Güncelleme Tarihi:
Cumhurbaşkanlığı süresinin bitmesine 1 ay kala Ahmet Necdet Sezer, siyasi mesajlarla dolu gerekçelerle bir yasayı veto etti.
"Üst düzey kamu görevlilerine ilişkin atamaların hukuksal geçerlilik kazanabilmesi için Cumhurbaşkanı'nca da imzalanması zorunluluktur" vurgusu yapan Sezer, Cumhurbaşkanı'nın denetim ve dengeleme görev ve yetkisi, bir siyasal partinin tek başına iktidar olduğu ve yasama organında çoğunluğu elde bulundurduğu dönemlerde çok daha gerekli olmaktadır" dedi.
Anayasamıza göre, yürütmenin iki kanadından birini oluşturan Cumhurbaşkanı'nın 'yansız' niteliğiyle, siyasal nitelikli hükümete karşı kamu görevlisinin güvencesini oluşturduğuna dikkat çeken Sezer, "Bu güvence atama kararnamemerinin Cumhurbaşkanı'nın imzasıyla yaşama geçirilmektedir" açıklamasını yaptı.
BAŞKENT KULİSLERİNDEKİ YORUMLAR
Sezer'in veto gerekçesi Ankara kulislerinde bomba etkisi yaptı. Bu gelişme kulislerde şöyle yorumlandı: Sezer daha önce çok daha önemli yasalarda bile böyle geniş bir açıklama yapmamıştı. Bu kez çok fazla önemi olmayan bir vetoda çok anlamlı ve siyasi bir gerekçe ortaya koydu. Bu gerekçeyi koyarken de bürokratı hükümete karşı koruyacak bir mesaj verdi. Bu da hükümete karşı kadrolaşma suçlaması olarak değerlendirilebilinir. Bu gerekçe Sezer'in çıkışıdır. Görevinin bitmesine bir ay kala Sezer sertlik dozunu artırdı."
İŞTE SEZER'İN SİYASİ MESAJLARLA DOLU VETO GEREKÇESİ
Sezer, 5603 sayılı ”Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun”u kısmen iade gerekçesinde, kanunda Cumhurbaşkanı'nın imzasını gerektirmeyen bir atama yöntemi öngörüldüğünü, üst düzey kamu görevlilerine ilişkin atamaların hukuksal geçerlilik kazanabilmesi için Cumhurbaşkanı'nca da imzalanmasının anayasal zorunluluk olduğunu belirtti.
YETKİ BAKANA VERİLİYOR
Sezer, Kanun'un 14. maddesi (2). fıkrasıyla, Kanun'la kurulan Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu'nda görev yapan Başkan dışındaki tüm personelin, bu bağlamda üst düzey yönetici kadrolarında görev yapacakların atama yetkisinin Bakan'a verildiğini ifade etti.
Sezer, Kanun'un 14. maddesinin (8). fıkrasında, Kurum personelinden Başkan, genel koordinatör, hukuk müşaviri, koordinatör ve il koordinatörleri, uzman ve denetçiler ile diğer görevlilere ödenecek sözleşme ücretlerinin, Başbakanlık Merkez Örgütü'nde görev yapan, sırasıyla genel müdür, genel müdür yardımcısı, daire başkanı, uzman ve denetçiler ile diğer benzer personel için öngörülmüş bulunan ücretlere bağlandığını kaydetti.
8. fıkrada unvanları sayılan ve Kurum'da sözleşmeli statüde görev yapan personelin ücretlerinin belirlenmesinde ölçüt alınan Başbakanlık Merkez Örgütü personelinden uzman, daire başkanı ve genel müdür yardımcıları için 3600, genel müdürler için ise 6400 ek gösterge öngörüldüğünü ifade eden Sezer, anlaşılacağı gibi, Kurum'da Bakan tarafından ataması yapılacak personelin, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'na göre 3600 ek göstergesi bulunan kamu görevlisi kümesine girdiğini belirtti. Sezer, bu tür personelin ataması ortak kararname ile yapılmasına karşın, Kanun'da eş durumdaki personelin atanması yetkisinin Bakan'a verildiğini, böylece Cumhurbaşkanı'nın imzasını gerektirmeyen bir atama yöntemi öngörüldüğünü dile getirdi.
