Güncelleme Tarihi:
* Rüzgarla Bir
Hangi günün gecesidir / yazi kışta kılan bilir
Gün içinde görünmeden / günü suya salan bilir
Dağlar düze iner birden
Aşkı sonsuz kılan bilir / rüzgarla bir olan bilir
Göl göl olur damda biri / çentik atar günlerine
Sel sel akar diğerleri / güneş güler tenlerine
Biri bine döner birden
Yolu yakın kılan bilir / rüzgarla bir olan bilir
Rüzgar çocuk sesleriyle / mavi bir düş kurar gökte
Sözde türkü dalda çiçek / olur açar her yürekte
Gözden perde iner birden
Düşü gerçek kılan bilir / rüzgarla bir olan bilir
-----------------------------------------------------------------------------------------Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â
* Dörtlerin Gecesi
Özlenen ateş yakılmıştı sonunda
Elden ele bütün dünyaya taşınmıştı
Kıvılcım dansıydı gözlerdeki sevinç
Kavga dağlarda bilinci kuşanmış
Zindanlarda dirence sarılmıştı
Ve haykıran dudaklar
Her ihanet vakti çöl çöl yarılmıştı
Â
Bir ağıttır belki Ağrı'da Zilan deresi
Dersim'de Laç deresi bir kanlı şiir
Oysa bir destandı Diyarbakır kalesi
Ve Diyarbakır zindanında
Ateşle sevişen 'dörtlerin gecesi'
Â
Ne ki zindan - ne ki tutsak olmak
Ne ki kavga - ne ki daÄŸlarda vurulmak
Bir sehpada idam olmak ne ki
İhanet utancıyla yaşamak var ya hani
Onursuzluğun lağım çukurunda yok olmak
Üniformalı bir Dehak önünde durmak
Ve beyninin içindekileri bir bir kusmak
Sonra bir et yığınına dönüşüp kalmak
İşte buydu Diyarbakır zindanında yaşamak
Â
Sesler ihanete dönüşürdü her gece
Bir taş çorba - bir dilim ekmek uğruna
İhanetler acılara dönüşürdü kalleşçe
Acılar hep türkülere vururdu kendini
Â
Etten ve kemikten insan olur mu
Beyinsiz insan ayakta durur mu
Aynı kavgaya gönlünü verenler
Dostunu ihanet ile vurur mu
Â
O zindan ki zincir sesidir şarkısı
Her sözünde bir çığlık yükselir
Her notasında bin öfke
Her dizesinde bin isyan beslenir
Ä°syan ÅŸiirlere
Şiirler yüreklere seslenir
O zindan ki her yemek vakti
Tutsak ağızları kanla süslenir
Â
Onur kaleleri yıkılırken birer birer
Yüreklerde dal budak salar ihanetler
Ve düşman kasetinde üç önder
Beyinlerini kusarak düşmana sergiler
Aynı anda sıradan bir nefer
Hiç aldırmadan önderlerinin sesine
Tutsaklık içinde özgürlüğü söyler
Â
Sus dostum sus - sözün yarıda kalsın
Özgürlük dilinde kilitli kalsın
Başlar eğilse de açılsın gözler
Konuşan önderler geride kalsın
Â
Ne zaman umutsuzluk çökse direncin kıyısına
Bir acı saplanır yüreğin tam ortasına
KoÄŸuÅŸlar susar
Parmaklıklar durur
Ranzalarda küllenen umutlar ağlar
Geriye doğru atılan her adım
Yakılan ateş üstüne yağmur diye yağar
Â
Anlatılmaz bir destandır yaşanan
Ne söze gelir ne saza
Kırbaçlar sopalara ve zincirlere karışır
Ölüler ayaklara dolanır geceleri
