OluÅŸturulma Tarihi: Åžubat 12, 2001 00:00
SER YERİNE SIR VEREN DOKTORLAR VE SIRRA KADEM BASAN MESLEK ONURU Ünlülerin psikiyatristi bir doktor beyin yazdığı 'Badem Ağacı' adlı kitap kamuoyunun yakından tanıdığı bazı sanatçılar hakkındaki özel açıklamalarıyla büyük tepki topladı. Doktor ağabeyimiz artist arkadaşlarından bizzat izin aldığını iddia ederken, hastaları böyle bir şey hatırlamadıklarını belirtiyorlar. Tabip Odası hastaların yazılı izni alınmadan böyle kitapların yazılmasının tıp ahlakı ve etik kurallara aykırı olduğunu belirterek, doktorumuz hakkında soruşturma başlattı. Türkiye Psikiyatri Derneği, 'mesleğimiz adına çok çirkin bir olay diyerek', söz konusu doktor beyi Onur Kuruluna verdi. Türk Psikologlar Derneği, hasta terapist ilişkisinin dokunulmaz olduğunu ve doktorumuzun yaptıklarının hukuki sonuçlar doğuracağını bildirdi. Gazetecilerin bu olaya ilgi göstermesinin kitaba best-seller düzeyinde bir değer kazandırabileceğini öngören, meşhur sosyete playboyu bir beyin babası olarak maruf psikiyatristimiz, 'kendimi hekimlikten çoktan emekli ettim ama hastalar emekli olmamı istemiyorlar. Sesimi duymanın bile en iyi ilaçtan etkili olduğuna inanıyorlar' buyurarak, 'sanatçıları çok sevdiğini' cümlelerine ekledi. Doktorların düştüğü bu üzücü durum hastaların ruh halleriyle uzaktan yakından ilgili olmayan bir branşın uzmanı olmasına rağmen naçiz yazarınızı da derinden etkiledi. Biraz da mahcubiyetten olsa gerek, çuvaldız batırmayı amaçlayan bir yazı hazırlamayı düşündü bu yüzden. Pozitif bilimlerin asla prime time konusu olamayacağı bir ülkenin meslek erbabı olarak, para kazanmanın kaliteden çok pop-kültürün gerektirdiği nitelikleri karşılamakla aynı anlama geldiğini uzun zamandır öğrenmiştik. Hatta sanatçıların yaşamak için bu yöne kaymalarını da doğal karşılamaktaydık. Bilim adamlarının bile adlarını duyurmak için 10 parmağında 104 marifeti olan dünya güzeli kadınlarla kavga etmesini, genç Türk kızlarının idollerinin ekonomi politik toplantılarına konuşmacı olarak davet edilmelerini yapanların yaratıcılığına vermiştik. Ama köşe dönmecilikten sonra ülkemizi kendi öz kültüründen Kaf dağına doğru çıktığı yolda biraz daha ivmelendiren bu felsefenin tıp sistematiğinin dayandığı temel bir kaç noktadan birine sirayet etmesi ve televoleci zihniyetin birkaç hafta kullanıp atacağı bir meta olarak gündeme verilmesi bizde onulmaz yaralar açtı. Şimdi bu meşhur olma meraklısı dedikoducu doktor cezasını bulacak mı? Bulursa hastalar hala doktorlarına güven duymaya devam edebilecek mi?.. Ülke kültürü zaten bir bütün olarak hortumlanmış, tıp bunun dışında zaten kalabilemez mi?.. Yoksa bu yaman bir çelişki mi?.. Elbette yazılarımızın öncelikli prensiplerine bağlı olarak siz günün birinde hasta olma potansiyeline sahip okuyucularımızın kendini bilmez doktorlara karşı haklarını koruyabilmeleri konusunda azıcık bilgilenmesi en büyük amacımız yine de... Buyurun önce biraz hukuk ağzıyla konuşalım. Hekimlik gibi kişinin yaşama alanına giren mesleklerde kişinin gizli ve özel sırları hakkında edinilen bilgilerin "meslek sırrı" olarak saklanması zorunludur. Aksi taktirde "sır sahibinin kişilik haklarına " saldırı olacağından doktorun cezai ve hukuki sorumluluğu olacaktır. Bir hasta ya da yaralının başkaları tarafından bilinmeyen ve duyulması hoş karşılanmayacak özellikleri ve hastalıkları sır sayılır. Toplumun üzerinde durmadığı, her yerde söylenebilen hastalıklarla ilgili bilgiler ya da hastanın herkes tarafından bilinen yönleri sır değildir. Ancak grip,
