Güncelleme Tarihi:
Yarım yüzyıldan bu yana foto röportaj ve gazete fotoğrafçılığının en önde gelen isimlerinden biri olan ve dünyanın en tanınmış ajanslarını geride bırakmayı başaran ünlü Sipa Press'in kurucusu, başkanı ve yöneticisi Gökşin Sipahioğlu 4 Ekim Pazartesi sabahı evinde rahatsızlanmış ve Amerikalı eşi Phyliss Springer hastaneye götürdükten sonra yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamamıştı. Sipahioğlu’nun Cenazesi İstanbul'a getirilecek ve Pazartesi Teşvikiye Camiinde kılınacak öğle namazından sonra Karacaahmet mezarlığında toprağa verilecek.
FOTOĞRAFLARLA GÖKŞİN SİPAHİOĞLU
Le Monde ‘Artık Sipahioğlu imzalı ‘Atlatma fotoğraf’ olmayacak
Fransız Medyasının ölümüne geniş yer verdiği Gökşin Sipahioğlu’na hayatta iken birkaç kez tam sayfasını ayıran Le Monde Gazetesi öldüktenm sonra yayınladığı 3 ayrı haber yorum ve analiz yazılarında “Artık Gökşin Sipahioğlu imzalı “Scoop” fotoğraf olmayacak, zira foto-Röportajın dahi ustası yaşamını yitirdi” diye yazdı. Gazete haberlerinde sipahioğlunu “filmlere konu olacak kişiliği efsaneleşmiş olaylarla bir James Bond filmi gibi macera dolu yaşamı, Hafif Türk aksanı ile konuştuğu Fransızcası, fırtınalı gazetecilik yaşamı, efendice yaptığı çapkınlığı yanında müthiş bir haber alma kabiliyeti vardı” sözleriyle tarif etti. Rahlesinden geçmiş tüm fotoğrafçılar bu karizmatik, sevecen, sıcak kanlı Patronları için ağlıyor, bunlardan ünlü fotoğrafçı Patrick Chauvel “Babamı kaybettim “ diyerek ağlıyor. Bugün tüm dünya medyasında yayınlana önemli fotoğraflara imza atan Chavuel, Christine Spengler, Luc Delahaye, Olivier Jobard, Abbas, Alain Mignon, hatta Sipa Press’te su tesisatçısı iken keşfedip ünlü fotoğrafçı yaptığı Eric Hadj “ Gökşin” diye ismiyle hitap ettikleri patronları için gözyaşı döküyor. Gökşin Sipahioğlu fotoğrafları çocuğu gibi severdi. Her zaman dünyanın sıcak bölgelerine fotoğrafçı gönderir ve en iyi neticeyi almak için çabalardı. Öyle ki 1974 yılında Türk Ordusu Kıbrıs’a çıktığında satın aldığı 150 küçük fotoğraf makinesini adaya gönderdiği fotoğrafçısı ile özel fotoğraflar elde edebilmek için Türk askerlerine dağıtacak kadar akla gelmeyecek yöntemlere başvururdu.
Le Figaro: Mali açıdan zor durumdayken, Bill Gates'in 22 milyon Euro’luk teklifini bile reddetti. Liberation gazetesi, Sipahioğlu'nun Fransa'da foto muhabirliğinin efsanevi isimlerinden birisi olduğunu ve bir çok ilke imza attığını yazarken, 1968 Paris öğrenci olaylarıyla birlikte, foto muhabirlerinin çalışmalarının oldukça zor olduğu Kamboçya, Küba, Çin gibi ülkelerde yaptığı foto röportajlarla önemli başarılara imza atıp tarihe tanıklık ettiğini yazdı. Gazete, Sipahioğlu'nun, Fransa'nın en ünlü foto muhabirlerinin yetişmesine olanak sağladığını yazarken, ölümünü, "foto muhabirliğinde bir dönemin sonu” olarak yorumladı. Le Figaro, Sipahioğlu'nun Sipa Press ile Fransa ve dünyada foto muhabirliği alanında son 30 yıla güçlü bir şekilde damgasını vurduğunu ve foto muhabirliğinde yeni bir çığır açtığını yazarken birçok foto muhabirinin yetişmesine ve kariyer yapmasına olanak sağladığına yer verdi. Gazete, Sipahioğlu'nun içine düştüğü maddi krize rağmen, fotoğraf ajansını satmamak konusunda uzun süre direndiğini ve Bill Gates'in Sipa'yı almak için 22 milyon Euro tutarındaki teklifini bile reddettiğini ancak maddi sorunlar ve büyük haber ajanslarıyla yaşanan rekabet sonucu Sipahioğlu’nun, Sipa'yı 2001 yılında satmak zorunda kaldığını yazdı. Liberation Gazetesi’de : Fransa'nın en ünlü foto muhabirlerini yetiştirdi, başlığıyla verdiği haberinde Sipahioğlu’nun yaşamına ve başarılarına geniş yer verdi.
