Güncelleme Tarihi:
Duruşmaya sanık astsubaylar Kaya ve İldeniz'in avukatları katıldı.
Sanık Avukatı Mahmut Güler, sanık astsubaylar Kaya ve İldeniz'in, bombalanan kitabevi sahibi Seferi Yılmaz'ın terör örgütü PKK'ya yardım ve yataklık yaptığına dair şüphe üzerine Yılmaz'ı takibe aldıklarını, takip sonucunda da Şemdinli Cumhuriyet Savcılığı'nca adli işlem başlatılmasını istediklerini anlattı.
Yılmaz'ın dinlenen telefon görüşmelerinde, Almanya'dan kendisine bir paket geleceği ve bu paketin Kandil Dağı'nda örgüte ulaştıracağının tespit edildiğini söyleyen Güler, sanıklar Kaya ve İldeniz'in yanlarına “haber elemanı” PKK itirafçısı Veysel Ateş'i de alarak Şemdinli'ye Seferi Yılmaz'ın dükkanının yakınına gittiklerini, bu kişiler araçtan inmeden patlamanın yaşandığını kaydetti.
Yerel mahkemenin, sanıklar hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 302 ve 316'ncı maddelerine göre hüküm kurduğunu, devlete karşı işlenen suçlarda kişilerin bu suça müdahil olamayacaklarını ileri süren Güler, bu nedenle yerel mahkemenin mağdurların müdahillik taleplerini kabul etmesini eleştirdi.
“SAVUNMA HAKKI KISITLANDI”
Özel yetkili Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nin sanıklar hakkında karar verdiğini anımsatan Güler, özel ağır ceza mahkemelerinin, özel yargılama yöntemleriyle yargılama yaptığını, bunun da savunma hakkını önemli ölçüde kısıtlanmasına yol açtığını söyledi. Güler, yargılama sürecinde hukuka uygun taleplerinin bile dikkate alınmadığını savundu.
Güler, olay yerinde keşif yapıldığı ve 45 tanığın dinlendiği duruşmada sanık avukatları olarak kendilerine tebligat yapılmadığını, böylelikle duruşmada bulunmalarının engellendiğini öne sürdü.
Yerel mahkemede tanık olarak dinlenilenlerin “PKK milisleri” olduğunu iddia eden Güler, “Yerel mahkemede bu gözetilmeyerek, bu kişilerin beyanlarına göre hüküm kurulmuştur” dedi.
Olaydan sonra teslim olan terör örgütü PKK üyelerinin, savcılıkta verdikleri ifadelerde eylemin, “PKK'nın dağ milisleri” tarafından yapıldığını itiraf ettiklerini bildiren Güler, bu kişilerin de dinlenilmesinin ve olay yerinde uzman bilirkişilerle tespit yapılmasının olayı çözeceğini belirtti.
“PKK'YA ZEMİN HAZIRLAMA AMACI”
Güler, toplanan kanıtların, sanık ifadelerinin, eylemin terör örgütü PKK'nın provokasyonu olduğunu gösterdiğini ifade ederek, “Bu kanıtlar, PKK'ya vatandaş nezdinde zemin hazırlama amacını taşır” dedi.
Sanık Avukatı Vedat Gülşen de Jandarma istihbarat teşkilatının görevinin bilgi ve belgeleri toplamak olduğunu, hakkında terör örgütü PKK'ya yardım yataklık iddiası bulunan Seferi Yılmaz'ın da bu kapsamda izlendiğini anlattı.
Sanık astsubayların görev sırasında, kendilerine devletin zimmetlediği sivil araç ve silahlarla Şemdinli'ye gittiklerini belirten Gülşen, astsubayların konuyla ilgili bölgedeki terör örgütü PKK itirafçılarından oluşan “haber elemanlarına” bilgi verdiklerini söyledi. Bunun güvenlik açığına neden olduğunu belirten Gülşen, sanıkların hangi gün ve hangi saatte Şemdinli'ye geleceğinin terör örgütünce bilindiğini savundu.
Avukat Gülşen, sanıkların olay günü Şemdinli'ye gelirken, daha önce yaşanan bir patlamanın telefon veya telsiz kontrolünde yapıldığını tespit için “Kaymakam Çeşmesi” mevkiinde durarak keşif yaptıklarını anlattı. Gülşen, keşif sırasında Ateş'in saat 11.29'da cep telefonuyla 10 metre ilerisindeki Kaya'yı aradığını ve cep telefonun kapsama alanını tespit ettiklerini belirtti.
MAKETLİ SAVUNMA
Gülşen, iddia makamının elinde maddi delil olmadığı için, Ateş ve Kaya arasındaki bu telefon görüşmesi saatinin patlamanın olduğu saatle bir tuttuğunu, ancak kaymakamlık, emniyet ve diğer tanıkların ise patlamanın saat 12.00-12.10 arası yaşandığını anlattıklarını kaydetti.
Vedat Gülşen, bombalanan Umut Kitabevi'nin bulunduğu pasajın genel durumunu ve kitabevini ayrıntılı gösteren 1/50 ölçekli maketler üzerinde savunmasına devam etti.
Umut Kitabevi'nin pasajın alt katında ve son dükkan olduğunu, pasajın giriş kapısı ile dükkan arasında 19 metre 40 santimetrelik mesafe bulunduğunu ifade eden Gülşen, bomba atıldıktan sonra dükkan içinde bulunan Seferi Yılmaz'ın 1.5-2 saniyede dükkan dışına çıkıp pasaj girişinde Veysel Ateş'i görmesinin mümkün olmadığını savundu.