Kanlı battaniyelere sarılır
Her direnişte tabutlarla çıkılır dışarı
Gözyaşları zılgıt seslerine katılır
Elleri hep koynunda kalır kızların
Anaların gözleri dikenli tellere takılır
Bir acılı sessizlik sarar yürekleri
Dicle'nin suları susuzluğa çakılır
Kale burçlarındaki akbabalara
Ve üniformalar giyinmiş yeni Dehak'lara
Yalnızca zindanın mazgallarından bakılır
Â
Bir adam çoğalır bir başına hücresinde
Yüreği Kawa'dadır gözleri Babek'te
Ateşler yanarken dağ doruklarında
İhanet zindan karanlığında kol gezmekte
Kawa'lara Babek'lere bir yandaÅŸ gerek
Bu zindan karanlığına bir ateş gerek
Çevrilen ihanet çarkını kırmak için
Ölümü göğüsleyecek bir yoldaş gerek
Â
Bir anda yırtılır zindan karanlıkları
Sessiz bir gürültüyle sarsılır duvarlar
Patlar bir beyinde Newroz ışıkları
Â
Ey ateşin ve güneşin çocukları
Hani bilincin sesi yüreklerimizde
Gözlerimizde inancın sancakları nerede
Bu gidiÅŸe dur demek gerekir bilirim
Hücrede her saniyeyi bir yıl eylerim
Bir ateş yaktık sönmesin diye hiçbir yerde
O ateş sönerse yaşamayı neylerim
Bu yüzden üç kibrit ile Newroz günü
Yüreğimi sizlere armağan eylerim
Â
Üç kibriti bayrak diye devralan
Ki dağları delip dostlarına yol kılan
Haykırdı ölüm haberini önde gidenin
Özgürlüğü zindan karanlığında güneşleyenin
Â
Ey bu kavgaya gönül verenler
Ser yerine sır verenler
Serden geçip de sır vermeyenler
Bu zindan karanlığı yırtılsın diye
Bu ihanet duvarları yıkılsın diye
Newroz gecesi bir önder
Ateşi bedeniyle zindanlara taşımıştır
Ölürken bile hücresinde
Bizlere kıştan baharı muştulamıştır
Ateşi saraylara - kömürlerde değil
Bir ışık uğruna yüreğinde yakmıştır
Â
Silinmiyordu gözlerden süzülen yaşlar
Aksın diyordu herkes - aksın
Ağlamayı unutmuş gözler ağlasın
Gözyaşları alev alev harlansın
Dudaklarda tutuşup dillerde şahlansın
Â
Ölen artık yüreklerde bir bayraktır
İhanet yolunda durulan bir duraktır
Karanlıkta bir cingi ateş
Körlere yol gösteren bir ışıktır
Atılan zılgıtlar bir başkadır o gün
Bir bayram günü ölümü sevmek
Ölümsüzlüğe duyulan bir aşkadır o gün
Â
Dolaştı üç kibrit elden ele sessizce
Hücreden hücreye
KoÄŸuÅŸtan koÄŸuÅŸa gizlice
KonuÅŸuldu uÄŸrun uÄŸrun
Tartışıldı geceler boyu ince ince
Zindandan dağlara vurdu şavkını
Dağlardan en kalabalık kentlere
Dallarda çiçeklere verdi rengini
Nehirlerde en coşkulu köpüklere
Dolaştı yurdunu boydan boya
Sazda kırılmayan tel
Dilde susmayan söz oldu türkülere
Â
Zindanda yürekler yine baskıda
Eller bağlı - gövdeler askıda
Üç kibritin ateşi sönsün istenir
İnançlar ihanete dönsün istenir
Düşünceler zincire
Sevgiler prangaya vurulsun istenir
Yüreklerde çağlayan özgürlük suyu
Bulana bulana durulsun istenir
Üniformalı bir Dehak'ın şahsında
Zalimin zulmü kurulsun istenir
Â