Çalışma Arkadaşları ve yakınları Cenaze evinde
Sipahioğlu’nun Paris’teki ‘La Maison Funeraire-Cenaze evi’nde bulunan cenazesi yetiştirdiği ünlü fotoğrafçıların, sevenlerinin ve dostlarının akınına uğradı. Paris Türk Büyükelçisi Tahsin Burcuoğlu "Ölümü çok ani oldu. Böyle bir şey beklemiyorduk. Seksenlerde de Paris’te bulunduğum için kendisini yakından tanıma fırsatı buldum. Fransa’da da ‘ Büyük Türk’ diye bir lakabı var. O lakabı da sonuna kadar hak ediyordu. Tüm tanıyanlarına Allah sabır versin. Büyükelçilik olarak eşine başsağlığı dileklerimizi ilettik" dedi. Sipa Ajansında birlikte çalıştığı Zafer Akdoğanlı , Ferit Düzyol , Gül Düzyol Mete Zihnioğlu ve Elif Su Alkan "Üzüntümüz büyük, çok iyi bir insan, çok başarılı bir gazeteciydi. Üzüntümüzü kelimelerle anlatmak çok zor. Gökşin gazeteciliği yaşamının esası yapmış biriydi. Gazetecilikte yaşayan bir insandı. Bildiklerini insanlara aktarmaya her zaman önem veren, yanında çalışanlardan hiç bir şey saklamamış, göstermiş. Ajans işinin inceliklerini her zaman tekrar tekrar aktarmış biriydi. Sanatkardı. Mesleğini ve ülkesini seven bir insandı. Gidilmesi zor olan yerlere her zaman gitmiş röportajlar yapmış ve önemli dergilerde haberleri ve fotoğrafları yayınlanmış biri idi. Paris’te 68 olaylarını Hürriyet Gazetesi için takip eden kişiydi. Her şeyi fazla uzatmadan kibar şekilde yapan bir yapısı vardı. Bizden ayrılışı da öyle oldu" şeklinde konuştular. Reuters ajansı foto muhabiri Vencent Kessler “Gökşin’in Fransa'da çok sayıda foto muhabirlerinden biriyim. O olmasaydı ben foto muhabiri olamazdım. Her zaman gençlere güvenirdi, gençlere sorumluluk verirdi. O büyük bir baba, büyük bir beyefendiydi” dedi
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Sipa Press'in kurucusu, gazeteci Gökşin Sipahioğlu'nun vefatı nedeniyle başsağlığı mesajı yayımladı. Günay, mesajında, Türk ve dünya basın fotoğrafçılığının önemli isimlerinden Sipahioğlu'nun vefatından duyduğu derin üzüntüyü ifade etti. Günay, mesajında “Türk basınının yurt dışındaki en saygın temsilcilerinden olan Gökşin Sipahioğlu, gazeteciliğe adadığı yaşamı boyunca büyük başarılar göstermiş, basın mesleğine yenilikçi bir yaklaşım getirmiş ve kurucusu olduğu dünyanın en büyük fotoğraf ajanslarından Sipa Press ile de yeri doldurulamaz bir gurur kaynağı olmuştur. Basın tarihinde kendine müstesna bir yer açan, başarılı ve öncü çalışmalarıyla her zaman saygıyla hatırlanacak olan usta gazetecimiz Sipahioğlu'na Allah'tan rahmet, ailesine, sevenlerine ve gerek Türk, gerekse dünya basın camiasına başsağlığı diliyorum.” Öte yandan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu’nun Gökşin Sipahioğlu’nun ölümüyle ilgili yayınladığı mesajda ’Çok Değerli meslektaşımız, 2001 Burhan Felek Basın Hizmet Ödülleri sahibi Gökşin Sipahioğlu’nu sevgi ve saygıyla anarken ailesine ve basın topluluğumuza başsağlığı diliyoruz’ denildi.
SİPA’yı nasıl kurdu?
