Şiirlerinden: Saman Sarısı

Güncelleme Tarihi:

Şiirlerinden: Saman Sarısı
OluÅŸturulma Tarihi: Ocak 15, 2002 00:00

(Vera Tulyakova'ya derin saygılarımla)ISeher vaktı habersizce girdi gara ekspreskar içindeydiben paltomun yakasını kaldırmış perondaydımperonda benden baÅŸka da kimseler yoktudurdu önümde yataklı vagonun pencerelerinden biriperdesi aralıktıgenç bir kadın uyuyordu alacakaranlıkta alt ranzadasaçları saman sarısı kirpikleri mavikırmızı dolgun dudaklarıysa şımarık ve somurtkandıüst ranzada uyuyanı göremedimhabersizce usulcacık çıktı gardan ekspresbilmiyorum nerden gelip nereye gittiÄŸinibaktım arkasındanüst ranzada ben uyuyorum                      VarÅŸova'da Biristol Oteli'ndeyıllardır böyle derin uykulara dalmışlığım yoktuoysa karyolam tahtaydı dardıgenç bir kadın uyuyor baÅŸka bir karyoladasaçları saman sarısı kirpikleri maviak boynu uzundu yuvarlaktıyıllardır böyle derin uykulara dalmışlığı yoktuoysa karyolası tahtaydı dardıvakıt hızla ilerliyordu yaklaşıyorduk gece yarılarınayıllardır böyle derin uykulara dalmışlığımız yoktuoysa karyolalar tahtaydı dardıiniyorum merdivenleri dördüncü kattanasansör bozulmuÅŸ yineaynaların içinde iniyorum merdivenleribelki yirmi yaşımdayım belki yüz yaşımdayımvakıt hızla ilerliyordu yaklaşıyorduk gece yarılarınaüçüncü katta bir kapının ötesinde bir kadın gülüyor saÄŸ elimde kederli        bir gül açıldı ağır ağırKübalı bir balerinle karşılaÅŸtım ikinci katta karlı pencerelerdetaze esmer bir yalaza gibi geçti alnımın üzerindenÅŸair Nikolas Gilyen Havana'ya döndü çoktanyıllarca Avrupa ve Asya otellerinin hollerinde oturup içtikti yudum yu-        dum ÅŸehirlerimizin hasretiniiki ÅŸey var ancak ölümle unutuluranamızın yüzüyle ÅŸehrimizin yüzükapıcı uÄŸurladı beni gocuÄŸu geceye batıkyürüdüm buz gibi esen yelin ve neonların içinde yürüdümvakıt hızla ilerliyordu yaklaşıyordum gece yarılarınaçıktılar önüme ansızınoraları gündüz gibi aydınlıktı ama onları benden baÅŸka gören olmadıbir mangaydılarkısa konçlu çizmeleri pantolonları ceketlerikolları kollarında gamalı haç iÅŸaretlerielleri ellerinde otomatikleri vardıomuzları miÄŸferleri vardı ama baÅŸları yoktuomuzlarıyla miÄŸferlerinin arası boÅŸluktuhattâ yakaları boyunları vardı ama baÅŸları yoktuölümlerine aÄŸlanmayan askerlerdendileryürüdükkorktukları hem de hayvanca korktukları belligözlerinden belli diyemembaÅŸları yok ki gözleri olsunkorktukları hem de hayvanca korktukları bellibelli çizmelerindenkorku belli olur mu çizmelerdenoluyordu onlarınkikorkularından ateÅŸ etmeÄŸe de baÅŸladılar artsız arasızbütün yapılara bütün taşıt araçlarına bütün canlılaraher sese her kıvıltıya ateÅŸ ediyorlarhattâ Åžopen Sokağı'nda mavi balıklı bir afiÅŸe ateÅŸ ettilerama ne bir sıva parçası düşüyor ne bir cam kırılıyorve kurÅŸun seslerini benden baÅŸka duyan yokölüler bir SS mangası da olsa ölüler öldüremezölüler dirilerek öldürür kurt olup elmanın içine girerekama korktukları hem de hayvanca korktukları bellibu ÅŸehir öldürülmemiÅŸ miydi kendileri öldürülmeden öncebu ÅŸehrin kemikleri birer birer kırılıp derisi