Güncelleme Tarihi:
SABRİ Ülker Gıda Araştırmaları Enstitüsü Vakfı’nın dün düzenlediği ‘Beslenme ve Sağlıklı Yaşam Zirvesi’ne katılan Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil, sorularımızı yanıtladı. Türkiye’de nüfusun 3’te 1’inin şişman, 3’te 1’inin klinik olarak şişman, yüzde 3’ünün ise aşırı şişman olduğunu belirten Prof. Dr. Hotamışlıgil,ürkütücü tabloyu şöyle değerlendirdi:
BUNA ‘3-3-3’ SORUNU DİYORUM
“Ben bu soruna ‘3-3-3’ diyorum. Türkiye’nin şişmanlık sorunuyla kronik hastalıklar fırtınasından kurtulması söz konusu değil. Önümüzdeki 15-20 yılda çok büyük sıkıntılar yaratacağı kesin. Kalp hastalıkları, diyabet, solunum sistemiyle ilgili sorunlar da artacak. Şimdiye kadar sağlık sistemimize çok yük getirmemesinin nedeni, nüfusun çok genç olmasıydı. Nüfusumuz yaşlandıkça kronik hastalıklardaki muazzam artışın, sağlık sistemine de çok büyük bir külfet getireceği kesin.”
PATLAMANIN YAŞANDIĞI KUŞAKTAYIZ
Son yıllarda bilhassa kentlere göçle yaşam tarzı değişikliklerinin de etkisinin büyük olduğunu belirten Prof. Dr. Hotamışlıgil, şunları söyledi:
“Klasik geleneksel yeme-içme âdetlerimiz hatta bazen yemeklerimiz bile yavaş yavaş kayboluyor. Beni çok üzen tohum, lezzet zenginliğimizin de tehlike altına girmiş olması. Sadece yemek tarzı değil, yemeğin muhteviyatı da çok büyük değişikliğe uğradı. Fiziksel aktivite de iyice azaldı. Bu değişikliklikler nerede oluyorsa çok büyük sağlık sorunları da beraberinde geliyor. Türkiye’den Japonya’ya kadar uzanan kuşakta şu anda diyabet ve kalp hastalığı patlaması yaşanıyor. Risk çok yüksek.”
DİYABET VE KALP AŞISI UMUDU
Laboratuvarlarında diyabet ve kalp hastalıklarından aşıyla korunmayla ilgili araştırmaları sürdürdüklerini anlatan Prof. Dr. Hotamışlıgil, sözlerini şöyle tamamladı: “Üzerinde çalıştığımız aşı, şişmanlıkla ilgili bir proteini bloke edecek bir başka protein olacak. Şu anda bu program çok iyi gidiyor. Elimizde aday bir molekül var. 2016’da bir grup insanla ilk güvenlik çalışması yapılacak. Hayalimiz hem diyabet hem de kalp hastalıklarını aynı anda geriletecek bir aşı geliştirmek.”
YAĞ HÜCRELERİ HAZİNE SANDIĞI
YAĞ hücrelerinin bilim insanları için büyük bir hazine sandığı olduğunu belirten Prof. Dr. Hotamışlıgil, şunları anlattı: “Yağ hücresi basit bir deri hücresinden farkı yokken muazzam bir dönüşüme uğruyor. Hacim olarak çok büyüyor ve vücuttaki en büyük hücrelerden birine dönüşebiliyor. İçi de yağla dolu olduğu için bütün işlerini yapacağı, makinelerini yerleştirebileceği yeri bile yok. Buna rağmen çok aktif. En büyük enerji deposu ve ihtiyaç halinde en fazla enerjiyi vücuda sağlayan hücre. Dolasıyla yaşamın sürdürülebilmesi için çok gerekli bir fonksiyonu var. Bütün organlarla çok zengin bir iletişim ağı var. Böylece iştahı, şeker üretimini kontrol edebiliyor, solunum ritimlerini etkileyebiyor... Aslında vücutaki en büyük endokrin organ, yağ dokusu.”