Güncelleme Tarihi:
Bir portre : Hüsamettin (Hüsam) KURAL
Şiir yaşama güç katar
BABASI Antalya SSK Hastanesi'nin ilk başhekimlerinden Orhan Kural. Ne yazık ki Dr. Kural, daha 53 yaşındayken beyin kanaması sonucu yaşama veda ediyor. Oğul Hüsam için bir yıkım bu kuşkusuz. Ama yaşam devam ediyor. Ve 1966 yılında Antalya'nın ilk pop orkestrasını kuruyor bir grup arkadaşıyla. Müzik ve şiir...
Şiir Dünyası'nı yayınlamaya başladıktan sonra mektuplar gelmeye başladı şiir severlerden içinde şiirler dolu. Kimi elyazısı, kimi daktilo kimi de bilgisayar ile yazıyordu şiirlerini. Hüsamettin Kural- arkadaşları ona Hüsam der- daktiloculardandı. Yaşadığı kenti anlatan duygu yüklü şiirlerdi bunlar.
Bizim Oğuz'un da -Entelya- 30 yıllık arkadaşı olan Kural 1950 yılında Antalya'da doğdu. Babasının işi gereği İlkokulu Ankara'da, ortaöğrenimini de Antalya'da tamamladı. Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'ni bitirdi. Eczacıbaşı şirketinde ilaç tanıtıcı olarak yıllarca çalıştı ve emekli oldu.
1966 yılında Antalya Lisesi'nde okurken Altın Çocuklar adıyla bir orkestra kurarlar...
ALTIN ÇOCUKLAR
İşte orkestra elamanları: Bora Ertokuş (bas gitar-Aypo'nun müdürü), Tolgan Doğanay (ritim sola-tüccar), Mehmet Deniz (org-mimar), Servet Altın (solist), Hüsam Kural (bateri). O yılların 16-17 yaşındaki zıpkın gençleri Büyük Otel, Derya Motel ve Şehir Kulübü'nde fırtınalar yaratırlar. Zaten başka bir eğlence yeri de yoktur ki. Bugünlerde Hüsam Kural'ın bir düşü var... Altın Çocukları yeniden bir araya getirmek ve izleyicileri zaman tünelinden geçirerek 60'lı yıllara götürmek.
Kural, sanatın her dalını seviyor. Şiir ise bir hobi. Şiir insanlara yaşam gücü verir. Antalya Gazetesi'nde 1970'li yıllarda müzik sayfası hazırlayan Kural için şiir bir vazgeçilmezdir.
Ve,‘‘Bir zaman aklıma düşenler/dökülür kağıtlara./Kimi neşeli, kimi hüzünlü şiirler/bir anlam vermek için kısacık hayatlara..!’’
Kural'dan bir şiir
Saman Yolu
Uyuyamadım gene bu gece, küçük penceremden gökyüzünü seyrettim/Gümüş bulutlar sanki resmini çizmiş alaca semalara/Saçlarını ne güzel de benzetmişler tel, tel salıvermişsin dağların doruklarına./Simsiyah gecelik giydirmiş sana gökyüzü,/eteklerin denizde dalgalar oluşturuyor./Hilalden kolye takmışlar sanki o kuğu gerdanına/Yıldızlar konfet yağmuruna tutmuşlar düğün gibi./ Açmışsın kollarını bana, belki de beni çağırıyorsun yanına/Kavuştursaydı seni bana, neler vermezdim Saman Yoluna.
DÜNYA ŞAİRLER KURULTAYINA ANTALYA'DAN ŞAİR YUNUS YAŞAR KATILDI
Merkezİ ABD'nin Kaliforniya eyaletinde bulunan Dünya Kültür Sanat Akademisi'nin bu yıl Yunanistan'ın Selanik kentinde yapılan ‘‘2000 Dünya Şairler kurultayı’’na Türkiye'den Antalyalı şair Yunus Yaşar katıldı.
15-18 Ağustos tarihleri arasında yapılan kurultayda ‘‘Çağdaş Türk Şiiri’’ konulu bir bildiri sunan Yunus Yaşar,bildiri öncesi yaptığı konuşmada dünya insanlarının ortak dilinin sanat ve bu dilin ülkeler arasındaki dostluk köprülerinin atılmasına en büyük araç olduğunu belirterek şunları söyledi:
‘‘Biz şairlere düşen en büyük görev; savaşın yerine barışı, acının yerine sevgiyi, kavganın yerine dostluğu, açlığın yerine tokluğu hakim kılmada gerek şiirlerimizle, gerekse ortak eylemlerimizle mücadele etmektir.’’
