Güncelleme Tarihi:
Caner Can başta, benim adıma üzülenlere, mahçup olanlara teşekkürler. Dertlenmeyin, çıkar hatamızı bangır bangır söyleriz, özür dileriz, ne edek... Nazım’ın bütün şiirlerini bilmek, bize mi kaldı...
Hatamı yüzüme vurma bahanesiyle terbiyesizlik edenlere gelince...
I-ıh, gelmeyelim, bunlara değmez!
*
Şöyle yazmış internet sayfasında “Düş hekimi” Yalçın Ergir :
Aşağıda, ISBN 975-348-161-6 numara ile Çınar Yayınları’nca Haziran 2002’de çıkan “Düş Hekimi - 2” kitabımın 13. sayfasında yer alan “Basit Yaşamak” şiirimin Aziz Nesin’lik hikayesi yer almaktadır.
NE KADAR BASİT YAŞAMAK?
Her şey Mayıs 2000’de Ümit Yayıncılık'tan çıkan "Düş Hekimi" kitabımla başladı. Kitabımın kapağına ipten bir salıncakta; bir yere, bir göğe bakan çocukların fotoğrafını koymuş; altına da sevgili Can Yücel'in (eşinden aldığım izinle) bir dizesini koymuştum.
Kitabın ilk yazısı "Mahalle" ,internet ortamında önce yazarsız, sonra da Can Yücel imzasıyla dolaşmaya başladı. O sıralarda öksüz yazımın bir de arkadaşı vardı; sevgili Can Dündar'ın "İmge Yayıncılık"tan çıkan; "Benim Gençliğim" kitabındaki "Ödünç Hayatlar" yazısı da; "Sarı Lira Gibi Ömrümüz" başlığı altında, önce yazarı belirsiz, sonra da "Orhan Veli" imzasıyla Türkiye turuna çıkmıştı.
Yazımı bana gönderenlere cevap yetiştirmeye çalışırken, bu sefer "Mahalle" bir ulusal gazetenin köşesinde, başka bir başlık ve tabii ki "yazarsız" olarak yer aldı. Neyse ki verdiğim bilgi dikkate alınıp gerekli düzeltme yapıldı.
Mayıs 2000’den sonra; yani ilk kitabım çıktıktan sonra yazdığım yeni yazıları Hürriyet Gazetesi'nin Agora Sitesi'ne göndermeye başlamıştım ve "Basit Yaşamak" şiirim 6 Kasım 2000’de ilk orada yayınlandı.
http://arsiv.hurriyetim.com.tr/agora/00/11/06/kritik_y_ergir.html
Temmuz 2000’de; TRT Türkiye Radyoları’nda iki haftada bir Pazar geceleri, saat 23:30’da "Gecenin İçinden" programında, yeni yazılmış yazılarımın da okunduğu "Düş Hekimi" köşesinde Sn Kadri Kral şiirimi okumuş ve söyleşisini yapmıştık.
2001’in başında "Basit Yaşamak", Milliyet Gazetesi'nde sayın Melih Aşık'ın köşesinde "internetten" imzasıyla yayınlanıverdi. Uyarıma nedense yanıt gelmedi - doğal olarak bir düzeltme de yapılmadı; belki de mesajım asla kendisine ulaşmamıştı. Bu arada şiirim internet ortamında artık yavaş yavaş "Nazım Hikmet" imzasıyla dolaşmaya başlamıştı.
Yapabilecek hiçbir şeyim yoktu çünkü “forward” mekanizması kontrolden çıkmış, acımasızca işlemekteydi. Aslında yazı yazarken amaç, duyguların paylaşılması olduğu için, bir şiirimin başka bir imzayla da olsa beğenilmesi hoşuma gidiyordu. Hele ucuna takılan isim "Nazım Hikmet" olunca gururum da okşanmıyor değildi.