yüzülmemiÅŸ miydiderisinden kitap kabı yapılmamış mıydı yağından sabun saçlarından          sicim ama iÅŸte duruyordu karşılarında gecenin ve buz gibi esen yelin içinde        sıcak bir fırancala gibivakıt hızla ilerliyordu yaklaşıyordum gece yarılarınaBelveder yolunda düşündüm Lehlilerikahraman bir mazurka oynuyorlar tarihleri boyuncaBelveder yolunda düşündüm Lehlileribana ilk ve belki de son niÅŸanımı bu sarayda verdilertören memuru açtı yaldızlı ak kapıyıgirdim büyük salona genç bir kadınlasaçları saman sarısı kirpikleri maviortalıkta da ikimizden baÅŸka kimseler yoktubir de akvareller bir de incecik koltuklar kanapeler bebekevlerindeki          gibive sen bundan dolayıbir resimdin açık maviyle çizilmiÅŸ belki de bir taÅŸ bebektinbelki bir pırıltıydın düşümden damlamış sol mememin üstüneuyuyordun alacakaranlıkta alt ranzadaak boynun uzundu yuvarlaktıyıllardır böyle derin uykulara dalmışlığın yoktuve iÅŸte Kırakof ÅŸehrinde Kapris Barıvakıt hızla ilerliyor gece yarılarına yaklaşıyoruzayrılık masanın üstündeydi kahve bardağınla limonatamın arasındaonu oraya sen koydunbir taÅŸ kuyunun dibindeki suydubakıyorum eÄŸilipbir koca kiÅŸi gülümsüyor bir buluta belli belirsizsesleniyorumseni yitirmiÅŸ geri dönüyor sesimin yankılarıayrılık masanın üstündeydi cıgara paketindegözlüklü garson getirdi onu ama sen ısmarladınkıvrılan bir dumandı gözlerinin içinde senincıgaranın ucunda seninve hoşça kal demeÄŸe hazır olan avucundaayrılık masanın üstünde dirseÄŸini dayadığın yerdeydiaklından geçenlerdeydi ayrılık             benden gizlediklerinde gizlemediklerindeayrılık rahatlığındaydı senin                           senin güvenindeydi banabüyük korkundaydı ayrılıkbirdenbire kapın açılır gibi sevdalanmak birilerine ansızınoysa beni seviyorsun ama bunun farkında deÄŸilsinayrılık bunu farketmeyiÅŸindeydi seninayrılık kurtulmuÅŸtu yerçekiminden ağırlığı yoktu tüy gibiydi diyemem       tüyün de ağırlığı var ayrılığın ağırlığı yoktu ama kendisi vardıvakıt hızla ilerliyor gece yarıları yaklaşıyor bizeyürüdük yıldızlara deÄŸen OrtaçaÄŸ duvarlarının karanlığındavakıt hızla akıyordu geriye doÄŸruayak seslerimizin yankıları sarı sıska köpekler gibi geliyorduardımızdan koÅŸuyordu önümüzeYagelon Ãœniversitesi'nde ÅŸeytan taÅŸlara tırnaklarını batıra batıra dola-        şıyorbozmaÄŸa çalışıyor Kopernik'in Araplardan kalma usturlabınıve pazar yerinde bezzazlar çarşısının kemerleri altında rok end rol oy-        nuyor Katolik öğrencilerlevakıt hızla ilerliyor gece yarılarına yaklaşıyoruzvuruyor bulutlara kızıltısı Nova Huta'nınorda köylerden gelen genç işçiler madenle birlikte ruhlarını da alev alev        döküyor yeni kalıplarave ruhların dökümü madenin dökümünden bin kere zordurMeryem Ana kilisesinde çan kulesinde saat baÅŸlarını çalan borozan gece         yarısını çaldıOrtaçaÄŸdan gelen çığlığı yükseldi                                ÅŸehre yaklaÅŸan düşmanı verdi haberve sustu gırtlağına saplanan okla ansızınborazan iç rahatlığıyla öldüve ben yaklaÅŸan düşmanı görüp de haber veremeden öldürülmenin acı-       sını düşündümvakıt