Güncelleme Tarihi:
Günümüz cazının önde gelen kontrbasçılarından Charlie Haden, 60 yaşını geride bırakırken nostalji rüzgarının etkisine girdi. 'Now Is The Hour,' 'Haunted Hearts' albümüyle Hollywood klasiklerine sevgisini vurgulayan, gitarcı Pat Metheny'yle kaydettiği Grammy ödüllü 'Beyond the Missouri Sky'da çocukluk günlerini yadeden Haden, son albümü 'The Art Of The Song'u yüzyıla sesini veren caz klasiklerine ayırdı. Emektar şarkıcı Shirley Horn ve Bill Henderson'ın yanısıra bir şarkıyı da kendi seslendirdi.
Feryat figan Kovboy Charlie, diyorlardı ona. Mahmuzlu çizmesini, afilli şapkasını takıyor, tabancalarını kuşanıp öyle çıkıyordu TV şovlarına. Beş kişilik Haden Kumpanyası'nın en küçüğü, gözdesiydi. Sesi, nefesi güçlüydü. Gırtlak oyunlarını iyi beceriyordu.
Armonika çalan babası, şarkıcı annesi ve kardeşleriyle ABD'nin güneyindeki şehirleri dolaşıp yerel radyolarda, TV'lerde konser veriyorlardı. Repertuarları zengindi: Country - western, hillybilly, caz, blues ve bilimum popüler şarkılar... Radyoda günlük programları vardı. Adları, siyah beyaz TV günlerininin yıldızları Roy Acuff ve Carter Ailesi'yle anılıyordu.
1940'lı yılların başıydı; beş yaşındaki Charlie Haden country yıldızı olmaya hazırlanıyordu.
Kaderin acı sürprizi
Feryat Charlie'nin hayatı sürprizlerle dolu olacaktı. 15'inde çocuk felci geçirdi. Yüzünde iz bırakan hastalık ses tellerini, kulak zarlarını zedeledi. Şarkıcı olma düşlerini sildi. Kontrbasını konuşturmak için gittiği Los Angeles'te uyuşturucuyla tanıştığında 20'sine henüz girmişti. L.A'da sadece eroin değil, hayatını değiştiren trompetçi Ornette Coleman'la da karşılaştı. Kuralları bir kenara bırakıp, birlikte emprovizasyonun uçsuz denizine yelken açtılar. Haden çalgısını yerçekiminden kurtarıp ruhuna hoparloör yapmayı öğrendi.
İki yıl sonra New York'un efsanevi Five Spot Caz Klübü'nde, Coleman Dörtlüsü'yle çalıyordu. Bir akşam gözü, loş klübün sigara dumanıyla perdelenen ön sıralarına kaydı. Bayılacak gibi oldu. Charles Mingus, Percy Heath ve Ray Brown oradaydı. Gözlerini kapattı; o günden sonra sahnede hep gözleri kapalı çaldı.
John Coltrane, Art Pepper, Dexter Gordon gibi müşteriler bir süre sonra dostu oldu. Birlikte çaldılar. Bazı albümlerinde onlara eşlik etti. Kontrbası, iyi caz dinleyicisinin gözü kapalı, ''Evet şimdi Charlie Haden çalıyor'' diyebileceği karakteristik tonu kazandı.
Sahnede kirpiklerinin ardına saklanan Haden'ın gözü, 1960'ların başında az kalsın açılmamak üzere kapanacaktı. Cazın şanlı adları sırtını sıvazlar, ustalığına şapka çıkarırken o eroin yüzünden tükenmek üzereydi. Eroini, günde iki paket içtiği filtresiz Luck Strike'ı hayatından çıkardı. Uyuşturucu karşıtı kampanyanın aktif isimlerine katıldı. Yıllar sonra konser için İstanbul'a geldiğinde, duman kokusu aldığı için oteldeki odasını üç kez değiştirecek kadar düşman oldu sigaraya.