Derken sevgili Leyla Navaro, Remzi Kitabevi’nden çıkan “İki Boy Ufak Pabuç” kitabının ilk baskısına şiiri Nazım Hikmet imzasıyla koydu. Yanlışlık fark edilince ikinci baskıda düzeltme yapıldı. Ancak “kitabın arasından düşebilir” gerekçesiyle bir düzeltme notu koymak yerine, kitabın 253. sayfası yırtılarak piyasada satıldı. (İkinci baskılarda 252. sayfadan sonra 255. sayfa gelir). Ancak bu sayfa yırtılmasi olayından dolayi kendilerine kırgın olamadim, çünkü asla haberim olamayacak bu yanlışlığı dürüstce bana haber veren de kendileriydi.
Pek çok şiir sitesindeki düzeltmelerimi, o sitelerde bu şiirle ilgili Nazım’a yapılmış övgü dolu yorumları yazmıyorum.
Şiirim şu anda, sizler bu yazıyı okurken de yanına çay - simit resimleri eklenmiş olarak,
Nazım’a ”Bilgisayar"! lardan, cep telefonlarından bahsettirerek internetteki yörüngesinde dolanıp durmakta.
Ama artık sakinim. Monitörümün başında, elimde kabak çekirdeği bekliyorum;
Sait Faik Abasıyanık'ın bu yaz yazdığı, Nazım Hikmet'in geçen Cumartesi tamamladığı, Orhan Veli'nin, Melih Cevdet'e elektronik posta ile dün gönderdiği yeni yazıları bekliyorum.
Altına imza eklenmek üzere diğer yazılarım ise http://www.ergir.com adresinde bekliyorlar.
** ** **
Basit yaşayacaksın basit
Saatin, sadece saati gösterecek; öyle Nazım usta zamanındaki gibi digital sensorleri, göstergeleri vs olmayacak.
Telefonunu sadece telefon etmek için kullanacaksın. Oyunlar oynamayacak, fotoğraf çekmeyecek;
GPRS ile internette surf yapmak için kullanmayacaksın.
Küçü bir not defteri olacak "bilgini" en hızlı "sayan". Hele 1956 model hiç olmayacak bilgisayarın.
Basit yaşayacaksın, basit.
Nazım ustanın tüm eserlerini bilmeden ortaya atlamayacak kadar basit...
Sevgilerimle
Düş hekimi Yalçın Ergir
* * *
Gördüğünüz gibi (Serdar konuşuyor artık) beni çuvallatmak için herşey yapılmış.
Sen misin “ilk kez duydum” diye sevinip Nazım’dan bir şiir yayımlayan, sen misin - ki uyanık geçinirsin - bilgi/sayar esprisine bile uyanmayan... Al işte!
“Düş hekimi” Yalçın Ergir’den özür diliyorum!
Nazım’dan da! 41’inci ölüm yıldönümü diye, başkasına ait bir şiir kullandığım için...
Bildik bir taneyle telafi edelim...
CENAZE MERASİMİM
Bizim avludan mı kalkacak cenazem?
Nasıl indireceksiniz beni üçüncü kattan?
Asansöre sığmaz tabut,
merdivenlerse daracık.
Belki avluda dizboyu güneş ve güvercinler olacak,
belki kar yağacak çocuk çığlıklarıyla dolu,
belki ıslak asfaltıyla yağmur.
Ve avluda çöp bidonları duracak her zamanki gibi.
Kamyona, yerli gelenekle, yüzüm açık yükleneceksem,
bir şey damlayabilir alnıma bir güvercinden : uğurdur.
Bando gelse de, gelmese de çocuklar gelecek yanıma,
meraklıdır ölülere çocuklar.
Bakacak arkamdan mutfak penceremiz.
Balkonumuz geçirecek beni çamaşırlarıyla.
Ben bu avluda bahtiyar yaşadım bilemediğiniz kadar.
Avludaşlarım, uzun ömürler dilerim hepinize...
1963 Nisan, Moskova