Güncelleme Tarihi:
Fransız Senatosu 16 Haziran’da “Barloo Yasası” denilen bir kanun teklifini oylayacak. Bu kanun “aşırı borçlanma prosedüründe reform” olarak yorumlanıyor.
Anlatayım.
Kanun, “kişisel onma” diye bir kavram getiriyor Fransız hukukuna. (Onma’yı iyileştirme, bozulmuş birşeyi düzeltme, yeniden ayağa kaldırma anlamına kullandım burada.)
“Kişisel onma” mekanizmasının en ileri uygulaması (en kötü durumda) “Aileye ikinci bir şans vermek için borçlarının silinmesini” öngörüyor.
Yani bizde İstanbul Yaklaşımı, şirket kurtarma, borçların yeniden yapılandırılması, çiftçi borçlarının affedilmesi... gibi çeşitli isimler altında, batak şirketlere, büyük patronlara veya oy potansiyeli yüksek olan (zürra gibi) sosyo-ekonomik gruplara verilen imkanlar, bu kanunla sokaktaki vatandaşa da tanınıyor.
Yani batmış vatandaş kurtarılıyor!
*
Bu öneriye karşı çıkanlar da oldu. Gerekçelerinde çok da haklıydılar:
Böyle bir uygulama her türlü hileye, ahlâklızlığa davetiye çıkarmaktır, dediler. “Çok sıkışırsan borçlarımı ödemem kurtulurum” diye düşünmek, borç alanları maceraya sevk eder, dediler. Bankalar (gerçekten ihtiyacı olanlara) kredi açmaktan kaçınır, dediler.
Ama bu eleştirilere, tüketiciyi koruma dernekleri, son derece inandırıcı istatistiklerle cevap verdi:
Fransız aileleri bile-isteye borç batağına saplanmamışlardı. Borcunu ödeyemez duruma düşenlerin % 64’ü, aşırı tüketimin değil, hayatlarındaki (boşanma, karı kocadan birinin ölümü yahut hastalık gibi) bir “sosyal kazanın” kurbanıydı.
Her sene “hakem heyeti”nin önüne gelen 63 bin dosyadan % 30’unda, ailelerin geliri ve mal varlığı sıfıra inmişti.
Ayrıca, “sivil iflas” sisteminin var olduğu (mesela Alsace-Moselle gibi) bölgelerde görülmüştü ki, “iflasını isteyen” ailelerin sadece % 1’i ikinci kez borç batağına saplanıyordu... (Yani % 99’u toparlanabiliyordu.)
*
Bizde zor tabii ki, Yeşil Kart’a döndürürüz tez zamanda.
Ama yine de, hani “Ellere var da bize yok mu” diye, yarı erotik bir şarkı vardı bir zamanlar...
Hırlıya hırsıza var da, vatandaşa yok mu?