Güncelleme Tarihi:
Hürriyet.com.tr, hükümet üyelerinin gazete sayfalarına ya da televizyon ekranlarına yansımayan icraatlarını, bizzat bakanların anlatımıyla yayınlamaya başlıyor.
İlk konuk, dış ekonomik ilişkilerden, özellikle de dış ticaretten sorumlu Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen. İşte, Tüzmen’in ağzından, bakanlığının icraatları;
“KOMŞULARLA TİCARETİ BEŞ YILDA, 10 KATTAN FAZLA ARTTIRDIK…”
Komşu ülkelerle ticaretin geliştirilmesi projesini ilk 2000 yılında başlatmaya çalıştık. Hatırlarsanız o dönemde çok büyük sıkıntılar içerisindeydi Türkiye. Yunanistan'la, Bulgaristan'la Rusya ile, Gürcistan ile, İran ile, Irak'la Suriye ile, yani ilk önce yakın komşularımız ile hiç doğru dürüst, ne ticari, ne siyasi ilişkimiz yoktu. Siyasi ilişkilerimiz dibe vurmuştu. Ticari ilişkiler de ona paralel olarak o çok kötü durumdaydı.
Biz dedik ki, böyle birşey olmaz. Baktık, ABD'nin iki komşusu var, ticaretinin yarısına yakınını bu iki komşusu ile yapıyor. Almanya'nın komşularıyla ticareti, toplam dış ticaretinin yüzde 80'ine gelmiş. İskandinav ülkeleri bunun yüzde 90'ını komşularıyla yapıyorlar. Türkiye neden komşularıyla ticaret yapmasın? Dedik bir terslik var. Ve başladık.
2001 yılında Yunanistan'dan başladık. Daha sonra Bulgaristan, İran, Irak, Suriye, hepsi ile başladık. Kimisiyle ticaret anlaşması imzaladık, kimisiyle fuar düzenledik, kimisine ticaret heyeti götürdük.
Zeynep Gürcanlı YAZIYOR |
“ERMENİSTAN, KARABAĞ İŞGALİNİ BİTİRSİN, TİCARETİ BAŞLATALIM…”
Ermenistan, Karabağ'daki haksız işgalini sona erdirirse, bu ülkeyle hemen, çok kısa sürede, çok iyi ticari bağlantıları sağlayabiliriz. Ermenistan şu anda Türkiye'nin mallarını kullanıyor. Onu üçüncü ülkeler kanalıyla alıyor. Maalesef pahalıya alıyor, biz de ucuza satmış oluyoruz. Üçüncü ülkeler kar marjını kendileri kullanmış oluyorlar.
Bütün komşularımızla ilişkilerimiz , Ermenistan dışında çok iyi. Azerbaycan'daki kardeşlerimizin haklı tezini Türkiye olarak savunuyoruz. Ermenistan sadece bu tek yanlı politikasını gözden geçirdiği zaman ve uluslararası diaspora Ermenilerinin, Ermenistan'dan daha etkili olduklarını görüyoruz. Baktığımız zaman bugün Türkiye'de Ermenistan'dan kayıtlı ya da kayıtsız, çalışan çok insan var. Bunlar niye geliyorlar Türkiye'ye? Ermenistan'ın ekonomik durumu bugün son derece kötü.
Dolayısıyla burada başımıza sıkıntı çıkarmaya çalışan diasporanın da çalışmalarının engellenmesi lazım. Çok yüksek maliyetler yüklüyorlar Ermenistan'a. Haksızlıkları, yalancılıkları tespit edilmesine rağmen, senelerce aynı politikalarını yürüttükleri için sanki yanlış ve yalan olanı, doğru olarak kabul ettirme politikasını sistematik bir şekilde yaptıkları için, yol almış görünüyorlar.
“DÜNYANIN EN BÜYÜK 225 İNŞAAT FİRMASINDAN 22’Sİ TÜRK”
Açık söylemek gerekirse, komşu ülkelerle olan ticaret politikamızın içinde, bir başka açılımı da yaptık. Bunu yapmak için bölgeyi iyi bilmek, çok iyi kontaklara sahip olmak gerekiyordu. Türkiye'nin bölgemizde güvenilirliği ile, doğru sözlülüğü ile büyük bir yol aldığını söyleyebilirim.