Baskılar yetmezse itirafta bulunmalara
Yapılan itiraflar dinletilir tutsaklara
Ä°ÅŸte biri - biri daha - biri daha
Susardı bütün koğuşlar
Dönerdi bir anda sessiz mezarlara
Ve çığlık çığlığa o sessizlik
Binlerce öfkeyi
Binlerce isyanı doldururdu bakışlara
Â
Üç kibriti dörtlemek derdi bir ses
Dört kibriti beslemek
Ve ölümü isyan ateşleriyle düşlemek
Â
Bir koğuş vardı koğuşlar içinde
Üç kibriti dörtleyenler yatardı içinde
Dört yıldız gibiydiler yıldızlar içinde
Â
Teslimiyete gönül verilirken önlerinde
Ateşi çoğaltarak yakmak gerek dediler
Ölüme yaşamak diye bakmak gerek dediler
Sönüyorsa yakılan ateşler birer birer
Ateşi bedenlerde çoğaltmak gerek dediler
Oturdular her gece diz dize
Önce ölümü sevmeyi öğrendiler
Ve ölümde ölümsüzlüğün rengini gördüler
Karardan önce yurtlarında kalanlarını
Çiçeklerinde açanlarını sordular
Düş değildi yaşayıp gördükleri
Sözlerini gelecek adına bir düş diye
Dördü bir ağızdan hayra yordular
Binlerce tutsak içinde
Ve en kanlı kudurmuşluğunda vahşetin
Ölüm cehenneminde bir cennet kurdular
Â
Havasızlık içinde veremler yaratılırken
Gardiyan hakimler ve savcı çavuşlarla
Her gece mahkemeler kurulurken
İnsanlar soyundurulup makatlar aranırken
Hangi kuş konardı zindan penceresine
Ve makatlara sigara takılıp yakılırken
İnsanlar dört ayak ile yürütülürken
Hangi bayrak çekilirdi onur kalesine
Â
Üç kibriti yüreklerinde dörtleyenler
Açlığın ve yoksulluğun kötülüğünü gördüler
Ama hiçbir şeyin
Boyun eğmekten daha kötü olmadığını
Ve boyun eÄŸenlerin
Yarınlara kalmadığını bildiler
Her kötülüğün daha kötüsünü tartışıp
Gözlerinde bütün korkuları sildiler
Binlerce baskıdan ve küfürden sonra
Newroz ateşi yakıp şiirler söylediler
O günün adını milat koyup
Üç kibrit öncesi
Ve üç kibrit sonrası dediler
Â
Ötsün diye kendi yuvasında kuş
Açsın diye kendi dalında çiçek
Gördüler ki yepyeni kibritler gerek
Ateş olup yanmaktaysa bütün gerçek
Yanarken türkü söyleyen canlar gerek
Ateşi kanıyla tutuşturanlar gerek
Â
Patladı zindanlarda yepyeni bir isyan seni
Ölümdür sınayan insan yiğitliğini
Ölümü bedenimizde boğmak gerek
Ölümsüzlüğe varıp ölümlerde
Dağlarda kır çiçeklerince çoğalmak gerek
Ölümü gamzelerde çiçeklemek ve gülmek
Gülmek ki yaşama bilenmek demek
İlle de insan sıcağı kokarken koğuşlar
Gülmek ki
KurumuÅŸ derelerde sellenmek demek
Çöl kuraklığında güllenmek demek
Var git dostum var git
Kendin al bu gece nöbeti
Bu gece ölmek
Sonsuz bir ölümsüzlüğe yürümek demek
Â
Aylardan mayıs ki dallarda çiçektir
Toprakta bereket ve doÄŸada renktir
İnançta güzellik ve zamanda gelecektir
Â
Dört yoldaş o gün baharın koynuna girdiler
Ölümün alçaldığını gözleriyle gördüler
Gömleklerini - kalemlerini ve saatlerini
Anılsınlar diye sevdiklerine verdiler
