Güncelleme Tarihi:
Bir portre : Muharrem YILDIRIM
Şiirle arınıyorum
Bir dost meclisinde tanıdım Muharrem Yıldırım'ı... Hasan'ın çaldığı sazın eşliğinde şiirler okunup, türküler söylenmişti o akşam. İnsan, daha bir başka bakıyor böyle ortamlarda, hem şiire hem türküye 962 yılında Ankara'da doğmuşum’’ diye başladı söze Muharrem Yıldırım. Motor Meslek Lisesi'ni bitirmiş. Üniversite yaşamı olmamış. TCDD'de 1,5 yıl çalıştıktan sonra da ayrılmış. 1981 yılından bu yana da özel şirketlerde çalışarak ekonomik yaşamını sürdürüyor. Evli, bir kızı var adı da Hazal.
ŞİİR VE YAŞAM
‘‘Şiiri yaşamdan ayırmak mümkün değil’’ diyor Hazal'ın babası Muharrem ve bu konudakı düşüncelerini şöyle sürdürüyor:
‘‘Yaşamı damıtmanın inceliğidir şiir. Şiirle birlikte arındığımı düşünüyorum. İnsan olmaya ihtiyacın giderek arttığı günümüzde, arınmanın çok fazla yöntemi de kalmadı herhalde. Farkında olmak ve somutlamak gerekiyor. Şiir farkındadır ve somutlamaya giden ilk adımdır.’’
‘‘Acıyı sen yarattın ey ellerim/acı yüreğimin darağacı’’ diye bir dizesinde ellere gönderme yapan Yıldırım; bir dörtlüğünde umudu ve sevdayı da şöyle işliyor:
‘‘O şarkılar ki yarınlara sevda/sevdalara nağmeler umutlar şimdi/kavgam acılarsız bir yaşam/yüreğim günbatımı bir akşam şimdi.’’
Muharrem Yıldırım, ilk şiir kitabı Aşk-ı Hazal'ı 1992'de yayınladı. Şair, yaşandı ve bitti dediği Türkiye'nin yakın tarihine damgasını vuran sisli bir dönemin ürünü dediği aşk-ı hazal'ın sunu bölümünde duygu ve düşüncelerini okuyucuya şu cümlelerle aktarıyor:
‘‘Şimdi gelecek var. Bugün ve yarın daha önemli artık. İnsanca değerlere sahip çıkarak yaşayan insanlara gereksinimi bugün bir önceki güne oranla çok daha fazla. Öncelikli sorunun bu değerler ve birey olduğuna inanıyorum... Neden aşk-ı hazal? diyecek olursanız; yaşadığımız yakın tarih sevginin bilinmediği bir tarihti diye düşünüyorum. Hazal kızımın adı. Yani yakın gelecek. Hazal'lar sevgiyi bilecekler... Onlar insanı mutlaka bulacaklar. İnsanlaşmak ve bunun felsefesi bireyle başlayacak. Hiçbir toplumsal felsefe bunu gözardı ederek başarıya ulaşamayacaktır. Aşk-ı Hazal bu felsefenin adıdır.’’
Yıldırım’dan bir örnek
Bir Başka Hüzün
damla bir başka güzel
sevdiğim
sahili bir şarkı ömrümüzün
her notasında derya
gözlediğim
saz bir nice söyler
söz bir başka hüzün
sen bir başka güzel sevdiğim
baharına söz geçmiyor gönlümüzün
adını ömrümce bellediğim
kavga bir nice söyler
dağlar bir başka hüzün
ŞİİR ÜZERİNE
ŞİİR-İNSAN BİRLİKTELİĞİ
Şiir güzel sanatların en eskisidir. Bir bakıma, insanın yaşam serüvenine kendi kimliğini koyuşuyla başlamıştır şiirin kimliği. İnsanın yapabilirlik gücü, diyebiliriz ki kendi duyarlılığını hazırlama alanında, önce şiiri yaratmıştır. Böyle olunca, neredeyse insanla yaşıttır şiir.
