Güncelleme Tarihi:
İlk şaşkınlığı, 1999 yılının en iyi havayolu seçilen Emirates'e biner binmez yaşadık. Avrupalı yada uzakdoğulu güzel ve bakımlı hosteslerin hizmet sundukları uçak, Arap Yarımadası'na doğru ilerlerken kutsal Kabe'ye ne kadar yaklaştığımız ekranda adım adım yazıldı. Bu arada da içki servisi aralıksız sürdü.
Daha sonra duty-free'de herşeyin satışı başladı.
Uçağın tekerlekleri geceyarısı Dubai uluslararası havalimanına değdiğinde ısı 35 derecenin üstündeydi.
Her milletten insanın akın akın geldiği Dubai'den başkent Abu Dabi'ye uzanan 140 kilometrelik yolu katederken, yırtmaçlı mini etekli turistlere hoşgörüyle ev sahipliği yapan Araplar uzun beyaz elbiseleri içinde sokaklardaydı.
Bir yanımızda petrol kuleleri, bir yanımızda çölü cennete çeviren yeşilin her tonu. Denizin üstüne dikilmiş gemi şeklindeki dev oteller, rengarenk rock-house cafeler...
Bu nasıl Arabistan'dı?
6 EŞ 19 ÇOCUK
Derler ki, Şeyh Zayed'in nüfus kağıdı yoktur ama tevellüdü 1916'yı gösterir. Şeyh Zayed Bin Sultan Al Nahyan, 83 yaşını tamamlamış bir devlet başkanı. Ve yine derler ki, kendine göre adeta bir masal ülkesi yaratan şahinler şahini Al Nahyan'ın 6 eşinden 19 çocuğu mevcut. Şu anda ciddi bir sağlık sorunu geçiren şeyhin geleceği ile ilgili bilgiler resmi ağızdan verilmese bile, ülkenin bir numaralı konusu Zayed'den sonra kimin geleceği.
Bizi kabul eden veliaht oğlu Şeyh Abdulla bin Zayed Al Nahyan, su gibi akan İngilizcesi'yle ülkesini anlatırken kendinden pek emindi. İngiltere'de eğitim görmüş, 26 yaşındaki veliaht Şeyh, aynı zamanda babasınca atanan 22 bakandan biriydi. (İngilizler'den 28 yıl önce aldıkları ülkelerini şeyhler idare ettiği ve bir Emirlikler Federasyonu olduğu için seçim ve seçmen kelimeleri yok bu ülkede.)
Beyaz uzun mişdaşası, beyaz terlikleri, başındaki kitrası ve agalı (halkalar) ile koltuğa oturan genç Şeyh pek mahçup tavırlıydı.
Söze şöyle başladı; ''Deprem bizi çok üzdü. Büyük geçmiş olsun.''
Abu Dabi Büyükelçimiz Ercan Özer'in araya girip depremdeki yardımlarından ötürü bir kez daha teşekkür etmesi üzerine Şeyh Abdulla ''hayır'' dedi. ''Biz bir aileyiz. Yardımlarımızı iyiniyetle, dostça yaptık. Teşekkür etmeniz gerekmiyor.''
Yardım, 400 bin doların üstündeydi. Nakdi ve ayni yardımların arkasının geleceğini söyledi. Ne var ki, BAE yardımlarının Türkiye'de hiç anılmadığından yakınırken, ''Neden böyle oldu'' demekten de kendini alamadı.
Söyleşi derinleştikçe bakışları daha kararlı renk aldı. Ve devam etti:
''Sizin her zaman yanınızdayız. İlişkilerimizi güçlendirmek istiyoruz.''
İşin özü de bu olmalıydı.
YANLIŞ NEREDE?
Amerika, Uzakdoğu ve Avrupa ülkelerinin koşarak gelip iş aldıkları Birleşik Arap Emirlikleri belki de ilk kez bu kadar net şekilde Türkiye ile çalışmak istediğini dile getirdi.
Babası adına konuşan veliaht oğul Şeyh Abdulla, makamında ilk kez konuştuğu Türk medya grubuna açık açık söyledi:
''Bu bir ilk adım. Tüm Körfez Ülkeleri adına hoşgeldiniz. İlişkilerimizi güçlendirmek için sizin yanınızdayız. Maalesef bazı Arap ülkeleri bugüne kadar Türkiye hakkında yanlış izlenim edinmişler. Dinimiz, adetlerimiz aynı. Avrupa ile Körfez ülkeleri aynı iyi ilişkileri yaşasın istiyoruz. Türkiye ile Kenan Evren döneminde ilişkiler iyiydi. Nedense birbirimizden koptuk. Babam, Cumhurbaşkanınız Demirel ile gayet güçlü ve özel ilişki içinde. (Birbirlerine tatlı gönderiyorlarmış!) Neden iki ülke iç ve dış ilişkilerini güçlendirmiyor?''
