Güncelleme Tarihi:
Sami Selçuk, Memur-Sen Çanakkale İl Temsilciliği ile İlim Yayma Cemiyeti'nin Mehmet Akif Ersoy Kültür Merkezi'nde düzenlediği ”Türkiye'de Demokrasi ve Hukuk” konulu konferansta yaptığı konuşmada, Türkiye'nin demokrasi sınavından geçtiğini, demokraside sorunlar yaşandığını kaydetti. Son 50-60 yıl içinde demokrasi anlamında Türkiye'de yapılması gerekenlerin çok azının gerçekleştirildiğini, Romanya ve Bulgaristan gibi komşu ülkelerin, AB'nin düzenlenmesini istediği yasaların hemen hemen tamamını çıkardığını belirterek, “Bu son derece düşündürücü ve umut kırıcı bir olaydır. Türkiye, AB'ye görüşmeci devlet olarak katılmaya başladı. Bu bir adımdır ve henüz işin başındadır. Türkiye'nin en önemli kusurlarından bir tanesi her alanda dünyayı iyi izlememesidir” dedi.
Selçuk, Türkiye'nin AB ülkeleri içinde işkence denilince akla gelen ilk ülke olduğunu, bunun da hiç hoş bir olay olmadığını ifade ederek, şöyle konuştu:
“Türkiye, 8 Temmuz 1999 tarihinde, 1 gün içinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından, 11 kez düşünceyi açıklama özgürlüğünü ihlal ettiği için hüküm giydirilen tek ülkedir. 2005 yılında ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin önüne gelen 50 düşünceyi açıklama özgürlüğünü ihlal davasından yüzde 80'i Türkiye'ye aittir. Türkiye'nin bu sorunları aşabilmesi için gerçek anlamda demokrasiyi mi, yoksa hantal, isteksiz, bağımlı bir demokrasiyi mi seçmesi gerektiği kararını vermelidir. Bu kararı, ülkeyi yönetenler ve halk verecektir.”
Türkiye'nin önündeki en büyük sorunlardan bir tanesinin de yönetenlerin halka, halkın da yönetenlere inanmaması ve güvenmemesi olduğuna işaret eden Selçuk, bu güven bunalımının çözülmesi gerektiğini vurguladı.
DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ
Selçuk, demokrasinin bir başka bunalımının da düşünceyi açıklama özgürlüğünün ülkede tam anlamıyla yerleşmemiş olmasından kaynaklandığını, tartışmaların kavgaya dönüştüğünü anlattı.
Düşünceyi açıklama özgürlüğünün bulunmadığı bir ülkede tartışma geleneğinin yerleşmeyeceğini ifade eden Selçuk, “Ne kadar insan varsa o kadar görüşün olabileceğini kabul etmeyen bir ülkede, tartışma kültürünü gerçekleştirmek ve bu kültürden doğacak bazı dinamikleri yaşatmak mümkün değildir” diye konuştu.
Selçuk, Türkiye'nin Avrupa Konseyi ülkeleri arasında en fazla siyasal parti kapatan toplumların başında geldiğini, toplumda tartışılacak olan düşüncelerin tehlikeliliğinin önceden kabul edildiğini savunarak, şunları söyledi:
“Düşüncede tehlike yoktur, tehlike insanın beynindedir, bakışındadır. Türkiye, ideolojik ilkeyi çalıştırma bakımından bunalım geçirmektedir. Yıllardır Nazım Hikmet ile Necip Fazıl'ın kavgası sürmektedir. Bunların yanyana getirilip tartışılabildiği ortamda Türkiye, demokrat bir ülke olacaktır. Çünkü demokrasi sadece sizin görüşlerinizin dış dünyaya yansıması için değil, herkes içindir.
Türkiye'de, hem halka az güvenildiğinden, hem de düşünceyi açıklama özgürlüğünün tam anlamıyla gerçekleştirilmediğinden katılımcı demokrasinin katılımcı boyutu da tehlikededir. Eğer demokrasiyi içtenlikle istiyorsak insanlar üzerinde dışlanma psikozu yaratılmamalıdır. Bu olursa ülke bütünlüğü tehlikeye girer. Ülkede her sese yer olmalıdır ve herkes temsilcisini bulmalıdır.”
Türkiye'de dünyanın en güzel yasalarının bulunup çevrildiğine, böylelikle bir devrim gerçekleştirildiğine, ancak uygulamada başarı sağlanamadığına işaret eden Selçuk, ülkede bir Sokrates açığının yaşandığını, bilgisini denetlemeyen, süzgeçten geçirmeyen insanların çoğunlukta olduğunu kaydetti.
Selçuk, laiklik konusuna da değinerek, “Laiklik, dünyanın her tarafında çoğulcu demokrasinin inançlarla olan alanında, çoğulculuğun uygulamaya yansımasıdır ve barışı oluşturmak içindir. Laik düzende din devletin, devlet de dinin işine karışmaz. Laiklikten vazgeçemezsiniz, ama doğru laikliği de uygulamak zorundasınız” dedi.