Seni yorgunluktan bitap halde gördüm

Güncelleme Tarihi:

Seni yorgunluktan bitap halde gördüm
Oluşturulma Tarihi: Şubat 04, 2000 00:00

Haberin Devamı

Nazlı Ecevit de bütün anneler gibi oğlunun aşırı çalışmasından şikayetçiydi...

Nazlı Hanım, Fahri Bey'den farklıydı. Eşinin tersine heyecansız, sakin tabiatlıydı. Kibar, ince ruhlu bir sanatçıydı.

Evlendikleri sırada Fahri Bey, İstanbul Adli Tıbbı'nda stajyerdi. Nazlı Hanım da o zamanlar Sanayii Nefise denilen Güzel Sanatlar Akademisi'ni bitirmiş bir resim öğretmeniydi. İlk ve son çocukları olan Bülent, 27 Mayıs 1925'te, Beşiktaş Valideçeşme'deki Pembe Köşk'te dünyaya geldi. Bülent, henüz dört aylıkken İstanbul'dan Ankara'ya taşındılar.

Bir ara rahatsızlanan Nazlı Hanım, resme ara verdi. Fahri Bey'in siyaset dışı kalması üzerine uzun aradan sonra döndükleri İstanbul'da resim çalışmalarına hız verdi. Manzara, ölü doğa ve portrelere yöneldi. Mektup yazmaktan çok hoşlanmıyordu. Ancak çok sevdiği oğlundan uzak kalınca durum değişti. 4 Eylül 1951 günü daktilosunun başına oturan eşini görünce o da dayanamayıp dolmakalemine sarıldı. Mektubunu da Fahri Bey ile aynı zarfa koyup yolladı Ankara'ya...

Sevgili oğlum;

Gelmek arzu ve kararınıza çok sevindik. Rahşan'ın birkaç kilo alması da bizleri pek memnun etdi. İnşallah daha birkaç kilolar alır.. Eviniz hangisi olsun Selanik caddesinin aşağı taraflarında olduğunu tahmin ettim. Ev mi? Apartman mı? Taksimatı nasıl? Ve ila...

Rahşan ve Bülent Ecevit henüz beş yıllık evliydiler. 22 Ağustos 1946'da, Çocuk Esirgeme Kurumu salonunda düzenlenen sade bir nikah töreniyle evlenmişlerdi.

Robert Kolej'de sınıf arkadaşıydılar. Ankara Kız Lisesi'nde Nazlı Hanım'ın öğrencisi olan Rahşan Aral da resim yapıyordu. Bülent Ecevit, onun tablolarını beğenmişti. Rahşan Aral da Bülent Ecevit'in, Robert Kolej 1943 ‘‘Record’’ ve ‘‘İzlerimiz’’deki şiirlerinden etkilenmişti. Daha tanıştıkları ilk gün bağlanmışlardı birbirlerine. 1944'te koleji bitirdikten sonra evlenmek için sadece iki yıl beklemişlerdi.

Bülent'cim yine kendini fazla harcamaya başlamışa benziyorsun.. Neye sana bu kadar iş yüklüyorlar? Daima istenenden fazlasını yapmakta olduğun malum... Ama evladım kendini bu kadar yorma... Yorduğun nesne makine değil canlı bir aziz nesnedir. O hem çalışdırılır... Hem hak etdiği nisbette dinlendirilir... ikisi de ölçülü olmalı. Çalışan dinlenmesini de bilmeli yoksa erken yorulursun. Çalışmaya başladığın zamandan beri seni ne zaman gördümse yorgunlukdan bitap bir halde gördüm. Bu hususda bir muvazene tamire çalış Bülent. (Benim tavsiyelerimden illallah ama ne yaparsın analık. Mazur gör ve dinle lütfen, olur mu?)

Annesi haksız değildi. Bülent Ecevit, o sırada Pazar Postası'nın yanısıra Ulus'ta da yazı yazıyordu. Bununla da kalmıyor, genç bir eleman olarak gazetede çeviri ve tashih dahil birçok işe koşturuyordu.

Pazar Postası'ndaki sanat ve edebiyat kısmındaki değişikliği fark etmiş ve seni tasdiklediğimi de sezmiştim. (Van Gok'un Postacısı olan nüshadan itibaren.)