SİPA ajansını gayri resmi olarak 1969 yılında kendisi gibi gazeteci arkadaşı olan sonrada evlendiği Phyllis Springer ve Cumhuriyet gazetesi Atina muhabiri Kosta Daponte ile birlikte kurdu ve 1973 te resmi ajans haline getirdi. Champs Elysee bulvarının arkalarında 16 metrekarelik bir dairede başlayan SİPA macerası daha sonra büyük bir marka haline gelerek Fransız medyasında önemli görevlerde bulunan bir çok yeni yeteneği keşfederek 14 bin fotoğrafçı ve 25 Milyon’dan fazla arşiv fotoğrafıyla çalışmalarını sürdürdü. Gökşin Sipahioğlu Bill Gates’in ve tanımış fotoğraf ajansları Corbis ve Reuters’in astronomik tekliflerini geri çevirdiği satmamak için uzun süre direndiği halde teknolojik gelişmelere ayak uyduramadığı için SİPA’yı 2001’de bu tekliflerin çok çok altında bir rakama Fransız iletişim devi “Sud Communications”a satmak zorunda kaldı. Sipahioğlu bu satışı “Gelişmeleri okuyamadık. Kanunlar değişti, vergiler belimizi büktü, satmak zorunda kaldık. Aslında bir Türk’ün almasını çok istiyordum ama teklif götürdüklerim bana muhatap bile olmadılar bende fiyatının çok altına satmak zorunda kaldım.” Şeklinde açıklamıştı. Sipahioğlu’nun 1998 yılında “Paris’te Barikatlar” adlı sergide, Mayıs 1968‘de çektiği fotoğrafları sergilenirken, 2006 da 124 fotoğrafı İstanbul Modern‘deki “Doğru Yerde Doğru Zamanda” adıyla, Şubat 2009 da ise, Fransız Kültür Merkezi‘nde ‘Monsieur Sipa’ adıyla 1960 ve 1970’li yıllara ait fotoğrafları sergilendi.
Şeref Madalyaları ile ödüllendirildi
Dünya basınının yıllarca manşetlere taşıyarak, dergilere kapak yaptığı foto röportajın duayeni Gökşin Sipahioğlu Fransa,’da 3 kez Şeref nişanı ile ödüllendirildi. Chirac son ödülünü takarken Gökşin Sipahioğlu’nun özgeçmişini ve başarılarını anlatan bir konuşma yaptı ve Fransa’nın en büyük Şeref Nişanı olan ‘Chevalier dans l’ordre de la Legion d’honneur” ödülünü bizzat taktı. Sipahioğlu, 1994 te Fransa ‘Sanat ve Edebiyat Şövalyesi - Chevalier de l’Ordre des Arts et des Lettres’, 2004 yılında ise bir kademe üstün olan ‘Sanat ve Edebiyat kumandanı- Officier’ nişanına layık görülmüş, 2000 yılında da Türkiye’nin de ‘Üstün Hizmet Madalyası’ ile ödüllendirilmişti. Fransızların ‘Grand Turc-Büyük Türk ‘ olarak adlandırdıkları Sipahioğlu, 60 yılı aşkın meslek hayatında başta Fransa olmak üzere dünya basınının örnek göstererek övgüyle söz ettiği bir gazeteci oldu.
Chirac’a Gökşin Sipahioğlu kıyağı
Chirac, Elysee sarayında 19 Ocak 2007 günü ‘Legion d’Honneur’ ünvanını verirken kendisinden “Büyük röportaj fotoğrafçısı, üstün yetenekli bir gazeteci, çalışanlarına karşı cömert, sadık fakat titiz, disiplinli iş isteyen ‘Karizmatik’ ve ‘Büyük Senyör’ bir patron” diye övdüğü Sipahioğlu’na siyasi yaşamını anlattığı kitabında da şu sözlerle yer verdi. “Ağustos 1987 de eşim Bernadette’le Cannes kenti Hotel de Cap’ta birkaç günlük tatile gittiğimde denize girdikten sonra plajı otele bağlayan patika yolda ilerlerken biri bana doğru gelerek “Merhaba Sayın Chirac” deyip elini uzattı. Elimi uzatıp yüzüne baktığımda Jean Marie Le Pen olduğunu gördüm. Hemen elimi çekip sırtımı dönerek yürüdüm ama artık çok geçti zira Le Pen bana tuzak kurmuştu ve yanındaki fotoğrafçı bizi tokalaşırken çekmişti. Daha sonra Sipa Presse’in patronu Gökşin Sipahioğlu beni arayıp görüşmek istediğini söyledi. Onunla görüştüğümde bana Cannes’da çekilen o fotoğrafı göstererek “Bana bu fotoğrafı alır mısın? diye getirdiler, görünce şoke olmuştum, satın aldım, ancak ben böyle metotlara karşıyım” dedi. Kendisine bu fotoğrafı ben satın alayım dedim bana “Hayır, satmam, ben bunu bir görev kabul ettiğim için satın aldım ve size fotoğrafı negatifiyle birlikte armağan ediyorum” dedi.
