Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, TBMM'de yeni yasama yılı açılışı dolayısıyla 55 sayfalık bir konuşma yaptı. Sezer'in konuşmasının tam metni şöyle: Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Sayın Başkanı, Değerli Milletvekilleri, Yüce Meclisimizin 21. dönem dördüncü yasama yılına başlarken hepinizi en içten dileklerimle ve saygıyla selamlıyorum. Bugün sizlere yeniden hitap etmekten büyük onur ve mutluluk duyuyorum. Bir yıl önce, yine bu özel günde yaptığım konuşmada, Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu iç ve dış sorunların geniş bir dökümünü yapmış, bu sorunların üstesinden gelmemizin gerekliliği üzerinde durarak, çağdaşlaşma tasarımızın sürdürülmesi için atmamız gereken adımları ele almıştım. Bu yılki konuşmamda, ülkemizin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin gündeminde bulunan kimi önemli ve ivedi sorunları geleceğe yönelik bir bakış açısı içinde değerlendirmek istiyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin yeni yasama yılı başlarken dünyamız çok önemli bir gelişmeye sahne olmuştur. Amerika Birleşik Devletleri'nde meydana gelen ve çok sayıda masum insanın ölümüne yol açan insanlık dışı terörist saldırıları en güçlü biçimde kınamaktayız. Bu zor günlerinde dostumuz ve müttefikimiz Amerikan halkının yanında yer aldığımızı bir kez daha vurgulamak isterim. Terörden çok çekmiş bir ülke olarak Türkiye, Amerikan halkının acısını yürekten paylaşmaktadır. Sayın Başkan, Değerli Milletvekilleri, Büyük
Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyetimizin sağlam temellerine ve sarsılmaz ilkelerine dayanarak hep ileri gitmiş olan Türkiye bir dönüm noktasına gelmiştir. Son bir yılda yaşadığımız sorunlar, vardığımız bu dönüm noktasında zaman yitirmeden kimi köklü kararlar almak zorunda olduğumuzu göstermiştir.  Türkiye, dünyanın en sorunlu bölgelerinin kesiştiği noktada yer almaktadır. Bu durum, dış politikamızın oluşturulup yürütülmesinde olduğu gibi, ekonomik ve toplumsal politikalarımızın uygulanmasında da çeşitli güçlükler yaratmakta, hükümetlerimizin üzerinde ek yükler oluşturmaktadır. Ancak, demokrasisini en gelişmiş düzeye çıkarma yönünde gerekli ulusal kararlılığa ve güce sahip olan ülkemizin, içinde bulunduğu sorunları kısa sürede çözüme kavuşturabilecek yetkinlikte olduğuna kuşku yoktur. Sorunlarımıza çözüm ararken, geçmişe değil geleceğe bakmamız ve şu soruyu kendimize sormamız gerekmektedir: Nasıl bir Türkiye istiyoruz? Bu soruya vereceğimiz yanıt, yaklaşımımızı, yönelimimizi oluşturacaktır. Ben, bu soruya tüm Türk Ulusu'nun ortak bir yanıt vereceğinden eminim: Yoksulluk, eğitimsizlik, yolsuzluk gibi temel sorunlarını çözmüş, bireylerinin hak ve özgürlüklerini en geniş biçimde güvence altına almış, çağdaş uluslar topluluğunun saygın üyesi durumuna gelmiş, gelişime açık, aydınlık bir Türkiye. Ülkemizin bu doğrultuda bir dönüşüm gerçekleştirmesinde Anayasamızda yapılmakta olan değişiklikler kuşkusuz önemli bir yere sahip olacaktır. Anayasamızın değiştirilmesine yönelik olarak Yüce Meclisimizce sürdürülen çalışmanın, tüm siyasal partilerimizin yapıcı katkılarıyla ilerlemekte olması memnunluk vericidir. Sayın Başkan, Değerli Milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti'nin özünde, barışçı bir dış politika, laiklik, hukukun üstünlüğü, özgürlükçü, çoğulcu ve katılımcı demokrasi ile insan hak ve özgürlüklerine saygı ilkeleri bulunmaktadır. Yüce Atatürk'ün önderliğinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti, çok kısa bir sürede toplumsal yaşamın her alanında gerçekleştirdiği devrimlerle Türk Ulusu'nu, ortak coğrafyayı ve tarihi paylaştığı Avrupa ailesiyle ilk kez aynı değerler sisteminde buluşturmuştur. Cumhuriyet'in kurulmasıyla birlikte hukuk ve toplum düzenini Batı normlarına göre düzenleyen Türkiye, başta basın özgürlüğü ve örgütlenme hakkı olmak üzere, açık ve katılımcı bir toplum düzeni kurma yolunda çok önemli adımlar atmıştır. Türkiye'nin demokratik gelişimi ve hukuk düzeni, dinamik bir evrim sürecine girmiştir. Avrupa Birliği üyeliği, bu sürecin halkalarından biridir. Türkiye Cumhuriyeti, Avrupa Birliği üyesi ülkelerle ortak evrensel değerleri esas alan, barışçı ve aydınlık bir geleceği paylaşma ve bu konuda katkılarda bulunma kararlılığındadır. Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği, Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesini ve Atatürk'ün geleceğe bakışını doğrulayan bir aşama olarak değerlendirilmektedir. Avrupa Birliği'nin tam üyelik sürecinde atmamız gereken adımlardan biri olarak"Türkiye Ulusal Programı" kabul edilmiştir. Türkiye Ulusal Programı, "Avrupa Birliği müktesebatının üstlenilmesi" alt başlığını taşımakta ise de, aynı zamanda, çağdaş değerlere uyumu vazgeçilmez bir yaşam biçimi ve sürekli bir erek olarak benimseyen Türk Ulusu'nun çağdaşlaşma tasarısını sürdürme kararlılığının somut bir göstergesidir. Önümüzdeki yeni çağdaşlaşma sürecinde, siyasal, yönetsel ve yargısal reformların yapılması gereklidir. Bunun için, Devlet organları arasında görev ve yetkileri dengeleyen, hukuk devleti ilkesini üstün kılan özgürlükçü, güvenceli anayasa ve yasa kurallarının geliştirilmesi zorunludur. Türkiye Büyük Millet Meclisi son iki hafta içinde, siyasal partilerin yapıcı katkılarıyla tarihsel bir görevi yerine getirmiştir. Anayasamızda yapılması öngörülen değişikliklerin yoğun bir çalışma sonucunda kabul edilmiş olmasını, Anayasamızın daha özgürlükçü, katılımcı ve güvenceli bir belge durumuna getirilmesi yönünde önemli bir adım olarak değerlendirmek gerekir. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Sayın Başkanını ve Değerli Milletvekillerimizi, bu güç görevi sorumluluk duygusu içinde başarıyla yerine getirdikleri için kutluyorum. Bu Anayasa değişikliği, Yüce Meclisimizin tarihinde her zaman takdirle anımsanacaktır.  Anayasalar, devletlerin hukuksal yapısını en üst düzeyde belirlemektedir. Bu nedenle, devletlerin geçirdikleri evrimi de yansıtmak zorundadır. Anayasalar bu yönüyle yaşayan belgelerdir. Parlamentomuzun Anayasamızda değişiklikler yaparak attığı tarihsel adımı ileride de gereksinimlere karşılık verecek biçimde sürdüreceğine inanıyorum. Sayın Başkan, Değerli Milletvekilleri, Saydam bir Devlet yönetimine kavuşabilmek için yasama dokunulmazlığı ile Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında soruşturmayı düzenleyen kuralların yeniden ele alınması yararlı olacaktır. Yasama dokunulmazlığının amacı, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin Parlamento'daki yasama görevlerini hiçbir kuşku ya da ceza tehdidi altında kalmadan yerine getirmelerinin sağlanmasıdır. Buna göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, bunları dışarıda yinelemekten ve açıklamaktan sorumlu olmamaları gerekli ve yeterlidir. Bununla birlikte, yasama sorumsuzluğu dışındaki etkinlikleri nedeniyle haklarında suçlama bulunan milletvekillerinin yargılanabilmeleri için Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce dokunulmazlıklarının kaldırılmasına gerek olmamalıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından dokunulmazlığın kaldırılması yönünde bir kararın alınmaması durumunda, milletvekillerinin yargılanamaması ceza adaletinde eşitlik ilkesiyle çelişmekte ve Yüce Meclis'in saygınlığını zedeleyecek örnek olayların yaratılmasına yol açmaktadır. Anayasamızın yanısıra, temel yasalarda da günün koşullarına uygun değişikliklerin yapılması gereklidir. Siyasi Partiler ve