Ve dört ağızdan üç kibritin ışıklı sesini
Gök gürültüsünü çıldırtarak gürlediler
Â
Bu ihanet girdabında boğulmadan
Şahsımızda davamız son bulmadan
Ve geriye dönüşler virüs gibi çoğalmadan
Canımızla bu ihanet çarkına dur demeliyiz
Onur bayraklarını göğsümüze dikmeliyiz
Kawa'nın örsüne koyup davamızı
Yüreklerimizi körüklenen ateşlere sürmeliyiz
Bu zindanda yolumuz aydınlıktır artık
Üç kibriti dörtle çarpıp bu gece
Bütün şehitlere konuk gitmeliyiz
Â
Saat dörtte dört canın etrafı dört duvar
Duvarların ötesi mayıs gülleri ve bahar
Analar ve bacılar ağlayacakmış ne çıkar
Bu gece 'dörtlerin gecesi'
Dört göğüste yar diye yalnızca ateş yanar
Biri nöbet tutar - biri bildiri yazar
Diğerleri dört kişilik bir ateş kurar
Â
Zindan sessiz - zindan canlı bir mezar
Gökyüzünde bir anda dört yıldız kayar
Bütün dostlar uykuda
Dörtlerin gözlerinde yalnız ateş var
Dimdik baÅŸlarla
Emin ve kararlı bakışlarla
İhaneti durdurmak için ateşe yürüyorlar
Dördü de yaşamaya sevdalı
Özgürlüğe nişanlıydılar
Tutsaklık kesmişti mutluluk yollarını
Bu zindanda ölüme nikahlıydılar
Bu ölüm ki özgürlüğün ilk adımı
Tutsaklığın ve ihanetin kırılma anı
Â
Takvimde on yedi mayıs kalkar
On sekiz mayıs dörtlere bakar
Dışarda güne hazırlanırken tomurcuklar
Dört candan başka uykudadır bütün tutsaklar
Dağ - taş ve zindan uykudadır
Yalnızca dört özgürlük yolcusu
O gece ölüme hesap sormaktadır
Â
Yıllar boyu işkenceler içinde
İhanetler ve direnmeler içinde
Beklediler - beklediler de gelmedi ölüm
Tuttular yakasından koydular önlerine
Konuş be ölüm - konuş dediler
Biz büyürüz sen böyle küçüldükçe
Seninle kavgamız insanlık tarihiyledir
Prometheus'tan Spartaküs'e
Bruna'dan Che guewera'ya
Vr Kawa'dan bizlere dek ateÅŸ iledir
Gel de bağdaş kur soframıza ey ölüm
Senin alçaldığını görmek
Özgürlük adına sunulan canlar iledir
Â
Zindan sessiz - zindan canlı bir mezar
Dört can el ele bir demire sarıldılar
Tinerler - neftler ve boyalar
Zindanda dört can
Kazan altında betona çakılmış birer çiviydiler
Demirin beline sarılmış dört perçindiler
Ve bir potada erimeye hazır cevherdiler
Â
Haykırdı üç kibrit yolunda önde giden
Ateşi zindanlardan kentlere götüren
Tamam mıyız
Üç yerine dört kibrit çıkarıp cebinden
Yaktı yüreğindeki korlanan ateşten
TutuÅŸan ateÅŸ
Patlayan tinerlerin ve neftlerin sesi
Dokunmasın hiç kimse
Bu gece dörtlerin özgürlük gecesi
Dört bin yılda yazılmış bir destanın
Güneş diliyle söylenmiş ilk hecesi
Böyle tutuşur - böyle yanar ancak
Uzay çağında bir zindan gecesi
Â
Bir havar yükseldi zindandan kırlara
Dört ateşten dört kıvılcım düştü dağlara
DaÄŸlar tutuÅŸup indi baÄŸlara
Dört ayrı ses yükseldi her ateşten
Söndürmeyin ateşi
Üfleyin korlara - üfleyin korlara
Â
(...)