Yurtdışındaki müteahhitlik hizmetimiz, 2002 yılında 1.4 milyar dolar seviyesindeydi toplam dışardan aldığımız proje değeri. Yeni bir strateji ortaya koyduk: Dedik ki, hidro karbon fiyatları artıyor. Bölgede sıkıntı var. Özellikle Irak'ta ABD'nin yaptığı hareket bölgede ciddi dalgalanmalar olacak ve petrol, hidrokarban fiyatları artacak. Hidrokarbon fiyatları artınca, altyapı ve üstyapı ihtiyacı artmaya başlayacak bölgedeki diğer ülkelerin gelirlerinin artması nedeniyle. Artı, altyapı ve üstyapı yatırımlarının artması bir yandan bizim müteahhitlik sektörüne yarayabilir, diğer yandan da mal ve hizmet sektörünün hareketlenmesini sağlayabilir. Tehdit unsurlarını, fırsat unsuru haline nasıl getirebiliriz üzerinde durduk.
Tabii yakın coğrafya olduğu için, çalışmamız daha kolay. Cumartesi-pazarları gidiyoruz. Çoğu İslam ülkesi, oralarda hafta sonu rahatlıkla çalışabiliyoruz. Pazartesi günü tekrar kendi işimizin başında. Hiç tatilsiz bir dönem geçirerek, 2002 yılındaki 1.4 milyar dolardan, 2003'te 3.5 milyar dolara, 2004'te 5.5 milyar dolara, 2005'te 7 milyar dolara getirdik. 2007 rakamı ise, toplam 20 milyar dolara ulaşmış durumda. Türkiye, senelik 20 milyar dolarlık proje ve taahhüt elde etmiş durumda.
Dünya klasmanında da Türkiye, bu rakamla, ABD ve Çin'den sonra kendisini üçüncü sıraya getirmiştir. Türkiye, bu iki ülkeden sonra dünyanın üçüncü büyük müteahhitlik ülkesi haline gelmiştir. Dünyadaki en büyük 225 tane müteahhitlik firması içinde bizim firmalarımızın sayısı 22'ye ulaşmıştır. Dolayısıyla, bu önemli bir döviz girdisi de Türkiye'ye sağlamıştır. Neredeyse Türkiye'nin turizm gelirine yakın bir gelir de yurtdışı müteahhitlik sektörü tarafından getirilmeye başlanmıştır.
“İNŞAAT SEKTÖRÜNDE İLKOKULU LİBYA’DA OKUDUK, MASTER’I İRLANDA’DA YAPIYORUZ..”
Ana hatlarıyla, komşu ve çevre ülkelerde müteahhitlik hizmeti veriyoruz. Rusya, Kazakistan, Azerbaycan'da ciddi proje ve taahhüt almış durumdayız. Şimdilerde İrlanda'da bile müteahhitlik hizmeti veriyoruz.
Yani biz, ilkokulu Libya'da okuduk. Ortaokulu Körfez ülkelerinde bitirdik. Liseyi ve üniversiteyi Rusya'da tamamladık. Master çalışmalarını ise İrlanda'da yapıyoruz.
“AVRUPA’YA DEFALARCA SÖYLEDİM…”
Orta Asya ülkeleri ile imzalanan serbest ticaret anlaşmaları Gümrük Birliği'nin bir tamamlayıcı parçası. Biz burada, serbest ticaret anlaşmalarının hızla yapılmasını istiyoruz.
AB, kendi serbest ticaret anlaşmalarını yaptığı zaman Türkiye'nin de otomatik olarak aynısını yapması gerektiğine inanıyoruz. Avrupa'ya defalarca söyledik. Şimdi Mendelson'a, Pascal Leme'ye yaptığım baskının aynısını yapacağım.
