Sezaryende patlama

Güncelleme Tarihi:

Sezaryende patlama
Oluşturulma Tarihi: Aralık 29, 2009 01:38

Haberin Devamı

İller sıralamasında yüzde 70.50 ile Edirne birinci. Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ) öngördüğü yüzde 15-20'lik rakamın bile altına düşen il ise, Türkiye'de yüzde 13.04 oranıyla sezaryenin en az yapıldığı Ağrı oldu. Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği Başkanı Prof.Dr. İsmail Mete İtil, “Sezaryenlerin tek sorumlusu meslektaşlarım değil. Altyapıdan ebe sayısına, performan uygulamasından ceza kanununa kadar pek çok neden var” dedi.

Tam gün yasası konusunda Sağlık Bakanlığı'yla karşı karşıya gelen kadın doğumcular, artan sezaryen oranlarının aşağıya çekilmesi konusunda bakanlıkla ortak çalışma yapıyor. Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği Başkanı Prof.Dr. İtil, üç büyük ilde yüksek sezaryen oranlarını değerlendirme toplantıları düzenlediklerini, bunlara da Bakanlık yetkililerinin katıldığını söyledi. İzmir'deki toplantıda Türkiye'deki sezaryen oranları il il ortaya kondu. 2009 sezaryen ortalaması 47.43 olan Türkiye'de ilk doğumda sezaryen ortalamasının yüzde 60'ın üzerine çıktığı saptandı.

ÜÇ BÜYÜK KENTTE DURUM

2009 verilerine göre İstanbul'da sezaryen ortalaması yüzde 52.52, Ankara'da 46.25 ve İzmir'de yüzde 59.13 olarak belirlendi. Sezaryen oranlarında birinci olan Edirne'de her 10 kadından 7'sinin sezaryenle doğum yaptığı ortaya çıkarken, Ağrı'da ise sezaryen oranı, DSÖ'nün öngördüğü oranın altında kaldı, yüzde 13.04 olarak saptandı.

ARTIŞIN TEK SORUMLUSU DOKTOR DEĞİL

Sağlık Bakanlığı'nın ilk başta sezaryen artışından hekimleri sorumlu tutup cezalandırdığını belirten Prof.Dr. İtil, “Bakanlığın ilk uygulamaları kadın doğum uzmanlarını cezalandırma niteliğindeydi. Geçen yıl yüksek sezaryen oranı olan hastanelerdeki hekimler görev yaptıkları yerlerden alınıp onur kırıcı bir şekilde Ankara'ya çağrılıyor ve normal doğum eğitimi verildiği belirtiliyordu. Normal doğumu bilmeyen kadın doğum uzmanı olur mu? Bunun yanlış olduğunu sonunda Sayın Bakan da kabul etti ve bir daha bu tip uygulamalara geçilmeyeceğini belirtti. Ocak ayında bu konuşmayı yaptığımızda eğitim için sırada 57 uzman vardı. Bakanlık o zaman yüzde 20 kurumsal sezaryen oranı öneriyordu. Bu orana kısa sürede inmek çok kolay değil” diye konuştu.

Prof.Dr. İtil, Türkiye'de sezaryen oranlarının özellikle 2000'li yıllardan itibaren artış gösterdiğini, sadece ülkemizde değil, dünyada da artış görüldüğünü söyledi. Türkiye'de 2002'de yüzde 21- 22 olan sezaryen oranlarının 2009'da yüzde 48'e ulaştığını, Amerika ve Avrupa ülkelerinde de sezaryen ortamalarının yüzde 25-30 arasında değiştiğini kaydeden Prof.Dr. İtil, DSÖ'nün öngördüğü yüzde 15-20'lik rakamların hiçbir ülkede tutturulamadığını ifade etti. DSÖ'nün oranlarını çok eskide kaldığını ve tartışıldığını da sözlerine ekledi.

