve sevgilisine kavuşma ümidiyle Arabistan'a koşan Long, sevgilisinin öluüm haberini duyunca yıkılır, deliye döner. Hatta dönmekle kalmaz delirir ve kamyonuna atlayıp Hicle ile aşk mabedi olan Arabistan çöllerine doğru sürer kamyonunu.
Long, kamyonunu çölün uçsuz bucaksız kumları üzerinde kilometrelerce sürdükten sonra bir kum
fırtınasına yakalanır ve kahramanımızdan bir daha haber alınamaz.
Artık iki sevgili mahşerde buluşmuşlardır. Bu acıklı aşk hikayesinden sonra Long'u tanıyan tanımayan bütün kamyoncular, araçlarının arkasına "Long Ve Hicle" yazarak bu askı ölümsüzleştirmişlerdir.
İşte yollarda her zaman gördüğümüz kamyonların arkasında yazan bu yazının böyle içli bir hikayesi vardır.
(Sevimli, değil mi!)
*
OLUR BÖYLE VAKALAR
Kaan Aydın bana sitemi şikayet ediyor.
Merhaba, bugünkü (25 Ağustos) gazetenizin sayfasında bir haber gördüm "İşte 3500 metreden düşen mucize kadın" başlıklı.
Ama işte Türk gazetelerindeki yurtdışı haberlerine Amerika’ya geldiğimden beri güvenemediğim için, Google’da aradım.
Bu sitede 3500 fit deniyor, ayrıca yedek paraşütün de yarım açıldığı söyleniyor...
Yazılarınızı sürekli okuyorum, böyle bir fırsat çıkmışken haber altına yorum yapacağıma size yazayım dedim J
(Ne diyeyim, olur böyle hatalar!)
*
KARİZMA ÇİZİLECEK, ÇİZ !
Arkadaşım Deniz’in babası, e-dostum Rasim (Duran) Bey de - benzer bir yazı üzerine - bir askerlik hatırasıyla katılıyor bize:
Merhaba Serdar Bey;
Tuzla’daydık o zaman; dört aylık temel eğitim için, asteğmen olmadan önce..
Atışa götürdüler bizi öyle sizinki gibi pis bir günde. Atıyoruz, atıyoruz hedef tutturan yok...Hepimiz odun gibiyiz maşallah...
Günün sonlarına doğru tabanca atışlarına başladık. Gene karavana...
Binbaşı gelmiş, bizi uzaktan seyrediyor..Adamcağız dayanamadı:
“Ne biçim askersiniz sizler, iki metreden hedefi vuramıyorsunuz... Bu milletin size harcadığı paraya yazık..." diye başlayıp, epeyce bağırıp çağırdıktan sonra hızını alamadı:
“Bakın şimdi ben size nasıl tabanca atılırmış göstereyim..." diyerek, tabancayı eline aldı, pat, pat, pat... Altı mermi...Bir tanesi bile hedefi bulmadı..
Binbaşının yüzü kıpkırmızı, karizması fena halde çizik, söylene söylene uzaklaştı yanımızdan...
“Bu tabancalar hep bozuk zaten, ne yapsan hedefi vurmuyor...”
Bizlerse günün yorgunluğunu unutmuş, kıkır kıkır kıkırdıyoruz...
*
BİR ŞİİR
Adil Üsküdarlı “Çapkınlık ve her canlı ölümü tadacaktır” üzerine yazmış, bir de minik şiir eklemiş:
Beni ben olduğum,
O ve onlar olmadığım,
O ve onlar da ben olmadıkları için
Sevebilir misin?
Seni sen olduğun,
O ve onlar olmadığın
O ve onlar da sen olmadıkları için
Sevebilir miyim?
Eğer öyle ise,
O zaman haydi,
Sen seni
Ben de beni
Kısaca kendimizi sevelim
*
ÇORBANIN SUYUNUN SUYU
Cengizhan Özen diyor ki:
Sn Serdar DEVRİM,
Vatan Gazetesi Web sayfasından (07/09/2004)
Bayhan'ın öldürdüğü kuzeninin kız kardeşi 'yıldız adayı' olamadı. Kanal D'de yayınlanacak 'Bir Yıldız Doğuyor' yarışmasının Adana'daki seçmelerine, Popstar finalisti Bayhan Gürhan'ın öldürdüğü kuzeni Mehmet Ali Gürhan'ın kız kardeşi Şirin Gürhan da (22) katıldı.
