Oluşturulma Tarihi: Ekim 08, 2003 00:00
Türk toplumu Denktaş’ı çok sever. Ancak son tutumu hayal kırıklığı yaratıyor. 70 milyonun kaderiyle oynuyor. Sanki, yaşlı bir liderin koltuğunu kaybetmeme mücadelesi veriyormuş izlenimi doğuyor. Kendine yazık ediyor.Rauf Denktaş’ı Türk toplumu çok sever.Sadece Kıbrıs’ı düşünmüş, hiçbir kirli işe adı karışmamış, güler yüzlü, espirili usta bir lider, adeta bir “baba” gibi görür.Türk toplumu Rauf Denktaş’ın bu haliyle tarihe geçmesini ister. Son günlerdeki gibi, hırçın, huysuz ve koltuğunu korumaya çalışan yaşlı bir lider görüntüsü vermesinden üzüntü duyar.Aslında sevgili Denktaş’a yakışan, müzakerecilik görevinden bugünden tezi yok istifa etmesidir.İki seçenekle karşı karşıyadır ve ikisinde de kaybedecektir.İlki, seçimleri muhalefetin kazanmasıdır. Bu olasılık hergün artmaktadır.AKP hükümeti, Denktaş’a destek vermediği gibi, Annan planında bazı değişiklikler yaparak imzalamaya hazırlanmaktadır. Asker’in de, bu konuda alınacak kararlarda, artık eskisi gibi direnilemez bir ağırlığı kalmamıştır.Muhalefet kazandığı taktirde, Denktaş büyük bir baskı altında kalacaktır. Sonunda da ister istemez, zorla saf dışı edilecektir.Direnişi etkili bir sonuç vermeyecektir.Oysa hiçbirimizin gözünde böyle bir muameleyi haketmemiştir. Kendini bu duruma düşürmemelidir.İkinci seçenek, muhalefetin kaybetmesidir.Bu olasılık, Denktaş’ın yıllardır oluşturduğu karizmasını yok edecek gelişmeleri de beraberinde getirecektir.Seçimlerin, asker’in (Barış Gücü) lobisi ve şantajlarla kazanıldığı ileri sürülecek, meşruiyet tartışması başlayacaktır.Çözüm konusunda, direneceğinden dolayı, Denktaş, Türk toplumunun büyük bölümünün gözünde 70 milyon insanın “ AB’ye giden yolda önünü kapatan lider” konumuna girecektir.Bu ağır yükün altından kalkamayacak, kamuoyunun gözünde “AB kapısını kapatan insan” olarak suçlanacaktır.Acaba direniş bütün bu olumsuzluklara değer mi?Denktaş’ın “veto ederim, olmazsa istifa eder ve direnirim” açıklamasının kamuoyunda önemsenmemesi, gazetelerde küçük görülmesi, yankı bulmaması önemli bir işaret değil midir?İşte bundan dolayı, sevgili Denktaş’ımıza seslenmek istiyorum:“Şimdiden istifa edin. Kıbrıs’ta bir çözümün ve Türkiye’nin önünü tıkayan lider konumuna düşmeyin. Muhalefet’te mütareke basını diye nitelediğiniz bizler de Kıbrıs’ı sizin kadar önemsiyor ve seviyoruz. Gerçekleri görün. Üstelik unutmayın, Aralık’tan sonra iktidar olanların Annan planında gereken değişiklikleri yaptırabilme güçleri sizden çok daha fazla olacaktır. AB ülkeleri bu fırsatı kaçırmamak için Rumlara baskı yapacaklardır. Papadopulos ve Türkiye’nin AB’ye girmesini istemeyen Avrupalıların tek ve son ümidi sizsiniz. Sizin direnip, Kıbrıs’ta çözümsüzlüğü sağlamanızı istiyorlar. Bu sayede hem Rumlar, hem de Türkiye’yi durdurmak isteyenler kazanacaklar.Rauf bey, bu insanlara fırsat vermeyin.Bizim kalplerimizdeki lider olarak kalın.Emin olun sizi çok seviyoruz ve böyle kalmanızı istiyoruz...”* * *RİSK ALACAĞIZ...Türkiye, Irak’a asker yollamaya hazırlanıyor.Şimdiden bilmemiz gerekenler var. Eğer bu gerçekleri önceden içimize sindiremezsek, sonradan gereksiz tartışmalar ve gerilimlerin içine düşebiliriz.Irak kaynamakta, direniş giderek artmakta ve giderek organize olmakta. Kısacası, askerimizi son derece tehlikeli bir ortama yolluyoruz. Ne yazık ki, olaylarla karşılaşacağız hatta kayıplarımız olacak.Bütün bu gerçeklere rağmen, Türk Silahlı Kuvvetleri ve AKP hükümeti, askerini Irak’a yolluyorsa bunun önemli gerekçeleri vardır.Hükümet ve TSK bu konuda tam bir görüşbirliği içindeler. Ortak görüş, Türkiye’nin Irak’ta rol almaması durumunda şu kayıpları olacak:- Bölgedeki ve Irak üzerindeki ağırlığını kaybedecek. Irak’ın yeniden yapılanmasında rol alamayacak.- PKK-KADEK’in Kuzey Irak’taki yapılanmasını engelleyemeyecek ve devre dışı kalacak.- ABD ile ilişkiler yeniden bozulacak. Bu da Türkiye’nin ekonomik –mali politikalarına olumsuz yansıyacak. Türkiye, ordusunun donanımında dahi zorluklarla karşılaşacak.Bunlar en temel gerekçeler. Listeye daha sayısız neden eklenebilir.TBMM’nin alacağı bu karar, 1 Mart kararından çok daha risklidir. 1 Mart’taki tezkere, ABD ile işbirliğini öngörüyordu. Türk askeri savaşmayacaktı. Kuzey Irak’ta belirli bir bölgede kalacaktı. Şimdi ise savaşın içine girecek.Türkiye yıllardır “bölge’nin lideriyim” der. “En güçlü ordu bende” diye övünür. “ABD’nin stratejik ortağı “olduğunu ileri sürer.İşte, bugün sınav günüdür.Türkiye, 1 Mart tezkeresini kaçırmış olmanın, bölgede ağırlıklı bir ülke olmanın faturalarını ödeme durumuna girmiştir.Özetle, kaçınılmaz bir sınav günü gelip çatmıştır.Bunca risk alacağımıza göre, bari değecek adımlar atalım, karşılığını da aynı oranda elde edelim. Gerçekleri görelim, ardından ağlamayalım. Pişman olmayalım...* * *(Bu yazı, Posta Gazetesinde ve aynı gün Hürriyet Gazetesinin tüm dış yayınlarında, Hürriyet internet sitesinde (www.hurriyetim.com.tr) Milliyet internet sitesinde (www.milliyet.com.tr) ve Daily News ekibi tarafından tercüme edildikten sonra hem ana gazetede, hem de Daily News internet sitesinde (www.turkishdailynews.com.) yayınlanmaktadır.)
button