Şeyh Abdulla'a bu kopukluğun Emirlikler'den kaynaklanıp kaynaklanmadığını sorduk, o zaman. '' Evet'' dedi. ''Hata bizden kaynaklanıyor olmalı.Tüm isteğimize rağmen iyi bir noktaya getiremedik. Kendimizi iyi tanıtamadık. Ama Türkiye'deki politik istikrarsızlığın da rolü büyük oldu. Kısacası suç ikimizde. Tabii Barış Suyu Projesi bu yakınlaşmayı uzaklaştırdı. Türkiye, Suriye'ye suyu keser mi, endişesini bize de yaşattılar. Arap ülkelerindeki bu etkileşimden biz de payımızı alırız endişesi yıllarca etken oldu. Aslında ülkeler arasında karşılıklı güven olmalıdır.''
- Peki ne değişti de, güven tazelendi ve siz Türkiye ile yakınlaşmak istiyorsunuz?
Veliaht Şeyh, bu sorumuzu düşünerek yanıtladı:
''Aslında İsrail ile olan ilişkiniz bizim aramızdaki dostluğu etkilememeli. Bu ilişkiniz depremde bile farklı oldu. Körfez ülkelerinden gelen deprem yardımı neden İsrail'den geri planda gösterildi, anlayamadık...''
''Bunda belki sizin de tanıtım eksiklikleriniz oldu'' şeklindeki yaklaşımımıza, ''Haklı olabilirsiniz'' diye katıldı.
DİN NEDEN ÖN PLANDA?
Dinin her zaman ön planda tutulmasından da yakınan Veliaht Şeyh, bu duruma Türkiye'den gelen haberlerin neden olduğunu söyledi ve ekledi:
''Ben, ailem ve devletim için bu sorun değil ama halk ve Arap alemi bu yanlış bilgilendirmeden çok etkileniyor. Türkiye yanlış anlaşılıyor. İkili ilişkilerimizde denge olmalı.''
Şeyhin yanından ayrılırken bir daha düşündük. Türkiye'yi dışarıya taşıyan haber kaynaklarının denetimsiz bırakıldığı çok açıktı. Boşluktan faydalanan bazı çıkar çevreleri, Türkiye'nin gerçek yüzünü başka türlü yansıtmayı kendi açılarından başarmışlardı.
Tanıtım eksikliği... Her yerde karşı karşıya kaldığımız bu gerçeği, Arap şeyhinin ağzından bir daha dinledik.
Neşterin vurulma zamanı galiba çoktan geçmişti .
İstek ‘resmen’onlardan geldi
Birleşik Arap Emirliği(BAE) nin Başkanı Şeyh Zayed Bin Sultan Al Nahyan'ın ülkesinden...
Yani, 80'li yıllarda Özal ve Evren Paşa ile iyi ilişkileri olan, İstanbul'a eşleri ve çocuklarıyla gelen, Sevda Tepesi'ni satın alırken kopan kıyamet üzerine şaşıran, Emel Sayın'lı dedikodulardan sonra da 10 yıldır bize adeta küsen Şeyh Zayed ailesi, ilk kez bir Türk medya grubunu resmen ülkesine davet etti. Sultan ailesinin Arap Çölü davetinin nedenlerini 40 derece sıcakta gerçekleşen ziyaretimiz sırasında daha iyi öğrendik.
Arabistan Çölü'nü yeşile çeviren, petrolden kazandığını turizme yatıran, çöl kumundan döviz kazanan, Arap Körfezi'nin kıyılarına diktiği 5 yıldızlı otellerinde içki servisi yapan, can güvenliğinin sorun olmadığı, mütevazı camilerini değil turistik yerlerini ön plana çıkaran, sokaklarında hiçbir polisin dolaşmadığı Birleşik Arap Emirliği, petrolle başabaş yarışan turizmi için, Dünya'ya ''Ben de varım'' diye sesleniyor.
Bu çağrıda ayrıca, ''Depremde Türkiye'ye en büyük yardımlardan birini Birleşik Arap Emirliği(BAE) yaptığı halde neden bizi anmayı unutuyorsunuz'' sitemi de var.
BAE topraklarında gördüklerim doğrusu beni şaşırttı. Bugüne dek devlet başkanları ya da bakanlar düzeyinde süregelen ilişkilerin dışına çıkıp halkların birbirini tanımasını istemeleri ilginçti.
Abu Dabi Büyükelçimiz Ercan Özer'in, biraz da hayret içeren, bir tesbitini burada anmak istiyorum:
''Türkiye ile irtibat kurmak isteği onlardan geliyor, bu iyi bir adım. Depremle başlayan bazı gelişmelerin bir halkası da Körfez'de yaşanıyor.''
7 emirlikten oluşan dünyanın en zengin ülkesi BAE, her yönüyle ilgi çekiyor...
Duygu Asena'nın kulakları çınlasın; BAE'de gerçekten ''Kadının Adı Yok.'' Arap kadınının dışında da herşey var. 12 ay süren yazı, tertemiz denizi, çöl ve plaj kumu, develeri, şahinleri, en büyük ülkelerin koşarak iş yaptığı, Türkiye'ninse pek adının anılmadığı, petrolü ve devasa serbest bölgesiyle giderek zenginleşen ticareti, ülkeyi son 10 yılda nereden nerelere getirmiş.İşte dünya'nın en zengin MASAL ÜLKESİ... Şeyh Zayed'in 28 yaşındaki Birleşik Arap Emirlikleri...