Şiir, birçok evreler geçirmiştir, geçirecektir de. Çünkü insan da geçiriyor bu evreleri. Şiir, insanın iç dünyasının dışa vurumu, bilincin düzlemidir. Kaynağı insanın kendisidir, ama dış dünyadan da kopamaz. Bu nedenle şiire yalnızca duygular toplamı ya da bir musiki olarak bakmak ve onu sözcüklerin çarpışmasından doğan uyuma yönelik tutmak, büyük bir yanılgıdır. Şiirin evresi, insanın oluşturduğu dış dünyanın değişimlerine bağlıdır. Siyasal, kültürel, sosyal koşullar bu değişimleri hazırlar. Kapalı toplumların beğeni ve isteklerinin yarattığı şiir ile gelişmiş, açık toplumların beğeni ve isteklerine yanıt veren şiir doğaldır ki birbirine benzemez.
‘‘Şiirde anlam aranmaz’’ diyenlere katılmıyorum. Şiir bir anlam sanatı değildir., olmamalıdır da. Ama bu, onu anlamsızlığa itmemelidir. Şiirin tadı, tümüyle soyuta yönelmekle değil, soyutu somut kılmakla elde edilebilir. Şiir, bir imgeler cennetidir, fakat imgelere boğulmadan gezebilmelidir insan bu cennette. Salah Birsel bu konuda ne güzel söylüyor: Doğrusu şiirin hiçbir anlamı olmaması değil, şiirin bu anlamı bağırmaması gerekir.''
Şiir, diğer bütün yazı sanatlarından daha güçtür. Çünkü diğerlerinde duygular, düşünceler, olaylar olduğu gibi aktarılır. Ancak anlatımda sağlamlık, dile egemenliktir önemli olan. Doğal olarak ekinsel varsıllığın ve imgelem gücünün de başarıda etkisi büyüktür. Oysa şiir için bunlar yeterli değildir. Duyguda, düşüncede, anlatılacak her şeyde bir süzme, bir damıtmadır gerekli olan. Duyarlık, uyum... Estetik kaygılar, güzeli bulma çabası öne geçer şiirde. Anlatılan çirkinlik bile olsa durum değişmez. İşte şiirin söyluluğu buradan kaynaklanır.
Şiirin ne olduğu bilinmediği için, şiir küçümseniyor, ya da eline her kalem alan, bir yürek kıpırtısı duyan, şiir yazacağını sanıyor. Oysa gerçek şiir ve gerçek ozan ne denli azdır. Tüm kuralları yıkmakla bugünün şiirine varılacağını sananlar da var. ‘‘Uyak, ölçü kalktı, şiir yazmak kolaylaştı.’’ diyerek şiirler(!) döktürüyorlar. Yanılgıdır bu. Özgür koşuğun bize uyağın, ölçünün, sözcük ilişkilerinin tümüyle yok edilişi gibi bir sonuç getirmediği gerçeğini bir türlü benimseyemiyorlar.
Bugünkü şiir, öyle sanıldığı gibi, kolay oluşturabilecek şiir değildir. Daha çok ozanlık gücü, daha çok yetenek, dil ve sözcük bilgisi, dahası daha çok duyarlılık, estetik coşku isteyen bir sanat durumuna gelmiştir bugün.
Şiiri sevalım. Aydın olmanın, hele hele insan olmanın gereğidir bu. Bir yanı eksiktir şiire yakınlaşmayanın. Şiirle selamlaşmak, şiirle buluşmak, şiirle kucaklaşmak isteğiyle yaşayalım. Yaşama rengimizdir şiir bizim. Gök maviden, yaprak yeşilden, insan şiirden ayrı mı olur hiç?
Işıl ERGİN
ANTALYA ŞİİRLERİ
Antalya ve Güneş
Haydi bilin bakalım, güneş nereden batar Antalya'da?/Torosların koynuna mı girer? usulca ateşli!/Yoksa Akdeniz'i mi kucaklar? Hasretle/Dahası yavaş yavaş uzaklaşıp, kayıp mı olur ufuklarda?/Bilemediniz geğil mi?/Güneş Antalya'da her yerden bir başka batar/Körfezden Torosların ardına/Side'den Akdeniz'in bağrına/Alanya'dan ufuklara doğru/Aslında güneş hiç batmaz Antalya'da/Hep aydınlık hep sıcaktır memleketim/Grubu uğurlarken, mehtapla tanışırsın/Bir duygu fırtınası ile sevmek istersin/İnsanı, hayvanı, çiçeği her şeyi sevmek istersin/Mutlu olmaktır sevmek/ Antalyam size sevmeyi hatırlatır
Kucaklamayı, gülmeyi, düşünmeyi,
yazmayı öğretir. Var mı başka yerde? Bu güneş, bu mehtap, bu grup.
