Güncelleme Tarihi:
‘YA BANKA YA BEN’
Sizi tanıyalım. Kimdir Hacer Yılmaz?
Hacer Yılmaz: Aslen Kapadokyalıyım. Ben doğmuşum, birkaç ay sonra babam memur olduğu için Düzce’ye tayinle gelmiş. Her sene geri döneceğim demiş ama kısmet olmadı. Rahmetli oldu ve Düzce’ye defnettik. 1989 yılında Gazi Üniversitesi İşletme’den mezun oldum. Mezuniyetten sonra bankada çalışırken Ümit ile tanıştık, evlendik. Balayından döndük ne görelim, bankada müfettişler var. Sabah işe gidiyorum, gece eve dönüşüm saat 24’ü buluyor. Bu tempoya 10-15 gün dayanabildi ve sonra dedi ki; ‘Ben mi banka mı?’ Pedagojik formasyonumu aldım ve öğretmenliğe geçtim. Oğlum doğdu, 40 günlüktü ben 27 yaşımda öğretmenliğe başladım. Öğretmenlik, müdürlük, müdür yardımcılığı yaptım. İki yıl önce de emekli oldum.
Ümit Yılmaz: Eczacıyım, dükkânı kapatıyorum en geç saat 19’da evdeyim. Yeni evlenmişiz, eve geliyorum bırakın yemeği hanım yok. Neyse ki öğretmenliğe geçti de rahat ettik.
Nasıl tanıştınız?
Ümit Yılmaz: Çok samimi olduğumuz optisyen bir arkadaşımızın gözlükçü dükkânında tanıştık. Daha sonra ben sık sık bankaya gidip gelmeye başladım. Hatta tanıştıktan sonra ilk iş çalıştığım bankayı değiştirdim, hanımın bankaya geçtim. Biz anaparayı yatırınca faizi kız olarak aldık (Gülüyor).
Hacer Yılmaz: Her gün bankaya gelir, bir türlü de gitmek bilmezdi. Ümit bankanın kapısından girer girmez şeflerim kıkır kıkır gülmeye başlardı; ‘Seninki geldi yine’ diye. Memur çocuğuyum. Annem de Ürgüp kadısının torunu. ‘Kızım ceketimi satar okuturum’ derdi babam. Biz okuyalım diye o kadar çok emek sarf etti ki rahmetli. ‘Ayağınızın üzerinde dik durun. Sevdiğiniz olacak tamam ama yapışık yaşamayın. O sizi taşımasın, yan yana dik durun. Daha kuvvetli olursunuz’ derdi.
Evlilik teklifi..
Hacer Yılmaz: Ben müfettişlik sınavı için Ankara’ya gittim arkadaşlarımla. Yazılı sınav bitti, mülakat için bekliyoruz. Gece bir baktım eşim Ankara’ya gelmiş. Sonraki gün Ankara’dan Düzce’ye dönüyoruz. Yolda evlilik teklifi etti. Tencere dibi sıyıranın düğünü ayaz buz olur derlerdi. ‘Bakalım olacak mı’ dedim ve düğünü kasım ayında yaptık. Günlük güneşlikti. Balayına Antalya’ya gidip denize bile girdik. 1995 yılının sonuna doğru tanıştık, 96’nın kasım ayında da evlendik.
FİLMLERDEKİ GİBİ OLMADI
Ümit Yılmaz: Yoldayız, yüzük bile yoktu. Lokantayı ayarlayalım, organizasyon yapalım... Filmlerdeki gibi olmadı anlayacağınız. Romantik biri değilimdir zaten. Kayınvalidem çok olumlu, kadirşinas bir kadındı. Küçük çekirdek bir aileydi. Biz ise onların aksine geniş bir aileydik; Karadenizli ve Düzceli olmanın etkisiyle.
Hacer Yılmaz: Ümit ile konuşuyorduk, işler ciddiye dönmeye başladı. Tek olduğu için babam da yok Düzce’de yalnızız, annemle tanıştırdım. Birlikte yemeğe gittik. Rahmetli annem Ümit’i görünce, ‘Kızım, çok düzgün bir çocuk. Bu seni asla yormaz. Bu olur’ dedi.
Yormadı mı gerçekten?
Hacer Yılmaz: Yordu (Gülüyor).
Gökberk Yılmaz: Sadece Rizeli.
Hacer Yılmaz: Karadenizlilerin fevri çıkışı vardır, Ümit de öyle. Birden patlar kısa bir süre sonra da pişman olur. Siniri geldiği an ben anlarım. ‘Çocuklar dokunmayın, bir saat sonra babanız kendisine gelir’ derim ve üçümüz ortalıktan kayboluruz. Keza, bir saat sonra ‘Ne yapıyorsunuz, hiç görünmüyorsunuz’ diye gelir.
Ümit Yılmaz: Bunlar benim de çok beğendiğim huylarım değil ama insanın fıtratında var denilir ya öyle işte. Zaman içinde kenarlarınız törpüleniyor.
BABASININ İZİNDE
DEPREMLERDE iki kez yıkılan eczanenin yerine yenisi gelmiş. Babasının izinden giden ve Eczacılık Fakültesi’nden mezun olmaya hazırlanan Gökberk şimdilerde dükkânın başına geçmiş.
NE SİYASETİ GEZELİM, TOZALIM
Siyaset hayatı nasıl başladı?
