Sen yanmazsan ben yanmazsam...

Güncelleme Tarihi:

Sen yanmazsan ben yanmazsam...
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 25, 1997 00:00

Haberin Devamı

Polis Akademisi öğretim görevlisi Önder Aytaç'la Susurluk üzerine neşeli ve şiirli konuşma

Önder Aytaç, Polis Akademisi'nde 1989'dan bu yana öğretim görevlisi. Devlet Güvenliği ve Haber Alma ile Polis-Halkla İlişkiler derslerine giriyor. 28 son sınıf öğrencisinin bitirme tezini birlikte hazırladılar. Örneğin Özel Harekat ve Medya bunlardan biri. PKK öldürücü timlerinin intihar saldırıları, İslami fundamentalizm, İnternet, PKK ve Emniyet gibi konularda da tez danışmanlığı yaptı.

1964 doğumlu, İzmirli. Ankara Hukuk Fakültesi'ni bitirip avukatlık stajını yaptıktan sonra hakimlik ya da savcılık için sınava girmeyi beklerken devlet onu İngiltere'ye gönderdi. Loughborough'da Kriminoloji ve Suç Adaleti Bölümü'nde ‘‘Hapishaneler, Hapishanelerin Problemleri ve Alternatif Cezalandırma Sistemleri'' üzerine doktora tezi yaptı. Hull Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nin Güvenlik

Çalışmaları Merkezi'ndeki doktora çalışmaları devam ediyor. İkinci doktora çalışması da ODTÜ Sosyoloji Bölümü'nde sürüyor, Güvenlik Güçleri ve Medyanın Terör Üzerindeki Etkileşimi üzerine... Önder Aytaç, ‘‘Medyanın Gözüyle Çeteler ve Susurluk'' kitabını yazdı ve Emniyet içinde farklı bir kişilik daha olduğunu öğrenmiş olduk.

Aytaç, öğretmen bir aileden. Polis Akademisi'nde işe başladığında "Ne işin var orada?'' diye sormuşlar. Kendisinin de polisten çekinen bir çocukluk ve gençlik geçirdiğini anlatıyor.

Önder Aytaç'la Susurluk, medya, çeteler ve elbette Emniyet üzre konuştuk. Konuştuk konuşmasına ama işin enteresan yanı, Susurluk gibi çeteli, Emniyetli, eroinli ve cinayetli meşum bir hadise üzre bu kadar neşeli ve şiirli cevaplar almamdı.

Sizi polis teşkilatı açısından bir şans olarak görüyorum. Hem çalışmalarınız, hem de kitabınız bunu düşündürdü.

- İngiltere'ye 40 kişi gittik. Hepimiz Polis Akademisi'nde görev yapıyoruz. Orada öğrendiğimiz bilgileri öğrencilere vererek batılı anlamda polis idarecisinin yetişmesi yolunda çalışıyoruz. 1995'te Akademili öğrenciler arasında yapılan ankette İngiltere'den gelen öğretim görevlilerinden memnun olduklarını belirttiler. Amerikan filmlerindeki ders rahatlığını yaşıyorum.

Neden Medyanın Gözüyle Çeteler ve Susurluk?

- Türkiye'de Susurluk'tan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak biçiminde ilanlar çıktı. Önemliydi gerçekten. Bir medya taramasıyla en sıcak konu Susurluk ve uzantısı çetelerin medya gözüyle incelenmesi, belli döneme kadar tabu sayılan konuların akademik anlamda çalışılması bir anahtar, kilit rolü görüyor. Bir şekilde bu kapının açılıp içeriye girilmiş olması lazım. Susurluk konusunu da böyle gördüm. Polis Akademisi gibi bir yerde bu çalışmayı yapmanın önemli olduğuna inandığım için bu kitabı hazırladım.

İlgi gördüğünü sanıyorum

Emniyet çevresinden, öğrencilerinizden nasıl tepki aldınız?

- Son sınıf öğrencilerinin dersine giriyorum. Hepsi bu yıl komiser yardımcısı olarak göreve başladılar. Bu öğrencilerin birinden bile olumsuz tepki almadım. 750 öğrencinin mezun olduğu bir yerde bir çırpıda 700 satması da öğrencinin bu konuya oldukça sıcak baktığının bir göstergesi. Ayrıca Emniyet Genel Müdürlüğü ve görevlilerden de olumsuz bir şey duymadım. Kitabın derinlemesine okunduğuna inanmıyorum. Polisle ilgili yapılanma kısımlarına öncelikle bakıldı.