Seçim yasaları bunların başında gelmektedir.   Demokratik siyasal yaşamımızın vazgeçilmez ögeleri olan siyasal partiler, çoğulcu siyasal yapının, siyasal kültürün oluşturulup geliştirilmesinde ve halkın siyasete katılımının sağlanmasında başlıca rolü üstlenmişlerdir. Dolayısıyla, partilerin sağlıklı biçimde işleyebilmeleri için parti içi demokrasinin sağlanması ve partilerin parasal kaynaklarının saydamlaştırılması önem taşımaktadır. Çağdaş demokrasilerin özünü oluşturan uzlaşma kültürünün geliştirilip yerleştirilmesi de önemli görülmektedir. Bu nedenle, öz eleştirimizi iyi yapmalı, sivil toplumla Parlamento arasındaki iletişimi sağlam temeller üzerinde yeniden işletecek bir yapı oluşturmalıyız. Son olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin yapısına ilişkin bir düşüncemi aktarmayı da görev kabul etmekteyim. Bildiğiniz gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin sayısı 1982 Anayasası'nda 400 olarak öngörülmüştü. Daha sonra, 1987 yılında bu sayı 450'ye, 1995 yılında da 550'ye yükseltilmiştir. TBMM üye sayısının, 1982 Anayasası'nın ilk biçiminde olduğu gibi 400'e indirilerek çalışmalarına etkinlik kazandırılabileceğini düşünüyorum. TBMM üye sayısında yapılacak bir azaltma kamuoyunun beklentilerine de uygun düşmektedir. Değişikliğin ilk seçimden sonraki seçimde oluşacak Meclis için geçerli kılınması kimi sorunları önlemesi yönünden gerekli görülebilir. Sayın Başkan, Değerli Milletvekilleri, Türkiye artık insan hakları alanında köklü adımlar atmak, bu konudaki olumsuz uygulamalara son vererek insan hakları ihlallerini ortadan kaldırmak zorundadır. Türkiye'nin bu konuda yöneltilen eleştirilere gerekçe oluşturacak uygulamalara meydan vermemesi gereklidir. İnsan haklarının korunup güvence altına alınması için yasal ve yönetsel düzenlemeler yeterli olmamaktadır. İlgili tüm yetkililerin bu konuda eğitilmeleri, hata, ihmal, kötüniyet gibi etkenlerin ortadan kaldırılması da aynı ölçüde gereklidir. Günümüzde uluslararası bir boyut kazanan insan hakları, iç hukuk konusu olduğu kadar dış politikayı da ilgilendirmektedir. Tüm çoğulcu demokratik toplumların paylaştığı bir değer olan insan haklarının ülkemizde eksiksiz uygulanabilmesi için Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi'nin bu alanda kabul ettiği sözleşmelerde yer verilen kuralları gerekli ve yeterli ölçüde ulusal hukukumuza aktarmak zorunda olduğumuzu da anımsatmak isterim. Sayın Başkan, Değerli Milletvekilleri, Demokratik toplumlar, temel hak ve özgürlüklere dayanan toplumlardır. Bu tür toplumlarda devletin görevi, temel hak ve özgürlükleri korumak ve geliştirmektir. Temel hak ve özgürlükler arasında, düşünce özgürlüğü, özellikle düşünceyi açıklama özgürlüğü önemli bir yer tutar. Düşünce ve düşünceyi açıklama özgürlüğünün kullanılmasının olağan yollarından biri basındır. Basın özgürlüğü, çağdaş anayasalarda, basının, düşünce ve düşüncenin açıklanmasında oynadığı önemli rol gözönünde tutularak, temel hak ve özgürlüklerin özel bir türü olarak düzenlenmiştir. 1982 Anayasası'nın 26. maddesinde, düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün
haber alma ve verme özgürlüğünü de kapsadığı, 28. maddesinde de, basının özgür olduÄŸu, devletin basın ve haber alma özgürlüğünü saÄŸlayacak önlemler alacağı belirtilmiÅŸtir. Basın özgürlüğü, düşünceyi açıklama özgürlüğünü tamamlayan ve onun kullanılmasını saÄŸlayan bir özgürlüktür. Düşünce özgürlüğü, düşüncelerin özgürce açıklanması yanında, bunları yayma ve öğrenme özgürlüğünü de içerir. Bu nedenle, basın özgürlüğünün, okuyucuların, izleyicilerin ya da dinleyicilerin haber alma ve görüşlerini öğrenme özgürlüğü yönünden de deÄŸerlendirilmesi gerekir. Haber alma ve verme hakkı ya da haberlere ulaÅŸma özgürlüğü, okuyucu, izleyici ya da dinleyicinin bireysel hakkı olarak düşünülemez. Bunlar, kollektif hak ve özgürlüklerdir. Demokratik toplumlarda basının iÅŸlevi, kamu yararını ilgilendiren olay ve konularda açıklamalar yapmak, haber ve bilgi vermek, eleÅŸtiri ve deÄŸer yargıları sunarak kamuoyunu oluÅŸturmak, toplumu aydınlatmaktır. Basının bu önemli iÅŸlevi nedeniyle basın özgürlüğünün, kamu güçlerine karşı olduÄŸu kadar özel güçlere karşı da korunması gerekmektedir. Bu baÄŸlamda, bir kez daha yinelemek gerekir ki, basın-yayın tekelinin oluÅŸmasına karşı gerçek sınırlamalar koymak, bu kesimin çoÄŸulcu özelliÄŸini koruyucu önlemler almak devlete düşen bir ödevdir. Bağımsız ve yansız yayıncılığın sürdürülebilmesi için alınacak önlemler de bu ödev kapsamına girmektedir. Öte yandan, bu sosyal görevini yerine getirebilmesi için basın özgürlüğü ile donatılan basın-yayın organlarının da sorumluluk bilinciyle hareket etmesi zorunludur. YaÅŸanılan son olaylar göstermiÅŸtir ki, Anayasa ve yasalarda temel hak olarak düzenlenen basın özgürlüğü ile kiÅŸilik hakkının birbiriyle çatışması her zaman olanaklıdır. Bu konuda dengeyi saÄŸlamak, Devletin olduÄŸu kadar basın-yayın organlarının da görevidir. Demokratik toplumlarda, hem basın özgürlüğü, hem de kiÅŸilik hakkı, temel hak ve özgürlük olarak anayasalarda düzenlenip korunmuÅŸ olmakla birlikte, kiÅŸilik hakkının, basın özgürlüğünün sınırlarından birini oluÅŸturduÄŸunda duraksamaya yer yoktur. Basın, demokratik toplumun vazgeçilmez koÅŸulu, zorunlu ögesi, kiÅŸi ise, kurucu ögesi, varlık nedenidir. Basın, kamu yararını ilgilendiren konu ve olaylarda kamuoyunu oluÅŸturma, bu konuda toplumu aydınlatma iÅŸlevini yerine getirirken, toplumu ilgilendiren, kamu yararıyla ilgili olayları açıklamak, olaylar hakkında haber vermek, deÄŸerlendirme ve eleÅŸtiriler yapmakla yükümlüdür. Ancak, sözkonusu olaylar çoÄŸu kez belirli kiÅŸilerle ilgili olabilir. Bu gibi durumlarda basın, olayı açıklarken ya da deÄŸerlendirme ve eleÅŸtirme hakkını kullanırken, kiÅŸilik haklarına, özel yaÅŸama, mesleki ve ticari saygınlığa özen göstermeli, kiÅŸinin maddi ve manevi zarara uÄŸramasına neden olmamalıdır. Sonuç olarak, basın özgürlüğünün ardında, bireyi ve dolayısıyla bireysel hak ve özgürlükleri temel alan, demokrasinin tüm kurum ve kurallarına yürekten inanan bir sorumluluÄŸun bulunduÄŸu gözardı edilmemelidir. Sayın BaÅŸkan, Sayın Milletvekilleri, Kalkınmanın ve toplumsal gönenci yükseltmenin temel yolu, kendi dinamikleri içinde iÅŸleyen, güçlü bir ekonomiden geçmektedir. Toplumun tüm kesimlerinde, Türk ekonomisinin geleceÄŸine iliÅŸkin bir karamsarlık havası gözlenmektedir.   Ülkemiz ekonomisinde bugün bir geçiÅŸ süreci yaÅŸandığı, geleceÄŸe yönelik kimi belirsizliklerin güven ortamının oluÅŸturulmasını engellediÄŸi ve bu durumun da ekonomik verilerin dengeye oturtulmasını güçleÅŸtirdiÄŸi tartışma götürmez bir gerçektir. Bu nedenle, Türkiye ekonomisinin içinde bulunduÄŸu durum ve bununla baÄŸlantılı olarak gelir dağılımındaki adaletsizlik, enflasyonun yüksekliÄŸi, geçim sıkıntısı, yoksulluk, iÅŸsizlik gibi sorunlar ülke gündemindeki öncelikli yerini korumaktadır. Temel ereÄŸimiz, ülkenin kalkınma ve geliÅŸmesine koÅŸut olarak, Türk insanının, çaÄŸdaÅŸ dünyanın evrensel deÄŸerlerinin yaÅŸama yön verdiÄŸi bir toplumsal düzende, geleceÄŸe güvenle bakmasını saÄŸlayacak atılımları yapmak olmalıdır. Dünyamızın genel bir ekonomik durgunluk içine girmekte olduÄŸu yönünde güçlü belirtiler ortaya çıkmıştır. SoÄŸuk SavaÅŸ sonrası dönemde hız kazanan küreselleÅŸme sürecinin ulusların omuzlarına yüklediÄŸi sorunların yanısıra, dünya çapında bir ekonomik bunalımın etkilerine göğüs germek, planlarımızı buna göre yapmak zorundayız. Uluslararası düzeyde talep ve dışsatım daralırken iÅŸsizlik artmakta, yoksullaÅŸma ciddi boyutlara ulaÅŸmakta, zengin ile yoksul arasındaki uçurum büyümektedir. Ãœlkeler arasında ve birçok ülkenin kendi içinde ekonomik eÅŸitsizliklerin derinleÅŸmesi, küçük bir kesimin ulusal gelirin büyük bölümünü elde etmesi, ekonomik ve toplumsal sorunların çözümünü güçleÅŸtirmektedir. Öte yandan, uluslararası parasal sistemin yeterliliÄŸinin giderek daha fazla sorgulanır olması, küresel ekonomik düzenin inandırıcılığını sarsmakta, küreselleÅŸme karşıtı akımları güçlendirmektedir. Amerika BirleÅŸik Devletleri, Japonya ve Avrupa BirliÄŸi ülkeleri gibi geliÅŸmiÅŸ ekonomilerde görülmeye baÅŸlayan ve domino etkisi yapan ekonomik durgunluk, kuÅŸkusuz ülkemiz için de olumsuz koÅŸullar yaratmaktadır. 11 Eylül'de Amerika BirleÅŸik Devletleri'nde meydana gelen terörist saldırılar da bu olumsuz koÅŸulları artırmıştır.   