Nuran ÇAKMAKÇI
Oluşturulma Tarihi: Kasım 11, 2006 00:00
İstanbul’da yeni kurulan Bilim Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin üçüncü sınıfında tek öğrenci öğrenim görüyor. Öğretim üyelerinden neredeyse özel ders alan Ahmet Demir, yatay geçişle öğrenci gelmez ve üst sınıflardan yıl kaybeden olmazsa diğer üç sınıfı da tek başına okuyacak.
AHMET Demir 25 yaşında ve Urfalı 11 çocuklu bir ailenin oğlu. 1997’de Şanlıurfa Lisesi’nden mezun oldu, ertesi yıl Karadeniz Teknik Üniversitesi Biyoloji Bölümü’nü kazandı. Ailesinin, hatta mensup olduğu aşiretin üniversiteye giden tek çocuğu oldu. Üçüncü sınıftayken kaydını sildirdi. Bir dershaneye yazıldı. Ailesine
haber vermeden, ertesi yıl ÖSS’ye girdi. 2002’de Kadir Has Tıp Fakültesi’ni kazandı. Bir işadamının verdiği bursla kaydını yaptırdı. Ancak o yıl babası ölünce kaydını dondurmak zorunda kaldı.
Ertesi yıl geri döndüğünde arkadaşları bir üst sınıftaydı. Tıp Fakültesi’nin Kadir Has Üniversitesi’nden ayrılıp sağlık alanında eğitim verecek Bilim Üniversitesi’ne dönüşmesi gündeme gelmişti. Okul, geçiş sürecinde, üç yıl öğrenci almayacaktı. İlk iki sınıfı, kendisi gibi yıl kaybeden öğrencilerle okuyan Ahmet, bu yıl diğer öğrencilerle Bilim Üniversitesi’ne aktarılınca, kendini üçüncü sınıfta yapayalnız buldu.
Tereddüt yaşayan Bilim Üniversitesi yöneticileri, tek öğrenci olmasına rağmen üçüncü sınıf programı açtı. Ahmet şu anda 41 hocadan tek başına ders alıyor. Bazen laboratuvarlarda üç hoca birden sadece ona eğitim veriyor. Ancak, bu durumdan çok da memnun değil. Çünkü, dersten kaytarma, uyuklama ya da kafasını başka tarafa çevirme şansı yok. Sadece bir gün okula geç kalmış, o gün de bütün okul duymuş. Yalnızlıktan sıkılan Ahmet Demir, bazen bir arkadaşını da derse getiriyor.
Rektör Prof. Dr. Canan Efendigil Karatay, Bilim Üniversitesi’nin tek kişiye tıp eğitimi veren tek üniversite olduğunu kanıtlamak için Guinness’e başvurmaya hazırlanıyor. Başvuru kabul edilirse, Ahmet sayesinde üniversite Guinness Rekorlar Kitabı’na girecek. "Tıp eğitiminde zaten hep usta-çırak ilişkisi vardır. Burada da öyle oldu. Biz de bir deneyim kazanmış olduk. Aktif eğitimde tecrübe sahibi olduk" diyor Prof. Dr. Karatay. Önümüzdeki yıllarda fakültenin üst sınıflarına diğer üniversitelerden yatay geçiş olmazsa Ahmet Demir’in son üç sınıfı da tek başına okuyacağını söylüyor.
ARKADAŞINI GETİRİYOR
Önceleri teke tek derste heyecandan eli ayağı titriyormuş Ahmet’in. Farmakoloji Anabilim Dalı’ndan Doç. Dr. Nedret Altıok, öğrencisinin tek başına ders dinlemeye zamanla alıştığını anlatıyor. Hocaları, Demir’in tek başına ders dinlemekten kaynaklanan sorunlarını anlayışla karşılıyor. "Sıkılınca, Ahmet’in çocukluk hastalıklarından söz ediyoruz. Hatta bazen arkadaşını derse getiriyor" diyor.
