Güncelleme Tarihi:
Dava dosyasının gittiği Yargıtay 1. Ceza Dairesi, sanık astsubaylar Ali Kaya ve Özcan İldeniz'e yüklenen suçun “devletin güvenliğine karşı suç” olduğu gerekçesiyle 18 Ocakta yapılan duruşmanın ardından “görevsizlik kararı” vermişti.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, 1. Ceza Dairesinin bu kararına, “duruşma açıldıktan sonra görevsizlik kararı verilemeyeceği” gerekçesiyle itiraz etmişti. İtirazı görüşen Yargıtay Ceza Genel Kurulu, Başsavcılığın karara itiraz yetkisi olmadığı gerekçesiyle dosyanın 9. Ceza Dairesine gönderilmesine karar vermişti.
Yargıtay 9. Ceza Dairesindeki temyiz duruşmasına, sanık astsubaylar Kaya ve İldeniz'in avukatları katıldı.
Sanık avukatı Mahmut Güler, müvekkilleri Kaya ve İldeniz'in, bombalanan kitabevi sahibi Seferi Yılmaz'ın terör örgütü PKK'ya yardım ve yataklık yaptığına dair şüphe üzerine Yılmaz'ı takibe aldıklarını, takip sonucunda da Şemdinli Cumhuriyet Savcılığınca adli işlem başlatılmasını istediklerini anlattı.
Yılmaz'ın dinlenilen telefon görüşmelerinde, Almanya'dan kendisine bir paket geleceği ve bu paketin Kandil Dağı'nda örgüte ulaştıracağının tespit edildiğini söyleyen Güler, sanıklar Kaya ve İldeniz'in yanlarına “haber elemanı” PKK itirafçısı Veysel Ateş'i de alarak Şemdinli'ye, Seferi Yılmaz'ın dükkanının yakınına gittiklerini, bu kişiler araçtan inmeden patlamanın yaşandığını kaydetti.
Yerel mahkemenin, sanıklar hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 302 ve 316'ncı maddelerine göre hüküm kurduğunu, devlete karşı işlenen suçlarda kişilerin bu suça müdahil olamayacaklarını ileri süren Güler, bu nedenle yerel mahkemenin, mağdurların müdahillik taleplerini kabul etmesini eleştirdi.
“SAVUNMA HAKKI KISITLANDI”
Özel yetkili Van 3. Ağır Ceza Mahkemesinin sanıklar hakkında karar verdiğini anımsatan Güler, özel ağır ceza mahkemelerinin, özel yargılama yöntemleriyle yargılama yaptığını, bunun da savunma hakkının önemli ölçüde kısıtlanmasına yol açtığını savundu. Güler, yargılama sürecinde hukuka uygun taleplerinin bile dikkate alınmadığını iddia etti.
Güler, olay yerinde Şemdinli Asliye Ceza Mahkemesi aracılığıyla keşif yapıldığı ve 45 tanığın dinlenildiği duruşmada, sanık avukatları olarak kendilerine tebligat yapılmadığını, böylelikle duruşmada bulunmalarının engellendiğini öne sürdü. Bu durumun yasalara aykırı olduğunu iddia eden Güler, yeniden keşif yapılması ve tanık dinlenilmesi yönündeki taleplerinin de Van 3. Ağır Ceza Mahkemesince reddedildiğini söyledi.
Güler, “patlamanın saat 12.20 sıralarında olduğunu, saat 16.00'ya kadar da astsubaylar Kaya ve İldeniz'in görev aracının PKK sempatizanları tarafından yağmalandığını anlatarak, bu süre içerisinde araçta bulunan el bombalarının, PKK sempatizanlarınca kitabevine atılan Alman tipi el bombalarıyla değiştirildiğini” savundu. Güler, “televizyon görüntülerinde, PKK sempatizanlarının aracı yağmalamaya başladığı zamana ilişkin ve Şemdinli Cumhuriyet Başsavcılığının inceleme yaptığı zamana ilişkin görüntülerinin var olduğunu ve görüntülerde araçta bulunan çanta, evrak ve silahların yerlerinin değiştirildiğinin görüldüğünü” iddia etti.
“İDDİANAME MAHKUM EDİLMİŞTİR”
Sanık avukatlarından Vedat Gülşen de iddianamenin usulen sakatlıklar içerdiğini iddia ederek, “İddianame, devletin kurumlarını sorgulayan, Cumhuriyet kurumlarını birbirine düşüren bir iddianamedir. Bombalama eyleminden uzaklaşılarak, sosyolojik ve siyasallaşmış bir iddianamedir” görüşünü savundu.
“İddianame mahkum edilmiştir” diyen Gülşen, iddianamede adı geçen Jandarma Albay Habib Doğan'ın, iddianameyi hazırlayan Cumhuriyet Savcısı Ferhat Sarıkaya aleyhine açtığı manevi tazminat davasından 5 bin YTL manevi tazminat kazandığını söyledi.