Susurluk'la ilgili bilgileri incelerken pisliğe bulaşan Emniyetçileri gördükçe sarsıldınız mı?

- Üzülmemiş olmak mümkün değil. Ele alınan olgu devlet bile olsa sosyolog Hobbes'un Canavar kitabındaki konuma getirilmemeli. Susurluk'un örtülecekmiş gibi olmasını düşünmek beni çok üzüyordu. Bir an bile düşünmek istemedim. Toplumun bütün kesimi medyadan öğrendiği için medyanın bilinmeyenin değişik parçalarını anlattığını gördüm. Ben bunların hepsini birden, polis amirinin yetiştiği bir okuldaki kimse olarak gözemlemek, irdelemek istedim.

Keşke gazeteci olsaydım

Çok isabetli de olsa, yaptığınız alıntıların arkasına saklanmış, direkt olmayan konumu tercih etmişsiniz izlenimi edindim.

- Montaigne'in şu sözleriyle yanıtlayayım: ‘‘Başkalarından aktardığım sözleri kendi söylediklerimi değerlendirecek biçimde seçebilmiş miyim ona bakılsın. Çünkü ben, kimi zaman dilimin kimi zaman kafamın yetersizliği yüzünden gereğince söyleyemediğim şeyleri başkalarına söylettiririm. Aktardığım sözleri saymam, tartarım.''

Akademik çalışmamı henüz tamamlamadığım için, kendimi herşeyi söylemeye ehliyetli görmüyorum. Yurtdışına devletin gönderdiği, akademide çalışan biriyim. Gazeteci olmayı çok isterdim, duygularımı özgürce anlatabilmek için.

(Önder Aytaç, Orhan Veli'den de bir alıntı yapmadan edemiyor. ‘‘Ağlasam duyar mısınız sesimi mısralarımda/ Dokunabilir misiniz gözyaşlarıma ellerinizle/ Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel, kelimelerin ise kifayetsiz olduğunu/ Bu derde düşmeden önce/ Bir yer var biliyorum/ Herşeyi söylemek mümkün/ Epeyce yaklaşmışım/ Duyuyorum/ Anlatamıyorum)

Medya araştırdı, saptadı, yazdı, kamuoyunu aydınlattı. Siz yazdınız ne oldu?

- Medyanın bu konuyu daha fazla irdeleyerek hiçbir karanlık nokta kalmayacak şekilde ortaya çıkarmasını isterdim. Ama şapkayı önümüze koyarsak bir noktadan sonra zorlandığını söyleyebiliriz.

Kusura bakmayın ama medya İçişleri Bakanlığı'nın, Emniyet'in görevini de yaptı. Sizin kurumunuz ne yaptı? O taraftan beklentiniz yok mu?

- Yanıtlanması gerçekten de zor bir soru. Ancak Hanefi Avcı'nın demokrasiye sahip çıkma bağlamında yaptıklarının önemini vurgulamadan da geçemeyeceğim. Medyada yazılan değerlendirmelerden de nasıl bir sonuca gittiği açıkça görülüyor. Asansör Emniyet'in bulunduğu kata kadar çıkıyor. Ama onun üzerinde MİT ve Genelkurmay da bulunuyor. İçinde görev yaptığım kurumun yanlışlarını görünce elbet üzülüyorum. Yanlış yapan herkesin mahkeme yoluyla aklanmasını ya da görevine son verilmesini istiyorum. Ama benzeri değerlendirmenin MİT ve Genelkurmay için de düşünülmesinin çok yanlış olmayacağını düşünüyorum.

Kitap yayımlandığında Kemal Çelik'in tepkisi ne oldu?

- Kitabı kendisine takdim etmedim. Genç Emniyetçi arkadaşlarımın fazlasıyla alarak hediye ettiklerini biliyorum. Annem uyardı sadece. Oğlum bu işlere girme, diye. Sadece medyayla, polis halkla ilişkilerle ilgili kitaplar yaz, dedi. Kız kardeşim uyardı.

Yeni çalışmalarım var

Bu kitabı yazarak görevinizi tam anlamıyla yaptığınıza inanıyor musunuz?