Türkiye son bir yıldır güç bir dönemden geçmektedir. Ekonomik etkinliklerimizde ve gayrisafi milli hasılamızda görülen daralma kaygı vericidir. Bu daralma eÄŸiliminin, Hükümetimizin Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin desteÄŸinde almakta olduÄŸu önlemlerle tersine döndürüleceÄŸine inanmaktayız. Henüz düzlüğe çıkmış deÄŸiliz. Ancak, bugüne dek ulus olarak gösterdiÄŸimiz özveri ve dayanışma, ekonomimizin yakın bir gelecekte, daha saÄŸlam temeller üzerinde güçlü bir yapıya kavuÅŸacağına olan umudumuzu artırmaktadır. Ekonomimizin yabancı paralara endeksli olmaktan kurtarılarak ulusal para birimimizin saygınlığına ve gücüne kavuÅŸturulması amacıyla Hükümetimiz ve sivil toplum örgütlerince baÅŸlatılan giriÅŸimlere halkımızın verdiÄŸi destek sevindiricidir. Ekonomik sorunlarımıza çözüm ararken gündelik kaygılarla hareket etmekten kaçınılmalıdır. Ekonomimize planlı bir yaklaşımla ve uzun erimli bir stratejiyle yeni bir yön vermemiz zorunlu duruma gelmiÅŸtir. Büyümemizi belirli bir stratejiyle gerçekleÅŸtirmeli, ekonomimizi bu hükümetlerüstü stratejik yaklaşımla yönlendirmeliyiz. Uluslararası ekonomik sistemle bütünleÅŸme yönündeki çabalarımızı sürdürürken, yerli üretim yapımızın korunup güçlendirilmesine ve yerli üreticilerimizin uluslararası rekabet gücünün artırılmasına öncelik vermeliyiz. Bu yaklaşımın, küreselleÅŸmenin yarattığı sorunların üstesinden gelebilmenin de en akılcı yolu olduÄŸunu düşünüyorum. Türk ekonomisinin geleneksel temel direkleri olan tarım ile kamu kesiminin ekonomideki rolünü ve etkinliÄŸini yeni bir gözle deÄŸerlendirmemizin de gerekli olduÄŸuna inanıyorum. Tarım, kendi nüfusumuzu beslemek için olduÄŸu kadar, tarıma dayalı geleneksel dışsatımı desteklemek için de önemlidir. Kamu kesiminin 78 yıldır ülke ekonomisinin geliÅŸmesinde oynadığı rolü gözardı edemeyiz. Aynı biçimde, doÄŸal kaynaklarımızın daha etkin yöntemlerle iÅŸletilip deÄŸerlendirilmesi de, üzerinde durmamız gereken konulardan biridir.   Son yıllarda açıkça tartışılmaya baÅŸlanan ve yönetimin saydamlaÅŸmasını engelleyen ihale sistemimizin de bir an önce Avrupa BirliÄŸi ölçütlerine uygun bir yapıya kavuÅŸturulması gerekmektedir. "Devlet ihalesi" olarak adlandırdığımız kamu ihalelerinde, Avrupa BirliÄŸi ülkelerinde geçerli olan yöntemleri mevzuatımıza kazandıracak düzenleme hızla gerçekleÅŸtirilmelidir. Yöntemler, ihalenin yapılma sürecini tüm olası öneri sahiplerinin rekabetine açacak biçimde tasarlanmalıdır. Yasal düzenlemede, istekliler arasında rekabete olanak tanıyacak biçimde ayrımcılığın önlenmesi, saydamlık ve nesnellik ilkeleri üstün tutulmalıdır. Ekonomimizin dışa açılmasında ve uluslararası ticaret sistemiyle bütünleÅŸmesinde büyük iÅŸlev üstlenmiÅŸ olan bir baÅŸka ekonomik etkinlik alanı denizciliÄŸimizdir. Önemli bir deniz ülkesi olarak, denizcilik kesiminin korunup geliÅŸtirilmesi için daha çok çaba göstermeliyiz. Avrupa BirliÄŸi'yle bütünleÅŸme süreci içinde deniz ticaret filomuzun Avrupa BirliÄŸi ülkelerinin deniz ticaret filoları karşısındaki rekabet gücünün artırılması kaçınılmaz duruma gelmiÅŸtir. Son ekonomik bunalım nedeniyle ekonomik sıkıntıları artan deniz ticaret filomuzun daha fazla küçülmesinin önlenerek geniÅŸlemesine destek olunması ve yabancı bayraklı gemilere olan gereksinimin olabildiÄŸince azaltılması amacımız olmalıdır. Avrupa BirliÄŸi ülkelerinin çoÄŸunun önümüzdeki yıl tek para birimine geçmesiyle Avrupa'da bir "Euro" bloku oluÅŸmuÅŸ olacaktır. Bu durum, ekonomimizin Avrupa ekonomileriyle tam anlamıyla bütünleÅŸmesini saÄŸlayacak adımların zaman geçirmeksizin atılmasını gerektirmektedir. Günümüzde yabancı sermaye yatırımları, bir ekonominin büyümesi, çeÅŸitlenmesi ve rekabet gücüne kavuÅŸması yönünden belirleyici bir rol oynamaktadır. Bu rol, ekonomik önceliklerimiz baÄŸlamında yönetsel engellerin kaldırılmasını saÄŸlayacak ve yabancı sermaye yatırımlarının giriÅŸini özendirecek önlemlerin uygulamaya konulmasını gerekli kılmaktadır. Hükümetimizin bu yönde atmaya baÅŸladığı umut verici adımların, içinde bulunduÄŸumuz ekonomik koÅŸulların düzeltilmesine katkıda bulunmasını diliyoruz.  Ülkemizin bugün önemli bir dönemeçten geçmekte olduÄŸunu bir kez daha belirtmek isterim. İçinde bulunduÄŸumuz güç koÅŸullar, birlik ve dayanışmamızı artırarak korumamızı daha da zorunlu kılmaktadır. YaÅŸanan ekonomik sıkıntıların aşılmasında toplumun tüm kesimlerine ve tüm yurttaÅŸlarımıza görev düşmektedir. ÇeÅŸitli ortamlarda daha önce de vurguladığım gibi, özel çıkarların bir yana bırakılarak, ülkenin geleceÄŸinin ve toplumsal çıkarların ön planda tutulması, çıkar amaçlı söylentilerle davranılmaması her zamankinden daha çok önem taşımaktadır. Sayın BaÅŸkan, Yüce Meclisimizin Sayın Ãœyeleri, YolsuzluÄŸun ekonomimize ve toplumumuza maliyeti yüksektir. Yolsuzluk, siyasal sisteme duyulan güvensizliÄŸi körüklemekte, ekonominin iÅŸleyiÅŸini ve ülkeye yabancı sermaye giriÅŸini engellemektedir. Yolsuzluklarla savaşım ve yönetimde saydamlığın saÄŸlanması konusunda toplumumuzun Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden beklentisi yüksektir. Ulus iradesinin oluÅŸtuÄŸu Yüce Meclisimizin bu konuda öncülüğü üstlenerek, gereken yasal düzenlemeleri ivedilikle gerçekleÅŸtirmesi, halkımızın temiz toplum beklentisine yanıt verecek ve Türkiye'nin kimi uluslararası çevrelerdeki olumsuz görüntüsünün giderilmesine katkıda bulunacaktır. Yolsuzlukların üzerine gidebilmek için yönetimde saydamlık ve etkili bir denetim gereklidir. Yolsuzlukların kalıcı biçimde ortadan kaldırılabilmesi ve temiz toplumun yaratılması kuÅŸkusuz yalnız Devletin sorumluluÄŸunda deÄŸildir. Yolsuzlukların kökünün kazınması ve yönetimde saydamlığın saÄŸlanabilmesi için özel kesime ve yurttaÅŸlarımıza da görev düşmektedir. Bilinçli ve istekli yurttaÅŸlar, temiz toplumun koruyucuları olacaklardır. Sayın BaÅŸkan, Yüce Meclisimizin DeÄŸerli Ãœyeleri, Ekonominin saÄŸlıklı temeller üzerinde iÅŸlemesini saÄŸlayacak bir yapılanmadan söz ederken, bir konuya deÄŸinmekte yarar görmekteyim. Anayasa'nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir sosyal hukuk devleti olduÄŸu belirtilmiÅŸtir.  Anayasa'nın 5. maddesinde ise, bireyin ve toplumun gönenç, huzur ve mutluluÄŸunu saÄŸlamak; bireyin temel hak ve özgürlüklerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle baÄŸdaÅŸmayacak biçimde sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmak; insanın maddi ve manevi varlığının geliÅŸmesi için gerekli koÅŸulları hazırlamaya çalışmak devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır. 5. maddenin gerekçesinde de, devletin, aynı zamanda ulusun huzurunu saÄŸlamakla, bireylerini mutlu kılmakla, bireyin yaÅŸam savaşımını kolaylaÅŸtırmakla yükümlü olduÄŸu vurgulanmış, bireyin "insan onuruna" uygun bir ortam içinde yaÅŸamasını gerçekleÅŸtirmenin sosyal devletin görevi olduÄŸu belirtilmiÅŸtir. Sosyal devlet, bireyi ekonomik yaÅŸama yenik düşürmeyen, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak gerçek eÅŸitliÄŸi, yani sosyal adaleti ve toplumsal dengeyi saÄŸlamakla yükümlü devlettir. Bireylerin sosyal hakları ve asgari yaÅŸam düzeyleriyle ilgilenerek onların gönenç, huzur ve mutluluk içinde yaÅŸamalarını saÄŸlamak, sosyal devletin temel amaç ve görevlerindendir. Sosyal devlet, bireyin gönencini ve huzurunu saÄŸlamakla kalmayıp, aynı zamanda güvenceye alan devlettir. Bu baÄŸlamda, iÅŸsizliÄŸi önleyici ve ulusal gelirin adaletli biçimde dağıtımını saÄŸlayıcı önlemler almak da sosyal devletin görevleri arasındadır. Devlet, sosyal niteliÄŸi nedeniyle, birey ile toplum arasında denge kurmak, emek ve sermaye iliÅŸkilerini dengeli olarak düzenlemek, özel giriÅŸimcinin güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını saÄŸlarken, çalışanların insanca yaÅŸaması ve çalışma yaÅŸamının kararlılık içinde geliÅŸmesi yönünde ekonomik, mali ve sosyal önlemleri alarak çalışanları korumak zorundadır.    