Shakespeare'in ölümsüz yönetim anlayışı

Güncelleme Tarihi:

Shakespearein ölümsüz yönetim anlayışı
Oluşturulma Tarihi: Nisan 01, 2002 11:28

Günümüzün şirket liderleri çoğu zaman, Shakespeare’in yarattığı trajik ve prototip karekterlere olağanüstü derecede benzeyen roller “canlandırırlar”. Kimi şirketler, Shakespeare’in eserinde sözünü ettiği geçmiş zaman krallığında olduğu gibi, elindeki yetkileri bırakmaya niyetli olmayan yaşlı “Kral Lear’lar” tarafından yönetilmektedir.

Hırsları nedeniyle gözleri kör olan şanssız yöneticilerin, tıpkı on birinci yüzyılda İskoçya’dayaşayan Macbeth’in yaptığı gibi, şirketlerini önce yıprattıkları ve ardından yok ettiklerine dair haberler sıkça duyulur olmuştur. Belalıların belalısı Lago benzeri hain görevliler, Othello benzeri meslektaşlarına istediklerini yaptırırlar.

Önemli olaylar karşısında büyük adamlar

Shakespeare’in oyunları, özlü bir Rönesans anlayışının ve önemli olaylardan daha çok, büyük adamlar ile onların çelişkilerine ve tutkularına ilgi duyan bir dehanın ürünüdür.

Shakespeare’in yarattığı karakterler, sürekli olarak, öylesine bir şiddetle ön plana çıkartılır ki, bu da onlara duyulan ilgiyi, çoğu zaman komplonun yarattığı heyecan kadar güçlü kılar. Shakespeare tiyatrosunu, Shakespeare’in Anlamı adlı eserinde araştıran Harold C. Goddard şöyle demiştir: “Shakespeare, yaşam gibidir. Farklı yaşam şekilleri olduğu gibi, onu değerlendirmenin de farklı yolları vardır. Shakespeare’in eserlerinde işlenen felsefelerin tümü, teker teker keşfedilmektedir... Aşık, öğrenci, öğretmen, bilgin, yönetmen, oyuncu; hepsi, diğerinin gözden kaçırdığı bir noktayı yakalar.”

Rönesans döneminin psikoloğu

Yunanlı oyun yazarı Sofokles gibi, William Shakespeare da (1564-1616), filozoftan çok, bir psikologdur. Başarılı ve trajik liderlik vakalarının ve iktidarın keskin bir gözlemcisi olarak (eserlerin konusu, yaşadığı dönemin iktidarın merkezi olan kralın sarayında geçer), karakterlerinin gizli düşüncelerini ve kimi zaman da anlaşılmaz hareketlerini gözler önüne sererek, gerçek kişiliklerini ön plana çıkartmanın yollarını aramıştır. Bu nedenle, Shakespeare, diğer Rönesans yazarlarına kıyasla, insan doğasının derinliklerine daha fazla inmemizi sağlar. Oyunları, yazıldığı dönemde olduğu kadar, günümüz için de geçerlidir. Karakterleri de, Londra izleyicisi için olduğu kadar, bizim için de son derece gerçektir.

Shakespeare’in “yalnızca yaşadığı dönemin değil, tüm zamanların yazarı” olduğunu ilk kez ileri görüşleriyle saptayan kişi, kimi zaman rakibi de olan yakın dostu Ben Jonson idi. Shakespeare’in oyunları, dört yüz yıldan beri, insanların davranışları ve güdüleri, başarıları ve başarısızlıkları, zaferleri ve yenilgileri üzerine ikna edici düşünceler sunmuştur. Yaşamı boyunca, görkemli geçmişler, neşeli komediler ve dokunaklı trajedileri konu olarak işlediği otuz yedi oyun yazmıştır. Tiyatro izleyicisi kitlesinin sıradanbir üyesi dahi, Shakespeare’in büyük olasılıkla, İngilizce konuşulan dünyada, insan doğası ve ilişkilerinin en başarılı gözlemcisi olduğu sonucuna varır. Oyunlarının hala gündemde olması ve Barlett’s Familiar Quotations adlı eserde en çok kendisine yer verilmesi bu görüşü doğrular. Bugün dahi edebiyat alanında bir öncü olmasının nedeni, oyunlarının, insanoğlunu bütün ihtişamı ve zaaflarıyla yansıtmasıdır. Lear, Othello ve Macbeth’in hareketlerini yönlendiren gerçekler, bugün de varlığını sürdürmektedir. İnsan doğasının, o zamandan günümüze kadar pek değişmediği görülmektedir.

Shakespeare, ciddi anlamda ele alındığında, iyi bir eğitim almamıştı. Ben Jonson’a göre, “biraz Latince ve ondan daha az Yunanca biliyordu”. Yaşamı boyunca, yazmak, oyun sahnelemek ve tiyatro şirketlerini yönetmekle öylesine meşgul olmuştu ki, bilgin olmaya zamanı olmamıştı. Ancak, ana yurdu olan Stratford’da bir oyun yazarı olarak değil de, daha çok bir işadamı ve yatırımcı olarak tanınıyordu. Oyunlarında, tarihi gerçeklere uygunluk yönünden etkileyici bir doğruluk ya da edebi kusursuzluk söz konusu değildi. Ancak, Shakespeare’e, çocukluğundan itibaren, olağanüstü bir gözlem sezgisi bahşedilmişti; insanların alışkanlıklarını, duygularını ve davranışlarını keskin bir sezgiyle kavrıyordu veinsanları birbirinden farklı kılan özelliklerin ayırdına varmak ve dile getirmek konusunda üstün bir yeteneğe sahipti. Okuma merakı ile eğitim konusundaki eksikliklerini kapatmıştı.Büyük bir iştahla, döneminin önemli kitaplarını tüketmişti: Romalı şairlerin (özellikle Virgil ve Ovid), Plutarkhos’u, Chaucer’in, Montaigne’in ve hatta Rabelais’in eserlerini okumuştu.Shakespeare uzmanı A. L. Rowse’ın da ifade ettiği gibi, “William Shakespeare, tartışmasız bir şekilde dehası dışında her yönüyle son derece normal biriydi.”

Shakespeare aynı zamanda zeki bir siyasetçiydi. Başyapıtlarını, soylu hamilerini memnun etmek için yazdığını söylemek her ne kadar haksızlık olsa da, kurulan bağlantılar en azından Macbeth adlı trajedisinde bu gerçeği doğrulamaktadır. Shakespeare’in hamisi olan Kral 1. James, adı geçen oyun yazılmadan üç yıl önce tahta çıkmıştı. İskoçtu ve Macbeth de, İskoçya tarihi üzerine kurgulanmış tek Shakespeare oyunudur. James, kısa oyunları severdi ve Macbeth de, Shakespeare’in en kısa oyunudur. James, büyü konusunda bir usta sayılabilirdi ve büyü de adı geçen oyunda büyük yer tutar. Son olarak, James, oyunda yer alan en önemli ve –en soylu- karakterlerden biri olan Macbeth’in can yoldaşı olan Banquo’nun soyundan geliyordu.

Klasiklerden Liderlik Dersleri

John K. Clemens - Douglas F. Mayer

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!