Güncelleme Tarihi:
Bir portre : Şerif ERGİNBAY
Hayatı şiire dönüştürdü
‘‘Biz günleri art arda değil, yan yana dizmeyi deneyen iki şımarık ve çılgın çocuk olarak ayrı adalarda bile sırt sırta oturmayı becerebiliyorduk güzün türküsünü dinlerken’’
Şerİf Erginbay, (özgün adı Mehmet Bozkurt) 1957 yılında Antalya'nın uzak bir dağ köyü olan Murtiçi'nde doğdu. İlkokulu köyünde, ortaokulu Karaman'da yatılı parasız, liseyi de Manavgat'ta okudu. Gençlik yıllarında, kuşağının birçok insanı gibi cezaevlerine girdi çıktı. 19 Mayıs Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde okurken bir kez daha tutukevini istemeyerek ziyaret edince okulu ile ilişiği de kesildi.
1987 yılında köyüne dönen Erginbay, Karpuzçayı'nın yukarılarında keşfettiği eski bir su değirmenine yerleşti. (Murtiçi-Ahmetler Kanyonu) kamp yeri ve canlı balık lokantasına dönüştürdüğü değirmende iki çocuğu ve eşiyle birlikte uzun süre yaşadı.
ANTALYA'YA YERLEŞTİ
Şairimiz, çeşitli nedenlerle günün birinde eski su değirmenini terketti ve Antalya'ya yerleşti. Şimdilerde, geçici işlerde daha çok da Akdeniz Kitabevi'nde çalışarak ekonomi çarkını döndürme uğraşı veriyor.
Artık eski su değirmeni çok uzaklarda kalmıştı onun için.
Şiirleri çeşitli edebiyat dergilerinde yayınlandı. Dar Köprü (Bir Düşülkenin Yurt Edinme Öyküsü) adını verdiği şiir dosyası yakında Hera yayınevi tarafından çıkarılacak. Dar Köprü, üç bölümden oluşuyor. Birinci bölümde ‘‘Arayış... Karşılaşma... Tanışmalar...’’, ikinci bölümde ‘‘İlişkiler... Savrulmalar... Deneyimler’’, üçüncü bölümde ise ‘‘Kadınlar... Adamlar... Aşklar... Kaçışlar’’ var.
‘‘Yitip gidiyor her şey denizin bulanık maviliğinde’’ diyen Şerif Erginbay, şiire bakışını da şöyle anlatıyor:
ŞİİRE BAKIŞI
‘‘Eğer günümüz şiiri varolanı, yaşanılanı, görünürü, güncel ve gündelik olanı yansıtmaktan, tanımlamaktan, yeniden ve yeniden üretmekten kurtulup gözüpek, hayatı dönüştürücü, yenileştirici bir şiir haline gelebilecekse fildişi kürsülerde vaaz edilen vıcık vıcık sözde estetik derslerini bırakıp hayatın somut gerçekliğine dönmek zorundadır.’’
FAKSIMIZA DÜŞENLER
Yeşil Hatun
Kapat kapıları yeşil hatun
Bir gören olur bizi
Dile düşeriz vallahi
Anlatamazsın ki derdini ele
Dinlemezler ki
Üzülür, ağlarsın güzelim.
İnsan bu, salıvermez ki
Yaşasak gönlümüzce
Kader bu yeşil hatun
Eller sevdadan anlamaz
Hadi artık kapat da gel şu kapıyı
Gel de sarayım belini
Kim ne derse desin.
Burcu KUYUCU
Çiçek gibisin
Çiçek gibisin sen
Çiçek gibi rengarenk
Açarsın
Bahar geçinyece dek
Çiçek gibisin sen
Çiçek gibi pırıl pırıl
Üstünde dolaşınca güneş
Güneşe daha sıkı sarıl
Çiçek gibisin sen
Çiçek gibi neşeli
Fakat neşen yok
Kelebek üstünden gideli
Çiçek gibisin sen
Çiçek gibi dertsiz
Olur mu hiç bu dünya
Sevgisiz ve çiçeksiz.
Esra DALGIÇ
Erginbay’dan bir örnek
Deli Şimşekler Gecesi
Bütün gece yağdı yağmur
yağdıkça çoşuyor
sanırsın kiremitlerde
Çinli bir ordu koşuyor.
Yıldırım: o mavi sarmaşık
hızla dolanarak
gövdesini bir çamın
saplıyor öfkesini kök uçlarına
toprağa çekilen telgrafın.
Irmak:
köpüklenmiş at
dolu dizgin koşuyor
ağaçların boyunu aşarak.
Kuru dallar
gizlenen renginde suyun;
göçüyor toprak
Bana vurgun şimşekler gecesi
seni farklı iklimlere taşıyor
örtük camlarında acemi bir telaş.
Bak kalbim nasıl aydınlanıyor.
ŞİİRİMSİ HOCA
NASRETTİN ÖYKÜLERİ
Hoca Nedir Benim Ederim
Görgüsüz varsılın biri
Uluorta seslenmiş Hoca'ya:
‘‘hoca efendi söyle
Nedir benim ederim!’’
Hoca ne desin bu şımarığa?
Şöyle süzmüş bir tepeden tırnağa:
Demiş ‘‘Yüz akçe..’’
Görgüsüz öfkeli:
‘‘Sen ne diyorsun bre Hoca Efendi
Söylediğin fiyat
Sade üstümdeki şu kürkün ederi.’’
Hoca gayet sakin:
‘‘Doğru’’ demiş
‘‘Ben de zaten
Bir ona biçebildim değeri.’’
Ya Bir De Tutarsa
Hoca bir gün
Elinde yoğurt dolu bir bakraç
Ve bir kaşık
Oturmuş göl kıyısına
Başlaşım göle yoğurt salmağa
Başına toplanan meraklılar
sormuşlar Hoca'ya:
‘‘Hayrola Hoca, nedir yaptığın öyle?’’
‘‘Görüyorsunuz maya çalıyorum göle.’’
‘‘ İlahi hoca, göl hiç tutar mı maya?’’
‘‘Ben de biliyorum tutmayacağını da
Hani diyorum, ya bir de tutarsa...’’
Hazırlayan: Metin DEMİRTAŞ Resimleyen: Oğuz DEMİR