hızla ilerliyor gece yarıları ışıklarını yeni söndürmüş bir vapur is-       kelesi gibi arkada kaldıseher vaktı habersizce girdi gara ekspresyaÄŸmurlar içindeydi PıraÄŸbir gölün dibinde gümüş kakma bir sandıktıkapağını açtımiçinde genç bir kadın uyuyor camdan kuÅŸların arasındasaçları saman sarısı kirpikleri maviyıllardır böyle derin uykulara dalmışlığı yoktukapadım kapağı yükledim sandığı yük vagonunahabersizce usulcacık çıktı gardan ekspres baktım arkasından kollarım iki yanıma sarkıkyaÄŸmurlar içindeydi PıraÄŸsen yoksunuyuyorsun alacakaranlıkta alt ranzadaüst ranza bomboÅŸsen yoksunyeryüzünün en güzel ÅŸehirlerinden biri boÅŸaldıiçinden elini çektiÄŸin bir eldiven gibi boÅŸaldısöndü artık seni görmeyen aynalar nasıl sönerseyitirilmiÅŸ akÅŸamlar gibi Vıltava suyu akıyor köprülerin altındansokaklar bomboÅŸbütün pencerelerde perdeler iniktıramvaylar bomboÅŸ geçiyor                                   biletçileri vatmanları bile yokkahveler bomboş                     lokantalar barlar da öylevitrinler bomboş              ne kumaÅŸ ne kıristal ne et ne ÅŸarap              ne bir kitap ne bir ÅŸekerleme kutusu              ne bir karanfilÅŸehri duman gibi saran bu yalnızlığın içinde bir koca kiÅŸi yalnızlıkta on         kat artan ihtiyarlığın kederinden silkinmek için Lejyonerler Köprü-       sü'nden martılara ekmek atıyor                  gereÄŸinden genç yüreÄŸinin kanına batırıp                  her lokmayıvakıtları yakalamak istiyorumparmaklarımda kalıyor altın tozları hızlarınınyataklı vagonda bir kadın uyuyor alt ranzadayıllardır böyle derin uykulara dalmışlığı yoktusaçları saman sarısı kirpikleri mavielleriyse gümüş ÅŸamdanlarda mumlardıüst ranzada uyuyanı göremedimben deÄŸilim bir uyuyan varsa ordabelki de üst ranza boÅŸMoskova'ydı üst ranzadaki belkiduman basmış Leh toprağını                      Birest'i de basmışiki gündür uçaklar kalkıp inemiyorama tirenler gelip gidiyor bebekleri akmış gözlerin içinden geçiyorlarBerlin'den beri kompartımanda bir başımayımkarlı ovaların güneÅŸiyle uyandım ertesi sabahyemekli vagonda kefir denen bir çeÅŸit ayran içtimgarson kız tanıdı beniiki piyesimi seyretmiÅŸ Moskova'dagarda genç bir kadın beni karşıladıbeli karınca belinden incesaçları saman sarısı kirpikleri mavituttum elinden yürüdükyürüdük güneÅŸin altında karları çıtırdata çıtırdatao yıl erken gelmiÅŸti baharo günler Çobanyıldızına haber uçurulan günlerdiMoskova bahtiyardı bahtiyardım bahtiyardıkyitirdim seni ansızın Mayakovski Alanı'nda yitirdim ansızın seni oysa          ansızın deÄŸil çünkü önce yitirdim avucumda elinin sıcaklığını          senin sonra elinin yumuÅŸak ağırlığını yitirdim avucumda sonra          elinive ayrılık parmaklarımızın birbirine ilk deÄŸiÅŸinde baÅŸlamıştı çoktanama yine de ansızın yitirdim senialfalt denizlerinde otomobilleri durdurup baktım içlerine yoksunbulvarlar karlıseninkiler yok ayak izleri arasındabotlu iskarpinli çoraplı çıplak senin ayak izlerini birde tanırımmilisyonerlere sordumgörmediniz mieldivenlerini çıkarmışsa ellerini görmemek olmazelleri gümüş