“AB ŞAKIR ŞAKIR PAZARLARA GİRİYOR, BİZ DIŞARDA KALIYORUZ…”
Çünkü, mesela AB'nin Cezayir'le serbest ticaret anlaşması var, bizim 8 senedir hala yok. AB'nin Ürdün'le serbest ticaret anlaşması var, bizim hala yok. Yani bunlar o zaman ne oluyor? Biz o pazarlara giremiyoruz, AB şakır şakır bu pazarlara mal satıyor. AB gidiyor Şili ile serbest ticaret anlaşması yapıyor. Meksika ile serbest ticaret anlaşması yapıyor. Meksika'nın ayakkabıları gümrük vergisiz olarak Türkiye'ye gidiyor, ama Türk ayakkabıları Meksika'ya yüzde 40 vergi ile giriyor. Böyle bir saçmalık var mı? Tek taraflı bir ticaret olmuş oluyor. AB'ye bunu söyleyince de bize hep, "biz istiyoruz ama yapmıyorlar" falan gibi komik komik açıklamalarla karşılaşıyoruz. Dolayısıyla bir ciddi bir şekilde AB'nin yapmış olduğumuz Gümrük Birliği anlaşmasının gereklerini yerine getirerek, kendi nasıl yapıyorsa serbest ticaret anlaşması bize danışmadan, biz de aynı şekilde serbest ticaret anlaşmaları diğer ülkelerle anında bu ülkelerle yapalım diyoruz.
“AMA BİZİM DE AB’DEN HIZLI OLDUĞUMUZ YERLER VAR…”
Bizim AB'den hızlı olduğumuz alanlar var. Mesela Gürcistan'la AB'den önce bir serbest ticaret anlaşması yapmış olduk. Biz de böyle çalışmalar yapabiliyor olduğumuzu gösterdik son zamanlarda. Körfez ülkeleriyle, Ürdün'le, Cezayir'le serbest ticaret anlaşmalarını tamamlamamız lazım ki, son dönemde yaptığımız baskılar sonucunda, son iki-üç sene içinde Tunus'la, Fas'la, Mısır'la, Suriye ile, Filistin'le, Gürcistan'la serbest ticaret anlaşmaları imzaladık. Ciddi açılım sağladık, ama diğer ülkelerle de imzalamak lazım. Özellikle bu iki ülkeyi, Ürdün ve Cezayir'i istiyorum. Bunları da hızlı şekilde bu kervana katmak istiyorum.
“ŞİMDİKİ AKLIMIZ OLSAYDI, GÜMRÜK BİRLİĞİ İMZALAMAZDIK…”
Gümrük Birliği'nin üzerinden 12 sene geçtikten sonra, sağlıklı bir değerlenme yapma imkanına sahibiz. Rakamsal olarak baktığımız zaman, Gümrük Birliği Türkiye'nin ihracatını üç kat, ithalatını iki kat arttırdı. Dolayısyla, Türkiye'nin ihracatının arttırılması açısından doğru oldu. Fakat yan etkileri konusunda, pazarımızın tamamiyle üçüncü ülkelere çok hızlı bir şekilde açılması açısından da sıkıntılar yarattı. Ticarette trafik sapmalarına neden oldu. Mesela, şu anda bakıyorsunuz uzakdoğudan gelen mallara gümrük vergisi uyguluyoruz. Bir de Türk Liramız aşırı değerlenince, onların ara mallarında ve ithalatta çok ciddi patlamalara neden oldu. Bugünkü aklımız olsa, herhalde bugünkü bilgi birikimiyle, 1996 yılındaki verileri değerlendirdiğiniz zaman, Gümrük Birliği değil de serbest ticaret anlaşması imzalanmasının daha doğru olacağını düşünüyoruz. Çünkü Gümrük Birliği anlaşması, tam üyelik için yapılan bir anlaşmadır. Fakat halen daha tam üyelik konusunda bir takvim verilmedi.
“AB BİZE GÜMRÜK BİRLİĞİ İLE “ALTIN MADALYA” TAKTI”
Bizim dışımızda da böyle AB'nin Gümrük Birliği anlaşması yaptığı, altın madalyalı bir ülke daha vardı. Tabii, altın madalyayı nasıl yorumlarsanız.
Avrupalılar bu madalyalı bir Türkiye'nin boynuna takmışlardı. Bir de küçücük bir ada ülkesi olan Malta'nın boynuna takmışlardı. Malta, son dönemde AB'ye girerek bu madalyadan kurtuldu. Biz hala bu altın madalyamızı, dünyanın tek örnek ülkesi olarak takmaya devam ediyoruz. Ve AB ile olan ilişkilerimizi şirin bir şekilde yürütüyoruz. Sevimli bir şekilde gülümseyerek yolumuza devam etmeye çalışıyoruz.
