Oluşturulma Tarihi: Haziran 10, 2005 00:00
İNSAN ihtiraslı bir varlıktır. Güç elde etmek, onu kendi çıkar ve düşünceleri istikametinde kullanmak, insanın doğasında var olan bir özelliktir.Nefsin kendini sürüklediği arzu ve iştahların boyutu ne ise gücünü de o ölçüde kullanmak ister. Doyumsuz ihtiraslara sahip bir kişiliğin güç kullanma şiddeti, sonsuza atılmış bir ok gibi dağları, denizleri aşmak, semalara yükselmek ister.Kaderine kısmetine razı olan kalender meşrepli insanların böyle bir çabaları yoktur. Onlar, durgun bir su gibi kendilerini esintilerin yönüne bırakır, daha küçük dalgalar halinde hareket ederler. Bizce her iki insan karakteri de ifrat-tefrit noktasındadır. Makul olan; sahip olduğumuz gücü aklın ve vicdanın belirleyip sınırlayacağı ölçülenmiş bir tertip içinde kullanmaktır. Yüce dinimiz İslam’ın ortaya koyduğu prensip de budur.* * *18. yüzyılda yaşamış İngiliz devlet adamı William Pitt, ‘Sınırsız güç yozlaşmaya mahkûmdur’ diyor. Tarih boyunca insanların baskı ve zulme maruz kalmalarının altında hep bu sınırsız gücün hákimiyeti görülür. Güçsüzlük ne kadar çaresizliği ifade ediyorsa, sınırsız güç de despotizm ve diktatörlük demektir. Gücün kötüye kullanıldığı alanların başında ise devlet yönetimi gelir. Tarihteki bütün mücadeleler, kalkışmalar, katliam ve zulümler sınırsız gücü elinde tutmak isteyenler ile ezilen halk arasında olmuştur. Hür dünya, bugün sahip olduğu özgürlükleri, gücü herhangi bir sınır tanımadan kullanmak isteyen despotlara karşı verilen mücadeleler sonunda kazanmıştır. Demokrasi, bütün bu mücadelelerin biçimlendirdiği bir yönetim şekli olarak hayatımızda yer almış ve anlam katmıştır.İslam’ın, gücü sınırlayan prensipleri ışığında insanlık kendi değerlerini çağın çaresiz çırpınışlarından alarak özürlüğün ve mükemmelliğin merhametli kollarına bırakmıştır. Hakkı, güçlü ve haksız olana değil, haklı ve zayıf olana teslim etmiştir. Dolayısıyla, hak kuvvette değil, kuvvet haktadır.Hz. Ebubekir, halife olunca verdiği ilk mesaj şudur: ‘Benim nezdimde en kuvvetliniz, en zayıf olanınızdır. En zayıf olanınız da en kuvvetli olanınızdır.’Hak ve adalet terazisini hiçbir zaman elinden düşürmemiş olan, adaleti önce kendi nefsinde uygulayarak eşsiz bir yönetici unvanını bugün de üstünde taşıyan İslam’ın büyük halifesi Hz. Ömer ise halifeliğinin ilk günlerinde hem yönetici, hem dini lider olarak hutbesini irat ederken şöyle seslenmişti:‘Ey insanlar, dinleyin ve itaat edin. Bende bir eğrilik görürseniz düzeltin.’O esnada cemaatten zayıf ve çelimsiz bir kimse ayağa kalkarak dedi ki: ‘Eğer yanlışlarını görürsek, Allah’a yemin ediyorum ki kılıçlarımızla seni düzeltiriz.’Ömer’in bu çelimsiz haykırışa verdiği cevap İslam’ın abidesine işlenen ölümsüz bir nakıştır:‘Halkımın içinde böyle insanlar olduğu için Allah’a şükrediyorum!’* * *Peygamber Efendimiz, daha peygamber olmadan önce putperestlerin kurduğu bir cemiyete üye olmuştu. Bu cemiyetin adı ‘Hilf-ül Fudul’ (Erdemli ve seçkin insanların bir araya gelip, ilkeleri üzerinde yemin ettikleri bir cemiyet) idi. Bu cemiyetin ilkeleri şuydu: ‘Mazlumun yanında yer alınacak, yetimler, kimsesizler korunacak, Mekke’ye gelen yerli ve yabancı misafirler güven içinde kalacaklar ve her türlü tecavüzden masun olacaklar.’Peygamber olduktan sonra kendisine bu cemiyetteki üyeliği hatırlatılınca aynen şöyle söyledi: ‘Allah’a yemin ediyorum ki, kim tarafından kurulursa kurulsun böyle bir cemiyet bugün de kurulsa seve seve üye olurum.’