Güncelleme Tarihi:
Iron Maiden’ı, Açıkhava’da her yaştan her fikirden binlerce genç izledi...
Iron Maiden, geçen hafta içinde ideal kadrosundan biri solist olmak üzere iki fire vermiş, kurucusu oldukları müziği sürekli tekrar ederek çoktan eskitmiş olarak geldi İstanbul'a. Buna rağmen Açıkhava'yı yeni hayranlar, eski günlerin hatırına gelenler, uzun saçlılar-kısa saçlılar, saçları dökülenler, siyah tişörtlüler-marka giyenler, hatta bir türbanlı doldurdu. Heavy Metal'in altın yılları 80'lerden bu yana dünyada Iron Maiden dahil çok şey değişti.
Hala duymamış olanlar varsa tekrarlayalım: 80'lerin önemli müzik akımı heavy metal'in babalarından Iron Maiden geçen hafta içinde İstanbul'da iki konser verdi.
Konseri önemli kılan noktaysa son dönemde yoğunlaşan ‘‘satanist gençler’’ suçlamalarıydı. Bu yakıştırma dünyada çoktan unutuldu ama ülkemizde kısa bir süre önce gündeme yerleşti. Grup ilk yıllarındaki şarkılarında, İngiliz kültüründe belili bir ağırlığı olan ortaçağdan, engizisyondan, dolayısıyla büyüden, cadılardan, iyilikten, kötülükten, şeytandan bahsediyordu. Çağdaşı bazı gruplar da aynı yolu izleyip biraz da ileri gidince heavy metal satanist bir akım olarak algılanmaya başladı. Hatta, 1984 tarihli ‘‘Powerslave’’ albümün başarısı üzerine ABD'de de ciddi bir popülariteye ulaşan Iron Maiden, Nancy Reagen önderliğindeki ‘‘antisatanist’’ kampanyayla karşılaştı. Heavy Metal devri kapanınca bu şeytan hikayesi de unutuldu gitti.
Türkiye'de ise birçok insan İron Maiden'la 1986 tarihli ‘‘Somewehere in Time’’ albümüyle tanıştı. Bu Türkiye'de yasal etiketle çıkan ilk Heavy Metal albümlerindendi. Gördüğü ilgi üzerine grubun eski albümleri birer birer piyasa sunuldu.
BAŞKALDIRI KANALI
Heavy Metal, Türkiye'de daha farklı gelişti. Gençliğin, 1980 sonrası rayına oturtulmuş ve makine düzeniyle işleyen topluma başkaldırı kanalı oldu. İsyan için politik yollar tamamen kapatılmıştı. Gençler, doğalarındaki isyanı yüksek tempolu, melodik, ancak sert gitar tonlarının hakim olduğu bu müzikle yansıttı. Birkaç meraklı dışında kimsenin sözlere aldırdığı yoktu. Çift sesli gitar soloları, bir yukarı bir aşağı gamdan tekrarlanan melodiler gençlerin nabız hızını artırıyordu. Sisteme, üzerinde canavarların, alevlerin olduğu siyah tişörtler, uzun saçlar, zincir ve çivi gibi alışmadık takılarla karşı geliniyordu. Toplum, şeytana tapma suçlamalarına kadar bu gençlerle ‘‘tenekeciler, demirciler’’ diye dalgasını geçti.
Engin Ardıç bir yazısında radikal İslamcılara hitaber ‘‘laikleri öldürmeyi boşverin de şeytana tapanlara bakın’’ deyince kabus başladı. Bizim de aralarında bulunduğumuz bir çok genç, kırk yılda bir gerçekleşebilen Türk grupların konserlerinden sonra polis tarafından dövüldü, yazın bir kaç santim uzatılabilen saçlar uykuda babanın makasına kurban gitti, sokakta atılan laflar iyice sivrileşti, karşılık verenler dayak yedi. En kötüsü anne babalar ‘‘Hakikaten şeytana tapıyor musun?’’ diye sorguya çekti çocuklarını.
