Şeker hastaları normal yaşayabilir

Güncelleme Tarihi:

Şeker hastaları normal yaşayabilir
Oluşturulma Tarihi: Şubat 20, 1999 00:00

Haberin Devamı

Diabet Hastanesi Başhekimi Doç. Dr. Ali İpbüker'e göre, insülin tedavisindeki eksikliklerin asıl suçlusu eğitimsiz hekimler. Hekimlerin hastaya yeterince zaman ayırmadığından yakınan Doç. Dr. İpbüker, ‘‘Türkiye'de her 5 diabet hastasından birisi bize, biri de SSK, devlet ve üniversite hastanelerine başvuruyor. Geri kalan 3 hastanın ne yaptığını ise kimse bilmiyor’’ diyor.

Şeker hastalığı ya da tıp dilindeki adıyla ‘‘Diabetes Mellitus’’, insanoğlunun başına binlerce yıl önce musallat oldu. ‘‘Bir ömre bedel’’ sıfatını hak edercesine, bir geldi mi, hiç gitmeyen bu hastalığın ilk tanımını MÖ 1500'lü yıllarda Mısırlılar yaptı. MS 6'ncı yüzyılda ise, diabetiklerin idrarının diğer insanlardan daha şekerli olduğu farkedildi. Ama bütün bu gerçekler, diyabetin 19. yüzyıla kadar, yani 13 yüzyıl boyunca bir tür böbrek hastalığı sanılmasına engel olamadı. 20. yüzyılda ise insülinle tanışıldı. 1922'de, Kanada Toronto Üniversitesi'nde 14 yaşındaki Leonard Thompson'a ilk kez insülin uygulandı. Ardından Ted Ryder isimli bir çocuk daha insülin sayesinde hayata döndürüldü. Böylece diabetiklerin ‘‘şeker’’ ile birlikte yaşamalarındaki en önemli silah keşfedildi.

Şeker hastalığının neredeyse bir kabusa dönüşmesinin ardındaki faktörlerin başında eğitim eksikliği geliyor. Burada doktorların yaklaşımındaki ürkekliğin yanı sıra, hastaların veya hasta adaylarının korkuları etkili. Oysa tıp dünyası, şeker hastalığını çoktan ölümcül hastalıklar sınıfından çıkardı. Ancak bu durum tedavideki sorunların bittiği anlamına gelmiyor.

Dünyada şeker görülme sıklığı yüzde 2-6 arasında değişiyor. Türkiye'de diabet görülme sıklığı ile hastalığın meydana çıkış oranları, Türk Diabet Cemiyeti'nin 1959'da başlayıp 1995'de sonlanan çalışmasıyla saptandı. Türkiye için diabet görülme sıklığı yüzde 2, meydana çıkışı ise yüzde 5. Bilinen bütün şeker hastalarının yanında bir de gizli kalanlar var ki, onlar ciddi bir sorun.

İNSÜLİN KULLANILMIYOR

Türkiye'deki saptanmış her 5 diabetliden birisinin başvurduğu Türk Diabet Cemiyeti, devletle birlikte ulusal diabet programının sorumluluğunu paylaşıyor. Türk Diabet Cemiyeti Başkanı Prof. Dr. Nazif Bağrıaçık, diabetiklerde insülin tanısının doğru konmasının önemine değinerek, ‘‘İnsülini kim kullanmalı, kim kullanmamalı’’ sorusunun cevabını veriyor:

