Güncelleme Tarihi:
Tiyatroyla onikisinde tanışıp onsekizinde oyuncu olarak başlayan Agop Ayvaz, Türk tiyatro tarihinin yaşayan tanıklarından. Naşit Özcan, Baltazar ve Karakaş aynı sahneyi paylaştığı üç isim sadece. Oyunculukla yetinmeyip bir de Ermenice tiyatro dergisi Kulis'i çıkaran Ayvaz, bugün sahne tozunu izleyici koltuğundan yutmaya devam ediyor.
Türk tiyatrosunun doğuşunu ve bugüne kadar yaşadığı gelişmeleri merak edenlere en güzel yanıtı verebilecek insanlardan biri Agop Ayvaz. 1911 doğumlu Ayvaz'ın çocuk yaşta başlayan tiyatro merakı, zamanla tutkuya dönüşerek hayatına yön vermiş. 1929'da uşak rolüyle başlayan tiyatro yaşamı, kısa süre sonra aşık rolleriyle devam etmiş.
‘‘Topkapı'da 'Kör Ressam' adlı bir dram izlemiştim. Çok güzel bir oyundu. Çocuktum, kapıldım. Eve gittiğimde oyunu taklit etmeye başladım’’ diyor Agop Ayvaz. Yaşı ilerledikçe tiyatroya duyduğu sevgi de artmış. Ayvaz'ın nasıl ‘‘hastalandığı’’ ise kendi dilinden şöyle:
‘‘Bugün TÜYAP binasının bulunduğu yerde, Tepebaşı Tiyatrosu vardı. Burada Türk Opereti, yani Ermeniler'den oluşan bir heyet, temsiller verirdi. Bunları seyrettikten sonra başladı tiyatro hastalığım. O zaman daha 12-13 yaşlarındayım. Haftada 25 kuruş aldığım zaman koşuyordum Tepebaşı Tiyatrosu'na. Galeri 25 kuruştu o zaman.’’
Agop, Ayvaz ailesinin tek çocuğu. Öz babası I. Dünya Savaşı sırasında ölünce, o dönemin tüm zorluklarına annesiyle beraber katlanmak zorunda kalmışlar. ‘‘Annem aşağı katta oturan terziye yarım gün yardım ediyordu. Oradan aldığı parayla ne bulabiliyorsak onu yiyorduk. Öyle zor günler geçirdik ki. Ekmeği zor buluyoruz. Hükümet 'Boğbota' diye bir ekmek veriyor, içinden her şey çıkar. Babam öldükten birkaç sene sonra annemi teyzeleri, kunduracı bir adamla evlendirdiler.’’
Ayvaz'ın tiyatroya ilgisi beş yıl kadar sadece oyun izlemekle sınırlı kalmış. Kimi zaman beş parasız kalsa da kafasına koyduğu oyunu izlemekten geri durmamış. Bu uğurda babasının öfkesini sineye çekmeyi bile göze almış.
Agop Ayvaz'ın tiyatroyla ilişkisi sıkı bir izleyici olmanın dışına 1929 yılında çıkmış. Kumpanyalarda amatör olarak oynayan Agopyan Efendi'nin yardımıyla başlamış tiyatro hayatı. ‘‘Babam kunduracıydı. Atölyede bir kundura makinecisi vardı. Ayrıca amatör olarak kumpanyalarda çalışıyordu. Beni de kumpanyaya götür diye rica ettim. Bir pazar günü aldı götürdü.’’ İşte böylece profesyonel tiyatro hayatına adımını atıyor Ayvaz; ne olduğunu anlamadan soluğu sahnede alıyor. ‘‘Agopyan efendi tiyatro müdürüne, 'Bir arkadaş getirdim, artist olmak istiyor' dedi. Müdür dünden razı, beni giydirmelerini söyledi. Bir potur, bir bıyık, kafama fes, elime de bir sopa, 'Değirmenci Kız' diye şarkılı bir oyun oynuyorlarmış. Onlar ne yaparsa sen de onu yap dediler.’’
Agop Ayvaz her ne kadar başına gelenleri tam olarak anlayamasa da oyundaki performansıyla dikkat çekiyor. Temsilden sonra oyunun başrolünü oynayan aktris Lusi Agopyan Hanım, Ayvaz'ı 'Demirhane Müdürü' adlı bir piyeste oynaması için davet ediyor. Rolü sahneye yeni ayak basan diğer tiyatrolculardan çok farklı: Uşak.
Böylece o dönemin ünlü tiyatro oyuncularını da tanımaya başlıyor Ayvaz. Bu isimler arasında kimler yok ki: Baltazar, Çobanyan Efendi, Memduh Bey, Karakaş, Aram Elmas, Sait Köknar, Naşit Özcan...
Uşak rollerinden sonra şans eseri, gelmeyen bir oyuncunun yerine aşık rolüyle çıkar sahneye ve bu çıkış, uşak-polis rollerinin de sonu olur. Yenişehir'de 'Karadeğirmen Cinayeti' diye 12 perdelik bir dramda gelmeyen oyuncunun yerine 'aşık' rolünü oynuyor. Ayvaz'ı çok beğenen rejisör o günden sonra tüm oyunlarda 'aşık' rollerine onu seçiyor. O zamana kadar emeğinin karşılığını alamayan Ayvaz böylece başrol oynamaya başlayınca, artık kendisi için bir fiyat belirliyor: 50 kuruş.
Agop Ayvaz'ın Karakaş Heyeti'yle çalışması grup dağılana kadar sürer. Askerlik döneminde de arkadaşlarıyla beraber orduda bir grup oluşturur ve haftanın iki günü çeşitli piyesler sahneler.
Askerliği bittikten sonra İstanbul'a dönen Ayvaz bu kez amatör olarak tiyatro hayatına başlar. Bağlı bulunduğu bir Ermeni derneğinden gelen teklif üzerine bir tiyatro grubu kurar. Grup, Galip Arcan'ın ‘‘Rica Ederim Kesmeyiniz’’ adlı oyununu sahneye koyar.
Bu arada Ayvaz için yeni bir serüven daha başlar: Gazetecilik. Bir arkadaşı onu Ermeni gazetesi Jamanak'a götürür. 1945'e kadar gazetede tiyatro yazıları yazar. 1946 yılında iki arkadaşıyla Kulis adlı haftalık, Ermenice bir tiyatro dergisi çıkarmaya başlar. Bu heyecan 50 sene devam eder.
Agop Ayvaz'ın tiyatro sevdası oyunculuk ve dergicilikle sınırlı değil. Türk tiyatrosunu kuran, emek veren kişilerin mezarlarının bakımını da gönüllü olarak üstlenmiş. Agop Ayvaz'ın eski tiyatrocuların mezarlarına ilgisi Şişli Ermeni Mezarlığı'yla da sınırlı değil. Haldun Taner, Neyyire Neyir'in mezarlarını da ziyaret ederek bakımıyla uğraşıyor. Bu arada kendi mezarını yaptırmayı da ihmal etmemiş.
Bugün Agos gazetesinde tiyatro ve tarih yazıları yazan Agop Ayvaz tiyatrodan hiç kopmamış gibi. Sahne değilse de seyirci koltuğu onu sahne tozundan mahrum bırakmıyor. Agop Ayvaz bu tozu çok seviyor.