Sayın BaÅŸkan, DeÄŸerli Milletvekilleri, Geçen Mart ayından bu yana Ulusal Programımızın yaÅŸama geçirilmesi ve Avrupa BirliÄŸi ölçütlerine uyum saÄŸlanması yönünde birçok alanda önemli aÅŸamalar kaydettik. Siyasal, ekonomik ve yönetsel alanlarda kapsamlı bir dönüşümü öngören Ulusal Programın zamanında ve kararlılıkla uygulanması, Türkiye'nin Avrupa'yla bütünleÅŸmesini ve uluslararası konumunu güçlendirmesini saÄŸlayacaktır. Bu tarihsel fırsatı iyi deÄŸerlendirmemiz gerektiÄŸine inanıyorum. Önümüzdeki aylarda, Avrupa BirliÄŸi, Türkiye'nin ilerleme raporunu deÄŸerlendirecektir. Bu deÄŸerlendirme öncesinde üzerimize düşenleri yerine getirerek aday ülkeler grubundan kopmamamız büyük önem taşımaktadır. GeniÅŸleme süreci içinde Avrupa BirliÄŸiÕne katılacak ülkelerin, Aralık 2002Õde KopenhagÕda yapılacak Avrupa BirliÄŸi zirvesinde belirlenmesi ve yeni üyelerin 2004 ya da 2005 yılında Avrupa BirliÄŸiÕndeki yerlerini almaları beklenmektedir. Bizim de, üyelik görüşmelerini 2003 yılı içinde ya da yeni üyeler Avrupa BirliÄŸiÕne katılmadan önce baÅŸlatmamızda büyük yarar vardır. Dolayısıyla bu aÅŸamada ereÄŸimiz, üyelik görüşmelerinin baÅŸlatılmasının kolaylaÅŸtırılabilmesi için, Türkiye ile Avrupa BirliÄŸi arasında kural uyumunu saÄŸlayacak tarama sürecinin 2002 yılında baÅŸlatılması olmalıdır. Avrupa BirliÄŸi Komisyonu'nun ülkemizle ilgili raporunun, dengeli ve üyelik yönelimimize ivme kazandıracak bir yaklaşımla hazırlanması gerektiÄŸini düşünüyor ve Avrupalı dostlarımızın bu konuda yapıcı ve destekleyici bir tutum içinde olmalarını bekliyoruz. Avrupa BirliÄŸi, Avrupa'da barış ve istikrarı, çok yönlü bir güvenlik anlayışıyla saÄŸlamayı baÅŸarmış, çatışma ve bölünmenin Avrupa'nın yazgısı olmadığını göstermiÅŸtir. Avrupa BirliÄŸi'ne üye olan ülkeler, ulusal kimlik ve birliklerini korumuÅŸ, aralarındaki anlaÅŸmazlıkları uzlaÅŸma yoluyla çözmüş, gönençlerini artırmış, farklılıklarını baÄŸdaÅŸtırıp ortak bir çıkar birliÄŸine dönüştürmüşlerdir. HoÅŸgörü, dayanışma ve uzlaÅŸma kültürü, Avrupa halklarını birleÅŸtirmiÅŸ ve Avrupa'yı çaÄŸdaÅŸ uygarlığın doruÄŸuna taşımıştır.   Avrupa BirliÄŸi üyeliÄŸi, Cumhuriyetimizin kurucu felsefesine ve dayandığı deÄŸerler sistemine uygundur. Ayrıca, Türkiye ile Avrupa BirliÄŸi'nin istikrar ve güvenliÄŸi ile stratejik, siyasal, ekonomik, ticari ve toplumsal çıkarları birbirini tamamlar niteliktedir. Türkiye, yaklaşık iki yıldır resmen aday olmasına karşın Avrupa BirliÄŸi'yle görüşmelerine henüz baÅŸlamamış tek aday ülkedir. Katılım görüşmelerine baÅŸlayabilmek için öncelikle siyasi ölçütleri yerine getirmek gerekmektedir. Avrupa BirliÄŸi, tarihsel geliÅŸimi içinde demokrasi ve insan haklarının yaygınlaÅŸtırılmasına iliÅŸkin belirgin bir tutum geliÅŸtirmiÅŸtir. Türkiye ise, Avrupa Konseyi üyesi olarak demokratikleÅŸme ve insan hakları normlarını benimsemiÅŸ olup, bu alandaki kimi eksikliklerini gidermeye çalışmaktadır. Hükümetimiz tarafından yürürlüğe konulan Ulusal Program, köklü bir dönüşüm gereksinmesinin esaslarını ortaya koymaktadır. Program, ülkemizin karşı karşıya bulunduÄŸu risk ve tehditleri de gözönünde bulundurarak Avrupa BirliÄŸi normlarına uyumu saÄŸlayacak bir yaklaşım öngörmektedir. Bu tasarının gerçekleÅŸtirilmesinde, Hükümete olduÄŸu kadar, Meclisimize ve halkımıza da büyük görevler düşmektedir. KonuÅŸmamın bundan önceki bölümünde deÄŸindiÄŸim Anayasa deÄŸiÅŸiklikleri ve siyasi ölçütlerle baÄŸlantılı uyum yasalarının Meclisimizden hızla geçirilmesi büyük önem taşımaktadır. Yüce Meclisimizi bu yönde atmakta olduÄŸu adımlardan dolayı kutluyorum. Türkiye'deki dönüşümün niteliÄŸinin, hızının ve süresinin Avrupa BirliÄŸi ülkelerindeki standartlar ve geniÅŸleme takvimiyle uyumlu olması, hem dönüşümlerimizi köklü kılacak, hem de sürecimizi hızlandıracaktır. Avrupa BirliÄŸi'yle bütünleÅŸmemizin belirsiz bir tarihe ertelenmesi ise, dış politikadan gümrük birliÄŸine kadar bir dizi alanda çıkarlarımızı etkileyebilecektir. Avrupa BirliÄŸi üyeliÄŸine güçlü destek vermekte olan halkımız, çaÄŸdaÅŸ norm ve standartlara ulaÅŸma çabalarında Avrupa BirliÄŸi'nin destek ve dayanışmasından yoksun kalacaktır. Türkiye'nin BirliÄŸin dışında kalması, BirliÄŸin evrimi ve politikaları üzerinde söz hakkı olmaması anlamına gelecektir. Böylece, Türkiye ve Avrupa'nın çıkarları zaman içinde farklılaÅŸabilecektir.   Türkiye Cumhuriyeti, benimsediÄŸi deÄŸerlerle kesin seçimini çaÄŸdaÅŸ uygarlık doÄŸrultusunda yapmıştır. Åžimdi, bu seçimin doÄŸal gereklerini bir an önce yaÅŸama geçirmeliyiz. Bunun için öncelikle, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları alanlarında, gerek yasalarımızı, gerek uygulamalarımızı, özel koÅŸullara ve sınırlamalara baÄŸlamadan, taraf olduÄŸumuz Avrupa Ä°nsan Hakları SözleÅŸmesi'ne uyarlamamız gerekmektedir. Türkiye'nin bu alanda yapacağı atılımlar, ülke bütünlüğümüzü pekiÅŸtirecek, yurttaÅŸlık bilincimizin geliÅŸmesine ivme kazandıracak ve Türk insanını uygar toplumlarla aynı hak ve ödev platformunda buluÅŸturacaktır. Bu atılımları gerçekleÅŸtirmek için gerekli birikimimiz ve temelimiz vardır. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin bu alanda baÅŸlatmış olduÄŸu olumlu çalışmaların, Türk siyasal yaÅŸamına yeni bir saygınlık ve güç kazandıracağına inanıyorum. Sayın BaÅŸkan, DeÄŸerli Milletvekilleri, Az önce ekonomik ve siyasal dönüşümümüzü nasıl bir bakış açısıyla gerçekleÅŸtirmemiz gerektiÄŸi üzerinde durdum. Ulusal çıkarlarımızın korunup geliÅŸtirilmesinde temel bir iÅŸlev gören dış politikamızın da aynı biçimde ileriye dönük bir bakış açısıyla deÄŸerlendirilmesi gerektiÄŸine inanıyorum. Dış politikamız, bir bölümü geçen yüzyılın baÅŸlarına uzanan, bir bölümü de coÄŸrafyamızın koÅŸullarından kaynaklanan çeÅŸitli sorunlara çözüm bulma yönünde çaba göstermektedir. SoÄŸuk Savaşın sona ermesi, ne yazık ki, Türkiye'nin çevresindeki istikrarı olumsuz etkilemiÅŸtir. Sovyetler BirliÄŸi'nin ve eski Yugoslavya'nın parçalanmasıyla ortaya çıkan sorunlar, barış ve istikrarı bugün de tehdit etmektedir. Balkanlar ve Kafkaslar'ın yanısıra, OrtadoÄŸu'da yaÅŸanan çatışmalar ve belirsizlikler, Türkiye'nin ne denli çetin bir coÄŸrafyada bulunduÄŸunu göstermektedir. Bu bölgesel sorunlara ek olarak uluslararası terörizmin etkinliklerinin yoÄŸunlaÅŸması, kitlesel yoketme silahlarının yaygınlaÅŸması, yasadışı kitlesel göç hareketleri, uyuÅŸturucu madde ve insan kaçakçılığı, örgütlü suçlar gibi günümüz dünyasına özgü tehditler, dış politikamızın gündeminde yeni ögeler olarak ortaya çıkmaktadır.  Türkiye bu çatışma ve tehditler karşısında Büyük Atatürk'ün belirlemiÅŸ olduÄŸu çizgide uluslararası hukuk, hak ve adaletten yana, ilkeli, uzlaÅŸtırıcı politikalar izlemekte, barış, istikrar ve iÅŸbirliÄŸinin güçlendirilmesine katkıda bulunmaktadır. Yüzyılımız, barış, uzlaÅŸma ve iÅŸbirliÄŸi çağıdır. Bu deÄŸerlerin savunucusu olan Türkiye, dış politikasıyla bölgesinde önemli bir istikrar ögesi olmayı sürdürecektir. Avrupa'nın geleceÄŸi Türkiye'yi yakından ilgilendirmektedir. Avrupa BirliÄŸi'nin geniÅŸleme ve yeniden yapılanma çalışmalarıyla tarihsel bir dönüşüm içine girdiÄŸi bir dönemde, ülkemizin bu sürecin dışında kalmaması gerekir. Türkiye, Avrupa BirliÄŸi'nin kendi savunma yeteneÄŸini geliÅŸtirmesine yönelik çabalarını ve Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikasını ilke olarak desteklemektedir. Bu baÄŸlamda, NATO ile Avrupa BirliÄŸi arasında daha yakın bir iÅŸbirliÄŸi yapılmasını ve Avrupa BirliÄŸi'ne aday bir ülke ve NATO'nun Avrupalı müttefiki olarak, Avrupa'daki yeni savunma yapısına katkıda bulunmayı istemekteyiz. Duyarlı bir bölgede yer alan Türkiye'nin güvenlikle ilgili kaygılarının ve çıkarlarının Avrupa BirliÄŸi üyesi ülkelerce dikkate alınmasını bekliyoruz. Avrupalı ortaklarımız bilmelidir ki, Türkiye'nin katkısı, Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikasının baÅŸarısı yönünden de belirleyici olacaktır. Avrupa'nın güvenliÄŸinde Amerika BirleÅŸik Devletleri ile Atlantik-ötesi baÄŸlantının ve NATO'nun temel rolünün korunmasının, güvenliÄŸin bölünmezliÄŸi ilkesinden ödün verilmemesinin, bizim için temel öneme sahip olduÄŸunu bir kez daha vurgulamak isterim. Amerika BirleÅŸik Devletleri'nde yaÅŸanan son üzücü geliÅŸmeler ve terörizme karşı savaşım baÄŸlamında giriÅŸilecek uluslararası iÅŸbirliÄŸinde NATO AnlaÅŸmasının 5. maddesine iÅŸlerlik kazandırılması kararı, bu örgütün güvenlik ve savunma alanındaki kilit rolüne dikkat çeken bir nitelik vermektedir. Uzun yıllar aynı deÄŸerleri paylaÅŸtığımız, barış ve istikrar için birlikte hareket ettiÄŸimiz bu ülke ile dayanışmamızı NATO içinde de ortaya koyduk. Müttefikimiz Amerika BirleÅŸik Devletleri'nin uluslararası terörizme karşı haklı savaşımını destekliyoruz. Amerika BirleÅŸik Devletleri ile iliÅŸkilerimizi, yıllar