Sinop’ta uzay gemisi gibiydik

Güncelleme Tarihi:

Sinop’ta uzay gemisi gibiydik
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 26, 2001 00:00



Haberin Devamı

Bilimin sıradan insan tarafından anlaşılması, popüler hale gelmesi için çaba harcıyorsunuz. Neden bu konuya bu kadar önem veriyorsunuz?

- Amerika'da bilim vergi mükellefleri tarafından finanse ediliyor. Ben çok para gerektiren bilimsel çalışmalar yapabiliyorsam, bunu vergi ödeyen Amerikalılara borçluyum. Bu yüzden onlarla iletişim içinde olmam gerekir, diye düşünüyorum. Dahası böyle bir sorumluluk hissediyorum.

Bilimi basitleştirmekle popülerleştirmek aynı şeyler mi?

- Evet. Eğer ne yaptığını beş yaşındaki çocuğa anlatamıyorsan, sen de konuya çok hakim değilsin, demektir. Bilimde sorular karmaşık olabilir, ama cevaplar gerçekten basit.

Nerede sansasyonel, kitleleri ilgilendirecek bir şey olsa onun altından siz çıkıyorsunuz. Titanik'e ilk siz ulaştınız, Pearl Harbor baskınında batan gemileri buldunuz, şimdi de Karadeniz'de Nuh'un Gemisi'nin peşindesiniz. Siz mi onları buluyorsunuz, onlar mı sizi?

- İkisi de. Bazen olay gelip sizi buluyor, bazen siz onu yaratıyorsunuz. Ben Karadeniz'in dibindeki eski çağlardan kalma gemileri bulmaya gittim. Bu sırada William Ryan ve Walter Pitman'in ‘‘Nuh Tufanı’’ adlı kitabı çıktı. Bu kitap üzerine bu işin üstüne gitmeye karar verdim. Tabii ki iyi hikayeler arıyorum. Bazen onu kendim yaratıyorum bazen de bir gazetede iki sütunluk bir haber okuyorum ve onu araştırıyorum.

DİNDAR BİR İNSANIM

Yaptığınız işlerin çoğunda bir din vurgusu var. Kitap önsözlerine Incil'den bölümler koyuyorsunuz. Dindar bir bilimadamı mısınız?

- Dindar bir insanım ve dini inancın çok mahrem bir şey olduğuna inanıyorum. Aslında Amerika'da çok dindar insan var. National Geographic'in okurları da dindar insanlar. Bilimsel bir dergiye yazarken tabii ki, dini ögelere yer vermiyorum ama NG'ye yazarken daha farklı.

NG okurlarının neden dindar olduğu konusunda bir fikriniz var mı?

- Beyzbol, hotdog, elmalı pay, National Geographic... Bunlar Amerika'nın sembolleri. NG çok Amerikalı bir dergi. Paralarımızda ‘‘inandığımız Tanrı’’ ibaresi var. Hıristiyanlık da Amerika'nın bir parçası. Başkanlarımız Tanrı'ya inansa da inamasa da kiliseye gider. Ama Amerika dinle devletin çok kesin ayrıldığı bir ülke aynı zamanda.

Bilim eğitimi konusunda da çalışmalarımız var. 14-18 yaş arasında geleceğin bilimadamlarını kazanıyoruz ya da kaybediyoruz diyorsunuz.

- İnsanın doğasında merak var. Çocuklar bilimadamı olarak doğuyorlar, çünkü herşeyin neden ve nasıl olduğunu merak ediyorlar. İşte bu merakı canlı tutmamız lazım. Gençler bir süre sonra soru sormaktan vazgeçiyorlar. İki sebebi var. Birincisi sorularına cevap alamıyorlar, çünkü sordukları kişiler yetersiz. İkincisi ve daha kötüsü, sorunun cevabını bilmeyen yetişkinler, bilmiyorum diyecekleri yerde çocuğu azarlıyor. Özellikle ortaokul ve lise ögretmenleri zeki ve meraklı ögrencilerden çekiniyorlar. Yetişkinlerin bilmiyorum diyebilecek olgunluğa gelmesi sanıldığından zor.

Sinop açıklarında yaptığınız çalışmalarda Türkiye'den destek gördünüz mü?

- Orada araştırma yapmak için Türk yetkililer bize izin verdiler. Parasal bir yardım almadık ama Sinop halkının çok yardımını gördük.

Sinoplular Nuh'un Gemisi'nin Ağrı Dağı'ndan Sinop'a gelmesine memnunlar mi?

- Evet çok heyecanlılar. Düşünsenize küçük bir şehirde kendi halinizde yaşarken birden Mars'tan bir uzay gemisi geliyor ve rutin hayatınıza bir renk geliyor. Biz Sinoplular için Mars'tan gelen uzay gemisi gibiydik.

James Cameron Titanik filmini çekerken sizden yardım istedi mi?