HERKES ORADAYDI
Biz de ‘‘bakalım şeytana tapma hikayesinin yeniden ortaya çıktığı şu günlerde konsere kimler gelecek’’ diye düştük yola. Açıkhava'nın çevresi belki de ikinci akşam olduğundan inanılmaz sakindi. Dışarıda bekleyen gençlerin sayısı seyyar satıcılarınkinden biraz fazlaydı.
Etrafta her çeşit tip vardı. Son moda hip-hop'a takılan gençler bol pantololarıyla arzı endam ediyordu. Yaşları kesinlikle 18'den küçük bir çok genç kısa saçları, siyah tişörtleriyle dolaşıyordu ortalıkta. 40'lı yaşlardaki grup üyelerinin bu kadar genç bir kitleye ulşması mucize gibi bir şeydi.
Biraz daha yaşlı görünenler kot ceketlerin iç cebindeki ucuz şaraptan içerek havaya girmeye çalışıyordu. Saçları dökülmeye başlamış marka giyimlilerin eski fanatikler olduklarından, içerde şarkıları ezbere söylediklerinde emin olduk.
Salı akşamı Açıkhava dolmak bilmedi. Tribünlerin sağ ve sol tarafında arka sıralarda büyük boşluklar vardı. Almanya'dan gelen 30 yaşındaki bir fanatik, Iron Maiden'ın sadık dinleyici kitlesinin özetiydi. Maiden'ın Almanya'ya gelmesini bekleyememiş, o İstanbul'a gelmişti.
Konser başladığında önlerdeki genç fanatikler hallerinden menundu ama geridekiler eski şarkıları bekliyordu. Solist Bruce Dickinson'ın ayrılışı özelilikle eski kuşağı üzmüştü. Tam arkamızdaki bir arkadaş yeni şarkılara ve yeni solist Blaze Bailey'e dayanamadı ve ‘‘Sus artık pis şişko!’’ diye bağırdı. Bi tanesi de ‘‘Kusacağım artık ya’’ diyerek yeni Iron Madine'a tepkisini dile getirdi. Eski şarkılara geçilince bu sefer arka sıralar coşmaya başladı.
ŞEYTANI BULAMADIK
Sonra görev gereği müziği bırakıp, şeytanı aramaya başladık. Etrafa iyice baktık; Maiden'ın 40'larına merdiven dayayan üyeleri, ortaçağ hikayelerini anlattığı eski şarkılarını da, futboldan, barıştan, özgürlükten bahsettiği yeni şarkılarını da gülümseyerek seslendiriyordu.
Arada bir eski günlerden kalan ‘‘şeytani’’ bakışlar fırlatıyorladı o kadar.
Ama hemen eğlenceye dönüyorlar birbirlerine seyirciye gülücükler dağıtmayı sürdürüyorlardı. Seyirciler de gülümsüyordu. Herkes acayip eğleniyordu.
Havadaki ellerin çoğu, sadece işaret ve küçük parmaklarını dışarıda bırakan bir işaret yapıyordu. Bu Ortaçağ İngilteresi'nin nazar kovma işaretiydi.
Zamanıdaki yanılgının aksine şeytan başını sembolize etmiyordu.
Yani modası geçmiş bir topluluk, çeşitli yaşlardaki dinleycilerinin katılımıyla eğlenceli bir konser veriyordu.
Konser çıkışı Açıkhava sakince boşalırken, fonda yumuşak bir ses şarkı söylüyordu: ‘‘Hayatın hep iyi yanına bak’’.
Heavymetal dinleyicilerine bir ara ABD’de de satanist gözüyle bakılıyordu. Ama bu önyargının yerinde artık yeller esiyor. Türkiye'de ise özellikle bazı kesimler ‘şeytana tapan gençler’ masalını çok sevdi. Konserde etrafa şöyle bir bakındık. Grup, Ortaçağ hikayelerini anlattığı eski şarkılarını da, barıştan bahsettiği yeni şarkılarını da aynı gülümsemeyle seslendiriyordu. Seyirciler de gülümsüyordu. Tüm aramalarımıza rağmen şeytana rastlayamadık!