içinde oluÅŸturma baÅŸarısını gösterdiÄŸimiz stratejik ortaklık çerçevesinde karşılıklı çıkar ve anlayış birliÄŸi içinde daha da ileri götürmek istiyoruz. Türk-Amerikan iÅŸbirliÄŸinin, bölgemizde barış, istikrar ve gönencin geliÅŸtirilmesine önemli katkılarda bulunduÄŸuna inanıyoruz. Bugün bölgemizde karşı karşıya bulunduÄŸumuz bellibaÅŸlı istikrarsızlık ögelerinin SoÄŸuk SavaÅŸ döneminin sona ermesiyle ortaya çıkan yeni ortamın birer ürünü olduÄŸu ne denli doÄŸruysa, aynı yeni ortamın, bölgemiz için yeni olanaklar yarattığı da bir gerçektir. Bir zamanlar ayrı kamplarda yer aldığımız Rusya Federasyonu'yla bugün ikili iliÅŸkilerimizde vardığımız, "geniÅŸletilmiÅŸ iÅŸbirliÄŸi", hatta belirli alanlarda "ortaklık" gibi deyimlerle tanımlanan aÅŸama, bu geliÅŸmenin en sevindirici örneÄŸidir. Türkiye, tüm komÅŸularıyla dostluk ve iÅŸbirliÄŸi iliÅŸkileri geliÅŸtirmek ve bölgesinde çatışma yerine, ortak çıkarlara dayalı iÅŸbirliÄŸini egemen kılmak istemektedir. Türkiye'nin çevresinde "dostluk ve iÅŸbirliÄŸi kuÅŸağı" oluÅŸturmaya yönelik olarak komÅŸularımızla iliÅŸkilerimizde atmakta olduÄŸumuz somut adımlar sevindiricidir. Türk-Yunan iliÅŸkilerinde, geçen yıl kazanılan ivmenin korunmasını diliyoruz. Aynı coÄŸrafyayı paylaÅŸan iki ulusun özlemlerine yanıt veren bu yakınlaÅŸmanın, yapıcı anlayış içinde kapsamlı bir iÅŸbirliÄŸine dönüştürülmesini ve Türkiye ile Yunanistan arasındaki tüm sorunların karşılıklı görüşmeler yoluyla çözülmesini olanaklı kılacağını düşünüyoruz. Kıbrıs konusu elli yıldır dış politikamızın temel gündem maddelerinin başında yer almaktadır. Türkiye, Kıbrıs'ta, adanın gerçeklerini ve iki eÅŸit devletin varlığını gözönünde bulunduracak kalıcı bir çözüm yönünde atılan adımları ve bu baÄŸlamda BirleÅŸmiÅŸ Milletler Genel Sekreteri'nin iyiniyet görevini desteklemektedir. Genel Sekreter'in, taraflar arasında, kalıcı bir barışa ulaşılmasını amaçlayacak görüşme sürecinin baÅŸlamasını saÄŸlayacak bir zemin yaratması gereÄŸine inanmakta ve bu yönde atacağı adımları desteklemekteyiz. Öte yandan, Avrupalı dostlarımıza her fırsatta vurguladığımız gibi, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin tek yanlı olarak Avrupa BirliÄŸi'ne tam üye olması Kıbrıs sorununun çözümünü zora sokacak ve DoÄŸu Akdeniz'de dengeleri bozacaktır. Bu gerçeÄŸin Avrupa BirliÄŸi tarafından giderek daha iyi anlaşılmasını dilemekteyiz. KomÅŸularımızla iliÅŸkilerimiz baÄŸlamında Ä°ran ile iliÅŸkilerimiz üzerinde de durmak istiyorum. Türk ve Ä°ran halkları yüzlerce yıldır barış içinde yanyana yaÅŸamış, dünya uygarlığının ilerlemesine katkıda bulunmuÅŸ iki büyük toplumdur. Ortak kültürel ögeleri paylaÅŸan bu iki halk birbirine iyi duygular beslemektedir. Bu temele dayanan Türkiye-Ä°ran iliÅŸkilerinin, karşılıklı saygı, içiÅŸlerine karışmama ve ortak çıkar ilkeleri üzerinde daha da geliÅŸebileceÄŸine inanıyoruz. GeniÅŸ olanaklara sahip Ä°ran'ın, bölgesel ve uluslararası iÅŸbirliÄŸi tasarılarında daha etkin rol oynamasını diliyoruz. Hazar Denizi'nin hukuksal durumu üzerindeki görüş ayrılıklarının, kıyıdaÅŸ devletler arasında sürdürülen görüşmelerle giderilebileceÄŸine inanmaktayız. Zengin enerji kaynaklarına sahip bulunan Hazar Havzasında, uluslararası ÅŸirketlerin de katılımıyla, bölgedeki tüm halkların gönencine katkıda bulunacak biçimde iÅŸbirliÄŸi yapılmasının en uygun yol olacağına kuÅŸkumuz yoktur. Dış politikamızın öncelikli konularından biri, Kafkasya'da barış ve istikrarın tam olarak kurulması ve bölgesel iÅŸbirliÄŸine olanak verecek koÅŸulların yaratılmasıdır. Kafkasya'da belirsizlik ve istikrarsızlık ortamının sürmesine neden olan uyuÅŸmazlıkların en kısa zamanda barışçı yollardan çözüme kavuÅŸturularak bölgenin uluslararası ekonomik sistemle bütünleÅŸmesi Türkiye için büyük önem taşımaktadır. Bu amaca yönelik katkılarımızı sürdürmekteyiz. 2000 yılı başında ortaya attığımız Kafkasya Ä°stikrar Paktı tasarısının, bölgenin istikrar içinde kalkınmasını ve dışa açılmasını saÄŸlayacak uygun bir çerçeve oluÅŸturduÄŸunu düşünüyoruz. Bu baÄŸlamda, Yukarı KarabaÄŸ uyuÅŸmazlığına uluslararası hukuk kuralları ve Azerbaycan'ın egemenlik ve toprak bütünlüğü temelinde çözüm bulunması için, Minsk sürecinde ve Azerbaycan ve Ermenistan CumhurbaÅŸkanları arasında gerçekleÅŸtirilen doÄŸrudan görüşmelerde elde edilmiÅŸ olan kazanımlardan yararlanılması gerektiÄŸine inanıyoruz. Dost ve kardeÅŸ Azerbaycan'ın siyasal ve ekonomik reformları gerçekleÅŸtirme ve uluslararası toplumla bütünleÅŸme yönünde adımlar atmasını takdirle karşılamaktayız. Son olarak, Avrupa Konseyi'ne kabul edilmesi, Azerbaycan'ın reform politikalarındaki kararlılığı doÄŸrulamıştır.  KomÅŸumuz Gürcistan'ın bağımsızlığının, egemenliÄŸinin ve siyasal bütünlüğünün korunarak istikrarlı bir kalkınma süreci içine girmesini istiyoruz. Dostumuz Gürcistan'ı bu yöndeki çabalarında desteklemeyi sürdüreceÄŸiz. Türkiye, Ermenistan Cumhuriyeti'nin de komÅŸularıyla arasındaki sorunları iyiniyetli ve yapıcı bir yaklaşımla çözüme kavuÅŸturma yönünde adımlar atmasını beklemektedir. Düşmanlıkların sürdürülmesi, bölgede barış ve iÅŸbirliÄŸinin geliÅŸtirilmesine engeldir. Bu nedenle, komÅŸumuz Ermenistan'ın yöneticilerinin, uluslararası sorumluluklarının bilinci içinde ve saÄŸduyuyla davranarak, Kafkaslar'da gerginliÄŸin azaltılmasına ve iÅŸbirliÄŸi koÅŸullarının oluÅŸturulmasına yardımcı olmaları gerektiÄŸini düşünüyoruz. Irak'ın siyasal birliÄŸinin ve toprak bütünlüğünün korunmasına verdiÄŸimiz önemi burada vurgulamak isterim. Türkiye, Körfez Savaşı'nın ardından Kuzey Irak'ta ortaya çıkan iktidar boÅŸluÄŸunun olumsuz sonuçlarıyla karşı karşıya kalmış, terörizmin üssü durumuna gelen bu bölgedeki olayları büyük özverilerle denetim altına alabilmiÅŸtir. Öte yandan, Türkiye'nin Körfez Savaşı nedeniyle uÄŸradığı parasal zarar, bugün yaklaşık 50 milyar Dolara ulaÅŸmıştır. Dolayısıyla, Türkiye'nin Irak'taki durumu en iyi deÄŸerlendirebilecek konumdaki ülkelerden biri olduÄŸunu söylemek yanlış olmayacaktır. Irak'ın geleceÄŸinin dışarıdan dayatmalarla deÄŸil, yalnızca Irak halkı tarafından belirlenebileceÄŸini ve ayrıca Irak'taki sivil halkın çektiÄŸi sıkıntıların giderilmesinin zamanının geldiÄŸini düşünüyoruz. Güney komÅŸumuz Suriye ile iliÅŸkilerimizi karşılıklı yarar temelinde, her alanda geliÅŸtirmek istiyoruz. Suriye ile 1998 yılında Adana AnlaÅŸması'nı imzalayarak terörle savaşım ve güvenlik alanında baÅŸlattığımız iÅŸbirliÄŸinin geniÅŸletilerek tüm bölgenin yararına olacak kapsamlı bir iliÅŸkiye dönüştürülmesinde büyük yarar görmekteyiz. ABD'de meydana gelen son terörist saldırılar, uluslararası terörizme karşı güç ve yeteneklerimizi birleÅŸtirmenin ne denli önemli olduÄŸunu göstermiÅŸtir.  Suriye'de CumhurbaÅŸkanı BaÅŸar Esad'ın önderliÄŸinde atılmakta olan adımların da bölgemizde iÅŸbirliÄŸi ve istikrar ortamının geliÅŸmesine katkıda bulunacağına kuÅŸkumuz yoktur. OrtadoÄŸu'da çatışmaların ve gerginliÄŸin sürmekte olmasından üzüntü ve kaygı duyuyoruz. Ä°srail-Filistin uyuÅŸmazlığının çözüme kavuÅŸturulması amacıyla sürdürülen görüşmeler sürecinin bir yıl önce kesilerek yerini gerginliÄŸe bırakması tüm bölgeyi olumsuz yönde etkilemiÅŸtir. Türkiye, bölgedeki bu belirsizlik ortamına son verilmesinin tek yolunun görüşmelere yeniden baÅŸlanması olduÄŸunu düşünmektedir. Türkiye'nin Batı Avrupa'ya açılan kapısı olan Balkanlar'daki geliÅŸmeleri yakından izlemekte ve bu duyarlı bölgede barış ve istikrarın korunup güçlendirilmesine iliÅŸkin uluslararası çabalara etkin katkılarda bulunmaktayız. Makedonya'da anayasal reform sürecinin Çerçeve AnlaÅŸmasına uygun biçimde baÅŸlatılmış olmasını sevinçle karşıladık. Tarihsel ve kültürel baÄŸlarımız bulunan Balkanlar'da uluslararası sınırların dokunulmazlığına saygı gösterilmesinin, ülkelerin egemenlik ve toprak bütünlüklerinin korunmasının, bu bölgenin istikrar içinde geliÅŸmesinin ön koÅŸulunu oluÅŸturduÄŸunu düşünüyoruz. Öte yandan, yüzyıllardır Balkanlar'da yaÅŸayan soydaÅŸlarımızın güvenlik ve gönençlerinin korunup geliÅŸtirilmesinin saÄŸlanmasının temel önceliÄŸimiz olduÄŸunu her fırsatta vurgulamaktayız. Günümüz koÅŸullarında, dış politika önceliklerimiz, yalnızca komÅŸularımızla iliÅŸkilerin geliÅŸtirilmesi ve bölgesel düzeyde barış ve istikrarın saÄŸlanmasına katkıyla sınırlı kalmamaktadır. KüreselleÅŸen dünyamızda, Türk dış politikasına daha da geniÅŸ ufuklar açılmıştır. Türkiye, uluslararası düzeyde ortaya çıkan yeni olanakları gereÄŸince deÄŸerlendirerek, daha önce çoÄŸu kez olanaksızlıklar nedeniyle ihmal edilmiÅŸ alanları da artık geliÅŸtirilmesi gereken iliÅŸkiler gündemine almış bulunmaktadır. Bu anlayışla, bir süredir Afrika, Latin Amerika ve Asya-Pasifik ülkeleriyle iliÅŸkilerimizin çeÅŸitlendirilip geliÅŸtirilmesi amacıyla atılan ciddi adımlar, bu ülkelerle ikili iliÅŸkilerimizin geleceÄŸi için umut vermektedir. Bu çerçevede, özellikle Çin Halk Cumhuriyeti'yle iliÅŸkilerimizin daha saÄŸlam temellere oturtulması yönünde katettiÄŸimiz yol memnunluk vericidir.   