Le Monde’un tam sayfa ayırdığı ilk gazeteci
Fransa’nın Le Monde gazetesi, tarihinde ilk kez bir gazeteciye tam sayfasını, SİPA Presse ajansının Türk patronu Gökşin Sipahioğlu’na ayırdı. Haberi birinci sayfasından anonslu veren Le Monde Sipahioğlu’nun Hürriyet için muhabirlik yaptığı yıllarda, dünyanın kaynayan bölgelerinde patlak veren olayları yerinde izleyen ilk gazeteci olduğunu vurgulayarak, ‘‘Gazete fotoğrafçılığının dinozoru’’ başlığını kullanarak “Sipahioğlunun macera dolu gazetecilik yaşamı film olmayı hak ediyor” diye yazdı.
Le Monde, dünyanın çeşitli ülkelerinde çalıştıktan sonra, 1970 yılında, Paris’te SİPA Presse fotoğraf ajansını kurduğunu ve o zamanki rakipleri Gamma ile Sygma’yı geride bırakarak, dünyada birinci sıraya oturmayı başardığını yazdığı Sipahioğlu’nun, SİPA ajansı ile haklı olarak gururlandığını ve yaşına rağmen ajansı, hergün ajansı sabah 6’ da açarak aralıksız akşam 21’e kadar bayram, tatil, pazar demeden çalıştığını vurguladı. Gazete o günkü haberinde Sipahioğlu’nun şu sözlerine yer verdi: ‘‘1976 yılında İsrail özel timlerinin Entebbe baskını için hazırlandığı sırada, Afrika’dan bir röportajdan dönüyordum. Pilota rotasını değiştirip, Entebbe üzerinde alçak uçuş yapmasını ve kaçırılan uçağın fotoğrafını çekmeyi teklif edecek kadar ileri gittim.” Türkiye’nin ilk serbest gazetecisi olduğu belirtilen haberde Sipahioğlu’nun SİPA Presse’de her ırk ve dinden oluşan 20’ye yakın milliyetten adam çalıştırdığı ve 100 metrekarelik büro kapısının, her zaman ‘‘çocuklarım’’ dediği çalışanlara açık olduğu, ajansta çoğunun ona adıyla ‘Gökşin’ şeklinde hitap ettiği vurgulanırken, mütevazi kişiliği gözler önüne seriliyor. Le Monde, Türk vatandaşı olan Sipahioğlu’nun çekirdekten yetişme bir patron olduğunu, ofisindeki dört televizyondan dünya olaylarını saati saatine izleyen ve haberle yatıp kalktığını bildirdikten sonra, çalışanların şu görüşlerine yer veriyor: ‘‘Ona fotoğraf beğendirmek son derece zordur. Terörist Carlos’un ilk fotoğrafından, Beyrut’taki bir patlamadan ya da Bosna’da tecavüz edilen bir kadından bahsettiğimizde, sanki oradayamış ve olayı görmüş gibi fotoğrafın nasıl olması gerektiğini bize anlatır. Fotoğraf piyasasını Gökşin’den iyi kimse bilemez. Bir zamanlar sinagoglara saldırılar olduğunda, nerdeyse her sinagoga bir fotoğrafçı yerleştirdi..’’