trafik kazasında yaralanma gibi sır niteliÄŸinde olmayan bu tip saÄŸlık durumlarının gizli tutulması için hekime tembih edilmiÅŸse aynı ÅŸekilde meslek sırrı olarak saklanmalıdır. Meslek sırrının ifÅŸası kanunla da yasaklanmıştır. Kanunların adlarını ve sayılarını merak ediyorsanız… Türk Ceza Kanunun 198. maddesine göre; "bir kimse meslek ve sanatı icabı olarak açıklanmasında zarar meydana gelebilecek bir sırra vakıf olup da yasal bir sebebe dayanmaksızın o sırrı açıklarsa 3 aya kadar hapis" ve... "para cezası"na mahkum olur. T.C.K 199. maddesine göre; bu suç hakkında kovuÅŸturma yapılması ilgili olanların ÅŸahsi ÅŸikayetine baÄŸlıdır. Ayrıca Tabip Odası Onur kurulunda yargılanma ve tazminat davası da söz konusudur. Hukuka uygun açıklamalar (sır saklama amacı güdülmeyen haller): a) Halk saÄŸlığı için tehlikeli bazı bulaşıcı hastalıklar ve zehirlenmelerin de duyurulması zorunludur. "Umumi Hıfzısıhha Kanunu (UHK)na göre; b)Hastanın rızası: Sır sahibi hastanın rızası ile yapılacak açıklama hukuka uygundur. Ancak hekim açıklamanın zararlı sonuçları olacağı durumlarda konuÅŸmamalıdır. c)Çaresizlik (ıztırar) durumu: Sırrın açıklanmasında, açıklamayı hukuka uygun hale getiren nedenlerden biridir. VerdiÄŸi raporun sahte olduÄŸu ileri sürülmesi halinde gerçeÄŸin kanıtlanması için hekim, meslek sırrını açıklayabilir. TCK 49. maddesi, yetkili makamın verdiÄŸi emrin kanuna aykırı olması halinde, emri verenin sorumlu olacağını kabul etmiÅŸtir. Emri yerine getiren de, suç teÅŸkil eden kanuna aykırı emri yerine getirdiÄŸi için sorumlu olacaktır. Bu nedenle yetkili makamın emri ile de olsa bir meslek sırrının açıklanması suçtur. Gördüğünüz gibi doktorumuzun pek bir 'iyi niyetle' yaptığı hareketin cezasını vermek için kanundan bol bir ÅŸey yok aslında aslında. Diyelim ki kahramanımız Türk kanunlarından kurtuldu, ya da 125 bin Türk Lirası gibi 'ağır' para cezasına çarptırıldı. Ama yine de olamaz doktorumuz bir kaçak, çünkü tıp dünyası keskin bir bıçak. Tıp Ahlâkı Yönünden uluslararası kuralları Dünya Hekimler BirliÄŸi koymakta ne de olsa. Türk Tabipleri BirliÄŸi bu birliÄŸe üyedir ve birliÄŸin koyduÄŸu kurallar Türkiye'de mesleÄŸini uygulayan tüm hekimler ve meslek örgütlerini baÄŸlamaktadır. BirliÄŸin konuyla ilgili kararlardan örnekler vermek gerekirse: Hekim, hastasının ölümünden sonra bile, hasta hakkında bildiÄŸi her ÅŸeyle ilgili bütün gizliliÄŸi sürdürecektir. (Hekimlik Ahlakı Uluslararası Yasası, Venedik, 1983). Mesleki uygulama sırasında tıbbi gizlilik, hekim tarafından korunmalıdır (1957 Ä°stanbul). Hastanın, kendisiyle ilgili tıbbi ve kiÅŸisel bilgilerin gizliliÄŸine gereken saygıyı göstermesini hekimden beklemeye hakkı vardır (Lizbon,1981). Hatta 1948 Cenevre Bildirgesinde Uluslararası Tıp BirliÄŸi Hipokrat Yeminini yeniden yazmıştır. Dünya Tıp BirliÄŸi 1983'te Yeminin yeni ÅŸeklini belirlemiÅŸtir. Buna göre; (...) hasta öldükten sonra bile bana verilen bütün sırlara saygı göstereceÄŸim. Ãœlkemizde halen yürürlükte olan bazı Yasal ve Etik Düzenlemelerden de bahsetmeye kalsak arzuhalci olarak mahkeme kapılarında iÅŸ bulmamız iÅŸten bile olamaz aslında. Ama size bu kadar kanun ve yönetmelik adı yeter kanaatindeyiz. Zaten bu kadar resmi kanun ve kurala muhalefet eden sevgili doktor meslektaşımızın hiç bir ÅŸekilde ceza almadığını görmek iÅŸin üzücü bir diÄŸer tarafı. Konu her zaman olduÄŸu gibi yine özendirici oldu. 'Sen de hastanı ele ver, sen de meÅŸhur ol, para kazan'. Psikiyatri camiası muhtemelen en çok zarar gören grup olacak gibi görünüyor son tahlilde. Tam yeni yeni ülkemizde de ruh saÄŸlığının beden saÄŸlığının bir parçası olduÄŸu bilinci oturmaya baÅŸlamıştı ki… Doktorlara duyulacak güvenin kaybolması sonucu ise pek de yeni bir geliÅŸme olmayacak herhalde. Yıllar öncesinde yitip gitmemiÅŸ miydi zaten çoÄŸu ÅŸey... Sözkonusu kitap ne kadar satar, senaryosu yazılır mı bilemiyoruz. Okumak da istemiyoruz zaten. Elimizden kısa vadede gelebilecek tek ÅŸey doktorlar adına siz hastalarımızdan özür dilemek. Allah sizi medyatik doktorların "sevgisinden" korusun… SaÄŸlıklı haftalar… Dr. Serdar GÃœNAYDIN - 12 Åžubat 2001, Pazartesi Â
button