Güncelleme Tarihi:
BİR süredir zihinleri kurcalayan bu soruların yanıtlarını araştırmak üzere hafta başında Şırnak’ın Cizre ilçesine gittik. Buradan yaklaşık 50 kilometre mesafedeki Habur Sınır Kapısı’na kadar uzandık. Çünkü defin için bekleyen cenazeler Habur kapısıyla Irak sınır kapısı arasındaki sıfır noktasındaki bir soğuk hava deposunda tutuluyor.
Sınırın sıfır noktasındaki gümrüklü bölgede iki yıl önce Türkiye’den gidip Kobani ve Şengal’de savaşırken ölenlerin otopsileri için bir konteynırda kurulan geçici Adli Tıp Kurumu laboratuvarı, Cizre’deki cenazeler nedeniyle bir konteynır daha eklenerek genişletilmiş.
Bu iki konteynırda görev yapan adli tıp uzmanları büyük bölümünün yandığı anlaşılan kişilerin cesetleri üzerinde otopsi yapıyor, kimlik tespitine çalışıyor. Ailelerin ve görevlilerin anlattığına göre, otopsi ve teşhis için bekleyen cesetler burada bulunan ve bozulma riski taşıyan ihraç mallarının bekletildiği soğuk hava deposuna getirildi ve numaralandırılmış mavi ceset torbalarının içine konuldu.
Ardından Habur Sınır Kapısı’nın önünde günlerce bekleyen aileler kargaşa veya olay olmasın diye sırayla içeri alındı, soğuk hava deposundaki ceset torbaları tek tek açılarak yakınlarını teşhis etmeleri istendi. Burada yaygın bir şekilde dillendirilen iddiaya göre, içlerinden ancak 30’u tanınabilecek bir durumdaydı. Kalan 137 cesedin kimliğinin belirlenebilmesi için şöyle bir yol izlendi: Adli tıp uzmanları önce cesetlerden örnekler aldılar, ardından gruplar halinde davet edilen ailelerden anne, baba ve kardeşlerden kan örnekleri alındı. Bu örnekler daha sonra DNA analizi için İstanbul Adli Tıp Kurumu’na gönderildi. Ardından ailelerin analiz sonuçlarını bekleyişi başladı.
Adli Tıp Kurumu kan örnekleri ile tutan ceset örnekleri üzerinden kimlik tespitini yapabildiği takdirde durum aileye iletiliyor ve cenazeyi almaları isteniyor.
Resmi rakamlara göre 29 Şubat Pazartesi günü itibarıyla DNA eşleşmesi bekleyen ceset sayısı 50 dolayındaydı. Dün öğle saatlerinde ise kimliği tespit edilememiş ceset sayısı 44’e düşmüştü. Bu arada defin konusunda şöyle bir uygulama geçerli:
DNA eşleşmesi olduğunda cenaze aileye teslim ediliyor, ancak tespit edildiği halde aile üç gün içinde cenazeyi almazsa yönetmelik gereği kayıtlar saklanarak defin işlemi yapılıyor. Kimlik tespit edilemezse cenazeler ailelerin başvurusuna kadar uygun koşullarda bekletiliyor.
GEÇERSİNİZ AMA...
Çocuklarını defnedebilmek amacıyla 11 Şubat’tan bu yana bekleyen aileleri görmek için geçen pazar günü Habur Sınır Kapısı’ndaki gümrüklü bölgeye gittiğimizde, gümrük memurları, cesetlerin bekletildiği soğuk hava deposu ile adli tıp konteynırlarının bulunduğu kısmın, ölen kişilerin ailesinden bir kişi dışında ziyarete yasak olduğunu söylediler. Pasaportlarımızla sınır kapısından geçtiğimiz takdirde soğuk hava deposu ile konteynırları görüp göremeyeceğimizi sorduğumuzda, gümrük memurlarının verdiği yanıt “Kapıdan geçmenizde sakınca yok. Ancak sözünü ettiğiniz yerlere giderseniz sorun yaşarsınız. Bizden uyarması, çünkü yasak” oldu.