DOĞUMU TAKİP EDİP, YAPTIRAN EBE YOK

Prof.Dr. İtil, sezaryen oranlarının ülkelerdeki sağlık sistemi, doğum sayıları, ebe sayıları ve ekonomik yapılarıyla ilişkili olduğunu kaydetti. Prof.Dr. İtil, dünyada ve Avrupa'da normal doğumları ebelerin yaptırdığını ve sorumlulunu da aldığını belirterek şöyle konuştu:

“Burada çok iyi eğitimli, doğumu baştan sona izleyebilecek, anormal bir şey varsa onu hekime bildirebilecek iyi yetişmiş ebelerden söz ediyoruz. Türkiye'de ise doğumların çoğuna hekimler girmekte, doğum yaptıran, doğumu takip eden yetişmiş ebe popülasyonunda da eksiklikler görülmektedir. Tek uzmanla nöbet tutulan ve gecede 25-30 doğum gerçekleşen doğumevleri mevcuttur. Burada bir tek uzmanın tüm doğumlara hakim olması ve yaptırması beklenemez. Türkiye'de, Amerika ve Avrupa'da eşine rastlanmayan hekim hatalarında çok ağır cezalandırmalar söz konusudur. En basit örnek Amerika'da hapis cezası yoktur, Kuzey Avrupa ülkelerinin birçoğunda yine hekimler için ağır yaptırımlar söz konusu değildir. Ve bu ülkelerde sağlık altyapısı en iyi şekilde oluşturulmuştur. Buna rağmen olan hatalarda ağır cezalar söz konusu değildir.

DOĞUM VAKALARI HEKİM HATALARINA AÇIK

Türkiye'de ise ayrı bir kategoride değerlendirilmesi gereken hekim meslek hataları ceza kanunundaki diğer suçlarla birlikte değerlendirilmektedir. Kusur ve komplikasyon ayırımı net değildir. Ve bazı hekim hataları kasıtlı ihmal adı altında bir hekimin hastaya kasten zarar verebileceği gibi bir yasal düzenleme altında incelenmektedir ki bu kabul edilemez. Yüksek Sağlık Şurası'na gelen vakaların yüzde 30-40'ını kadın doğum vakaları oluşturmaktadır. Bu dünyada da böyledir. Kadın doğum vakaları hekim hatalarına açık vakalardır, bu branşımızın özelliğidir. Dolayısıyla çok sayıda doğumun olduğu ülkemizde hekimlerin tüm doğumların takibini sağlıklı bir şekilde yapmaması, yapamama endişesi malpraktis (tıpta yanlış, özensiz tedavi) korkusunu getirmektedir. Mutlaka mesleğin şartlarını gözeten, ülkenin durumunu göz önüne alan, elbette hasta haklarını da koruyan bir malpraktis yasasına acil ihtiyaç vardır. Bu konuda Türk Jinekoloji ve Osbstetrik Derneği olarak çalışmalarımız, yasanın hazırlanmasında en büyük desteği vermeye hazırız.

Diğer bir konu ise Türkiye'de bir çok doğum evinde ve hastanede ağrısız doğum yaptırılmamaktadır. 25- 30 kişinin doğum yaptığı doğumhaneler acı çekilen, hastaların normal doğuma karşı bir görüş oluşturmasına yol açan yerler olarak görülmektedir. Yine normal doğum sonrası hastalarda bebeğin şu ya da bu şekilde zarar göreceği endişesi bulunmaktadır. Dolayısıyla normal doğumu özendirecek bir altyapının hazırlanması ve hasta eğitimi de önem taşımaktadır. Ayrıca sezaryeni tercih eden anne adayları da bulunmaktadır.”

PERFORMANSIN ETKİSİ

Prof.Dr. İtil, “Ne kadar ameliyat yaparsan o kadar çok ödeme yaparız” mantığının, performansa dayalı ödeme sisteminin, ceza yasalarının, altyapıda özellikle ebe eğitiminde ve ebelerin doğuma katılımındaki eksikliklerin giderilmemesi durumunda, sezaryen oranlarının düşmesinin beklenmemesi gerektiğini söyledi. Prof.Dr. İtil şöyle devam etti:

“Yüzde 15 gibi sezaryen oranlarına kısa sürede ulaşmayı hedeflemek ütopik olur. DSÖ'nün önerdiği rakamlar çağımıza uygun değildir. Normalin de yüzde 15'in üzerinde olması gerekir. Çünkü şunu da biliyoruz ki yüzde 5'in altında sezaryen oranlarını olan ülkelerde anne bebek ölüm oranları çok yüksektir. Ülkemizde eğer son yıllarda bebek anne ölüm oranlarında iyileşme söz konusu olduysa, bunda artan sezaryen oranlarının da payı vardır. Elbette bu oranlar yüksektir, düşürülmesi gerekir. Ülkemiz için önce yüzde 40, sonra yüzde 30'lar civarına düşebilmesi ilk aşamada yeterli olacaktır.”




Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!