Seyhan Otel'deki elemelerde Gürhan, jüri üyelerinin, Ailenizde şarkıcı var mı?' sorusuna, "Amcamoğlu Bayhan Gürhan" yanıtını verdi. "Ben, Bayhan'ın öldürdüğü Mehmet Ali Gürhan'ın kız kardeşiyim" deyince, stüdyoda kısa süreli bir sessizlik yaşandı. Jüri üyelerinin yakın ilgi gösterdiği Gürhan, elenmesinin ardından, "Önemli olan sizlerle tanışmaktı" diyerek stüdyoyu terk etti. 210 kişiden sadece 20'si İstanbul'da yapılacak elemeye katılmaya hak kazandı.
Hadi, yöneticilerimizden şikayet etme hakkımız yok çünkü "onları biz seçtik",
Biz popstar bilmemkimin bilmemnesini de takip etmek, okumak zorunda mıyız?
*
DURAN’S DREAM
Merhaba Serdar Bey;
Artık gerçekleri söylemenin zamanı geldi. Ben aslında Kanada'da falan değilim, Meksikadaki otelimi işletiyorum. Biraz otelimi anlatayım size.
Otelin adı THE DURANS (Eskiden sadece DURANS idi, kimse gelmeyince başına THE koyduk böylece international oldu...).
Meksika’nın en güzel yerinde deniz kenarında, denize sıfır değil, eksi 50.
Otelin plajındaki kum öyle beyaz öyle yumuşak, yumuşacık ki, oturup kol böreği yapası geliyor insanın..
3000 tane odası var, her oda ayrı döşenmiş; doğu ile batının, kuzey ile güneyin kültürünü yansıtıyor. Hatta bazılarına göre, güney -batı ile kuzey-doğunun kültürünü de görmek mümkün özellikle otelin giriş katında...
Odalardaki barlar 24 saat açık, üç tane garson hizmet için emrinizi bekliyor...İçin içebildiğiniz kadar...
Balkonlardan meydandaki büyük yüzme havuzuna kaydıraklar var, yani balkondan kayarak vijjjt diye doğru havuza...
Havuzlarımızın büyüklüğü ve güzelliği buralarda efsane gibi oldu, Meksika folklerinin önemli bir bölümünü teşkil ediyor artık.. "Los pişcinas son tan buenos que en el DURANS que quiera müera en allí" şarkısı dillerden düşmüyor...
Asansörler uzaktan kumandalı, kullanacağınız saate programlıyorsunuz, şıp diye hazır oluyor, öyle beklemek falan yok. Asansörlerin içindeki televizyon ekranlarında dünyada neler olup bittiğini izleyebildiğiniz gibi, restoranlardaki yemek listelerini de görebilirsiniz.
Restoranların sayısı sezona göre 40 ile 50 arasında değişiyor. Aklınıza gelebilecek her türlü yiyecek bulmak mümkün. Tükürük köfteden yılan oturtmaya, risotto'dan won-ton çorbaya kadar. Hele kokoreç köşemizi anlatmaya kelimeler yetmez...
Otelimizde 15 tane Türkish bath (hamam) bir o kadar da sauna var...Her hamamda kadın ve erkek tellaklar görev başında. Kadın tellaklar'la bir İLK'e imza attığımızı söylemeye gerek yok sanırım. (Rasim Bey dostum, yanılmıyorsam ona NATIR denir...)
8 tane tenis kortumuzu ve 36 delikli golf alanımızı üstü kapalı yaptırdık; her mevsimde 24 saat kullanmak mümkün olsun diye..
Animasyon deyince THE DURANS'i kimse geçemez. Günlük programda Celine Dion'dan tütün da Kibariye'ye kadar her türlü sanatçı var... Müşterilerimiz dansözlerin gösterilerinin yanında, koçeklerin gösterilerini de çok seviyor. Her köcek gösterisi sonrası, bir sürü erkek müşterimiz eşlerinin eteklerin üstlerine geçirip geziyorlar ama, biz bunu hoşgörü ile karşılıyoruz; ne de olsa tatildeler...
Civardaki şehirlere, tarihi ve turistik yerlere müşterilerimizi götürmek için özel hava alanımızda 3 jet uçağımız ve 5 helikopterimiz hazır bekliyor...Siz emredin yeter...