TV şovlarının Kovboy Charlie'si, 1970'lerde ölümcül ciddiyette laflar eden, muhalif bir müzikçiye dönüştü. Grubu Liberation Music Orchestra'yla, kaydettiği plakların program notlarında Vietnam politikasını eleştirdi. 1971'de Portekiz'de verdiği konserde bestesi Song For Che'yi ''Mozambik, Angola, Gine'de bağımsızlık savaşı verenlere adıyorum'' anonsuyla çaldığı için gözaltına alındı. 1984'te Reagan yönetiminin Latin Amerika'daki 'arka bahçe' politikasına karşı İspanya İç Savaşı'nda söylenen şarkılardan ''The Ballad Of The Fallen''ı kaydetti. Plak ABD'de yılın albümü seçildi. 1991'deki 'Dream Keaper'da ise Amerika'da, Güney Afrika'da ırkçılığa karşı mücadele verenleri selamladı. O güne kadar ünlü DownBeat dergisinden kazandığı 'Yılın Kontrbasçısı' ve 'Yılın Caz Albümü Ödülü'ne bir yenisini ekledi.
''Ben politikacı değilim'' diyordu sorulduğunda. ''Irk ve cinsiyet ayrımına, gençlere güce tapmayı, hayata tüccarca yaklaşmayı ve bireysel çıkarları bayrak edinmeyi öğütleyen sığ değerlere karşıyım. Bunların sanatla değiştirilebileceğine inanmak istiyorum. Çok idealistsin diyorlar, olsun desinler...''
Charlie Haden, 1990'larda neredeyse her albümü ödüllendirilir, eleştirmenler tarafından yüceltilirken de aynı yaklaşımı sürdürdü. Sanatçının, hayatı güzelleştirmekle yükümlü olduğunu söyledi. ''Güzelliğe saygı, bilginin önemi, dayanışma, paylaşmanın mutluluğu gibi değerleri topluma ulaştırmamız lazım. Çaldığım her nota uğruna ölüme gitmeyi göze alacağım kadar önemlidir benim için. İşte böylesine önemsiyorum işimi. Her çalışta müziği yeniden yaratmak, müziği dünyayı değiştirecek düzeyde çalmak demektir.''
Ölümcül ciddiyetine rağmen Haden son yıllarda tüy yumuşaklığında albümler yaptı. 1940'lı yılların müziğini, klasikçi titizliğiyle yeniden gündeme getirdi.
1994'teki 'Always Say Goodbye'da nostaljinin dozu arttı. Albümün açılışına 12 - 13 yaşlarındaki 'kahramanı' Humpry Bogart'ın The Big Sleep'teki diyaloğunu yerleştirdi. Taşrada büyüyen Haden kent yaşamının hiç tanımadığı karanlık yüzünü bu filmlerle öğrenmişti çünkü: ''Çocukluğumda onunki gibi bir pardesü ve şapka giyip, babamın aynasının önüne geçer, New York'ta olduğumu düşlerdim'' Albümüne Coleman Hawkins, Chet Baker, Django Reinhard'ı orjinal kayıtlarıyla konuk etti.
BOĞAZA SELAM
İki yıl sonra, caz dünyasında büyük ilgiyle karşılanan Now Is The Hour'da yine geçmişten alıntılar, eski günlere göndermeler vardı. ABD'ye davet edilen bir grup Avrupalı gazeteciye albümü tanıtırken ''İnsanlara, bu büyülü bir şey, dinleyin demek istiyorum. Billie Holiday o şarkıyı söyler, Jimmy Blanton çalarken bir köşede onları dinleyebilseydim keşke...''
Charlie Haden, birkaç ay önce yayımlanan son albümü The Art Of Song'da ise, yarım yüzyıl öncesinin şarkılarını yeniden günışığına çıkarıyor. Oda müziği orkestrası ve grubu Quartet West'in eşliğinde Shirley Horn ve Bill Henderson'ın sesiyle nostaljik tablolar boyuyor. Diğer albümlerden farklı olarak Rahmaninof ve Ravel'in birer yapıtını caz diline uyarlıyor ve bir de şarkı söylüyor: Wayfaring Stranger.
''Ben politikacı değilim'' diyordu sorulduğunda. ''Irk ve cinsiyet ayrımına, gençlere güce tapmayı, hayata tüccarca yaklaşmayı ve bireysel çıkarları bayrak edinmeyi öğütleyen sığ değerlere karşıyım. Bunların sanatla değiştirilebileceğine inanmak istiyorum. Çok idealistsin diyorlar, olsun desinler...''