Yazı ve kışı ile hep aydınlık, hep sıcak/Sevgi dağıtır demetlerinde kucak kucak.
Hüsam KURAL
Dokunabilsem
Biliyorum
Orada duracak
Önümden geçen
Portakalın kokusu.
Bağırabilsem
Beydağları koşup gelecek
Biliyorum,
Göğü çiğneyerek.
Tutabilsem
Kalacak elimde
Mavisi
Biliyorum
Kıpır kıpır Akdeniz'in.
Neyse
Nasıl olsa
Gelecek bir gün diyorum
Sevmek zamanı!..
Portakal kokusu önümde
Koşup gelmiş dağlar
Avuçlarımda
Kıpır kıpır bir mavi.
Hikmet UĞURLU
Vakıf Haftası kutlanıyor
Ülkemizde 1983 yılından bu yana her yıl Aralık ayının ilk haftası Vakıf Haftası olarak kutlanıyor. Antalya'da bulunan vakfılar da bu yıl 4-10 Aralık tarihlerinde 18. Vakıf Haftası'nı kutlayacaklar. Hafta boyunca Antalya ve çevre illerde çeşitli etkinlikler düzenlenecek.
Antalya Vakıflar Bölge Müdürü Hamdi Kodan, ‘‘Temel ilkesi sevgi, kardeşlik ve beraberlik olan vakıflar, tarihin derinliklerine uzanır ve aramızda köprü oluşturur. Haftamızı en iyi şekilde kutlayacak ve gelecek nesillere intikal ettireceğiz’’ dedi. Etkinlikler çerçevesinde, Muratpaşa Vakfı bünyesindeki yoksul ve kimsesizlere sıcak yemek de dağıtılacak.
Etkinlik programı
4 Aralık 2000
09.00 Cumhuriyet Meydanı - Çelenk Koyma Töreni
10.00 Antalya Valisi Ertuğrul Dokuzoğlu'nu ziyaret
11.00 Tekelioğlu İl Kütüphanesi - ‘‘Vakıf Abide ve Eski Eserler’’kitap sergisi
14.00 Antalya Müzesi - Konferans
5 Aralık 2000
10.00 Gazi Lisesi - Fakir ve Muhtaç öğrencilere giyim yardımı
13.15 Antalya Anadolu Lisesi - Seminer ve dia gösterisi
15.00 Isparta Valisi İbrahim Daşöz'e ziyaret
17.00 Isparta Eski Vakıf Kız Öğrenci Yurdu etkinlikleri ve öğrencilerle söylesi
6 Aralık 2000
10.00 Fikret Haluk Saraçoğlu İlköğretim Merkezi - Fakir ve Muhtaç öğrencilere giyim yardımı
11.00 Antalya Lisesi - Seminer ve dia gösterisi
14.00 Anadolu Otelcilik ve Turizm Meslek Lisesi - Seminer ve dia gösterisi
15.00 Burdur Valisi Kadir Koçdemir'e ziyaret
17.00 Burdur Vakıf Erkek Öğrenci
Yurdu etkinlikleri ve öğrencilerle söyleşi
7 Aralık 2000
11.00 Tekeli Mehmet Paşa Camii - Mevlid-i Şerif
13.45 Ticaret Meslek Lisesi -
Seminer ve dia gösterisi
15.00 Yeni Vakıflara ziyaret
19.30 Cam Piramit - Vakıf Gecesi etkinlikleri
8 Aralık 2000
11.00 Tekeli Mehmet Paşa Camii - Mevlid-i Şerif
11.00 Muratpaşa Camii - Hatm-i Şerif ve duası
15.00 Vakıflar Genel Müdürlüğü - Başarılı öğrencilere ödül töreni