- James benim çok eski arkadaşım. Titanik'i çekeceği zaman beni aradı ve uzun bir telefon görüşmesi yaptık. Bana Titanik'i ilk bulduğumda neler hissettiğimi sordu.

TEK BAŞIMA DEĞİLİM

Sizce Nuh'un Gemisi de Hollywood'da film olur mu?

- Vallahi biz belgesel bir film yaptık. Onlar da fiktif bir film yaparlar belki. Neden olmasın!

Bazı meslektaşlarınız sizin ün meraklısı biri olduğunuzu söylüyorlar. Neden artık Einstein gibi hem popüler hem de yüksek bilim yapan bilim adamları yok?

- Bilim ‘‘ben’’ değil ‘‘biz’’ kavramı üzerinde yükselir. Ama medya bir kişiyi öne çıkarma eğiliminde. Titanik'i ben tek başıma bulmadım, kocaman bir ekip vardı. Ancak medya olayların içine insan unsurunu da katmak istiyor ve bir kişi öne çıkıyor. Bu da bazı meslektaşlarımı rahatsız ediyor.

BİLİM STARI

Bilim adamından çok sporcuya benziyor. Uzun boylu, geniş omuzlu, atletik. Uzun yıllardır birlikte çalıştığı National Geographic reklamlarında ‘‘Titanik'in sırlarını çözen adam’’ olarak başrolde oynuyor. Şimdi üzerinde çalıştığı proje en az Titanik kadar iddialı: Karadeniz'de Nuh'un Gemisi'ni arıyor. Robert Ballard, 1942'de Amerika'da doğdu. Jeoloji eğitiminden sonra oşinografi (denizbilim) doktorası yaptı. Bugüne dek yüzün altında sualtı araştırması yürüttü. Asıl ününü 1985'de, batık Titanik gemisine ilk ulaşan kişi olarak yaptı. Ballard, işin bilimsel yanıyla olduğu kadar, macera yanıyla da ilgili olduğunu söylüyor. Bu yüzden araştırmalarını finanse eden National Geographic onu, Okyanusların Indiana Jones'u olarak takdim ediyor. İşte bilimin starıyla, ‘‘bilim adamından star olur mu’’ konulu söyleşi.

TUFAN KARADENİZ’DE OLDU

Columbia Universitesi jeoloji profesörlerinden Walter Pitman ve William Ryan'in ‘‘Nuh Tufanı’’ adlı kitabı 1998'de yayımlandığında büyük ilgi uyandırdı. Pitman ve Ryan, 7500 yıl önce (M.Ö. 5500) Karadeniz'de çok büyük bir tufanın meydana geldiğini iddia ediyor. Kutsal kitaplara Nuh Tufanı olarak geçen ve bugüne kadar eski Mezopotamya'da olduğuna inanılan büyük tufanın da işte bu tufan olduğunu söylüyor. Pitman, bu fikrin ilk ortaya çıkışını şöyle anlatıyor: ‘‘Karadeniz'de en dipte oksijensiz bir su tabakası, ortada bir geçiş tabakası ve en üstte de oksijenli bir tabaka var. Bize göre Karadeniz 7500 yıl önce su seviyesi çok daha alçak olan bir tatlı su gölüydü ve Akdeniz'le bağlantısı yoktu. Buzul çağının bitişiyle birlikte eriyen buzlar Akdeniz'den Karadeniz'e akmaya başladı. Tufan tahminimizce bir yıl sürdü.’’ Pitman’a göre, kutsal kitapları referans alanların Nuh Tufanı'nın Mezopotamya'da değil, Karadeniz'de olduğuna inanmaları için yeterince sebep var: ‘‘İncil'de tufandan önce Tanrı'nın kullarını uyardığı yazar. Karadeniz'deki tufan da yavaş yavaş başladı. Oysa Mezopotamya’da tufanda uyarı yoktu. Çünkü bu bir nehir taşmasıydı. Nehir taşmaları birdenbire olur.’’ Pitman Karadeniz'in arkeologların ilgisini neden çektiğini anlatıyor: ‘‘Önceden var olan tatlı su, tuzlu sudan daha hafif olduğu için üste çıktı. Oksijenin bulunmadığı en alt tabakada, batan gemiler çok iyi korunuyor olmalı diye düşündük.’’

Bu noktada Robert Ballard devreye giriyor ve Sinop açıklarında yaptığı antik çağdan kalma çok iyi korunmuş balıkçı gemilerine rastlıyor. Araştırmanın başka bir ayağında ise Pennsylvania Universitesi arkeoloji profesörlerinden Fredrik Hiebert var. Hiebert Karadeniz'in Rus kıyısında da araştırmalarda bulunmuş: ‘‘Bu çalışmalar bize antik çağlarda Karadeniz'in birleştirici bir rol oynadığını gösterdi. Türkiye kıyısı ile Rusya kıyısında bulduklarımız birbirine o kadar benziyor ki.’’

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!