Sevmek yerine dövüyoruz

Güncelleme Tarihi:

Sevmek yerine dövüyoruz
Oluşturulma Tarihi: Şubat 02, 1998 00:00

Haberin Devamı

Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu'nun İstanbul, Ankara, İzmir, Edirne, Bursa, Manisa, Adana, Antalya, Kayseri, Samsun, Kastamonu, Rize, Malatya, Van, Erzurum, Gaziantep, Siirt ve Diyarbakır olmak üzere 18 il ve 20 ilçede yaptığı araştırma, gelir düzeyi ne olursa olsun ailelerin yüzde 44.1'inin çocuğunu dövdüğünü ortaya koydu. 2 bin 578 hane üzerinde yapılan araştırmaya göre ailelerin yüzde 69'u çocuk eğitiminde ‘‘utandırma ve azarlama’’, yüzde 42'si ‘‘cezalandırma ve yoksun bırakma’’, yüzde 40'ı ise ‘‘korkutma’’ yöntemini kullanıyor.

Araştırmanın sonuçları ailelerin hemen tamamının çocukların eğitiminde ilk başvurdukları yöntemin ‘‘açıklama ve izah etme’’ olduğunu göstermesine rağmen, bu yöntem sürdürülebilir bir yöntem durumunda değil. Çünkü ebeveynler hem sabır, hem eğitim, hem de belli gelişmişlikteki bir kişilik düzeyini gerekli kılan bu yöntemden, çabuk ümit kesiyor ve şiddet içeren diğer bazı yöntemlere baş vuruyorlar. Gelir düzeyi ne olursa olsun ailelerin yüzde 44.1'i çocuğunu dövüyor.

KÖŞEYE SIKIŞAN KİM?

Araştırma sonucuna göre ailenin aylık gelirinin azalmasına bağlı olarak evde çocukların dövülme şiddeti ve sıklığı giderek ve belirgin bir şekilde artıyor. Bunun nedeni ‘‘ailelerin içerisinde yaşadıkları zor ekonomik koşullarda çocukların öfkenin boşaltıldığı günah keçileri durumuna düşmeleri’’ sözüyle özetleniyor. Ancak aylık geliri 201 milyon ve üzeri olan ailelerin yüzde 2.2'sinin de çocuklarını ‘‘ayda birden fazla ve çok şiddetli’’ olarak dövmeleri, sorunun sadece ekonomik nedenlerden kaynaklanmadığını gösteriyor. Bununla birlikte, bir eğitim yöntemi olarak dayağın kültürel değerlerin de etkisiyle meşrulaştırılması özellikle düşük gelirli ailelerde çocukların son derece ‘‘ciddi bir tehdit altında’’ olduğunu ortaya koyuyor.

Aile içerisinde otorite figürü kimliği nedeniyle çocuğa dayak atma işini babanın üstlenmesi beklenirken, elde edilen sonuçlar gelir düzeyi düşük ailelerde çocukların anne tarafından daha fazla dövüldüğünü ortaya koyuyor. Bu durumun en önemli nedeni de bu grupta yer alan ailelerde, annenin iktisadi ve sosyal koşulların yanısıra kocasının da şiddetli baskısı altında ‘‘köşeye sıkıştırılmış kadın’’ olmasında görülüyor.

Araştırmada, çocuklukta maruz kalınan şiddet, yetişkinlik döneminde sahip olunan şiddet eğilimlerinin kısmi bir belirleyicisi olarak nitelendiriliyor. Evli veya başından evlilik geçmiş kişilerin çocukluklarında aileleri tarafından dövülme sıklığı, eşleriyle kavgaya varan tartışmalar yapma sıklığıyla doğru orantılı. Çocukluğunda ebeveynlerinden dayak yiyenlerin yüzde 58'i eşleriyle sık sık kavgaya varan münakaşalar yapıyor, yüzde 54'ü de çocuklarına şiddet uyguluyor.