Uluslararası ortamda son dönemde yaÅŸanan hızlı dönüşümlere koÅŸut olarak tehdit kavramı ve algılamaları da hızla deÄŸiÅŸikliÄŸe uÄŸramıştır. Aslında, tehdit kavramının deÄŸiÅŸmesi günümüze özgü bir olay deÄŸildir. Ancak, SoÄŸuk SavaÅŸ sonrasında ortaya çıkan deÄŸiÅŸikliklerin hızı ve boyutları, Ä°kinci Dünya Savaşı'nı izleyen 40-45 yıl boyunca duraÄŸan olan tehdit deÄŸerlendirmelerinin de gözden geçirilmesini zorunlu duruma getirmiÅŸtir. Günümüzde, küresel ve bölgesel savaÅŸ tehlikesinde belirgin bir azalma olmasına karşın, ülkemiz, bölgedeki siyasal-askeri belirsizliklerin etkisiyle çok yönlü iç ve dış güvenlik sorunlarıyla karşı karşıya bulunmayı sürdürmektedir. Ulusal güvenliÄŸimiz her dönemde önem ve öncelik taşıyan bir konu olmuÅŸtur. Ulusal Güvenlik Siyaseti'nin belirlenmesi ve ulusal güvenlik konularında karar alınması için gerekli hukuksal düzenlemelerin çerçevesi, her ülkede olduÄŸu gibi, ülkemizde de Anayasa ve yasalarla belirlenmiÅŸ durumdadır. Bununla birlikte, demokratik, açık ve saydam bir toplum olan Türkiye'de, diÄŸer alanlarda olduÄŸu gibi ulusal güvenlik konusunda da kamuoyundaki düşünce ve eÄŸilimlerden yararlanılması doÄŸal bulunmaktadır. Türkiye'nin engin deneyimleri, ülkemizde ulusal güvenlik kavramının ve uygulamalarının, günlük kaygıların dışında, siyaset üstü kalmasının yaÅŸamsal bir gereklilik olduÄŸunu göstermektedir. Günümüzde ulusal güvenliÄŸimizi tehdit eden ögelere, az önce iÅŸaret ettiÄŸim ve boyutları giderek geniÅŸleyen örgütlü suçlar, yasadışı göç ve insan kaçakçılığı gibi sorunlar eklenmiÅŸtir. Siyasal, ekonomik ve toplumsal istikrarsızlıkların etkilediÄŸi geniÅŸ bir coÄŸrafyanın kavÅŸak noktasında bulunması nedeniyle Türkiye, bu sorunlara baÅŸka ülkelere göre daha açık durumdadır. Bununla birlikte, uluslararası toplumla eÅŸgüdüm içinde bu sorunların üzerine daha kararlı biçimde gitmeli ve gereken önlemleri en etkili biçimde uygulamalıyız. 11 Eylül günü Amerika BirleÅŸik Devletleri'nin en büyük kentlerinde düzenlenen korkunç terörist saldırılar tüm dünyada büyük üzüntü ve tepkiyle karşılanmıştır. Saldırılarda binlerce kiÅŸinin yaÅŸamını yitirmesinin acısını yüreklerimizde duyduk.   Bu üzücü eylemlerden tüm ulusların gerekli dersleri çıkarması, ileride böylesi acıların yaÅŸanmaması için önemlidir. Terörizmin sonuçlarını kendi deneyimleriyle en iyi bilen ülkelerden biri olarak Türkiye, terörizme karşı uluslararası iÅŸbirliÄŸinin ve dayanışmanın zorunlu olduÄŸunu her fırsatta dile getirmiÅŸtir. Türkiye, ülkelerin, ulusal olanak ve yetenekleriyle tek baÅŸlarına üstesinden gelemeyecekleri bu sorun karşısında, güç ve kararlılıklarını uluslararası düzeyde birleÅŸtirmeleri, NATO ve BirleÅŸmiÅŸ Milletler baÅŸta olmak üzere, uluslararası kuruluÅŸların teröre karşı ortak tutum alması ve düzenekler geliÅŸtirmesi gereÄŸini savunagelmiÅŸtir. Türkiye, bu konudaki ısrarlı tutumunu sürdürecektir. Amerika BirleÅŸik Devletleri'ndeki üzücü olaylardan sonra uluslararası toplumun terörizme karşı kararlılık içinde daha etkili yöntemler kullanarak savaşım vereceÄŸine inanıyoruz. Bu savaşım verilirken iyi ile kötüyü ayırdedebilme ve belli simgelerin yön verdiÄŸi bir "uygarlıklar çatışması" bakış açısından hareket etmeme saÄŸduyusunun gösterileceÄŸinden kuÅŸku duymuyorum. GeçtiÄŸimiz hafta içinde, kimi ülkelerin Devlet BaÅŸkanlarıyla yaptığım temaslar bu doÄŸrultuda bir anlayış birliÄŸini ve terörizmle savaşım konusunda uluslararası iÅŸbirliÄŸinin en etkin biçimde iÅŸletilmesi yönünde güçlü bir siyasal irade ve kararlılığın varlığını ortaya koymaktadır. Terörle savaşım yönteminin, etkili ve kalıcı olabilmesi için ivedi olarak uluslararası bir toplantının düzenlenmesinde yarar görülmektedir. Terörle savaşım konusunda geniÅŸ bir bilgi birikimi ve deneyimi olan Türkiye, uluslararası toplumun bu savaşımında birikimlerini seferber etmeye her zaman hazır olacaktır. Öte yandan, ülkemizde 1984'ten bu yana büyük toplumsal ve ekonomik zararlara yol açan teröre karşı savaşımımız iç ve dış politikamızdaki öncelikli konumunu sürdürmektedir. Terörizme karşı son yıllarda saÄŸlanan baÅŸarının da etkisiyle, ülkemizin her köşesinde yasalar ve düzen egemen duruma gelmiÅŸ, terörün ÅŸiddeti denetim altına alınmıştır.   Terörle savaşım sürdürülürken, Cumhuriyetimizin tekilci devlet yapısı ile temel niteliklerinin ve ulusal bütünlüğümüzün korunması ana ereÄŸimiz olmuÅŸtur. Terör Örgütü'nün eylem sayısında ve bu eylemlerin yol açtığı insan kayıplarında son yıllarda görülen azalma eÄŸilimine karşın, terörün baÅŸka boyutlarda sürdürülebileceÄŸi gözönünde tutulduÄŸunda, uyanık bulunmanın ve teröre yurtdışından saÄŸlanan desteÄŸin kesilmesinin gerekliliÄŸi ortadadır. Bu nedenle, Türk Silahlı Kuvvetlerinin terör eylemlerine almakta olduÄŸu askeri önlemlerin ve bölgede uygulanan yasal düzenlemelerin bir süre daha sürdürülmesi, düzenli aralıklarla Yüce Meclis'in onayına sunulmaktadır. Terörle savaşımda, Türk Silahlı Kuvvetleri ve diÄŸer güvenlik güçlerince gösterilen özverili ve kahramanca çabaları, ulusumuzun bu konuda gösterdiÄŸi birlik ve kararlılığı, tüm yönetim birimlerimizin üstün çalışmalarını takdirle karşılıyorum. Aziz ÅŸehitlerimizi rahmetle anıyor, kahraman gazilerimize şükran duygularımı iletiyorum. Yüce Meclisimize de terörle savaşımda her zaman saÄŸladığı destek ve katkılardan dolayı teÅŸekkürlerimi sunuyorum. Türkiye, bir yandan terörle savaşımda saÄŸlanan baÅŸarıyı ve durum üstünlüğünü kesin sonuç alınana kadar aralıksız ve kararlı bir biçimde sürdürürken, diÄŸer yandan DoÄŸu ve GüneydoÄŸu Anadolu bölgelerimizde terörün yarattığı ekonomik ve toplumsal sorunların giderilmesini, bu bölgelerimizle diÄŸer bölgelerimiz arasındaki geliÅŸmiÅŸlik farklılıklarının ortadan kaldırılarak her alanda bütünleÅŸmenin saÄŸlanmasını, terörü besleyen iç ve dış kaynakların kurutulmasını, eÄŸitim ve iÅŸ olanaklarının geliÅŸtirilmesini ve bölgede istikrarlı bir ekonomik yapının oluÅŸturulmasını amaçlayan "DoÄŸu ve GüneydoÄŸu Anadolu Eylem Planı"nı 2000 yılı başından itibaren uygulamaya koymuÅŸtur. Bu planda, kamu yönetimi, ekonomi, saÄŸlık ve eÄŸitim alanlarında kısa dönemde sonuç verecek bir dizi önlem belirlenmiÅŸtir. Bu önlemlerin, yeterli kaynak saÄŸlanmak suretiyle kararlılıkla uygulanmasını, DoÄŸu ve GüneydoÄŸu Anadolu bölgelerimizin sorunlarının hızla çözümü yönünden yaÅŸamsal önemde görüyorum.    Öte yandan, gericilik ve baÄŸnazlık demokratik ve laik anayasal düzenimiz karşısında öncelikli bir tehdit olma niteliÄŸini sürdürmektedir. Türk toplumunun Cumhuriyet döneminde elde ettiÄŸi tüm çaÄŸdaÅŸ kazanımları yok etmeyi amaçlayan hareket, dini de kötüye kullanmaktadır. Bu yönüyle bir yandan anayasal düzene ve demokratik geliÅŸime, öte yandan hoÅŸgörü dini olan Ä°slamiyete büyük zarar verebilecek durumdadır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin belirleyici özelliÄŸi, Anayasamızda Cumhuriyet'in vazgeçilmez niteliklerinden biri olarak gösterilen laikliÄŸin, ülkemizde gerçek anlamda yerleÅŸtirilmiÅŸ ve benimsenmiÅŸ olmasıdır. Laiklik, demokrasinin de, inanç ve ibadet özgürlüğünün de temeli ve güvencesidir. Laiklik ilkesinin gereÄŸi olarak, kutsal din duygularının, devlet iÅŸlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılmayacağı, siyasi veya kiÅŸisel çıkar ya da nüfuz saÄŸlama amacıyla, her ne biçimde olursa olsun, dinin, din duygularının ya da dince kutsal sayılan ÅŸeylerin istismar edilemeyeceÄŸi ve kötüye kullanılamayacağı, Anayasamızın temel kuralları arasında yer almıştır. Sayın BaÅŸkan, DeÄŸerli Milletvekilleri, SoÄŸuk SavaÅŸ sonrası döneme egemen olan siyasal ve askeri ortam, Silahlı Kuvvetlerimizin yeni güvenlik sorunlarına ve bunalımlara etkin biçimde karşılık vermesini ve varolan belirsizliklere karşı hazır bulunmasını gerekli kılmaktadır. Bu nedenle, 21. yüzyıla, tarihindeki en güçlü konumuna eriÅŸmiÅŸ olarak giren Silahlı Kuvvetlerimizin orta ve uzun dönemdeki baÅŸlıca ereÄŸi, modern ve yüksek teknoloji ürünü silah sistemleriyle donatılmış, sayısal fazlalık yerine yüksek vurucu güce sahip, hazırlık durumu yüksek, çok iyi eÄŸitilmiÅŸ, her koÅŸulda harekat yapabilen, caydırıcı ve güçlü bir kuvvet yapısını oluÅŸturmaktır. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yeniden yapılanma çalışmaları, siyasal askeri ortamın yanısıra, ülkemizin güvenliÄŸine yönelik iç ve dış tehditler ile Anayasa ve yasalarımızın belirlediÄŸi görevler dikkate alınarak yürütülmektedir.     Giderek bir savunma boyutu da kazanmakta olan Avrupa'daki bütünleÅŸme hareketinin, NATO Avrupası'nın en güçlü ordusuna sahip, Ä°ttifak ilkelerine uygun olarak genel bütçesinin yaklaşık yüzde 10'unu savunmaya ayıran, istikrar ve güvenliÄŸin, Balkanlar, OrtadoÄŸu, Kafkaslar ve Orta Asya'ya yayılmasında önemli bir potansiyele sahip olan Türkiye'nin katılımı olmadan tam olarak gerçekleÅŸtirilebileceÄŸini düşünmek olanaksızdır. Türkiye'nin, Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikasına katılma konusundaki kararlı ve ısrarlı tutumu bu gerekçelere dayanmaktadır. Türk Silahlı Kuvvetleri, bölge barış ve istikrarına katkıda bulunmak amacıyla, barışı destekleme harekatlarına etkin biçimde katılmakta, NATO'nun Barış İçin Ortaklık Programında önemli rol oynamaktadır. Türkiye, Balkanlar'da GüneydoÄŸu Avrupa Çokuluslu Barış Gücü'nün ve Karadeniz'de Deniz Ä°ÅŸbirliÄŸi Görev Grubu'nun kurulmasına öncülük etmiÅŸtir. Bunun yanında, dost ülkelerle ikili askeri iliÅŸkilerin geliÅŸtirilmesi çerçevesinde 40 ülke ile askeri eÄŸitim ve iÅŸbirliÄŸi anlaÅŸması imzalanmıştır. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin, barış ve savaÅŸ dönemlerinde halkımızın desteÄŸinde hizmet verecek sivil-asker iÅŸbirliÄŸi yeteneÄŸi sürekli geliÅŸtirilmektedir. Son yıllarda ülkemizi derinden yaralayan depremlerde Türk Silahlı Kuvvetleri'nin izlenen baÅŸarılı uygulamalarını daha da güçlendirmek üzere oluÅŸturulan DoÄŸal Afetler Arama ve Kurtarma Taburu bunun somut bir örneÄŸidir. Türk Silahlı Kuvvetleri, gücünü ulusuyla dayanışmasından almaktadır. Silahlı Kuvvetlerimizin deÄŸiÅŸim, yaratıcılık, araÅŸtırma-geliÅŸtirme konularındaki büyük katkılarını takdirle belirtmek isterim. Ãœlkemizin ve ulusumuzun güvenliÄŸinin önem ve önceliÄŸi dikkate alınarak, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin 21. yüzyılda jeostratejik ortamın gereksinimlerine yanıt verecek etkili bir ortak harekat yeteneÄŸine ulaÅŸacak biçimde yeniden yapılandırılmasında ve modernize edilmesinde Yüce Meclisimizin her zamanki ilgi ve duyarlılığı göstereceÄŸinden kuÅŸkum yoktur.   Savunma sanayii alanındaki stratejimizin temelini; ülke güvenliÄŸinin ve Silahlı Kuvvetlerimizin gereksinimlerinin güvenli ve istikrarlı bir biçimde karşılanması amacıyla, yüksek teknolojiye sahip silah ve araçların yurtiçinde üretilmesi oluÅŸturmaktadır. Savunma sanayiimiz yerli kesim yanında yabancı kesime de açık, uluslararası rekabet olanağına ve dışsatım potansiyeline sahip, yeni teknoloji üretebilen dinamik bir yapıda olmalı, diÄŸer ülke ve kuruluÅŸlarla dengeli bir iÅŸbirliÄŸini olanaklı kılacak, deÄŸiÅŸen siyasal koÅŸullardan en az etkilenecek ve sivil amaçlarla da üretim yapabilecek nitelikler taşımalı ve savunma giderleri ulusal ekonomiye artı deÄŸer kazandıracak biçimde yönlendirilmelidir. Silahlı Kuvvetlerimizin silah ve araçları konusundaki gereksinimleri ile bütçe olanaklarımızı denge içinde sürdürmek durumundayız. Türkiye'nin içinde bulunduÄŸu güç ekonomik koÅŸullarda Silahlı Kuvvetlerimizin modernizasyon programlarının gerçekleÅŸtirilmesinde, bu denge içinde hareket ederek, savunma etkinliÄŸini azaltmadan, önceliklerde yeni bir düzenlemeye gitmiÅŸ olması takdirle karşılanmaktadır. Sayın BaÅŸkan, DeÄŸerli Milletvekilleri, Cumhuriyet, aklın ve bilimin üstünlüğüne dayalı bir yaÅŸam sistemidir. Aklın ve bilimin egemen olabilmesi için düşünen, düşüncesini özgürce açıklayabilen, kararlarını sorumlulukla verebilen yetkin bireyler yetiÅŸtirilmesi ve bu bireylerin toplumun çoÄŸunluÄŸunu oluÅŸturması gerekir. Ancak böyle yetkin bireyler, hem kendi yaptıklarını, hem de toplumda yapılanları ölçebilir, sorgulayabilir, deÄŸerlendirebilir ve kararlarını da aklın süzgecinden geçirerek verebilirler. Yetkin bireyler yetiÅŸtirebilmenin yolu, düşünce ve düşünceyi açıklama özgürlüğünden geçmektedir. ÇaÄŸdaÅŸ ve evrensel ilkeleri benimsemiÅŸ bir toplum olarak, geliÅŸmiÅŸ ve ileri ülkeler arasında yer almamızın ön koÅŸulu, eÄŸitimin kalitesini yükseltmek ve yaygınlaÅŸtırmaktır.    Demokrasi, toplumdaki her bireyin ülkesiyle ilgili her konuda söz sahibi olmasını gerektirir. Alınacak kararlarda söz sahibi olabilmek, doÄŸru bilgiye ulaÅŸmaya, bilgiyi yönlendirebilmeye ve her bireyin bir bakış açısı olmasına baÄŸlıdır. Bu çerçevede, demokrasinin anlaşılabilmesi ve toplumun her kesimine yaygınlaÅŸtırılabilmesi için de temel koÅŸul eÄŸitimdir. Dünyadaki ilerlemenin gerisinde kalmamak, rekabet ortamında ön sıralarda yer alabilmek için, öncelikle eÄŸitim sistemimizi çağın gereklerine uydurmak zorundayız. EÄŸitimin ailede baÅŸladığı düşünüldüğünde, eÄŸitim sistemimizdeki herhangi bir aksaklığın gelecek kuÅŸaklara da yansıyacağını gözönünde bulundurmalı ve hangi yaÅŸta olursa olsun, her yurttaşımızın kaliteli eÄŸitim alması için çaba göstermeliyiz. Öğrencilerimizin, yaratıcılıklarını ortaya çıkaracak ve ilgi alanlarını geliÅŸtirecek, dogmalardan ve ezbercilikten uzak bir eÄŸitim sistemi, bilim, teknoloji, kültür ve sanat yaÅŸamına katkıda bulunabilecek kuÅŸakların yetiÅŸtirilmesini saÄŸlayacaktır. Çağımız koÅŸullarına uyum ve aydın düşünceli insanlar yetiÅŸtirebilmek için baÅŸlatılan 8 yıllık zorunlu eÄŸitimde bugün ulaşılan nokta sevindiricidir. Köyden kente her çocuÄŸumuzun çaÄŸdaÅŸ eÄŸitim almasını amaçlayan ve yurttaÅŸlarımızdan da büyük ilgi ve destek gören bu uygulamadan sonra, artık ereÄŸimiz 11 yıllık zorunlu eÄŸitim olmalıdır. Türk Ulusu, en büyük güvencemiz olan çocuklarımızın sürekli ve kaliteli bir eÄŸitim alabilmesi için Devletimizin yanında yer alacak ve olanakları ölçüsünde bu seferberliÄŸe de katkıda bulunacaktır.     Sayın BaÅŸkan, DeÄŸerli Milletvekilleri, Büyük kentlerimizde yaÅŸayan çocuklarımızın eÄŸitim görecekleri okullar konusunda daha çok seçenekleri varken, Anadolu'daki çocuklarımızın okuyabilmek için çeÅŸitli zorluklarla karşılaÅŸtıkları da yadsınamaz gerçeÄŸimizdir. EÄŸitim eÅŸitliÄŸinin saÄŸlanabilmesi ve eÄŸitim kalitesinin yurdun her köşesinde aynı düzeye çıkarılabilmesi için ilk adım, öğretmenlik mesleÄŸine hak ettiÄŸi saygınlığı kazandırmak ve öğretmenlerimizin eÄŸitimine gereken özeni göstermek olmalıdır. Çalışma koÅŸulları ve uygulanan ücret politikaları nedeniyle, gençlerimiz öğretmenlik mesleÄŸini en son sıralarda yeÄŸlemekte ve gönüllü olarak yapılması gereken bu meslek, deÄŸerinden yitirmektedir. EÄŸitim hizmetlerinin yaygınlaÅŸtırılması ve kalitesinin yükseltilebilmesi için ilk olarak, öğretmenlik eÄŸitiminin istenilen düzeye çıkarılması gereklidir. EÄŸitim ve öğretim olanağından yoksun bırakılmış yurttaÅŸlarımızın, eÄŸitim düzeyleri ve yaÅŸam kalitelerinin yükseltilmesi amacıyla ülke genelinde Ulusal EÄŸitime Destek Kampanyası baÅŸlatılmıştır. Hiç okula gitmemiÅŸ, okuma-yazma öğrenememiÅŸ ya da çeÅŸitli nedenlerle öğrenimini yarıda bırakmak zorunda kalmış çok sayıda yurttaşımıza yeni fırsatlar sunmak, en azından okuma-yazma öğretmek ve daha ileri aÅŸamalarda meslek kazandırmak amacıyla baÅŸlatılan kampanyaya gösterilen ilgi ve destek mutluluk vericidir. Ãœlkemizde eÄŸitimin yaygınlaÅŸtırılması ve kalitesinin yükseltilmesi amacıyla yürütülen tüm kampanyaları desteklemeli ve bu konudaki ulusal duyarlılığımızın artırılmasına katkıda bulunmalıyız.   