Benim Türkiyem
Le Monde gazetesi ajansı sattıktan sonra Aralık 2002 de Sipa Press’in eski sahibi Gökşin Sipahioğlu’nun ağzından ‘Benim Türkiyem-Ma Turquie’ başlıklı, dört sayfalık renkli bir foto-röportaj yayınladı. Gazete, yine tarihinde ilk kez bir röportajının fotoğraflarını haberde yer alan kişiye seçtirip alt yazılarını yazdırdı. Röportajın fotoğraf seçimi ve fotoğraf altı yazılarını Gökşin Sipahioğlu’na yazdıran Le Monde foto-röportajda AB kapısındaki bugünün Türkiyesi’ni tanıttı. Le Monde yazının spotunda, Sipahioğlunu, ‘‘Büyük gazeteci, savaş fotoğrafçısı, en büyük fotoğraf ajanslarından biri olan Sipa Press’in kurucusu ve başkanı, Paris’in en ünlü Türklerinden biri’’ diye tarif etti. Gökşin Sipahioğlu’nun 1931’de annesinin kucağında otururken çekilmiş çocukluk fotoğrafının altında şunları yazdı: ‘‘Bu fotoğraf ailemi gösteriyor. Büyükannem Kafkasyalı, babam Arnavut, ben ise bu kökenimle Türk olmaktan gurur duyuyorum”. Fotoğraf altlarında Türkiye’nin Avrupa ve Asya arasında bir köprü olduğu ve 10 milyondan fazla nüfusuyla İstanbul’un kültürel, ticari ve coğrafik durumuyla Balkanlar, Kafkasya ve Karadeniz’e açılan en önemli kapı olduğu vurgulandı.
İftira ve yalan haberleri gözleri dolarak cevapladı
Fransa’da el üstünde tutulan Gökşin Sipahioğlu’nu Türkiye’de yayınlanan ve kendisini son derece üzdüğünü belirttiği 6-7 Eylül olaylarını provoke ettiği suçlamaları ile kendisi ve SİPA Ajansının MİT tarafından kullanıldığı sorumuzu gözleri dolarak şöyle cevaplamıştı:
‘‘Bu asılsız ve dayanaksız haberler gerçekten beni son derece üzdü. 6-7 Eylül olaylarıyla ilgili bana isnat edilen suçlamalar asılsız olduğu gibi gülünçtür . Bu iddiayı ortaya atanlar, olayları aktarırken, ‘Kitleleri vahşete sürükleyen İstanbul Ekspres gazetesinin ikinci baskı yayınıdır’ diyor. ‘‘O zamanlar İstanbul Ekspres’in Yazıişleri Müdürü bendim ve ikinci baskıyı da ben yaptım. İkinci baskı yapmaya karar verdiğim haber, ilk önce radyodan, sonra da Anadolu Ajansı’ndan bize ulaştı. Haberde, Selanik’te, Ata’nın evinde, bomba patladığı söyleniyordu. Ben haberi görünce, hemen ikinci baskı yapma kararını verdim. Arkadaşlara büyük bir Atatürk resmi bulmalarını söyledim. Manşet kalıpları rahmetli Hakkı Usta ve gazetenin o dönemdeki İdare Müdürü Oğuz Şeren tarafından hazırlandı. Kağıt sıkıntımız olduğu için hemen gazetemizin sahibi Mithat Perin’e ikinci baskı yapacağımızı haber verip, işe giriştik. Acilen resim bulundu ve üç sütuna koydum, haberler yazıldı. Tabii o zamanlar en önemli şey klişeydi ve klişeleri dışarıda yaptırıyorduk. Bu yüzden, acil olaylarda, ben bile Cağaloğlu’na gidip klişeleri alırdım. Daha çabuk kuruması için bazen güneşe tutardık. O gün de Atatürk’ün resmini yaptık ve olayı manşetten büyük puntolarla ‘Atamızın evi bomba ile hasara uğradı’ başlığıyla vererek birinci sayfayı hazırladık. Tam baskıya girecekken Yunan Hükümeti’nden bir açıklama geldi. Açıklamayı ‘Yunan resmi tebliği’ başlığı ve ‘Atina: Bu işi yapan, hakiki bir Yunanlı değildir’ spotuyla verdik. Altına da, ‘Aziz Ata’nın hatırasına girişilen bu sefil tecavüzden sonra, dostumuz Yunan Hükümeti’nin İçişleri Vekili bir tebliğ yayınlamıştır’ diye yazıp sayfanın ortasına koyduk. Ardından Atina Büyükelçiliğimizi de arayıp, 15.30’da haberi teyit ederek, bu açıklamayı da birinci sayfadan spotla verdikten sonra baskıya geçtik. Biz, acaba, ‘Dostumuz Yunan Hükümeti’ diyerek mi provokasyon yaptık? Gülünç olan budur.’’
Sipahioğlu her yıl yeniden gündeme gelen bu olayla ilgili: Peki, aynı gazetede, ‘‘Atatürk’ün evine ait fotoğrafın 4 Eylül’de çekildiği ve Selanik Başkonsolosu’nun eşi tarafından Türkiye’ye getirilerek 5 Eylül günü, İstanbul Ekspres’in Yazıişleri Müdürü Gökşin Sipahioğlu ‘na teslim edildiği’’ iddiası yer alıyor. Yani olay çıkması için önceden hazırlandığınız ve gazeteyi daha önce bastığınız iddia ediliyor. Buna ne diyorsunuz?