Çocuklukta şiddete maruz kalanlar toplumsal alanda da daha fazla şiddet eğilimi gösteriyorlar. Aileleri tarafından dövülenler, dövülmeyenlere oranla toplumsal alanda ortaya çıkan kişilerarası bir problemde ‘‘kaba kuvvet kullanarak cezasını verme’’, ‘‘kolundan tutup sıra dışına atma’’ gibi yöntemleri daha fazla kullanıyorlar.

Eşiyle sık sık kavga edenlerin yarısından fazlası toplumsal alanda kişiler arasında yaşanan bir soruna ‘‘duyarsız’’ kalıyor. Kavgacıların yüzde 22'si ise böyle bir olayda ‘‘sert tavır gösterme’’ yoluna gidiyor.

KADIN HEP SUÇLU

Araştırmanın en ilginç sonuçlarından birisi de toplumun yüzde 56'sının her şart altında, hiç bir gerekçe olmaksızın -yalnızca kadın olmaktan kaynaklanan bir sonuç olarak- kadınları ‘‘suçlu’’ olarak değerlendirdiği gerçeği. Toplumun gündemini uzun süre meşgul eden ‘‘Kumkapı cinayeti’’ olayı dramatize edilerek sorulduğunda, araştırmaya katılanların yalnızca yüzde 34'ü ‘‘Suçlu taciz edendir’’ yanıtını veriyor. ‘‘Kadın suçludur’’ önyargısı ise kişilerin zihinlerinde ve değer yargılarında yer alan kadının toplumsal konumu ile ilgili tasarımlardan kaynaklanıyor.

Araştırmada 15-22 yaş grubunda yer alan gençlerin, içerisinde bulundukları fizyolojik ve psikolojik koşulların da bir sonucu olarak yüksek düzeyde ‘‘potansiyel şiddet eğilimleri’’ barındırdıklarına dikkat çekilerek, devlet de uyarılıyor. Genç kuşakların sahip olduğu ve kontrolsüz bırakıldığında kolaylıkla suça yöneltilebilen bu enerjinin, devletin ciddi ve tutarlı gençlik politikaları ile zihinsel ve bedensel yapıcı faaliyetlere yönlendirilebileceği belirtilerek, ‘‘Aksi halde devletin yalnız bıraktığı ve potansiyel bakımdan şiddeti içeren enerji ile dolu olan bu gençlere suç örgütleri sahip çıkacaktır’’ deniliyor.

<>

Diyarbakır'da beş yaşındaki kız çocuğunun altını ıslattığı gerekçesiyle işkence yapılarak öldürülmesi ‘‘çocuk eğitmeyi bilmediğimiz’’ gerçeğini bir kez daha somut bir şekilde gözler önüne serdi. Küçük Özge'nin ölümü bu gerçeğin ‘‘şimdilik’’ son örneği olarak hafızalara yazılırken, Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu'nun bir araştırması da şiddetin büyüklüğünü rakamlarla ispatladı.

NASIL KIYIYORUZ

Anne-babalar hem sabır, hem eğitim, hem de belli gelişmişlikteki bir kişilik düzeyini gerekli kılan ‘‘açıklama, izah etme’’ yönteminden çabuk ümit kesiyor ve şiddet içeren yöntemlere baş vuruyorlar.

Aylık geliri 201 milyon ve üzeri olan ailelerin yüzde 2.2'sinin de çocuklarını ‘‘ayda birden fazla ve çok şiddetli’’ olarak dövmeleri, sorunun sadece ekonomik nedenlerden kaynaklanmadığını gösteriyor.

Okumuş olmak fayda etmiyor

Araştırmanın bir diğer önemli sonucu da ‘‘Eğitimli olmak şiddeti azaltmıyor’’. Şiddet eğilimi okur yazar olmayanlarda 11.9 iken, üniversite mezunlarında 19.96 olarak belirtiliyor. Diğer eğitimlilerde ise şiddet eğilimi şöyle: Okur yazar olanlarda 14.16, ilkokul mezunlarında 17.36, ortaokul mezunlarında 23.36, lise mezunlarında 24.35.






Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!