Çağdaş demokrasilerde, parlamenter sistem ve bu sistemi yaşama geçirecek erkler ayrılığı ilkesinin kabul edildiğini; yürütmenin iktidar gücü, yasama ve yargı denetimi ile dengelenmeye çalışıldığını vurgulayan Sezer, parlamenter demokratik sistemin ve erkler ayrılığının benimsendiği Anayasada da, bağsız koşulsuz ulusun olan egemenliğin, yasama, yürütme ve yargı alanlarında ulus adına kullanacak organların belirtildiğini; yasama ve yargının yürütme organı üzerindeki denetim yetkisi ve bu yetkinin kullanılma biçim ve sınırlarının çeşitli maddelerde kurala bağlandığını anımsattı.
CUMHURBAŞKANI YÜRÜTMENİN BAŞI
Sezer, “İktidar gücünün çoğunluk egemenliğine dönüşmesinin parlamenter demokratik sistemi zedeleyeceğini öngören anayasa koyucu, bununla yetinmemiş, Devlet'in başı olan Cumhurbaşkanı'na bir denetim, dengeyi ve uyumu sağlama görev ve yetkisi vermiştir” dedi.
Anayasa'nın, Cumhurbaşkanı'nın görev ve yetkilerini düzenleyen hükümlerini anımsatan Sezer, şöyle devam etti:
“Bu kurallar, Cumhurbaşkanı'nın, aynı zamanda yürütmenin de başı olduğunu, kararnameleri imzalama yolu ile iktidar gücünü denetleyerek, bu güç ile kamu politikalarının oluşması ve uygulanmasında görev alan üst düzey kamu görevlileri arasındaki dengeyi sağlaması gerektiğini göstermektedir.
TEK BAŞINA İKTİDARA VURGU
Cumhurbaşkanı'nın bu denetim ve dengeleme görev ve yetkisi, bir siyasal partinin tek başına iktidar olduğu ve yasama organında çoğunluğu elde bulundurduğu dönemlerde, çok daha gerekli olmaktadır. Çünkü, bu dönemlerde, özellikle üst düzey kamu görevlileri siyasal güce karşı çok daha korunmasız kalmaktadır.”
Sezer, Anayasa'nın 8. maddesinde, yürütme yetkisi ve görevinin, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu'nca kullanılıp yerine getirileceği belirtilirken, yürütme işlemlerinin hukuksal geçerlilik kazanabilmesi için her iki tarafın katılmasıyla ortaklaşa yapılması gereğinin ortaya konulduğunu kaydetti.
Sezer, “Yine, Anayasa'nın 105. maddesinde, Cumhurbaşkanı'nın, Anayasa ve diğer kanunlarda tek başına yapabileceği belirtilen işlemler dışındaki tüm kararlarının Başbakan ve ilgili bakanlarca da imzalanacağı kurala bağlanmıştır. Bu kural, tüm kararlar bağlamında atama kararlarının da Cumhurbaşkanı'nca imzalanması gerektiğini göstermesi yönünden önemlidir” dedi.
Sezer, Anayasa'nın 104. maddesinde, Cumhurbaşkanı'na kararnameleri imzalama görev ve yetkisinin verilmiş olmasının da bu yargıyı pekiştirdiğini vurguladı.
“CUMHURBAŞKANINCA İMZALANMASI ANAYASAL ZORUNLULUK”
Sezer, şunları kaydetti:
“Anayasamızda Cumhurbaşkanı'na kararnameleri imzalama yetkisinin verilmesi üç önemli gerekçeye dayanmaktadır. Bunların birincisi, Cumhurbaşkanı'nın yansızlığı nedeniyle, kararnamelerin, kamu yararına ve kamu hizmetinin gereklerine uygun olmasının sağlanması ve siyasal emellere hizmet etmesinin önlenmesi; ikincisi, Cumhurbaşkanı'na, yürütme alanında Hükümet'e öneri ve uyarılarda bulunma yetkisini kullanabilmesi için olanak yaratılması; üçüncüsü de, Cumhurbaşkanı'nın Devlet'in ve yürütmenin başı olması ve Devlet organlarının düzenli çalışmasını gözetme görev ve yetkisiyle donatılmış bulunmasıdır.
Bu anayasal kurallar karşısında, birer yönetsel işlem olduğunda kuşku bulunmayan atama işlemlerinden, kurumların karar ve uygulama düzeneklerinde önemli işlev gören üst düzey kamu görevlilerine ilişkin olanlarının, hukuksal geçerlilik kazanabilmesi için Cumhurbaşkanı'nca da imzalanması anayasal zorunluluktur.”
Cumhurbaşkanı Sezer, öte yandan, kamu kurum ve kuruluşları ve dolayısıyla bu kurum ve kuruluşların üst düzey görevlileri, siyasal iktidarın uzmanlık ve hizmet alanındaki deneyim eksikliğini gidermek ve kendi alanında siyasal iktidara yardımcı olmak, değişen iktidarlardan kamu hizmetlerinin etkilenmemesini ve sürekliliğini sağlamakla yükümlü olduklarını kaydetti.