Gökşin Sipahioğlu , gazete yayıınlandığı günden beri bozulmasın diye iki cam arasına sıkıştırıp çerçeveleyerek itina ile sakladığı, 6 Eylül 1955 günkü, ikinci baskı gazeteyi getirip gösteriyor: ‘‘Bu gazetenin birinci sayfasında görüldüğü gibi, Ata’nın evinin resmi değil, bizzat kendi portresi var. Gazetenin diğer sayfalarında da spor dışında zaten fotoğraf yok. Peki, nerede başkonsolosun eşinin olaylardan önce getirip bana verdiği iddia edilen fotoğraf? Yani bir yalan yazarken bari arşivlerdeki gazeteye baksalardı.’’
Sipahioğlu gazetenin provokasyon amacıyla bir gün önce 290 bin adet basıldığı ve 6 Eylül akşamı, iki saat içinde, göstericiler tarafından kapışıldığı iddilarını da şu sözlerle cevaplıyor. ‘‘Gazetenin bir gün önce basıldığı iddia ediliyor, peki öyle olsaydı bir gün sonra, saat 14.00’e doğru yapılan Yunan Hükümeti’nin açıklamasını, ardından da 15.30’da Atina Sefareti’mizden telefonla aldığımız haberi nasıl sayfaya koyabilirdik? Gazeteye giren haberlerin tarih ve saatleri incelense bu asılsız iddiaların uydurma olduğu kendiliğinden ortaya çıkar. İstanbul Ekspres’in 290 bin basıldığı iddiasına gelince, o zamanki 40 yıllık Alman rotatifi ile saatte en fazla 7 ile 8 bin gazete basılabilirdi. Dolayısıyla baskı sayısı en önemli olaylarda bile 20 bini geçmez, geçemezdi. Bu iddiayı ileri sürenlerin verdikleri rakam en çılgın hayallerin bile ötesinde zira 290 binlik baskıya yetecek ne gazete kağıdı, ne bu kadar kağıdı güpegündüz Babıali’ye taşıyacak kamyon, ne İstanbul Ekspres’in mütevazı binasında bu kadar kağıdı depolayacak yer, ne de bu kadar gazeteyi satacak müvezzi vardı. Bizi suçlayan haberlerde, ikinci baskıyı 3 saat sonra verme becerimizden söz ediliyor. Aslında bunu her zaman 1,5-2 saat gibi bir sürede yapardık. Çünkü baskının daha uzun zaman alması gazetenin satışa çıkmasının gecikmesi, elde kalması demekti. O gün, üç saat sürdüyse Yunan Hükümeti’nin bildirisine yer verdiğimiz ve Atina’yı telefonla aradığımız içindir. 6-7 Eylül olaylarıyla tek ilişkim sadece bu ikinci baskıyı çıkarmaktır. Bu gün de bir gazetenin başında olsam ve buna benzer bir olayla karşılaşsam aynı şeyi yapacağımdan kimsenin kuşkusu olmasın. Benimle konuşmadan haber yapanlar, gerçekleri yazmak yerine görüşümü almadan adeta yargısız infaz yapıyorlar.
İkinci baskı için mahkemelik olduk
‘‘Bu iddialar nedeniyle mahkemelik olmuş ve size bu anlattıklarımı delilleriyle gösterince beraat etmiştik. Yaptığımız her şey gazete kağıdı üzerinde belgeli. Olaylar başladıktan sonra, ben Yazıişleri ekibiyle 72 saat gazeteden çıkmadan haberleri yetiştirdik. Daha sonra hakkımızda dava açıldı ve mahkemeye çıktık. Hatırladığım kadarıyla mahkemede benimle birlikte bazı talebe cemiyetlerinin idarecileri de sanıklar arasında bulunuyordu. Kıbrıs Türk Cemiyeti kurucularından Nezih Demirkent ve Orhan Birgit de mahkemedeydi. Sorgu sırasında arkamda bir genç vardı. Hakimin sorusuna ‘Ben bir şey görmedim, orada değildim’ cevabını verirken, ben ayağa kalkarak ‘Hakim Bey, yalan söylüyor’ dedim. Zira gazetemiz için fotoğraf çeken arkadaşlar, bana onu göstererek ‘Kilise’yi yakın’ diyenin o olduğunu söylediler, dedim. Sanıyorum o genç bir öğrenci lideriydi. 6-7 Eylül olaylarının birdenbire büyüyüp çığrından çıkmasının nedeni asker ve polisin harekete geçmekte 24 saat gecikmiş olmasıdır. Zamanında bir müdahale tarihimizin bu karanlık sayfasını önlerdi. Bu artık herkesçe kabul edilmiş bir gerçektir.