İslam’ın makam sahipleri için getirdiği kıstas ise şudur: ‘Makamları büyük olanlar değil, hizmetleri büyük olanlar büyük adam unvanına layıktır.’ Peygamberimiz, ‘Bir kavmin büyüğü, onlara en iyi hizmeti verenlerdir’ buyurarak bugünkü modern yönetim anlayışına asırlar öncesinden ışık tutmuş, ölçü koymuştur.* * *İslam tarihinde, özellikle Emeviler döneminde bir zulüm idaresi doğmuştu. Hür düşüncenin, hür tefekkürün cezalandırıldığı, dinin saltanat dini haline dönüştürüldüğü bu dönemde ‘Devlet başkanı zalim de olsa ona itaat gerekir’ şeklinde hadisler bile uydurulmuştu. Halbuki Kuran diyor ki: ‘Zalimlere meyletmeyiniz.’ Yani, bırakın itaati, onlara dönüp bakmayı bile istememiş, bu beyanını ‘Sonra sizi ateş tutar, size yardım edecek kimse bulunmaz!’ ihtarıyla tamamlamıştır.Allah’ın bu ürperten beyanı, yönetenlerimize ve yönetilenlerimize ibret olmalı, özellikle din üzerinden hákimiyet ve saltanat kurmak isteyen bedbahtları bir kere daha titretmelidir!SORALIM ÖĞRENELİM96. Sure ‘Oku’ emriyle başlıyor. O gün henüz İslami anlamda bir müminler topluluğu yok. Kitap yok, ibadet yok. Kimin neyi okuması kastediliyor?Halil ERDAL/ANKARA‘Oku’ diye başlayan Alak Suresi’nin ilk 5 ayeti Hz. Peygamber’e inen ilk vahiydir. Hz. Peygamber’e ve onun şahsında tüm Müslümanlara okumayı emretmiş, onları kalemle yazmaya ve ilimde ileri gitmeye teşvik etmiştir. İlk vahyin bu emirle başlaması ve iki defa tekrarlanması okumanın ve ilmin dinimizde ne kadar büyük bir yeri olduğunu göstermektedir. Surede neyin okunacağı belirtilmemiştir. Amaç, peygamberimize inecek vahyi ve kozmik álemdeki ayetleri okumak, üzerinde düşünmek ve her şeyin hakikatini zihin yorarak bulmak emredilmiştir. Ayrıca her şeyin ilmi, cehlinden (bilgisizlik) güzeldir. Okunacak şeyler için bir tahdit konulmamıştır. Faydalı her şeyi insan okumalıdır.5 vakit namazımı kılıyorum ama çalıştığım için tesettürlü değilim. Bu şekilde namazımın olmayacağını söyleyenler var. Siz ne dersiniz?Aydoğan/BURSATesettürlü olsun, tesettürsüz olsun, buluğ çağına ermiş, akıl sahibi her Müslüman farz olan ibadetleri yerine getirmekle yükümlüdür. Tesettüre uymamak ibadeti terk etmeyi gerektirmez. Namazınıza devam ediniz.Irak’ta bazı kişilerin isimleri ‘Abd-el Emir’ veya ‘Abd-el Mehdi’ olarak geçiyor. Bu isimleri kullanmak doğru mudur?Ahmet KUL/PARİSAbd-el Emir (Emirin Kulu), Abd-el Mehdi (Mehdinin Kulu) anlamına gelen bu isimler tevhit inancına aykırıdır. Bunlar, İslam’dan önceki cahiliye döneminde putperest Arapların koydukları ‘Lat’ın Kulu’ anlamında Abdüllat, ‘Uzza’nın Kulu’ anlamına Abdüluzza isimlerini çağrıştırmaktadır. Peygamberimiz bu tür isimleri Abdullah (Allah’ın Kulu) şeklinde değiştirmiştir.Varis çorabı giyiyorum, doktor çıkarmamamı tavsiye etti. Üzerine mesh edebilir miyim?Zerrin TORUN/İZMİRVaris hastalığından dolayı ayağa giyilmesi gereken varis çorapları kırık-çıkık üzerindeki sargı hükmündedir. Bu itibarla varis çorapları üzerine mesh edilmesinde bir sakınca yoktur.
button