Sayın BaÅŸkan, DeÄŸerli Milletvekilleri, Bu baÄŸlamda, üniversitelerimizin durumuna da ayrıca deÄŸinmek isterim. Yüksek öğretim kurumlarımızda eÄŸitimin niteliÄŸinin yükseltilmesi, ivedilik taşıyan bir sorun durumuna gelmiÅŸtir. Çünkü, Türkiye'nin çaÄŸdaÅŸ uygarlık savaşımında baÅŸarısı, üniversitelerinin baÅŸarısına baÄŸlıdır. Ãœniversiteler, aklın ve bilimin egemen olduÄŸu, bilginin üretilerek toplumun hizmetine sunulduÄŸu, özgür düşüncenin yaratıcı düşünceye dönüştürüldüğü yüksek öğretim kurumlarıdır. Ãœniversitelerin bu iÅŸlevlerini yerine getirmesi ancak özgür düşünce ortamının varlığıyla olanaklıdır. Özgür düşünce ortamı, bilimsel araÅŸtırma ve çalışmaların rahatça yapılabildiÄŸi, düşüncelerin açıkça tartışılabildiÄŸi çaÄŸdaÅŸ demokratik üniversitenin varlığının temel koÅŸuludur. Ãœniversitelerimiz, demokrasi kültürünün, katılımcılığın ve çoksesliliÄŸin egemen olduÄŸu kurumlar durumuna getirilmelidir. Gençlerimiz için uluslararası düzeyde de yepyeni ufuklar açılmıştır. Bu nedenle gençlerimizin yalnız Türkiye'de deÄŸil, dünyanın her yerinde yaÅŸamlarını baÅŸarıyla sürdürecek, rekabet edebilecek düzeyde geliÅŸtirilmeleri ulusal çıkarlarımızın gereÄŸidir. Ãœniversitelerimizin, pek çok yönden dünyanın ileri ve saygın yüksek öğretim kurumlarının gerisinde kalmış olduÄŸu ve çözüm bekleyen birçok önemli sorunu bulunduÄŸu bir gerçektir. Her ÅŸeyden önce, nitelikli öğretim eleman açığının giderilmesi, öğretim elemanlarına saÄŸlanan olanakların iyileÅŸtirilmesi ve bu saygın mesleÄŸin yeniden çekici duruma getirilmesi gerekmektedir. Yeni kuÅŸakları yetiÅŸtirecek öğretim üyelerinin, Cumhuriyet'in temel ilkelerine baÄŸlı, çaÄŸdaÅŸ, geliÅŸmeleri izleyen ve kendilerini sürekli geliÅŸtiren aydın kiÅŸiler olmalarına özen gösterilmelidir. Öte yandan, eÄŸitim kalitesinin yükseltilebilmesi için üniversitelerimizin donanım eksikliklerinin giderilmesi gerekmektedir. Ä°yi planlanmadan kurulan, yeterli binası, donanımı, öğretim elemanı bulunmayan yüksek öğretim kurumları, toplumumuza yarardan çok zarar vermektedir. Ãœniversitelerin yalnızca bilim ve öğretim kurumları deÄŸil, gençlerimizin sosyal yaÅŸamla tanışmalarını saÄŸlayan, yaÅŸama her yönden hazırlanmaları için en geniÅŸ olanakları sunan ortamlar olması gerektiÄŸi de unutulmamalıdır. Ãœniversitelerimizin Batı'daki benzer kurumlar düzeyine yükseltilmesi, uluslararası ölçütlere uygunluÄŸunun saÄŸlanması, ülkemizin geleceÄŸinin güvencesi olacak nitelikli insan gücünün yetiÅŸtirilebilmesi için zorunludur. Sayın BaÅŸkan, DeÄŸerli Milletvekilleri, Türkiye'nin ekonomik geliÅŸme sürecini tamamlaması, ekonomik bunalımdan kurtulması ve ulusal güvenliÄŸini saÄŸlayabilmesi, kendi teknolojisini üretebilmesine baÄŸlıdır. Düzenli ve düzeyli bir ekonomi için özgün teknolojiye dayanmak çok önemlidir. Bu nedenle amacımız yerli teknoloji düzeyimizi yükseltmek, özgün teknoloji üretimini desteklemek olmalıdır. Türkiye'nin özgün teknoloji üretiminin artırılabilmesi, araÅŸtırma-geliÅŸtirme etkinliklerine önem verilmesi ve yerli mala yönelmeyi saÄŸlayacak politikaların üretilmesi ve uygulanmasıyla baÅŸarılabilir. Bugün, küreselleÅŸmenin belirleyici ögelerinden biri olan bilgi, yaÅŸama yön vererek geliÅŸmeyi ve büyümeyi saÄŸlamakta, sınır tanımayan ve tüm insanlık tarafından paylaşılan bir olgu olarak, her zamankinden çok önem taşımaktadır. Bilim ve teknolojiyi, toplumsal hizmetlere dönüştürebilmiÅŸ ülkelerin, küreselleÅŸen dünyamızda oynadığı yön verici rol, tüm toplumları bu doÄŸrultuda çalışmaya zorlayan öge olmuÅŸtur. Unutulmamalıdır ki, bilimin insanlığın hizmetine sunulması ve bundan herkesin eÅŸit olarak yararlandırılması ülke kalkınmasının temel koÅŸuludur. Ancak, araÅŸtıran, sorgulayan ve bilgi üretimine katkıda bulunan toplumlar, bilgi çağının etkin ülkeleri arasında yer alabilirler. Türkiye Cumhuriyeti'nin, bilim ve teknolojideki yeniliklerin izleyicisi olmanın ötesinde, yeniliklere katkıda bulunmak için bilimsel çalışmalara ve araÅŸtırmalara yeterli kaynağı ayırması, çaÄŸdaÅŸlaÅŸma çabalarımıza hız kazandıracaktır.  Bilim ve teknoloji alanlarda hızlı geliÅŸmelerin yaÅŸandığı günümüzde yeniliÄŸe açık, olayları bilimsel düşünce biçimiyle irdeleyen kiÅŸilere gereksinim vardır. YaÅŸadığımız sorunlara kalıcı çözümler üretilebilmesi, ancak bilim insanlarımızın üstün çabalarıyla olanaklıdır. Bilgi üretimine yönelik yatırımların kesintiye uÄŸraması ya da ayrılan ödeneÄŸin kısıtlı olması, uzun erimde topluma büyük zararlar verecektir. Nitelikli insan gücünün yetiÅŸtirilmesine önem verilmeli, bilim insanlarımıza gereksinim duydukları olanakları sunarak, bilimsel verimliliklerinin artırılması için çaba göstermeliyiz. Genç kuÅŸaklara kanıtlanabilir gerçek bilgilerin aktarılması ve bu tür bilgiye hak ettiÄŸi saygınlığın kazandırılması, toplumsal geliÅŸimimizi çok yönlü etkileyecek, Ulusal gönencimizin artırılmasına büyük katkı saÄŸlayacaktır. Dünyadaki geliÅŸmelerin gerisinde kalmamak, bilim ve teknolojiyi üretebilir duruma gelmek, en önemlisi de Türk Ulusu'na bilginin, araÅŸtırmanın ve sorgulamanın, aydınlık bir geleceÄŸe ulaÅŸmanın tek yol olduÄŸunu göstermek zorundayız. Sayın BaÅŸkan, DeÄŸerli Milletvekilleri, Ãœlkemiz için temel önem taşıyan enerji konusunu iç ve dış olmak üzere iki boyutta ele almak istiyorum. Enerji konusu, önceki yıllarda sektörde yaÅŸanan yasal, yönetsel ve mali sıkıntılara 2001 yılında eklenen yolsuzluk ve görevi kötüye kullanma savlarının eklenmesiyle yine gündemdeki yerini korumuÅŸtur. Ä°lgili bakanlık ile baÄŸlı kurum ve kuruluÅŸlarındaki kimi yetkililere yönelik suçlamaların bir bölümü soruÅŸturma, bir bölümü de yargılama aÅŸamasındadır. Halen yargılama sürecinde bulunan dosyaların sonuçları, bağımsız yargı organlarına olan güvenimizi koruyarak ve yargılamaya karışma anlamına gelebilecek durumlardan kaçınarak beklenmelidir. Geçen yılki konuÅŸmamda da belirttiÄŸim gibi, içinde bulunduÄŸumuz dönem, tüm olumsuzluklarına karşın, enerji sistemimizin daha saÄŸlam temellere oturtulabilmesi için önemli olanaklar sunmaktadır. Anayasamızda daha önce gerçekleÅŸtirilen deÄŸiÅŸiklikler doÄŸrultusunda enerji sistemimizi geliÅŸmiÅŸ ülkelerdeki sistemlerle bütünleÅŸtirecek önemli yasal düzenlemeler yapılmıştır. Ancak bu düzenlemeler yeterli deÄŸildir. Enerji piyasalarının iÅŸletilmesi için gerekli olan diÄŸer yasa, tüzük ve yönetmeliklerin hazırlanması aÅŸamasına hızla geçilmelidir. Bu aÅŸamada Enerji Piyasası Kurulu'nun oluÅŸturulması öncelik taşımaktadır. Kurul'un, konuyla ilgili gerekli eÄŸitim ve yeteneÄŸe sahip, yeterli ölçüde deneyimli ve güvenilir kiÅŸilerden oluÅŸturulacağından kuÅŸku duyulmamaktadır. 2001 yılında ülkemizde elektrik tüketiminde ilk kez bir gerileme sözkonusudur. Bu durumun büyük ölçüde ekonomik sıkıntıların bir sonucu olduÄŸu bilinmektedir. Ä°leriki yıllarda elektrik arz-talep dengesinde herhangi bir sorun yaÅŸanmaması için uzun dönemli stratejiler geliÅŸtirilmesi gerekmektedir. Bu baÄŸlamda, 2002 yılı sonuna kadar devreye alınabilecek 29 elektrik üretim projesinin içinde bulunduÄŸu belirsizlik en kısa zamanda giderilmelidir. Sözkonusu projeler yenilenebilir ve çevre dostu kaynaklı elektrik enerjisi üretimi yönünden de önemlidir. Çünkü, bunların 25'i bu tür kaynakların kullanılmasını öngören projelerdir. Benzer biçimde, halen iÅŸletmede olan dağıtım tesisleri ile santralların özelleÅŸtirilmeleri de bir an önce gerçekleÅŸtirilmelidir. Tersi durumda, bunların iyileÅŸtirmeleri için gereken önemli tutardaki kaynağın bulunması sorunu ortaya çıkacaktır. Sayın BaÅŸkan, DeÄŸerli Milletvekilleri, 2001 yılında, enerji sektörümüzün serbestleÅŸtirilmesi çabalarına koÅŸut olarak, ek enerji kaynakları saÄŸlamayı amaçlayan tasarılar ile Hazar Havzası'nın enerji alıcı piyasalara taşınmasına yönelik tasarılarda önemli geliÅŸmeler kaydedilmiÅŸtir. Bu tasarıların başında yer alan Aktau-Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattının Â
button