Yayınlanamayan Sertel’in anıları içimdeki yara
Gökşin Sipahioğlu gazetecilik yaşamında çok önemli bir yer tuttuğunu ve “İçimde bir yara olarak kaldı” sözleriyle ifade ettiği Türk siyasi tarihinde Cumhuriyet döneminin en önemli figürlerinden biri olan Zekeriya Sertel’in anılarını yazamadığı için üzülüyor. Sertel’in bilinenin aksine Komünist olmadığını, Sovyetler ve Komünizm ile ilgili olumsuz düşünceler içeren anılarının yayınlanmadığını belirterek “Eğer o röportajlar yayımlansaydı sol yükselişe geçemez, belki de darbelere giden yol açılmazdı.” diyor. Sipahioğlu kızıyla Rusya’dan kaçtıktan sonra üzerinde tek bir ceketle Paris’e gelen Sertel’le ilgili anılarını şu sözlerle dile getiriyor. “Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın Rusya gezisine Hürriyet adına katılacaktım. Zekeriya Sertel bana Bakü’deki evinin anahtarını verdi; dolaplara sakladığı notları, filmleri, fotoğrafları ve paltosunu getirmemi istedi. Aralarında Nazım Hikmet’in hiç yayımlanmamış fotoğrafları da vardı. Dönüşte dediklerinin hepsini getirip İstanbul’da Erol Simavi’ye teslim ettim, paltosunu ise kendisine götürdüm. Çünkü Sertel, Hürriyet’e Rusya anılarını yazacaktı. O sırada MİT’ten bazı adamlar geldi, sonunda bu anılar yazdırılmadı. Belgeleri, filmleri ve Sertel’in anılarını Erol Simavi o zaman MİT’e vermek zorunda kaldı. Oysa Komünizmin gerçek yüzünü açıklayan bu anılar büyük olay yaratacaktı. Sertel Türkiye’ye gitti, havaalanından çevirip geri gönderdiler. O zaman da Fransa’daki eski komünist arkadaşları çevresine toplanıp onunla alay etti. Sertel bana verdiği beyanatta, ‘Ben komünist değilim.’ demişti. Bence Sertel’i Türkiye’ye sokmayan kafa KGB kafasıydı. Bu olaydan sadece Komünistler ve Rusya faydalandı. Türkiye’de aşırı solun yükselmesi o tarihten sonra başladı. Eğer 1969 Türkiye’sinin solcuları Zekeriya Sertel’in SSCB anılarını okuyabilselerdi, Türkiye’de aşırı sol yükselmeyecek, onu ezmek için darbelere ihtiyaç kalmayacaktı. Zavallı adamcağız burada gömülü kaldı.”
Hürriyet ve Ay’a çıkışın ilk fotoğrafları
Dünya, Hürriyet’in 42 yıl önce ay’a çıkışın fotoğraflarını Avrupa’da ilk yayınlayan gazeteydi ve bu fotoğrafları Gökşin Sipahioğlu televizyondan çekerek ulaştırmıştı. Sipahioğlu’nun Paris’te 20 Temmuz 1969 gece yarısından sonra Televizyondan çekerek telefoto ile gönderdiği fotoğrafları ‘İkinci Baskı’ yaparak 21 Temmuz 1969 sabahına yetiştiren Hürriyet, Ay’da yürüyüşün fotoğrafları nı Avrupa basınından bir gün önce yayınlamayı başarırken fotoğraflar batı basınında ancak 22 Temmuz tarihli gazetelere yetiştirilebilmişti.