- Nazım Hikmet der ki Sen yanmazsan, ben yanmazsam nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa? Uğur Mumcu der ki çağımızda kahramanlar kılıçlarıyla değil kalemleriyle yüceleşiyor. Ve Atatürk, gençliğe hitabında diyor ki ey Türk istikbalinin evladı, işte bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen Türk istiklal ve Cumhuriyetini kurtarmaktır.

Alıntıladığınız bunca yüce sözden sonra soracak soru kalmadı ama bundan sonra kitap yazmaya devam edecek misiniz?

- Şu anda iki ayrı çalışmayı birlikte götürüyorum. Biri 1 Ocak-13 Haziran 1997 arasındaki Türkiye'deki asker-polisli gelişmeleri kapsıyor. Diğeri de Genelkurmay gözüyle İslami fundamentalizm konusunda. Elbette polis-halkla ilişkilerle ilgili kitabım da yıl sonuna kadar yayımlanmış olacak. Annem öyle demişti!

POLİS GÖZÜYLE MEDYA

Önder Aytaç, Medyanın Gözüyle Çeteler ve Susurluk kitabını, Polis Akademisi öğrencilerine atfetti. 657 Sayılı Devlet Memurları Yasası ve Emniyet kurallarına tabi Aytaç, kitabın önsözünden son sayfaya kadar alıntı yapmayı yeğlemiş. Hatta Sonsöz'de bile:

‘‘... Kendimize göre önemli bulduğumuz bazı noktaları köşe yazarlarının ve gazete muhabirlerinin cümleleri ile alt alta sıralayıp söylemek istediklerimizi anlatacaktık/anlatmaya çalışacaktık. Biz burada -zor olsa da- ikinci yolu seçtik ve bu yaklaşımla kitabı kaleme aldık.''

Önder Aytaç, Hürriyet, Milliyet, Sabah, Zaman, Cumhuriyet, Yeni Yüzyıl, Radikal ve Türkiye gazetelerinde yayımlanan Susurluk ve Çetelerle ilgili yazıları derleyerek bu kitabı oluşturdu. ‘‘Poliste Olanlar'' ise kitabın en ilginç bölümü. Polis Akademisi öğrencilerinin medyaya bakış açısı kimi zaman olumlu da olsa egemen olan önyargının dozu oldukça fazla. ‘‘Medya kelimesini duyduğum zaman benim aklıma PKK veya DHKP-C isimlerini duyduğumdaki gibi bir duygu geliyor. Bir insan medyadan bu kadar nefret edemez. PKK doğuda köy bastı, dedikleri zaman üzülüyorum ve yapanlara karşı otomatik olarak kinleniyorum. Yine falan gazete polis hakkında attı tuttu, filan televizyon polisi bugün yerin dibine batırdı, denildiği zaman da aynı duygular içerisine giriyorum. Bazen polis gazeteci dövdü dedikleri zaman dünyalar benim oluyor. Medya hangi hakla, hangi gerekçe ile herşeye burnunu sokuyor?'' Bunlar bir Akademi öğrencisinin 1997 yılı Polis-Halkla İlişkiler dersi 1. vize sınav kağıdı, 1. sorunun yanıtının içerisinden alınan cümleler... Önder Aytaç da ‘‘Siz nasıl düşünürsünüz bilmiyorum ama bence bu olumsuz duyguların her Akademili öğrencinin -eğer varsa- düşüncesinden çıkarılması gerekmektedir. Bu ise ancak batılı standartlarda bir Polis Akademisi'nde ve Polis Okullarında verilecek olan iyi bir eğitimle olur'' diyor. Bölümün devamında, Akademi'deki yeniden yapılanma anlatılıyor. Önder Aytaç, kitabı alıntılar üzerine kursa da dipnotlarda kendi fikirlerini ifade ediyor. ‘‘Polis teşkilatı içerisinde, amirlerin yetiştiği tek yüksek okul durumunda olan Polis Akademisi'nde okuyan öğrencilerin eğitim seviyeleri açısından Emniyet içerisindeki -göreceli olarak- en fazla okuyan, yazan, çizen kimseler olması açısından yaptıkları değerlendirmeler, kanımızca önemlidir. Bu nedenle de Akademili öğrencilerin görüşlerine bu eserin içerisinde sıklıkla başvurulacaktır (Elbette okumaktan nefret ettiğini, gazinocu olmak istediğini söyleyen çok az sayıda öğrenci de vardır).

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!