FAKSIMIZA DÜŞENLER
Akdeniz
Akdeniz bulaştı üstüme
çıkmıyor...
Başımda portakal çiçeği kokulu
bir esriklik...
Turuncu renkli gündüzler yordukça
mavilerle kucaklaşıyorum.
Yüreğim biraz olsun serinliyor,
lacivert akşamlarında
yasemin kokulu.
Bulaştı üstüme bir kere Akdeniz,
çıkmıyor
Tenimde tuzun gerginliği
Gözlerimde kıpır kıpır maviler...
Işın KURUTLUOĞLU
Haziran Gülleri
Haziran gülleri derledim
Göğsüne takıp süslenesin diye
Ağustos sıcağında meltemleştim
Nemlensin diye
Geceleyin poyrazlaştım
Serinleyip uyuyasın diye sevgili
Bağlama tellerinde
uzun havalaştım
Anadolu ezgilerinde
büyüyesin diye
Gitar tellerinde dolunayda şarkılaştım
Şarkılarımız koro şeklinde
Okunsun diye
Sokak çocuklarımızla güldüm
Gülüşlerimiz sahte
olmasın diye
Yanık turna türkülerini içime kazıdım
Aşkımız türkülere kazınsın
diye sevgili
Işık SÖNMEZ
Şairler
Ne gördükse iyi kötü/Ömür biter biz hala/Söyleriz./Ne varsa şu dünyada/Türlü görüntüler/Gelsek de sonuna/Söyleriz/Bazen boş günler/Geçer birden dolunca/Söyleriz/Ne biter/Ne kalır geçmiş kitaplarda/Ölümden sonra da/Söyleriz.
Behçet NECATİGİL
Kal
Gün soldu, vakit geç, gitme bırak kal Omuzlarında şal başında örtü
Odama hülyalı gir akşam üstü
Gölgeler içinde renk ve dudak kal
gidersen sana da kırılacak kal
Gönlüm ki böyle her gidene küstü
Ve deme ben burdan bir akşam üstü Giderken ardımdan hıçkırarak kal madem günlerimiz sevgilim kısa
Madem dudakların yandığı lahza
İçin içimizde bir özleyiş var
Kal, çizsin hülyamız mat ufkumuzu Gümüşle sabahlar, altın akşamlar Soluk bir gül ıtrı gibiyken bahar
Hamit Macit SELEKLER
Aşk
Şiiri
ÇakIl
Seni düşünürken
Bir çakıl taşı
ısınır içimde
Bir kuş gelir
yüreğimin ucuna konar
Bir gelincik açılır ansızın
Bir gelincik sinsi sinsi kanar
Seni düşünürken
Bir erik ağacı
tepeden tırnağa donanır
Deliler gibi dönmeye başlar
Döndükçe yumak
yumak çözülür
Çözüldükçe ufalır küçülür
Çekirdeği henüz süt bağlamış
Masmavi bir erik kesilir ağzımda Dokundukça yanar
dudaklarım
Seni düşünürken
Bir çakıl taşı ısınır içimde.
Bedri Rahmi Eyuboğlu
Ümitsiz
aşklar için
Ben ümitsiz aşklar için yaratılmışım
Ayrılıklar için
sonsuz kederler için
Ne zaman ta
derinden sevsem seni
Ezilmeli yeni açmış
gülleri kalbimin
En güçlü zehir olmalı
aşk dediğin
Alkol gibi
damarlarıma
yürümeli
Sarmalı her
yanımı gece olunca
İçimde bir çıban
gibi büyümeli İnsan
sevince her gün
bir kez ölmeli
Her gün bir başka yerine saplanmalı o kurşun
Yollara düşmeli, perişan,
deli divane
Erimeli potasında
o garip var oluşun
Böyle git gide derinlere çeker o bataklık
Orada ölümsüz olur nice
kara sevdalı
Sevmek hiç sevilmeden;
korkunç güzel
Aşk dediğin
karşılıksız olmalı.
Ümit Yaşar OĞUZCAN