Gülşen, iddia makamının elinde maddi delil olmadığı için Ateş ve Kaya arasındaki saat 11.20 sıralarında gerçekleşen 23 saniyelik telefon görüşmesini, patlamanın olduğu saatle bir tuttuğunu, ancak kaymakamlık, emniyet ve diğer tanıkların ise patlamanın saat 12.00-12.10 arasında yaşandığını anlattıklarını kaydetti.
MAKETLİ SAVUNMA
Vedat Gülşen, “Van mahkemesini Şemdinli'ye götüremedik ama Şemdinli'yi buraya getirdik” diyerek, bombalanan Umut Kitabevi'nin bulunduğu pasajın genel durumunu ve kitabevini ayrıntılı gösteren 1/50 ölçekli maketler üzerinde savunmasına devam etti.
Umut Kitabevi'nin pasajın alt katında ve son dükkan olduğunu, pasajın giriş kapısı ile dükkan arasında 19 metre 40 santimetrelik mesafe bulunduğunu ifade eden Gülşen, bomba atıldıktan sonra dükkan içinde bulunan Seferi Yılmaz'ın 1.5-2 saniyede dükkan dışına çıkıp pasaj girişinde Veysel Ateş'i görmesinin mümkün olmadığını savundu.
Olay sırasında dükkan kapısı açık olmasına rağmen, iki el bombasının vitrin camı kırılarak içeri atıldığını söyleyen Gülşen, “Camı kırmanın maksadı nedir? Bu, bombacının, dükkanın arkasındaki perdeli bölmede bulunan Seferi Yılmaz'ı 'dışarı çık' diye ikaz etmesidir” diye konuştu.
Veysel Ateş'in pasaja girdiğini gören bir tanık bulunmadığını ifade eden Gülşen, şunları kaydetti:
“Tanıkların, PKK'nın siyasi kanadını temsil ettiği düşünülen bir partinin ilçe yöneticileri olduğu göz önünde tutulmamıştır. İfadeler olaydan 3 gün sonra alınmıştır. Bu ifadeler, geçikmiş ve hazırlanmış ifadelerdir. Bu tanıklar taraftır. Mahkemenin kabulünde, bizim tanıklarımız kamu görevlisi olduğu için jandarmaya yakın olduğu görüşünde. Bu yüzden dinlenmediler. Bizim müvekkillerimizin ayrıntılı ifadelerinin, hayatın olağan akışına aykırı olduğu yönünde karar veriliyor.”
Gülşen, Van 3. Ağır Ceza Mahkemesinin sanıkların adil yargılanma hakkını müvekkilleri yönünden ihlal ettiğini savunarak, yerel mahkemenin kararı 3 celseye sıkıştırdığını ve sanıkların sadece şüphe üzerine mahkum edildiğini ileri sürdü. Gülşen, davanın sadece Yargıtay aşamasının 10 aya yakın bir zamandır devam ettiğini, müvekkillerinin de yaklaşık 2 yıldır tutuklu bulunduklarını ifade ederek, sanık astsubaylar Ali Kaya ile Yücel İldeniz'in tahliyelerini ve Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararının bozulmasını istedi.
“KARAR SAKAT”
Avukat Orhan Nalcıoğlu da savunmasında, Van 3. Ağır Ceza Mahkemesinin gerekçeli kararının hukuki sakatlıklar içerdiğini öne sürerek, “Gerekçeli karar, iddianamenin kopyası niteliğindedir. Bu karar esas ve usul yönünden temel hukuk ilkelerine aykırıdır” dedi.
Görevleri gereği olay yakınında bulundukları belli olan sanıkların, olay yerinde olmalarının da suç delili olarak kabul edildiğini kaydeden Nalcıoğlu, olaydan sonra o dönemde gerçekleşen faili meçhul bazı bombalama olaylarının da sanıklar üzerine atılmaya çalışıldığını iddia etti.
Avukat Yurdakan Yıldız da yerel mahkemenin kararını, “Türk hukuk sisteminin ayıbı” olarak gördüğünü ifade ederek, Van 3. Ağır Ceza Mahkemesinin kararının bozulmasını ve sanıkların tahliyelerine karar verilmesini talep etti.
Yargıtay 9. Ceza Dairesi, temyiz istemine ilişkin kararını, 16 Mayıs Çarşamba günü açıklayacak.
Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi, sanıklar Ali Kaya ve Özcan İldeniz'i, Şemdinli'de Umut Kitabevi'nin bombalanması olayıyla ilgili davada, “Adam öldürmek, çete kurmak ve adam öldürmeye teşebbüs etmek” suçlarından 39 yıl 10 ay 27'şer gün hapis cezasına çarptırmıştı.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, sanıklar hakkındaki kararın, usul eksikliği, eksik soruşturma ve esastan bozulmasını istemişti.