CAN YÜCEL'E DAVET

Annesinin dikkatini çeken resim, Pazar Postası'nın 12 Ağustos 1951 tarihli sayısında yayınlanmıştı. Hollandalı ünlü ressam Van Gogh'un ‘‘Postacı’’ adlı deseni yayınlanmıştı, o sayıda. Desenin hemen altında da Van Gogh'un, kardeşi Theo'ya gönderdiği bir mektup yer alıyordu.

Aynı sayfada Bülent Ecevit'in, dostu Can Yücel'e seslendiği bir şiiri de yer alıyordu. Londra'dan tanışıyorlardı. Ecevit, Basın Ateşeliği'nde çalışırken Can Yücel de Eski Yunanca öğrenimi görüyordu. Bir ara aynı evi paylaşmış, yakın arkadaş olmuşlardı. Londra sonrasında bu kez aynı gazetede buluşmuşlardı:

‘‘Tarlalar ıslanmamış olsun, ağaçlar kısır,

Başaklar kuruluktan sarı, sevdikler ölmüş,

Aşk bitmiş olsun: akla hayaller emziren sır

Toz olsun yelde, açmaz olsun seslerde gülüş

O gün mü geleceksin bu satranç tahtasına?’’

Ecevit, bu şiirine ‘‘Satranca davet’’ adını koymuştu. Anlaşılan Can Yücel, bir türlü gelmiyordu satranç masasına! Sonraki yıllarda da satranca oturacak zamanı bulamadılar. Bülent Ecevit politikaya verdi kendini, Can Yücel ise sanata...

Bizim inşaat... Müşkülatlarını atlatmak da... Hükümet inşaat sahiplerine kolaylık yaratmakla meşgul olduklarını her ne kadar gazetelere ilan eyleyorlarsa da... Nedense müracaat sahipleri daima müşkülatla karşılaşıyor... Allahdan biz bu kabil işler ile de meşgul değiliz. Eksik olmasın mimarımız takib ediyor. Kireç kuyusu açıldı, şantiye yapıldı ise de henüz ruhsatiyeyi elimize alamadık. İnşallah o da yarın elimize gelecekmiş!

Resim angariyelerimle seni çok meşgul ediyorum Bülent! Rahşan'ın ve senin hasret ve muhabbetlerinle gözlerinizden öperim sağ var olun.

Nazlı Hanım, çizgili beyaz kağıda yazdığı mektubunu, ‘‘Annen Nazlı’’ diye imzaladı. Mektubu zarfa koymadan önce selamları yazmayı unuttuğunu hatırladı. Sayfanın altında yer kalmamıştı. İlk sayfanın üzerine ekledi.

Anneannen deden teyzen her ikinizin de gözlerinizden öpüyorlar. Ayşe'ye çok üzüldük, geçmiş olsun, gözlerinizden öperiz.

Nazlı Ecevit, ikinci mektubunu bir ay kadar sonra Ekim 1951'de yazdı. İlk sayfaya tarih atmayı unuttuğu mektup ilkinden daha kısaydı. ‘‘Sevgili Bülent'cim’’ diye başladı satırlarına...

Hasret, hatta merak ve endişe içinde beklediğimiz mektubun hele şükür nail oldu. Geçen hafta ‘‘Pazar Postası’’ da gelmeyince adeta sıhhatinizden endişe etmeye başlamıştım. Sen bana Ulus daki telefon numaranı yazıver lütfen oğlum.

Ev naklimizi inşallah yazmak mümkün olur. Rahşan nasıl? Vazifesinden memnunluğu devam ediyor mu?

Paolo Ucello hakkındaki etüdünü çok beğendim ve istifade ettim, Şeref de pek beğendi. Bir de nadir tesadüf edilen sanat yazılarından biri. Ciddiyet! sahifesi için muvaffakiyetler dilerim, pek beğendik. Bu gidişle günün birinde Cemil S.Barlas, Pazar Postası'nı çıkaran acaba ben mi idim diye şaşkınlık duyabilecek galiba.

