Güncelleme Tarihi:
Tüm dünya, mimar Isozaki'ye hayran. Isozaki ise Mimar Sinan'a hayran... Sadece çağdaş Japon mimarisinin en önemli ismi olmakla kalmayıp postmodernist uygulamalarıyla dünya mimarlarının ‘‘guru’’su olarak da sayılan Japon mimar Arata İsozaki, Mimar Sinan'ın 1555-57 yıllarında inşa ettiği Süleymaniye Camii'indeki mimari çözümlemelerini tek kelimeyle tanımlıyor: Muhteşem!...
‘‘Dünya mimarlık tarihini çok yakından tanıyan bir mimar olarak Sinan'ın bu eserini tek kelimeyle muhteşem bir mimari yapıt olarak görüyorum’’ diyen Isozaki, Sinan'a ve Süleymaniye Camii'ne olan hayranlığını şöyle dile getiriyor:
‘‘Bu kadar büyük bir yapıyı, bu kadar iyi bir denge içinde kurmayı nasıl başarmış? Bu dengeyi kurma yolunu 16'ncı yüzyılda keşfetmesi, o yüzyıl için çok büyük bir başarı. Bu yapıt, Sinan'ın zamanın çok önünde olduğunu ortaya koyuyor.’’
Klasik Osmanlı mimarisinin en büyük eserlerinden biri olan caminin yapımına 60 yaşındayken başladığı halde bu eseri ‘‘kalfalık’’ eseri sayacak kadar mütevazı olan Sinan'a dünya mimarlık tarihinde hak ettiği yerin verilmediğinden yakınan Isozaki, ‘‘Batı'nın Sinan'ın mimari tarih içindeki önemini ihmal ettiğini düşünüyorum. Bence Sinan'ın başarıları sadece Batı mimari tarihinde sıkışmış olarak değil, daha geniş bir perspektif içinde yer almalı’’ dedi.
Uluslararası mimarlık ortamının gündemini belirleyen ANY (Arcitecture New York) oluşumunun Türkiye toplantısı için geldiği İstanbul'da Arata İsozaki'yi Mimar Sinan'ın eseri kadar, kent sokaklarında 24 saat dinmeyen hareketlilik ve Türk insanın enerjisi de çok etkilemiş.
İsozaki, İstanbul izlenimlerini Hürriyet'e anlatırken, övgülerinde abartıya kaçmamaya özen gösterse de tıpkı Mimar Sinan yorumunda olduğu gibi, Türk insanının enerjisi ve dinamizmini tanımlarken ‘‘çok müthiş, inanılmaz’’ gibi sıfatların yardımına başvurdu.
İstanbul'un varoşlarında yaşanan çarpık kentleşmeyi mimari bir sorun olmaktan çok, bir siyasal ve sosyal sorun olarak niteleyen Isozaki, mimarların bu tür siyasal ve sosyal nitelikteki sorunlar için kurtarma planı yapacak misyonu ve gücü bulunmadığını da açıkça ifade etti.
Kentin nüfus baskısı karşısında her cepheden dışarı doğru genişlemesine ancak siyasi otoritenin politikalarıyla çeki düzen verilebileceğini belirten İsozaki,buna örnek olarak Tokyo ve Hong Kong'ta yapılan düzenlemeleri gösteriyor.
Kentin çok eskiye dayanan zengin bir mimari geçmişi olmasına rağmen, bir çok eski mimari yapının yıkılmaya terk edildiğini gözlemleyen ve bu konudaki duyarsızlık karşısında şaşkınlığını gizleyemeyen İsozaki, ciddi bir koruma planı geliştirilmesini öneriyor. İsozaki, iyi kötü yanlarıyla İstanbul izlenimlerini özetlediğinde şu sonuca varıyor: ‘‘İstanbul, tıpkı Jakarta ve Tokyo gibi, Doğulu ve Doğu’ya ait bir kent...’’