“TÜRK LİRASI DEĞERLENDİ, ABD’YE İHRACAT DÜŞTÜ…”
TL'nin aşırı değerlenmesi, ABD ile yaptığımız ticarette çok güzel bir şekilde kendini anlatıyor. İthalatımız yüzde 30 artmış durumda ABD'den. Ancak aynı dönemde ABD'ye olan ihracatımız yüzde 17 azalmış durumda. Yani biz bütün dünyaya ihracat artışı sağlamışız, komşu ve çevre ülkelere ihracat artışı yüzde 35 oranında olmuş, ABD'de ise yüzde 17 gerileme var. Şimdi, ithalat artıyor, ihracat azalıyor. Neden? Çünkü yerlerde sürünen bir ABD doları var, çok aşırı değerlenen bir TL var. İkisi geldiği zaman üstüste tam bir çarpan etkisi yaptı Türkiye'nin ihracatcısına. Dolayısıyla burada bizim kurun, daha önce de defalarca dile getirdiğimiz gibi, her yüzde 10 değer kazanması, Türkiye'ye ekstra bir 5 milyar dolarlık ithalat faturasına malolmuştur. Artı, çok açık bir şekilde korelasyon katsayısının, TL'nin aşırı değerlenmesiyle korelasyon katsayısının çok yüksek olduğunu görüyoruz. İhracatta da tabii, sürdürülebilir ihracat artışını zorlama etkisi var. Şimdi biraz hareketlenme var. Ama gönül isterdi ki, bu hareketlenmeyi biz kendimiz daha iyi bir şekilde yönlendirerek yapalım.
“DIŞ TİCARETTE İLK 20 ÜLKE İÇİNDEYİZ…”
Türkiye gibi dış ticarette dünyanın 20. ülkesi haline gelmiş bir ülkenin, ciddi bir dış ticaret ülkesinin, rezerv rakamlarının bu seviyede olmaması lazım. Türkiye'nin 36 milyar dolar rezervi varken, bunu yine söylemiştim. Şimdi 74 milyar dolara kadar rezerv miktarımız çıktı.
“EN AZ 120 MİLYAR DOLAR REZERV GEREKLİ”
Ben şu anda diyorum ki, Türkiye'nin en az 120 milyar dolar kadar Merkez Bankası'nda rezervi olması lazım. Ciddi ihracatçı ülkelerin rezervleri yüksek olmalı. Neden? Çünkü bu bize hem dış ticarette, hem de iç piyasa dinamiklerinde belli bir ölçeğe gelmek için doğru bir yol haritası çizer. Nedir? İç piyasa dinamiklerinde içerdeki likiditeyi arttırmış olursunuz, böylece doları da normal bir şekilde yönlendirmiş olursunuz. Bu sizin ihracatınızın artış oranını arttırır, ithalatınızda da böyle gereksiz patlamaları geri çeker.
Burada söyleyeceğim, ihracat-ithalat dengemizin son dönemde biraz olsun düzelme gösterdiği bir ortama girdik. Bu oranlar önemlidir. Şu anda Türkiye'nin değer endekslerine baktığınız zaman da, Türkiye'ye daha iyi katkı sağlandığını, yüksek teknoloji, orta ve üst teknoloji alanında ihracatımızın arttığını görüyoruz.
“KAPATMA DAVASININ İLACI İHRACAT...”
Türkiye'nin ihracattan başka çıkışı yok. Türkiye'nin demokratikleşme yolunda atacağı adımlar için, gerek kişi başına gelir rakamını yükseltmek için, gerekse bugünlerde yaşanan tartışmaları bir daha gelmemek üzere arkada bırakması için, Türkiye'nin zenginleşmesi, ihracat artışıyla olacak. Başka çıkışı yok. Bütün herkesin, Türkiye'nin ihracatını arttırmasına destek vermesi gerektiğine inanıyorum.
“EXPO’DA İTALYANLAR, KAPATMA DAVASINI KULLANIP PROPAGANDA YAPTI…”
Kapatma davasına ilişkin tartışmalar temaslarımda gündeme geldi. AB'de, Expo 2015'de hep geldi. İtalyanlar ciddi bir şekilde kullandı bu tartışmaları. Orada hep söylediler; Yarını belli olmayan ülkeye, 8 sene sonrası için mi yatırım yapacaksınız' falan gibi propaganda yaptılar. Ancak bu da ülkemizin bir gerçeği. Daha henüz istediğmiz gibi, 15 bin dolar-20 bin dolar kişi başına gelir rakamına ulaştığımız zaman bunları gerçekleştirebileceğiz diye düşünüyorum.