Bir ressam olan Nazlı Hanım, oğlunun sanat-edebiyat sayfasında çıkan yazılarını dikkatle izliyordu. Annesi, her konuda olduğu gibi sanat konusunda da derinden etkilemişti onu. 12. Devlet Resim Heykel Sergisi'ne ilişkin yazısında Nuri İyem'in resimlerinden övgüyle sözetmiş, İyem'in gelecek vadeden bir ressam olduğunu farketmişti. ‘‘Nuri İyem, 156. no'lu kompozisyonunda görülen dikkate değer tecrübelerini devam ettirirse kendisinden çok şey beklenebilir.’’ Zaman, ne kadar isabetli bir tahminde bulunduğunu kanıtladı; 60. sanat yılını geride bırakan İyem artık Türkiye'nin en ünlü ressamlarından biri...

Senin tercümeler ne oldu? ‘‘II nci Rişar’’, ‘‘Kokteyl Parti’’ filan.. Ankara'da havalar nasıl? Biz soba yakmaya başladık. Sizin soba kurulu mu idi? Evden taşınınca bir haber ver. Hizmetçiniz geliyor mu?

Bu oturduğumuz ev yani Osman eniştenin evi satıldı. Ama iki ay kadar belki daha fazla oturabileceğiz inşallah.Rahşan'ın ve senin ben de gözlerinizden öper sıhhat ve başarılarınızı dilerim oğlum.

Annen Nazlı Ecevit

Fahri Bey'in beklenmedik ölümü üzerine Nazlı Hanım yalnız kaldı. Fahri Bey'le birlikte oturmayı düşledikleri eve yalnız yerleşti Nazlı Hanım.

RAHŞAN İNŞALLAH BİRKAÇ KİLO DAHA ALIR

Gelmek arzu ve kararınıza çok sevindik. Rahşan'ın birkaç kilo alması da bizleri pek memnun etti. İnşallah daha birkaç kilolar alır... Eviniz hangisi olsun Selanik caddesinin aşağı taraflarında olduğunu tahmin ettim...

‘‘KUZUM BÜLENT’’ KİTABI PAZARTESİ GÜNÜ KİTAPÇILARDA

Beş gündür yayınlanan bu dizi, ‘‘Kuzum Bülent /Ecevit'e ailesinden mektuplar’’ adıyla hazırlanan bir kitabın özetiydi.

Faruk Bildirici'nin yazdığı ve Doğan Kitapçılık'ın bastığı ‘‘Kuzum Bülent’’ kitabı, pazartesi günü piyasaya çıkıyor. Kitap, mektupların gazetede yayınlanmayan bölümlerini ve Başbakan Bülent Ecevit'in siyasi yaşamına ilişkin yeni bir bölümü içeriyor...

MAHMUT ESAT'IN KIZINDAN AÇIKLAMA

Dizide adı geçen Mahmut Esat Bozkurt'un kızı Gün Bozkurt Tekant, Fahri Ecevit'in mektubunda yazdığı, ‘‘Mahmut Esat Bozkurt'un eşini doktora kapı aralığından muayene ettirdiği’’ bölümüne itiraz etti:

‘‘Gerek Fahri Ecevit, gerek Dr. Hamit Osman Bey, evimize her zaman gelen aile dostu hekimlerdi. Ayrıca Dr. Fahri Ecevit'in babamla yakın dostluğu vardı; birbirlerini çok severlerdi. Zannediyorum, iddia edilen bu davranış, annemi ve babamı olduğu kadar, Dr. Ecevit'i de küçük düşüren bir davranış olurdu ve babamın vefatı üzerine Sayın Fahri Ecevit de Ulus gazetesinde ‘İnsan adamdı, erkek adamdı' diye başlayan o güzel yazısını yazar mıydı?

Anneme gelince, o da kapı aralığından yüzü örtülü olarak doktora kolunu uzatacak biri değil, tam tersi çağdaş bir kadındı.’’

Tekant, dizide geçen, ‘‘Bozkurt, Türkiye'ye getirdiği medeni kanunu kendi evine sokmamıştı anlaşılan’’ değerlendirmesinin de gerçeği yansıtmadığını vurgularken, babasının Fahri Ecevit’ten önce yaşamını yitirdiğini ifade etti.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!