Dahili Tıp Bilimleri Bölümü Başkanı Prof. Dr. Emine Sönmez. Hocaların hedefi, Ahmet’in mezun olduktan sonra Tıpta Uzmanlık Sınavı’nda (TUS) başarı sağlaması. Çünkü, o TUS’u kazanırsa, üniversite yüzde 100 başarı sağlayan tek yükseköğretim kurumu olacak.
Dekan: Dünyanın en iyi eğitimini alıyorProf. Dr. Hakan Berkkan (Tıp Fakültesi Dekanı): Tek öğrenci için, bütün öğretim üyeleriyle sözleşme yapıldı. Ders programları yazıldı, kitapçık bastırıldı. Uygulama tartışılabilir. Ama eğitim almak öğrencinin hakkı. Başka kuruma gönderebilirdik, bunu istemedik. Burada dünyanın en iyi tıp eğitimini alıyor. Muhtemelen diğer sınıflarda da aynı şekilde yalnız okuyacak. Bu sayede, hastanedeki pratik eğitiminde daha az zorlanacak. Öğretim üyeleri zevkle ders veriyor. Ancak o gelmeyince, sınıfın tümü gelmemiş oluyor. Boykot gibi değerlendirip soruşturma açmıyoruz.
Mutlaka sınıf birincisi olacağım
En büyük sıkıntısının yalnızlık olduğunu belirten Ahmet Demir şunları söylüyor: 41 hocayla, aile gibiyiz. Bütün dersleri tek başıma alıyorum. Tüm aparatlar bana açık. Devlet üniversitelerinde 350-400 kişilik sınıflarda eğitim verilirken, benim burslu okuyup birebir eğitim almam büyük şans. Dersi derste öğreniyor, evde çalışmak zorunda kalmıyorum. İstediğimi soruyorum. Ama derse geç kalınca çok utanıyorum. Çünkü hoca bekliyor. Kafamı sağa, sola çevirme ya da kaytarma şansım yok. Dört dörtlük öğrenci olmak lazım. Arada sırada alt sınıftan öğrenciler gelince çok mutlu oluyorum. Ders saatleri çakıştığı için diğer sınıflardan arkadaş edinemiyorum. Birini yakalayınca bırakmıyorum. Bir gün, birinci sınıflardan bir tıp öğrencisi ders sırasında kapıyı yanlışlıkla açtı. Hocayla birlikte onu derse soktuk. Çocuk neye uğradığını şaşırdı. Yalnızlıktan çok bunalıyorum. Tek başıma yemeğe çıkıyor, tek başıma laboratuvara giriyorum. Zaten İstanbul’da tek başınayım. Bazen öyle bunalıyorum ki, başka yere geçiş imkánlarını araştırıyorum. İster istemez okuldan birincilikle mezun olacağım. Hedefim TUS’u kazanıp, üniversitemin hanesine o yıl yüzde 100 başarı yazdırmak. İyi bir dahiliye uzmanı olup, bölgeme hizmet vermek istiyorum. Şırnak, Diyarbakır, Hakkári, Şanlıurfa gibi şehirlerde çalışacağım.
Ağız alışkanlığıyla ’Çocuklar’ diyoruz
Hocaları başlangıçta biraz şaşırsa da duruma alışmış. Patoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Vildan Karpuz, "Bazen, ağız alışkanlığıyla ’çocuklar’ diye hitap ediyorum. Tek öğrenciye ders verdiğimi hatırlayınca Ahmet’le birlikte gülüyoruz" diyor. Tek ya da 40 öğrenciye ders anlatma arasında fark olmadığını savunan Mikrobiyoloji Anabilim Dalı’ndan Prof. Dr. Diler Coşkun da, bu yıl rutinde bir değişiklik yapmış. Üçüncü sınıf ders notlarını yeniledikten sonra çoğaltılmak üzere öğrenci işlerine vermek yerine, ciltletip tek öğrencisine kendi takdim etmiş. "Birbirimizde telefonumuz var, gecikeceksek haberleşiyoruz" diyor.