Gökşin Sipahioğlu 42 yıl önceki olayı şöyle anlatmıştı: Bütün dünyanın heyecanla beklediği Ay’a çıkışı görüntüleyip gazeteye en süratli şekilde uluşatırmak için Fotoğraf Laboratuarı olan bir arkadaşımla anlaşarak 1 başka arkadaşla sabaha kadar Karanlık odayı hazır tutmasını ve çekeceğim fotoğrafları hemen basıp Telefoto ile göndermem için bana iletmesini istedim. Hiç unutmam elimde Reflex bir fotoğraf makinası vardı. Fotoğrafta çizgi çıkmasın diye büyük titizlikle çekiyordum . O zamanlar Telefoto Paris Büyük Postahanesindeydi , Telefon hatları rezaletti, 3 saat sonra İstanbul’a bağlanarak fotoğrafları zar zor geçebilmiştim . Genel Yayın Müdürü Ferhan Devekuşuoğlu’nun bilikte çalıştığımız Ekspres gazetesinden süratle ‘İkinci Baskı’ hazırlama alışkanlığı ise yaradı ve 21 Temmuz Sabahı Hürriyet birinci sayfayı ‘Asrın resmi’ manşeityle Armstrong’un ayda yürüdüğü fotoğrafa ayrıldı. Ertesi Sabah dış Haberler Müdürü Adnan Semih ‘Gökşin çok iyi iş çıkardın ama maalesef fotoğraflar biraz fluydu ‘ demesine hem şaşırmış hemde üzülmüştüm. Sanki Aya ben çıkıp fotoğrafları çekmişimde flu çıkmıştı , oysa televizyon ekranına nasıl yansıdıysa onu çekmiştim. Daha sonra Genel Yayın Müdürü Devekuşuoğlu bana bir mektupla teşekkür ederken ‘ Apollo II’nin Aya inişinde gönderdiğin telefotolar için teşekkür ederim. Çok iyi oldu, ikinci baskı yaptık 50-60 bin gazete toz oldu, prestijimizi kurtadık’ diyerek gönlümü aldı.
Gökşin Spahioğlu’nun yaşam öyküsü
28 Aralık 1926 İzmir‘de doğdu. İstanbul Saint Joseph Fransız Lisesi‘nde okuduktan sonra İstanbul Üniversitesi‘nde gazetecilik eğitimi aldı. Kadıköy Spor Kulübü‘nü kurdu, sonra adı Efes Pilsen Basketbol Kulübü olan bu takımda oynadı. Gazeteciliğe Mithat Melen’e ait İstanbul Ekspress’te ‘Sait Ceylan’ takma adıyla spor yazarı olarak başladıktan gazetenin yazı işleri müdürü olduktan sonra bir tenis maçını 18 sütun yayımladı. Türkiye’de erken baskı fikrini ortaya attı ve Telefonla haberi olay yerinden yazdırmaya başladı. Gazeteyi erken basınca Ankara’da basılan gazetelerden önce Ankara’ya ulaştırdı, taşraya diğer gazetelerden bir gün önce göndermeyi başardı ancak Menderes hükümeti ile politik tartışmaya girmesi üzerine gazeteden ayrıldı. 1956‘da İsrail-Mısır Savaşı‘nda Sina Çölü’nde çektiği yaralı Mısır askerleri fotoğrafları büyük yankı uyandırdı ve 1957‘de Yeni Gazete’yi yayınladı. Annesinin Nişantaşı’daki evini ipotekleyerek çıkardığı bu gazetede Çetin Altan ve Aziz Nesin‘in ilk yazıları yayımlandı. Daha sonra Vatan gazetesinde bir dönem Genel Yayın Müdürlüğü yaptıktan sonra serbest muhabir olarak hiç bir Batılı gazetecinin giremediği Arnavutluk‘a gitmeyi başardı. Tiran‘da yçektşiği fotoğraflar batı gazetelerinde manşet oldu. 1961 yılında patlak veren füze krizi sırasında giriş-çıkışların yasaklandığı Küba‘ya gemici pasaportu ile girdi. Çektiği fotoğraflar, tüm dünyada bir çok gazetede yayınlandı. Aynı yıl Hürriyet Gazetesine girdi 80 e yakın ülkede röportajlar yaptı. Çine vize alarak gire n ilk gazeteci oldu. 1966‘da Erol Simavi‘nin teklifiyle Hürriyet Gazetesi‘nin Paris temsilcisi olarak Fransa‘ya yerleşti. 1967‘de Fransa yönetimine karşı ayaklanan Cibuti‘de başkaldıranlara ateş eden Fransız jandarmaları, 1968‘de Paris’teki öğrenci olaylarında çektiği fotoğraflar büyük ses getirdi. 1969 yılında Gama Ajansı ile çalışmaya başladı ve Doğu Bloku ülkelerinin liderlerinin katılacağı Bratislava Konferansı‘na gitme isteği ajans tarafından reddedilince kendi imkânları ile Çekoslovakya’ya gittikten iki hafta sonra Varşova Paktı ülkeleri Çekoslovakya’yı işgal etti.