Otelimize gelen bekar - ya da niyeti bozuk- müşterilerimizi de düşündük elbet, red light zone'umuz 24 saat emirlerinde...Ekstra ödemelerine gerek yok, çünkü herşey otel fiyatına dahil...
Otelimizin yan tarafına, red light zone'un hemen bitişiğine, 3 kilise, 3 cami, 3 tane de sinagog yaptırdık, arzu edenler ibadetlerin yerine getirsin diye... Tüm tanrı evlerini yanyana koymak fikrimiz Birleşmiş Milletler tarafından çok beğenildi, gelecek yılki Nobel barış ödülüne de aday
gösterildi...
Deniz sporlarındaki sınırsız olanakları anlatmak için ayrı bir kitap yazmak gerek; sörf mü istersiniz, şu altı gezi mi? Balinalarla yüzmekten sıkılınca şu topu maçı yapmaya ne dersiniz?...
İşte böyle Serdar bey, kimbilir daha neleri atladım, bahsetmeyi unutttum.. Neyse buraya gelince kendiniz görürsünüz...Benim unuttuklarımı siz anlatırsınız köşenizde...
Ne zaman isterseniz, bir haber verin yeter, özel jetimiz özel ekibimizle hemen gelir sizi istediğiniz yerden alırız...
Şimdilik bu kadar, çok yakında THE DURANS’ta görüşmek üzere...
THE DURANS, where the holiday is holiday...
Selamlar, saygılar
Rasim
Not : tam bu yazıyı bitirmiştim ki Deniz oğlumu başucumda gördüm. "Anne seni televizyon karşısında uyurken görürse çok kızar gene baba..." diye, beni uyandırdı!
*
BUNU DA YANLIŞ BİLİVERSİN ARTIK...
Son olarak da Murad Hanedanoğlu Zülfü Livaneli’nin bir yazısını yorumluyor:
Serdar Bey merhaba,
Gözünüzden kaçtı demek ki, hayret (siz söz konusu yazarı pek kaçırmazsınız da J), Puşkin’in torunu Elvan diye yazmış Zülfü Livaneli bugün köşesinde. Rus yazar Puşkin’in annesi de Habeş’miş de, ondan. Ben bağlantıyı ve yazının inceliğini anlamadım, tıpkı “yaralı zeytin bakışı” nasıl olur, onu da bilemediğim gibi, ama benim cehaletimdendir, özür dilerim.
Yazısında, kimi milletlerin kimi spora yatkın olduğunu söylerken diyor ki:
“İyi ama niye en iyi koşucular Etiyopya’dan çıkar? Neden bu ülkenin insanları süratli çöl ceylanları gibi koşuyorlar? ... Afrikalılar hızlı koşar, ama iş mukavemet gerektiren maraton gibi yarışlara gelince başka uluslar öne çıkar.” (Vatan, 28 Ağustos)
Acaba? Bakınız Olimpiyat Oyunları’nın istatistikleri ne diyor.
1980’ten 2000’e (6 Olimpiyat) ve sadece erkek koşuculara şöyle bir baktım da...
Mukavemet sayılan maraton, 10 bin, 5 bin ve 3 bin engellide 24 Altın, 24 Gümüş ve 24 Bronz olmak üzere toplam 72 madalya dağıtılmış.
Bu 72 madalyanın 46’sı (17 Altın, 14 Gümüş, 15 Bronz) ... Zülfü Bey’in de buyurmadığı gibi, AFRİKA’ya gitmiş.
Kenya tek başına 6 Altın, 1 Gümüş, 4 Bronz
Etiyopya 6 Altın, 6 Bronz almış.
Bunların dışında Tanzanya, G.Afrika, Fas, Cezayir, Burundi, Cibuti... mukavemet koşularında Olimpiyat madalyası alan diğer ülkeler.
Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük maratoncularından Abebe Bikila, Habeşistanlı. (Sonradan Etiyopya). Efsanevi 10.000 metreci Haile Gebrselassie de öyle. 3000 metre engellinin efsanesi Kip Keino Kenyalı mesela... Bunlar ilk aklıma gelenler.
Şu anda (2004 Atina öncesinde) geçerli olan 1500, 1 Mil, 2000, 3000 Engelli, 2 Mil, 5000 ve Maraton’da Dünya rekorlarının hepsi AFRİKALILAR’a ait.
Ama bunları saymazsak, gerçekten de, Zülfü Bey’in de buyurdukları gibi, Afrikalılar mukavemet filan koşamaz, dayanıksız adamlardır!