ÅŸamdanlarda mumlardırmilisyonerler büyük bir nezaketle karşılık veriyorgörmedikÄ°stanbul'da Sarayburnu akıntısını çıkıyor bir romorkör ardında üç mavnagak gak ediyor da vak vak ediyor da martı kuÅŸlarıseslendim mavnalara Kızıl Meydan'dan romorkörün kaptanına seslene-        medim çünkü makinası öyle gümbürdüyordu ki sesimi duyamaz-        dı yorgundu da kaptan ceketinin düğmeleri de kopuktuseslendim mavnalara Kızıl Meydan'dangörmedikgirdim giriyorum Moskova'nın bütün sokaklarında bütün kuyruklarave yalnız kadınlara soruyorumyün başörtülü güler yüzlü sabırlı sessiz kocakarılar al yanaklı kopça burunlu tazeler ÅŸapkaları yeÅŸil kadifeve genç kızlar tertemiz sımsıkı gayetle de şıkbelki korkunç kocakarılar bezgin tazeler ÅŸapÅŸal kızlar da var ama onlar-       dan bana negüzeli kadın milleti erkeklerden önce görür ve unutmazgörmediniz misaçları saman sarısı kirpikleri mavikara paltosunun yakası ak ve sedef düğmeleri kocamanPıraÄŸ'da aldıgörmedikvakıtlarla yarışıyorum bir onlar öne geçiyor bir benonlar öne geçince ufalan kırmızı ışıklarını görmez olacağım diye ödüm       kopuyorben öne geçtim mi ışıldakları gölgemi düşürüyor yola gölgem koÅŸuyor       önümde gölgemi yitireceÄŸim diye de bir telaÅŸtır alıyor benitiyatrolara konserlere sinemalara giriyorumBolÅŸoy'a girmedim bu gece oynanan operayı sevmezsinKalamış'ta Balıkçının Meyhanesine girdim ve Sait Faik'le tatlı tatlı konu-       ÅŸuyorduk ben hapisten çıkalı bir ay olmuÅŸtu onun karaciÄŸeri san-       cılar içindeydi ve dünya güzeldilokantalara giriyorum estırat orkestraları yani cazları ünlülerinsırmalı kapıcılara bahÅŸiÅŸsever dalgın garsonlaragardroptakilere ve bizim mahalle bekçisine soruyorumgörmedikçaldı gece yarısını Stırasnoy Manastırı'nın saat kulesioysa manastır da kule de yıkıldı çoktanyapılıyor ÅŸehrin en büyük sineması oralardaoralarda on dokuz yaşıma rastladımbirbirimizi birde tanıdıkoysa birbirimizin yüzünü görmüşlüğümüz yoktu fotoÄŸraflarımızı bileama yine de birbirimizi birde tanıdık ÅŸaÅŸmadık el sıkışmak istedikama ellerimiz birbirine dokunamıyor aramızda kırk yıllık zaman duruyoruçsuz bucaksız donmuÅŸ duruyor bir kuzey denizidirve Stırasnoy Alanı'na ÅŸimdi PuÅŸkin Alanı kar yaÄŸmaÄŸa baÅŸladıüşüyorum hele ellerim ayaklarımoysa yün çoraplıyım da kunduralarımla eldivenlerim kürklüçorapsız olan oydu bezle sarmış postallarında ayaklarını elleri çıplakaÄŸzında ham bir elmanın tadı dünyaon dördünde bir kız memesi sertliÄŸi avuçlarındakigözünde türkülerin boyu kilometre kilometre ölümün boyu bir karışve haberi yok başına geleceklerin hiçbirindenonun başına gelecekleri bir ben biliyorumçünkü inandım onun bütün inandıklarınasevdim seveceÄŸi bütün kadınlarıyazdım yazacağı bütün ÅŸiirleriyattım yatacağı bütün hapislerdegeçtim geçeceÄŸi bütün ÅŸehirlerdenhastalandım bütün hastalıklarıylabütün uykularını uyudum gördüm göreceÄŸi bütün düşleribütün yitireceklerini yitirdimsaçları saman sarısı kirpikleri mavikara paltosunun yakası ak ve sedef düğmeleri koskocamangörmedimIIOn dokuz yaşım Beyazıt Meydanı'ndan geçiyor çıkıyor Kızıl Meydan'a       