Yak artık canlarla yakılan ateşleri
Yak ki açılsın dünyanın körelmiş gözleri
Yak ki yırtılsın geceler ışığınla
Yak ki tarihi yeniden başlatsın
Kawa'nın -üç kibritin ve dörtlerin sözleri
Yak ki yayılsın dünyaya
Ateşin ve güneşin olümsüz sesi
Â
-----------------------------------------------------------------------------------------
* Gözler Yangın Şimdi
bunca yıl çığlıklar koşturulmuş bu yolda
deli taylar gibi ter içinde çığlıklar
savrulan bir yanlışa vurulmak için mi
yoksa dağları yırta yırta yürüyen
bir ırmak diliyle durulmak için mi
Â
gözler yangın şimdi-ufuklar duman
dünya değişiyor-masalı koca bir yalan
Â
tam kırk yıl bulandırdılar suları
nilüferleri dağlara taşıdılar
kekikleri çaylara
uÄŸrun uÄŸrun-ince ince-gizlice
ve sinsice yürüdüler karanlıklara
pınarbaşlarında yarpuzlar utandı
ormanda koknarlar
sonra leylak düşmanı bir akşam vakti
dünyanın değiştiğini buyurdular
ihaneti kanlı bir gelinlik içinde
yeryüzünün yatağında doyurdular
Â
durduk düşündük sularla birlikte
daÄŸlarla - ormanlarla - bulutlarla birlikte
durduk düşündük
nergislerle - nevruzlarla - güllerle birlikte
yok olan hiçbir çiçek yoktu yeryüzünde
durduk duÅŸunduk
martılarla - turnalarla - güvercinlerle birlikte
yok olan hiçbir güzellik yoktu yeryüzünde
durduk düşündük
nehirlerle - denizlerle - okyanuslarla birlikte
yok olan hiçbir dalga yoktu yeryüzünde
Â
tamda yunuslar seviÅŸirken arÅŸipel'de
tamda gökkuşağı sevinleşirken
özlenen renkler siliniyor dediler
tamda insanın insanlığına çeyrek kala
yarım metrelik cam bir savaş alanıyla
çıktılar karşımıza teknoloji yalanıyla
Â
gözler yangın şimdi ufuklar duman
dünya değişiyor masalı koca bir yalan
Â
çocuklar ölürken bütün ulkelerde
ey koca nazım
ey ustamın ustam dediği
milyonlar içindeki vatansız yalnızım
Â
çocuklar güldü demiştin o büyük ülkede
gelde gör şimdi
o yüzlerde büyümüş yarınsız öfkeyi
gelde gör
gece gelen telgraftaki yüce değerin
nasıl bir körlüğe kurban verildiğini
yüreklerde yükselen son anıtında
gelde gör nasıl yerlere serildiğini
Â
sonrası vurgun soygun ve talan
sonrası gözyaşı ve kan
çaykovski harlemde bir tepinme
tolstoy sütyen boşluklarında pembe dizi
mayakovski bir papaz duası belki
puşkin çarlık özlemlerinin şiirsel gizi
Â
gözler yangın şimdi ufuklar duman
dünya değişiyor masalı koca bir yalan
Â
ne olur tunçtandı demirdendi demeseydin
bir tabuttan korkan o şaire gönül vermeseydin
a....... neruda'nın sili kasımpatılarını
hasan hüseyin'in kırmızı gül dallarını
howard fast'ın fırtına sonrası çığlıklarını
ölmeden önce mezarının başına koysaydın
burcu burcu gürcü gürcü koksaydın
dünya değişiyor masalına kahkalar atsaydın
son anda söküp ellerini kanayan kalbine
çocuk yüzlü yepyeni bir şiir çıkarsaydın
Â
nasılda severim seni
hiroşimalı bir kızın yaprak dudaklarında
işçi tulumuyla istanbul da taksim alanında
ve 1960 yazında küba da nasılda severim
al ÅŸimdi ellerimi
yattığın o büyük ülkenin topraklarına uzat
yanar parmaklarım yanar
ne solohovlar ne de gorkiler var
yalnızca seni o topraklarda tutsak edenler
ve memed in özlemiyle oraya gömenler var
Â
yanardağlar mı patlıyor bilemiyorum
denizlerle karalar yer deÄŸiÅŸtiriyor