Hacer Yılmaz: Siyaset hayatımızda hep vardı. Ümit MHP’nin il ve ilçe yönetimlerinde çalıştı. İl başkanlığı yaptı. Milletvekili adayı olacağını söyledi. Emekli olmayı düşünüyordum. ‘Yıllardır uğraştık, didindik; ne siyaseti birlikte gezelim tozalım’ dedim. Çok istiyordu.
Ümit Yılmaz: Tabandan, Ülkü Ocakları’ndan gelince en büyük hayallerimden biri il başkanlığıydı. İl başkanlığı yaptım. 15 Temmuz süreciydi üstelik. Hem eşim hem de çocuklarım her dönemde destek oldular.
Seçim çalışmalarına katıldınız mı?
Hacer Yılmaz: Kayınvalidem, arkadaşlarımız, akrabalarımız, çocuklar hep birlikte çalıştık. Kayınvalidem ile birlikte lavanta keseleri yaptık. Kapı kapı lavanta kesemizi dağıttık.
24 Haziran akşamı rahat bir nefes almışsınızdır.
Hacer Yılmaz: Nerede... AK Parti Düzce’de oyları dört kez saydırdı. Bir hafta seçim kurulunun önünde yattık. ‘Tamam, oldu’ diyorlar. Ümit ile birbirimize sarılıyoruz; ‘Hayır, bir kez daha sayılacak’ diyorlar, ayrılıyoruz.
Ümit Yılmaz: En geç seçilen vekilim. Gazı kaçmış gazoz gibi (Gülüyor).
DÜĞÜNÜMÜZDE HİÇ OTURMADAN OYNAMIŞIZ
Ümit Bey söylediği gibi romantik değil mi?
Hacer Yılmaz: Evet romantik değildir ama ben hallediyorum. Evlendik aylarca evimizde ışıklar yanmadı. Girişten beri mumları diziyordum, uzun süre yemeğimizi mum ışığında yedik. Hepsinin doğum gününü kutlarım kendiminkini zorla kutlatırım. Unutturmam.
Ümit Yılmaz: Özel günlerin hepsinin kapitalizmle ilgili olduğunu düşünüyorum ama eşim bir hafta önceden küçük küçük hatırlatmaya başlar. Romantik değilim ama hareketliyim. Kendi düğününde en çok oynayan damatlardan biriyimdir herhalde. Eşimle birlikte hiç oturmadan oynadık. Düğünde en çok biz eğlenmişiz, herkesle oynamışız. Düğün videosunu izlerken bile yoruluyoruz.
ZORLA ROMANTİK YAPIYORUM
Birbirinizi anlatın.
Hacer Yılmaz: Eşim ölümüne çalışan biridir. Dürüst hatta fazla dürüst olduğunu düşünüyoruz. Güvenilirdir. Kinci değildir ama unutmaz. Ben onu zorla romantik yapıyorum. Dünyanın en düzenli insanı olabilir. Komiktir, hoş sohbettir, esprilidir.
Ümit Yılmaz: Çok pozitif bir insandır. En negatifte, ekside olduğum dönemlerde bile beni olduğum yerden tutup çıkarmıştır. Rahatlatır insanı, germez ama kuralcıdır, evde de öğretmendir yani.
4 AY İÇİNDE HER ŞEYİMİZ YOK OLDU
Hayatınızın en önemli dönüm noktası neydi?
Hacer Yılmaz: Deprem hatta depremler... 1999, 17 Ağustos Gölcük ve 12 Kasım Düzce depremi hayatımızı altüst etti. Evlendik evimizi, arabamızı aldık. Bir yıl içinde bebeğimiz oldu, her şey yolunda gidiyor derken o korkunç 17 Ağustos depremi oldu. Arabamız gitti, eczane çöktü. Sallandık; eşimi benim üzerimden atlayıp Gökberk’i kucağına alıp oturduğunu gördüm sadece. Eşim fırladı, onun olduğu yere gardırop düştü. O gece apartmandan çıktığımızda çığlık sesleri geliyordu, yan binalarımız yerle bir olmuştu. Bir süre sonra o çığlıklar yerini derin bir sessizliğe bıraktı. Ölümün, kaybın korkunç yüzüyle karşılaştık. Düzce depreminde de evimizi kaybettik. İki depremde dört ay içinde her şeyimiz yok oldu. Eczane iki kez gitti. Eşim ilk bir hafta hiç uyumadı. Sürekli mutfakta oturuyordu. O bir haftada saçları beyazladı. Kısa zamanda beyazlıyormuş gördük. Bir deri bir kemik kaldı, yemedi içmedi. Gündüzleri de eczanenin önüne gidip bakıyormuş, enkaz kaldırılırken bir şey çıkarabilir miyiz diye.
ZOR TOPARLANDIK
Ümit Yılmaz: Eksiden başlıyorsunuz, sıfırdan bile değil. 38 eczane vardı Düzce’de sadece birinde sigorta varmış. Zor toparlandık. Eşim öğretmendi, önce prefabrik eczaneyi kurduk. Enkazdan ilaçları çıkaramadık. Tekrar bir yerden başlıyorsunuz, mecbursunuz. Depremin öğrettiği en önemli şey bu oldu. Çok sevdiğimiz arkadaşlarımızı kaybettik. Maddi olarak kaybettiğiniz her şeyin bir gün yerine koyabilirsiniz veya koymasanız da olabilir. Ama eşinizi, dostunuzu, uzvunuzu kaybettiğiniz zaman onlar geri gelmiyor. Tefekkür etmeyi de öğrendik tedbirli olmayı da. Eşimin o zor dönemlerde eve çok büyük destekleri oldu hem maddi hem manevi.