Konkord'a iniyor Abidin'e rastlıyorum da meydanlardan konuÅŸu-       yoruzevveli gün Gagarin en büyük meydanı dolaşıp döndü Titof da dolaşıp       dönecek hem de on yedi buçuk kere dolanacak ama daha bun-       dan haberim yokmeydanlarla yapılardan konuÅŸuyoruz Abidin'le tavan arasındaki otel       odamdaSen ırmağı da akıyor Notr Dam'ın iki yanındanben geceleyin penceremden bir ay dilimiymiÅŸ gibi görüyorum Sen ırma-       ğını rıhtımında yıldızlarınbir de genç bir kadın uyuyor tavan arasındaki odamda Paris damlarının       bacalarına karışmışyıllardır böyle derin uykulara dalmışlığı yoktusaman sarısı saçları bigudili mavi kirpikleriyse yüzünde bulutçekirdekteki meydanla çekirdekteki yapıdan konuÅŸuyoruz Abidin'lemeydanda fırdönen Celâlettin'den konuÅŸuyoruzAbidin uçsuz bucaksız hızın renklerini döktürüyorben renkleri yemiÅŸ gibi yerimve Matis bir manavdır kosmos yemiÅŸleri satarbizim Abidin de öyle Avni de Levni de mikroskobun ve füze lumbuzlarının gördüğü yapılar meydanlar renkler       ve ÅŸairleri ressamları çalgıcıları onlarınhamlenin resmini yapıyor Abidin yüz elliye altmışın meydanlığındasuda balıkları nasıl görüp suda balıkları nasıl avlayabilirsem öyle görüp       öyle avlayabilirim kıvıl kıvıl akan vakıtları tuvalinde Abidin'inSen ırmağı da bir ay dilimi gibigenç bir kadın uyuyor ay diliminin üstündeonu kaç kere yitirip kaç kere buldum daha kaç kere yitirip kaç kere        bulacağımiÅŸte böyle iÅŸte böyle kızım düşürdüm ömrümün bir parçasını Sen ırma-       ğına Sen MiÅŸel Köprüsü'ndenömrümün bir parçası Mösyö Düpon'un oltasına takılacak bir sabah çise-       lerken aydınlıkMösyö Düpon çekip çıkaracak onu sudan Paris'in mavi suretiyle birlikte       ve hiçbir ÅŸeye benzetemiyecek ömrümün bir parçasını ne balığa       ne pabuç eskisineatacak onu Mösyö Düpon gerisin geriye Paris'in suretiyle birlikte suret       eski yerinde kalacakSen ırmağıyla akacak ömrümün bir parçası büyük mezarlığına ırmakla-        rındamarlarımda akan kanın hışırtısıyla uyandımparmaklarımın ağırlığı yokparmaklarım ellerimle ayaklarımdan kopup havalanacaklar salına salına       dönecekler başımın üstündesağım yok solum yok yukarım aÅŸağım yokAbidin'e söylemeli de resmini yapsın Beyazıt Meydanı'nda ÅŸehit düşenin       ve Gagarin Yoldaşın ve daha adını sanını kaşını gözünü bilmedi-       ÄŸimiz Titof Yoldaşın ve ondan sonrakilerin ve tavan arasında ya-       tan genç kadınınKüba'dan döndüm bu sabahKüba meydanında altı milyon kiÅŸi akı karası sarısı melezi ışıklı bir çekir-       dek dikiyor çekirdeklerin çekirdeÄŸini güle oynayasen mutluluÄŸun resmini yapabilir misin AbidiniÅŸin kolayına kaçmadan amagül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciÄŸin resmini deÄŸilne de ak örtüde elmalarınne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolanan kırmızı balığın-        kinisen mutluluÄŸun resmini yapabilir misin Abidin1961 yazı ortalarındaki Küba'nın resmini yapabilir misinçok şükür çok şükür bugünü de gördüm ölsem de gam yemem gayrının        resmini yapabilir misin üstatyazık yazık Havana'da bu