dinazorlar mı göçüyor yoksa
bir yanım tırpan yine-bir yanım gül bahçesi
bir yanım soygun yine-bir yanım ter ezgisi
söylermisin ey ustaların ustası
nedir bu değişmenin yarınsız sonrası
Â
şimdi senin ceviz yaprağı kıvıl kıvıl ülkende
kimi dünya değişiyor masalının halinde
ki orta asya nın kımız tadı hala dilinde
kimi zonguldak madenlerinde
paşabahçede ve çukobirlikte
yurtiçi kargoda ve toros gübrede
direnen bütün yüreklerle birlikte
kimi dört bin yıllık güneş peşinde
adının özgürlüğü için döğüşmekte
değişen nedir söylermisin
alınterinin nehirleştiği bu yaşam içinde
Â
bir tren penceresinde saman sarısı saçlar
rüzgarın yelesinde nasıl ülkeden ülkeye
beyinden yüreğe nasıl fırtınalarla koşar
o büyük coşkular
o sonsuz duygular
uzansam her teline ÅŸimdi ellerim yanar
her biri beş dolara bir masadan uçar
bir baÅŸka masaya konar
seninse bu korkutuk gidiş içinde
insanlık adına yüreğin bir başka kanar
Â
dikersin gözlerini masmavi yarınlara
insanlığın insanca yaşamını özlersin
ve söylenirsin kendi kendine
çağının tanığı her şair gibi sen de
ne açlık ne zulüm ne de kan
ancak biz kazandığımız zaman
ve bütün insanlık insanca yaşadığı zaman
-----------------------------------------------------------------------------------------
* Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek
Â
Â
Â
Â
Yarım kalan hiç bir yolculuk yok bu yaşamda
Bir birine karıştırılan hiçbir boyut yok
15 yaş nedir ki yılların sözde çizilen anlamında
Ya bir duygu selidir aralıksız ya da
Bir inanç fırtınasıdır yüreğin
Dirence açılan gençlik boylarında
Bir devrin sembolü diyorlar şimdi adına
Toprağa ölüm düştükten sonra hiroşima’da
Tüm bitkilerden önce yeşeren bir
Açelya
Åžimdi
Kadıköy rıhtımında
Neyi çağrıştırıyor sana
Sen söyle direnç çiçeği
Neyi
Bir köpük
Onur uÄŸruna
Çürüyen ırmaklar
Henüz dile gelmedi
İstanbul’u ezen suskunluğunda senin
Gazetelerde
Resimlerinle dolarken sayfalar
Nedense
Söyleşilerde yalnızca
Beyin hücrelerine
Yöneltiliyor sorular
Sense ölüm rengine inat
Kan maviliÄŸince
Susuyorsun
Yalnızca geçmişin
Gelecekteki
O ölümsüz sesini yansıtıyorsun
Hani o bin renkli açelyanın
İnançlı sesini yansıtıyorsun
Gülümsüyorsun susuyorsun
Eyyyyyyyyyyyyyyyyyy
Ovaların ateş ateş çölleştiği yerde
Toprağın ırmak ırmak yüreklenişi sen
Yarınlara selamını iletsin diye adın
Damarlarına bağlanan yaşam
Ölümü kucaklarken ellerinle
Kopardın
Kurtarmak için enginlerin anlamını
Gökyüzünü yere indirdiğinden beri
Ve silmek için bir damlanın yüzünü
Bir okyanusu kucağına bastığından beri
Adın bir
Açelyadır
Artık senin
Koynuna ölüm
Düşen tüm topraklarda
Bir açelya
Yepyeni sözcükler yeşeriyor şimdi
Alnının ışıklı yamaçlarında
Yüreğini işitmek gerek duymak için
SoluÄŸunu solumak gerek
Her dalıp gidişinde
Bin ÅŸiir
Çıkarıyor belki gözlerin
Yaşama gözlerinle dalmak gerek
Bir devrin sembolü diyorlar şimdi adına
Ve imgelerin en ulaÅŸmaz doruÄŸunda
Ey herÅŸeye bitti diyenler
Korkunun sofrasında
Yılgınlık yiyenler
Ne kırlarda direnen çiçekler
Ne kentlerde devleşen öfkeler
Henüz elveda demediler
Bitmedi daha
Sürüyor o kavga ve sürecek
Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek