Güncelleme Tarihi:
Yüzlerce yıllık tarihe sahip olan dünyaca ünlü şilebezi, Şileli ustalar tarafından tamamen el işçiliğiyle üretiliyor. En başarılı modacıların kreasyonlarında da yer alan İstanbul’un ilk coğrafi işaretli ürünü şilebezi, kara tezgâhta dokunuyor. Şile’nin sahilinde hırçın dalgalarda yıkanıyor, kızgın kumlarda kurutuluyor. Hem beden gücü hem de sabır isteyen şilebezine hayatını adamış Güzin Bağlar ile buluşuyoruz. 40 yılı aşkın süredir şilebezi dokuyan, modeller üreten ve bugün kendi markasının sahibi olan Bağlar, çırak genç kızlara kadim bilgilerini aktarıyor. Bir yandan da oğlu ve gelinini kendisinden sonra işleri sürdürmeleri için yetiştiriyor.
Çocukluğu Şile’nin Meşrutiyet köyünde geçen Güzin Usta anlatıyor: “İlkokul mezunuyum, annem beni okula göndermedi. ‘Sen evde dikiş dik, evinde otur’ dedi. Ancak hayatım hiç öyle geçmedi. Yaşamım boyunca dışarıda çalıştım diyebilirim. Bizde küçük kız çocuklarının hepsine nakış öğretilir. Ablalar, anneler çocuklarına öğretir. Ben biraz şanslıydım. İlkokuldan sonra dikiş kursu açılmıştı hemen oraya kaydoldum. Kursun en küçüğü bendim. O kursta her şeyi dikmeyi öğrendim. Daha sonra şilebezi işleyen ablalarımın yanına gidip gelmeye başladım. Dikişi, tasarımı çok sevdiğim için kendimi geliştirdim. Hep daha güzelinin peşinden koştum. Kendimi bir ev hanımı olarak tanımlayamadım, her zaman üretimin içerisinde yer almak istedim.”
ÖNCE PAZARDA
Bağlar, 18 yaşında evlendiğinde Şile’den ayrılıp Üsküdar’a taşınmış. Yıllarca Üsküdar’da dikişnakış yapıp satan Bağlar, o dönemlerde gecelik, sabahlık, namaz başörtüsü, tülbent gibi ürünler dikiyormuş: “Şimdi tülbentte nakış bulamazsınız o dönemde tülbent işlerdik” diyor. 2001 krizinde eşinin işleri bozulunca memleketleri Şile’ye geri dönen çift, iki çocuklarıyla birlikte geçim sıkıntısına girmiş. Bağlar, şilebezi üzerine çalışmaya başlamış.
Önceleri pazarlarda satış yapan Bağlar, daha sonra limandaki balıkçı barakalarında ürünlerini pazarlamış. “Ben iyi satış yapınca eşim de bana yardım etmeye başladı. Onun ağzı çok iyi laf yapar. Böylece ben üretir, o satar olduk. Bu dönemde çevre köylerdeki kadınlarla konuşup onlara modelleri dokutup ürünlerini sattığım da oldu. İnsanlar tasarımlarımı sevince dükkân açmaya karar verdik. Çok zorlukların olduğu ama keyifli dönemlerdi” diyen Güzin Bağlar’ın iki oğlundan birisi şilebezi ustası olma yolunda ilerliyor. Güzin Usta, “Bu iş hem ilgi hem yetenek işi. Oğlum da öğrenmek için çabalıyor, üretiyor. Ancak usta olmak bir günde olacak bir iş değil. Uzun yıllar çalışmak gerekiyor” diyor.
KADINLARA ÖNCÜ
1970’li yıllarda şilebezinin dışarıya ihraç edilmeye başladığını anlatan Bağlar, o günleri, “Ben o zaman 16-17 yaşlarındaydım. Toptancılar gelir kadınlardan ürünleri alırdı” diye anlatıyor ve ekliyor: “Şilebezi kanaviçeden çok farklı. Tüm nakışların tek tek sayarak işlenmesi gerek. Bir ürünün pamuktan, üzerimizde giydiğimiz ürüne dönüşmesi çok fazla süre ve emek istiyor. Şilebezi sayesinde bugün yüzlerce aile ekmek yiyor. Benim bu dükkânım kadınların uğrak yeridir. Elinde işi olan, üretimi olan gelir. Bana satar. Ben burada onların ürünlerini de satarım. Köylere gittiğimiz, nakışları, oyaları verdiğimiz de çok oluyor. 15 gün sonra giderim kadınların işlediği ürünleri toplar gelirim.”
Güzin Bağlar’a, şilebezinin neden özel olduğunu ve ne aşamalardan geçtiğini soruyorum: “Yüzlerce yıllık tarihi var. Özelliği pamuklu olması, serin olması. İlk olarak pamuk çileleri un ve suyla hazırlanan bir karışımın içerisinde kazanda kaynatılıyor. Daha sonra bu çileler kurutuluyor. Sonra bobinlere sarılıyor. Bu bobinlerde şilebezinin çözgüsü hazırlanıyor. Bir metre şilebezinde 1400 tel iplik var. Çerçevelerin gözeneklerinden elle 1400 tel iplik geçiriliyor. İpekler kara tezgâhta elde dokunarak bez haline getiriliyor. Ardından denizde yıkanıyor. Kumlarda serilerek kurutuluyor. Tüm bu işlem kumaşa işte o sevilen dokuyu ve sağlamlığı veriyor.”
BU KÜLTÜR YAŞASIN DİYE
Şile’de tamamen şilebezinin satılması ve herkesin bu kültürü koruması gerektiğini kaydeden Bağlar, şunları söylüyor: “Şilebezi daha çok bilinsin, bu kültür yaşasın diye uğraşıyoruz. Asla emekli olabilecek bir kadın değilim. İşimi çok seviyorum. Tasarım konusuna odaklandım. Çocuklar ‘anne bırak artık’ diyor. Ama ben eğer işim bitmezse sabaha kadar çalışırım. Eğer yamuk bir bez görürsem oradan bile bir model çıkartabilirim. O parça bana ilham verir, hemen keserim ve yeni bir tasarım oluştururum. Etraf beğenirse bende çalışma isteği yaratıyor. Bu yılki Şile Bezi Kültür ve Sanat Festivali’nde, belediye benim tasarımlarımı kullandı, onlar üzerinden tanıtım yaptı. Bu da beni çok memnun etti.”
Bu yıl 33’üncüsü düzenlenen Şile Bezi Kültür ve Sanat Festivali’nde “Ustalara Saygı” bölümünde ödül alan ustalardan biri Güzin Bağlar. “Şilebezinin bugünlere gelmesi kadın emeği sayesinde. Güç ister, çok çalışma ister ama Şile’nin köylerinde her kadın kendi yaratıcılığını, dokumasını yansıtır, onları satar, pazar parasını çıkarır” diyor.