sabah doÄŸmak varmışın resmini yapabilir mi-        sinbir el gördüm Havana'nın 150 kilometre doÄŸusunda deniz kıyısına yakın        bir duvarın üstünde bir el gördümferah bir türküydü duvarel okÅŸuyordu duvarıel altı aylıktı okÅŸuyordu boynunu anasınınon yedi yaşındaydı el ve Mariya'nın memelerini okÅŸuyordu avucu nasır        nasırdı ve Karayip denizi kokuyorduyirmi yaşındaydı el ve okÅŸuyordu boynunu altı aylık oÄŸlununyirmi beÅŸ yaşındaydı el ve okÅŸamayı unutmuÅŸtu çoktanotuz yaşındaydı el ve Havana'nın 150 kilometre doÄŸusunda deniz kıyı-        sında bir duvarın üstünde gördüm onuokÅŸuyordu duvarısen el resimleri yaparsın Abidin bizim ırgatların demircilerin elleriniKübalı balıkçı Nikolas'ın da elini yap karakalemkooperatiften aldığı pırıl pırıl evinin duvarında okÅŸamaya kavuÅŸan ve        okÅŸamayı bir daha yitirmeyecek Kübalı balıkçı Nikolas'ın elinikocaman bir eldeniz kaplumbaÄŸası bir elferah bir duvarı okÅŸayabildiÄŸine inanamayan bir elartık bütün sevinçlere inanan bir elgüneÅŸli denizli kutsal bir elFidel'in sözleri gibi bereketli topraklarda ÅŸekerkamışı hızıyla fışkırıp ye-        ÅŸerip ballanan umutların eli1961'de Küba'da çok renkli çok serin aÄŸaçlar gibi evler ve çok rahat ev-        ler gibi aÄŸaçlar diken ellerden biriçelik dökmeÄŸe hazırlanan ellerden birimitralyözü türküleÅŸtiren türküleri mitralyözleÅŸtiren elyalansız hürriyetin eliFidel'in sıktığı elömrünün ilk kurÅŸunkalemiyle ömrünün ilk kâadına hürriyet sözcüğünü          yazan elhürriyet sözcüğünü söylerken sulanıyor ağızları Kübalıların balkutusu         bir karpuzu kesiyorlarmış gibive gözleri parlıyor erkeklerinin ve kızlarının eziliyor içi dokununca dudakları hürriyet sözcüğüneve koca kiÅŸileri en tatlı anılarını çekip kuyudan yudum yudum içiyormutluluÄŸun resmini yapabilir misin Abidinhürriyet sözcüğünün resmini ama yalansızınınakÅŸam oluyor Paris'teNotr Dam turuncu bir lamba gibi yanıp söndü ve Paris'in bütün eski ye-        ni taÅŸları turuncu bir lamba gibi yanıp söndübizim zanaatları düşünüyorum ÅŸiirciliÄŸi resimciliÄŸi çalgıcılığı filân düşü-        nüyorum ve anlıyorum kibir ulu ırmak akıyor insan eli ilk maÄŸaraya ilk bizonu çizdiÄŸinden berisonra bütün çaylar yeni balıkları yeni su otları yeni tatlarıyla dökülüyor        onun içine ve kurumayan uçsuz bucaksız akan bir odurParis'te bir kestane aÄŸacı olacakParis'in ilk kestanesi Paris kestanelerinin atasıİstanbul'dan gelip yerleÅŸmiÅŸ Paris'e BoÄŸaz sırtlarındanhâlâ saÄŸ mıdır bilmem saÄŸsa iki yüz yaşında filân olmalıgidip elini öpmek isterdimvarıp gölgesinde yatsak isterdim bu kitabın kâadını yapanlar yazısını        dizenler nakışını basanlar bu kitabı dükkânında satanlar para         verip alanlar alıp da seyredenler bir de Abidin bir de ben bir de          bir saman sarısı belâsı, başımın.                                              Tiren, VarÅŸova - Krakof - Pırağ                                              Moskova - Paris - Havana -Moskova                                              1961Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!