“CUMHURBAŞKANI'NIN YANSIZLIĞI”
Sezer, kamu hizmetinin sürekliliği ile kamu görevlilerinin güvencesi arasındaki yakın ilişkinin, kamu politikalarının oluşmasında karar verme ve bu kararları uygulama konumunda olan üst düzey kamu görevlilerinin atama güvencesinde kamu yararı bulunduğunu gösterdiğini ifade etti.
Cumhurbaşkanı Sezer, devlet organlarının düzenli çalışmasının, yönetimde istikrarın sağlanmasıyla olanaklı bulunduğuna işaret ederek, yönetimde istikrarın ise kamu hizmetinin değişken öğesi olan iktidardaki siyasal partilerle değil, kamu hizmetinin değişmez öğesi olan kamu görevlilerine sağlanacak “görev güvence”siyle gerçekleştirebileceğini kaydetti.
Sezer, şöyle devam etti:
“Cumhurbaşkanı'nın, kamu hizmetlerinde sürekliliği ve istikrarı sağlayan üst düzey görevlilerin atamalarında imzasının bulunması, kimi haksız işlemlerin, siyasal nitelikli atamaların önlenmesi ve dolayısıyla kamu yararı ve kamu hizmetinin gerekleri yönünden de gereklidir.
Anayasamıza göre, yürütmenin iki kanadından birini oluşturan Cumhurbaşkanı, 'yansız' niteliğiyle, siyasal nitelikli hükümete karşı kamu görevlisinin güvencesini oluşturmaktadır. Bu güvence, atama kararnamelerinin Cumhurbaşkanı'nca imzalanmasıyla yaşama geçirilmektedir.
Nitekim, bu gerekçeler gözönünde bulundurularak, 2451 sayılı Yasa'da, müsteşar ve yardımcıları, genel müdür ve yardımcıları, bakanlık müşavirleri, birinci hukuk müşavirleri, bakanlık daire başkanları, il idare şube başkanları, bölge müdürleri ve başmüdürler gibi üst düzey görevlilerin atanmaları, görevden alınmaları ya da nakillerinin ortak kararnameyle yapılması kurala bağlanmıştır.”
Anayasa Mahkemesi'nin konuya ilişkin kararlarının gerekçelerini anımsatan Sezer,
Sezer, Kanun'un Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu'nun Başkan dışındaki üst düzey görevlilerinin atanmasını ortak kararname yerine Tarım ve Köyişleri Bakanı'nın onayına bırakan 14. maddesinin (2). fıkra düzenlemesinin, Anayasa'yla kabul edilen parlamenter demokratik sistemle ve Anayasa'nın 8, 104 ile 105. maddeleriyle bağdaşmadığını kaydetti.
MAAŞLAR
Kanun'un 14. maddesinin (8). fıkrasının ücretlere ilişkin bölümü konusunda ise memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ile diğer özlük işlerinin yasayla düzenleneceğinin Anayasa'da kurala bağlandığını anımsattı.
Kanun'un 3. maddesinde, Kanun'la verilen görevleri yerine getirmek üzere kurulan Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu'nun, kamu tüzelkişiliğini haiz, idari ve mali özerkliğe sahip bir kurum olduğunun belirtildiğini ifade eden Sezer, yine aynı maddeye göre, Kurumun, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nın “ilgili kuruluşu” olduğuna işaret etti.
Sezer, “Bir kamu tüzelkişisi olarak kurulan, Yasa ile verilen görevleri yapan Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu'nun genel idare esaslarına göre bir kamu hizmeti yürüttüğü açıktır” dedi.
Kanun'un 14. maddesinin (1) ve (10). fıkralarında, Kurum'da hizmetlerin sözleşmeli personel eliyle yürütüleceğinin belirtildiğini kaydeden Sezer, şunları kaydetti:
“Yasa'da sözleşmeli personel statüsü asli statü olarak öngörülmüştür.
Sözleşmeli personelin statüsü Yasa'yla belirlenmiş, kimi ayrıntıların düzenlenmesi Bakanlar Kurulu kararıyla yürürlüğe konulacak bir yönetmeliğe bırakılmıştır. Böylece, Kurum'da çalıştırılacak sözleşmeli personel statü hukukuna bağlı kılınmıştır.
Bu nitelikteki bir personel statüsünde, yapılacak sözleşmenin 'idari hizmet sözleşmesi' olduğu ve idare ile personel arasında kamu hukukuna dayalı bir ilişki bulunduğu açıktır.