Olay sırasında dükkan kapısı açık olmasına rağmen, iki el bombasının vitrin camı kırılarak içeri atıldığını söyleyen Gülşen, “Camı kırmanın maksadı nedir? Bu, bombacının, dükkanın arkasındaki perdeli bölmede yer alan Seferi Yılmaz'ı 'dışarı çık' diye ikaz etmesidir” diye konuştu.
“GÖREN TANIK YOK”
Veysel Ateş'in pasaja girdiğini gören bir tanık bulunmadığını öne süren Gülşen, şunları kaydetti:
“Mahkemenin kabulünde bizim tanıklarımız kamu görevlisi olduğu için jandarmaya yakın olduğu görüşünde. Bu yüzden dinlenmediler. Ama 'Şemdinli'de PKK'nın tabanı bizim tabanımızdır' diyen partinin üyeleri ve 'PKK bizim askerimizdir' diyen Belediye Başkanı tanıklığının yanlı olacağı kanısına varılmıyor. Bizim müvekkillerimizin ayrıntılı ifadelerinin hayatın olağan akışına aykırı olduğu yönünde karar veriliyor.
15 seneyi aşkın Jandarma İstihbarat Timi'nin, şehrin en kalabalık olduğu saatte, araçlarını 154 metre uzaklığa park ederek, böyle bir eyleme haber elemanı vasıtasıyla kalkışması mantık dışı bir olaydır.”
Bombaları atan kişinin aynı anda iki el bombasını atmasının fiziki açıdan mümkün olamayacağını iddia eden Gülşen, olayın ardından astsubayların araçlarının ”PKK milislerinin” kontrolüne geçtiğini ve araçta bulunan istihbarat çantasına, dükkana atılan bombalardan iki adet konulduğunu ileri sürdü.
“KARAR SAKAT”
Avukat Orhan Nalcıoğlu da savunmasında, sanık astsubayların, görevleri gereği zorunlu olarak silahlarını yanlarında taşıdıklarını, bunun suçla irtibatlandırılması ve karar esas alınmasının yanlış olduğunu ifade etti.
Somut bir delil gereği olay yakınında bulundukları belli olan sanıkların olay yerinde olmalarının da suç delili olarak kabul edildiğini kaydeden Nalcıoğlu, “Karar hukuki açıdan sakattır. Bunların mahkemede değerlendirilmesi talihsizliktir. Sanıkların tahliyelerine ve beraatına karar verilmesi gerekir” dedi.
“ASTSUBAYLAR KURBANDIR”
Avukat Yurdakan Yıldız, yerel mahkemenin kararının çok acele verildiğini ileri sürdü.
Davanın uzaması halinde sanıkların suçsuzlukluğunun kanıtlanacağını savunan Yıldız, bu nedenle 3. celsede davanın sonuçlandırıldığını iddia etti.
“Komik, yasal olmayan gerekçelerle karar verilmiştir. Bunlar kurbandır” diyen Yıldız, kararın bozularak sanıkların tahliyesini istedi.
“ÇOK ÜZÜLDÜK”
Tekrar söz alan Avukat Vedat Gülşen, bu davada “çok üzüldüklerini” belirterek, müvekkilleri için herhangi bir ayrımcılık beklemediklerini söyledi.
Ancak yerel mahkemenin, Avrupa Birliği, siyasilerin beyanları ve TBMM Şemdinli Olaylarını Araştırma Komisyonu raporlarını esas alarak karar verdiğini ileri süren Gülşen, şunları kaydetti:
“Terörle mücadele eden insanların demoralize olup, PKK'nın bu işi propaganda olarak kullandığı ve halk üzerinde puan kazandığı, devlet görevlilerinin açık seçik tuzağa düşürüldüğü bir olayda, PKK taraftarlarının bu işten prim yaparak devlet aleyhine avantaj kazandığını düşünüyoruz ve üzülüyoruz.
Şemdinli olaylarıyla ilgili iddianamede, jandarma teşkilatı ve terörle mücadele sorgulandı.
Mahkemenin burada düşünmek bile istemediğim bir durumu var. Bu mahkeme rektör davasına da baktı.”
“YEREL MAHKEME AB BASKISINDA”
Dosyanın Avrupa Birliği (AB) baskısı altında siyasallaştırıldığını öne süren Gülşen, yerel mahkemenin erken karar vererek sanık astsubayların yargılama sonuna kadar tutuklu kalmalarına neden olduğunu iddia etti.
Gülşen, şöyle devam etti:
“Bu dosya, Avrupa Birliği ve ABD'nin Büyük Orta Doğu Projesi kapsamında jandarmanın hedef seçildiği bir dosyadır. Jandarma teşkilatının kaldırılmasına hizmet etmek için hazırlanmış bir dosyadır. Terörle mücadele eden devlet unsurlarımızın morallerinin düzeltilmesi ve Türkiye Cumhuriyeti'nin bağımsız hukuk devleti gereği için sanıkların tahliye edilmesini talep ediyoruz.”
KARAR 1 ŞUBAT GÜNÜ AÇIKLANACAK
Yargıtay 1. Ceza Dairesi, temyiz istemine ilişkin kararını, 1 Şubat Perşembe günü açıklayacak.
Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi, Ali Kaya ve Özcan İldeniz'i, Şemdinli'de Umut Kitabevi'nin bombalanması olayıyla ilgili açılan davada, “Adam öldürmek, çete kurmak ve adam öldürmeye teşebbüs etmek” suçlarından 39 yıl 10 ay 27'şer gün hapis cezasına çarptırmıştı.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, sanıklar hakkındaki kararın, usul eksikliği, eksik soruşturma ve esastan bozulmasını istemişti.