Silivri’nin Gülersoy’u

Güncelleme Tarihi:

Silivri’nin Gülersoy’u
Oluşturulma Tarihi: Eylül 17, 1999 00:00

Haberin Devamı

Ne görev verilirse koşup yaptığı için, o kendisini ‘‘Silivri'nin stepnesi’’ olarak tanımlıyor. Ama Silivrililerin gözünde o Silvri'nin Çelik Gülersoy'u. Hazırladığı kitapta Silivri şarkılarından mahalli yemek tariflerine, ilçenin tarihinden, eski insanlara kadar yok yok.

Şehirli kimliği açısından örnek biri Dr. Cemal Kozanoğlu. İstanbul'a dışardan gelmiş. Silivri'ye yerleşmiş ve kendini oralı olarak görüp, yaşadığı yerin tarihini, geleneklerini, kültürel birikimini araştırmaya başlamış.

Memleketi Maraş, Silivri'ye tesadüfen gelip yerleşmiş. On yıl serbest doktorluk yapmış. Sonra hükümet doktorluğuna başlamış, arkasından da hastanede çalışmaya... Başhekim olmuş. 12 yıl ortaokul ve liselerde matematik, fizik , kimya ve Fransızca öğretmenliği yapmış. Maksat çocuklar bilgisiz kalmasın. Araya iki sene de kaymakamlık vekilliği sıkıştırmış. Adı Cemal Kozanoğlu. 1927 doğumlu. Kendi deyişiyle stepne gibi, ‘‘Nerede noksan var, gel Cemal dendi, ben de gittim’’ diyor. 13 yıldır emekli. Kitaplar yazıyor. 1927 doğumlu. O kendisini ‘‘stepne’’ olarak niteliyor ama, Silivrililer onu, ilçelerinin Çelik Gülersoy'u olarak görüyorlar.

Muayenehanesinde konuşuyoruz Cemal Bey'le. Davranışları sevimli ve rahat, bakışları samimi. ‘‘Silivri'yi memleketim gibi seviyorum’’ diyor. Bol anısı var Silivri'yle ilgili, bir ordan bir burdan anlatıyor.

Sağlık Grup Başkanlığı yaptığında hem Çatalca'ya hem de Silivri'ye bakıyormuş. O zaman bütün köyleri dolaşma imkanı bulmuş. Karadeniz'den Bakırköy'e kadar. Başlamış bilgi toplamaya. Topladıklarıyla bir kitap yazmış. Kitapta Silivri şarkılarının notalarından mahalli yemek tariflerine, kasabanın tarihinden, tarihi eserlere kadar her şey var. ‘‘Her Yönüyle Silivri’’ adını verdiği bu çalışması öncelikle Türkiye'de değil de İstanbul'dan göçen Rumlar'ın yaşamlarından da bahsettiği için Selanik'te yankı bulmuş. Selimpaşa'dan giden ve Yunanısitan'da yeni bir Selimpaşa kuran Rumlar davet etmiş Cemal Bey'i, o da gitmiş.

Silivri kalesindeki Rum kilisesini anlatıyor heyecanla. Eski bir gravürü bulup gösteriyor. Şu anda izi bile yokmuş kilisenin. ‘‘Bizimkiler söküp denize atmışlar’’ diyor. Geldiği zaman Silivri'nin nüfusu 4.500'müş. Buradaki fakir insanların çoğu iş için İstanbul'a göçmüş o sıralar. Silivri'de kala kala orta sınıfa mensup aileler kalmış. Zamanla turizm olgusu devreye girince, nüfus yeniden tırmanmaya başlamış. Şimdi kışın 40 bin, yazın 160 bin nüfusu olan bir yer Silivri.

‘‘O zamanlar çuval dolusu parayı ortalık yere bıraksanız kimse almazdı, şimdi ise insanın başından şapkasını çalıyorlar’’ diyor Kozanoğlu ve ekliyor ‘‘Ama salt olumsuzluklardan söz etmeyelim. Bu süreçte halkta medenileşti. Eskiden bu caddeden kadın geçemezdi. Bütün esnaf kapıya çıkar seyrederdi. Şimdi şortlu kadınlara bile bakmaz oldular.’’

Silivri'nin yoğurdunu soruyoruz. Verdiği bilgiler şöyle: ‘‘Silivri yoğurdu yapmak için üç şart gerekiyor. Karlar Deresi’nde bir mera var. Koyun ya orada ya da Tuzla Deresi mevkiinde otlayacak. Bu birinci şart. İkinci şart kıvırcık koyundan olacak. İnek ya da manda sütüyle Silivri yoğurdu yapılmaz. Üçüncüsü ise sütü iyice kaynatıp suyunu uçuracaksın. Bir de krema makinesi kullanılmayacak. O zaman Silivri yoğurdu olur. Bu yoğurdu ters çevir dökülmez.’’

Anlatmayı sürdürüyor: ‘‘Biraz meyilli bir sokak vardı şurada, aşağıya kadar dökülmeden yuvarlanan karavana birincilik kazanırdı. Karavananın üstü açık olurdu, ama yoğurt sanki zamkla yapıştırılmış gibi kabın içine yapışırdı. Tabii hepsi tarihte kaldı. O zaman Silivri yoğurdu toprak çanaklarda yapılırdı, tenekelerde değil.’’

Beş sene önce gezip araştırmaları sırasında bir lahit bulmuş, ama arkeologlar gelene kadar, hırsızlar ne var ne yoksa götürmüşler. Traklardan kalan güzelim testiler de gitmiş. Bir keresinde hırsızları yakalamış, testileri kırıp, içlerinde altın var mı diye bakıyorlarmış. ‘‘Ulan bari kırmayın’’ deyip, hepsini savcılığa vermiş: ‘‘Dokuzu da hapiste şimdi’’ diyor.

Silivri Belediyesi Kültür Evi, 1994 yılında Kozanoğlu'nun çalışmasını kitaplaştırmış. Ancak o bununla yetinecek biri değil. Daha geniş ve kapsamlı bir Silvri tarihi kitabı için uzun süredir çalışıyor. Bu kitabın da en kısa sürede okuyucularıyla buluşmasını diliyoruz.

Kitaptan bir bölüm

‘‘İskele Caddesi'nin iki yanında ‘‘mağaza’’ denilen, taştan yapılmış, tek katlı ve beşik çatılı binalar vardı. Bugün caddeye saptıktan sonra biraz ilerleyince Sarıbekirler'in tahıl ambarı ve mağazaları görülür. Yine yolun sağ yanında, Silivri'nin Müslüman olmayan son işadamlarından Yahudi Avram Susar ve Mişon Büyükbahar'ın yoğurthaneleri vardı.

Az ilerde gazinolar görülür. Burası 1940'lı yıllardan önce çamur ve bataklıktan oluşan bir sahildi. Vakkas Bey adlı bir kaymakam Silivri'ye geldikten sonra E-5 karayolunun Bokluca Deresi'ni kestiği yerden başlayarak iskeleye kadar olan bölüme bir duvar yaptırarak burasını Silivri'ye kazandırmış oldu. Bu, adının hayırla anılması değer bilirlik gereği olan saygın kaymakam görev süresince makamında pek oturmamış; kahvelerde oturan birini gördüğünde elindeki bastonu sallayıp, o kişiyi dışarı çıkartıp ve doğruca derenin temizlenmesi ve rıhtım inşaatına götürürmüş.

Bugün E-5 karayolunun altında kalan köprüye Vakkas Köprüsü adı verilmiştir. Kaymakama hemşehrilerimiz ‘‘Sallabaş’’ adını takmışlardı.’’

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!