İdari hizmet sözleşmeleri, idarenin tek yanlı istenciyle oluşturduğu koşulları ve ilkeleri içeren ve çalışanın bu koşulları ve ilkeleri kabul edip etmeme dışında değiştirmeyi isteme hakkı bulunmayan kamu hukuku sözleşmeleridir.
Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında da belirtildiği gibi, bir kamu tüzelkişisi kurum ya da kuruluşta genel idare esaslarına göre yürütülen görevlerde, kamu hukuku alanına giren idari hizmet sözleşmesiyle çalışanların, Anayasa'nın 128. maddesi kapsamında kamu görevlileri olduğunda kuşku bulunmamaktadır.
Anayasa'nın 128. maddesinde, kamu görevlilerinin atanmalarının, görev ve yetkilerinin, hakları ve yükümlülüklerinin, aylık ve ödenekleri ile diğer özlük işlerinin yasayla düzenlenmesi öngörülmüştür.
Oysa, incelenen Yasa'da sözleşmeli personel ücretleri belirlenmemiş, ücreti belirleme yetkisi Tarım ve Köyişleri Bakanı'na verilmiştir.
Bu nedenle, Yasa'nın 14. maddesinin (8). fıkrası Anayasa'nın 128. maddesiyle bağdaşmamaktadır.”
“TAVAN DIŞINDA ÇERÇEVE YOK”
Cumhurbaşkanı Sezer, Kanun'un 14. maddesinin (8). fıkrasında ise, tavan dışında hiçbir temel ilke konulmadan, çerçeve çizilmeden, sözleşmeli personel statüsüyle ilgili ücretleri belirleme yetkisinin Tarım ve Köyişleri Bakanı'na bırakıldığını ifade etti.
Benzer düzenleme içeren 4059 sayılı “Hazine Müsteşarlığı İle Dış Ticaret Müsteşarlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun”un ilgili hükmü konusunda Anayasa Mahkemesi'nin verdiği kararı anımsatan Sezer, 'Sözleşmeli personel konusunda Bakanlar Kurulu'na geniş yetki tanıyan sözkonusu kural, Anayasa Mahkemesi'nin 13.12.1995 günlü kararıyla, Anayasa'nın 2. maddesindeki hukuk devleti ilkesine, 7. maddesindeki yasama yetkisinin devredilemeyeceğine ilişkin kurala ve 128. maddesindeki 'yasa ile düzenleme' yöntemine aykırı bulunarak iptal edilmiştir” dedi.
Cumhurbaşkanı Sezer, Kanun'un 14. maddesinin (1). fıkrasının “Kurum personeline ilişkin tüm ihtilaflar iş mahkemelerinde görülür” hükmünü anımsattı.
Sezer, şöyle devam etti:
“Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu'nun bir kamu tüzelkişisi olduğu yukarıda açıklanmıştır.
İncelenen Yasa'nın 14. maddesi (1). fıkrasına göre, Kurum'un asli personelinin, Kurum'da 'idari hizmet sözleşmesi' ile çalışan ve Kurum ile aralarında kamu hukuku ilişkisi bulunan kamu görevlileri olduğu, yine yukarıda açıklanmıştır.
Her ne kadar, incelenen Yasa'nın 14. maddesinin yine (1). fıkrasında, Kurum personelinin emeklilik ve sosyal güvenlik yönünden 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasası'na bağlı olduğu belirtilmiş ise de, bu düzenleme, personel hukukuna değil, sosyal güvenlik hukukuna ilişkin olup, sözleşmeli personelin kamu görevlisi ve Kurum'la ilişkisinin de 'idari hizmet sözleşmesi'nden kaynaklanan kamu hukuku ilişkisi olduğu gerçeğini ortadan kaldırmamaktadır.
Başka bir anlatımla, kamu görevlisinin sosyal güvenlik yönünden Sosyal Sigortalar Yasası'na bağlı olması, idari işlemlerden doğan uyuşmazlıklarda görevlendirilecek yargı yerinin belirlenmesinde etken olamaz. Yargı yerinin belirlenmesinde önemli olan, çalışanların kamu görevlisi olup olmadığı ve kurum-personel ilişkisinin kamu hukukundan kaynaklanıp kaynaklanmadığıdır.
Bu durumda, incelenen Yasa'yla, idare hukuku ilkelerine göre oluşturulan personel işlemlerinden doğan uyuşmazlıkların çözümünün adli yargıya bırakılması, Anayasa'nın 125 ve 155. maddeleriyle bağdaşmamaktadır.”