VALİ VE KAYMAKAM SESSİZ
Bunun üzerine geçici Adli Tıp Kurumu laboratuvarı ile cesetlerin bekletildiği soğuk hava deposunu görmek ve bilgi almak üzere Şırnak Valisi Ali İhsan Su’yu aradık. Valilikten “Sayın Vali konuyla ilgili herhangi bilgi vermeyecek. Daha önce BBC Türkçe de başvurduğunda aynı cevabı verdi. Silopi kaymakamı da konuşmayacak” yanıtını aldık.
KAPIDA BEKLİYORLAR
Habur Sınır Kapısı’nın önünde beklerken soğuk hava deposundaki cesetlerden DNA sonucu gelen Cizreli Orhan Tunç’un (18) ailesiyle tanıştık. Ağabeyi Murat Tunç, dayısı Hadi Onuk ve enişteleri büyük üzüntü içinde güçlükle konuşuyorlardı.
Ağabeyi Murat Tunç, “Orhan’ın ölüm haberini 13 Şubat’ta aldık. Teşhis için babası Ahmet Tunç gitti, tanıyamadı. Cesedi almakla işlem bitmiyor. Silopi Savcılığı’na gidip defin evrakı alacağız. Cizre’de defin yasak olduğu için Şırnak’ta toprağa vereceğiz” dedi. Şırnak’a gitmek için Habur’dan ayrılmak üzereyken Orhan Tunç’un diğer kardeşi Mehmet Tunç’un da öldüğünü öğreniyoruz.
Ağabeyi Murat Tunç, “Kardeşim Mehmet de öldü. Onun cenazesi Şanlıurfa Devlet Hastanesi’ndeydi. Onun da DNA’sı eşleşti. İkisini yan yana toprağa vereceğiz. Orhan, ağabeyinden haber alamadığımız için merak edip gitti, dönmedi” diye konuşuyor.
Ertesi gün Şırnak’taki taziye evine gidiyoruz. Karşıda karla kaplı Cudi Dağı. Kadınlar, çocuklar ağıt yakıyor. Orhan’ın eşi Güler Tunç (17), kucağında 21 günlük bebeğiyle oturuyor. 11 aylık evlilermiş. Bebeğini kaldırıp “26 Nisan, birinci evlilik yıldönümümüzdü. Ölüm haberini aldığımız gün doğdu. Adını Bekes yani ‘Kimsesiz’ koyduk. Benim kocam terörist değildi, eli silahlı değildi. Kocam ağabeyine bakmaya gitti. ‘Dönerim’ dedi, dönmedi. Parasızdı ama hayal kurardı. Gezmeyi çok isterdi. Önce bütün Türkiye’yi sonra bütün dünyayı. Evine düşkündü. Kahveye bile sadece Galatasaray maçı seyretmek için giderdi” diyerek ağlıyor. Orhan’ın ablası Halime, bir ağıt tutturuyor, ardından şöyle diyor: “Barış istiyoruz. Ölümler son bulsun. Biz yandık, başkaları yanmasın. Çocuklar babasız kalmasın. Cizre’de olanlar Sur’da, bir başka yerde olmasın.”
ŞIRNAK’TAKİ CİZRE MEZARLIĞI
Orhan Tunç’un cenazesi Şırnak’ta defnedilmek için ağabeyi Mehmet Tunç’un Şanlıurfa’dan yola çıkan cenazesinin gelmesini bekliyor. Cizre’den gelen yakınlarının büyük çoğunluğu orta yaş üzerindeki yoksul köylüler. Arada yükselen ağıtlar dışında büyük bir sükunet hâkim. Baba Ahmet Tunç, güçlükle ayakta duruyor. Şırnak Bahçelievler Mahallesi’ndeki Nalaru Mezarlığı’na gittiğimizde, Cizre olaylarında ölen 28 kişinin mezarlarının tek sıra halinde yan yana dizili olduğunu görüyoruz. İsteyen aileler daha sonra Cizre’ye taşıyabilsin diye cenazelerin tabutla gömüldüğü söyleniyor.