‘‘Tip 1 diabet olanlar, yani yaşları 0 ile 30 arasında olanlar, mutlaka insülin kullanmalıdırlar. Gebe kalmış diabetikler, ağır iltihabi hastalık geçirenler, travma, şok veya ameliyat geçirmiş diabetikler insülin endikasyonuna dahildirler. Bu listeye, bir de Tip 2 diabet olup, ağızdan aldığı tabletlerle direnç geliştirenler ve çok zayıf diabetikler de dahil edilebilir. İnsülin kullanımında fobiyi, korkuyu yaratan etkenler neler? Bir kere, insülin pahalı. Kullanımındaki enjeksiyon formu, eğitim yetersizliği, insülin kullanan kişide sık sık şeker kontrolünün şart olması hem doktorları, hem de hastaları korkuttu. Bu yüzden doktorlar da hastasına yazmıyor, hasta da reçete edilse bile kullanmıyor. İnsülin kullanması gerekip kullanmayan kimselerde insülin açığının ortaya çıkması, o kişinin sürekli zayıflamasına, yağlarının parçalanarak asetona dönüşmesine yol açar. İnsülin kullanımında ortaya çıkan bazı yan etkiler, insülin kullanmayı geciktirir. En önemlisi, dozunun iyi ayarlanmaması sonucu hipoglisemi (şeker düşüklüğü) gelişebilir. İnsülin alerjisi de çekince yaratan bir diğer yan etki. Türkiye'de diabet tedavisinde tablet kullananların oranı yüzde 35-40. Yalnız diyetle idare edenler ise yüzde 25-30. İnsülin kullanıcılarının oranı yüzde 18-20.’

Türkiye'de bugün bilinen 2.5 milyon diabetik var. Bu rakam, 2000 yılında 4 milyona, 2010 yılında ise 10 milyona ulaşacak.

ANADOLU'DA GİZLİ ŞEKER

Türk Diabet Cemiyeti'ne bağlı Diabet Hastanesi'nin Başhekimi Doç. Dr. Ali İpbüker'e göre, insülin tedavisi karşısında Türk halkı, özellikle Anadolu insanı çekingen. Bütün neden ise, enjeksiyon formunda olması. Üstelik bu enjeksiyonun her gün 2-3 kez yapılması göz korkutuyor. Bu konu, özel bir eğitim gerektiriyor ve kişiyi günde en az 5 kez yeme alışkanlığına götürüyor. İnsülin bağımlılarına eşlik eden bir diğer zorunluluk ise, planlı egzersizler. Dr. İpbüker, şöyle konuşuyor:

‘‘Hasta, bunlardan herhangi birini yerine getirmemesi halinde, hipoglisemi denilen çok ama çok tedirgin edici tabloya girer. Şeker düşmesi olarak adlandırılan bu tablo kişiyi ölüme bile götürür.

Peki, doktor niye korkuyor? Özellikle Anadolu'da çalışan hekimler, insülini ayaküstü uygulayamıyor. Kan şekerini takip edecek uygun dozlarını bulmak istiyor. Doktor, en son çare olarak insülin tedavisini düşünüyor.

Türkiye'de konuya yatkın, diabeti bilimsel bir şekilde ele alan merkezlerin bulunması lazım. Ama özellikle kan şekerini ölçmeye yarayan laboratuvar ortamı son derece yetersiz. Hastayı eğitecek eğitimci sayısı son derece sınırlı. . Çok da ciddiyeti olmayan bu hastalık, günün birinde körlük veya bacak kesilmeleri gibi sonuçlar veriyor. Ekonomik yönü daha da vahim. Br şişe insülinin fiyatı 4-5 milyon civarında. Bu insülin ancak bir hafta gidiyor. Türkiye'de her 3 kişiden biri, sosyal güvenceye sahip değil. Normal insülinle tedavi olan bir şekerlinin aylık insülin gideri 16-20 milyon civarında. Asgari ücretle çalışan şeker hastası düşünün.’

Erken teşhis ve tedavinin önemi

Ortaya çıkış amacı, dünyada diyabetin sıklığını önlemek, diyabet komplikasyonlarını yüzde 50 azaltmak olan St. Vincent Deklarasyonu, bütün Avrupa ülkelerini içini alan bir birleşmeyi gerçekleştirdi. Her ülkenin Sağlık Bakanlığı ile Ulusal Diabet Programı oluşturuldu. Diabet Cemiyetleri ve diğer sağlık kuruluşları ile birlikte ortak bir çalışma hedefleniyor. St. Vincent Deklarasyonu'nun ‘‘Anayasa’’ kadar değişmez hedefleri:

‘‘Eğer, diabet erken teşhis edilir ve metodik bir şekilde tedavi edilirse’’...

1- Şekere bağlı körlük oranı yüzde 30 azaltılabiliyor (sonradan gelişen körlüklerin yüzde 50'si diabete bağlı).

2- Ölümcül olan son dönem böbrek yetersizliğine varan vakaların üçte bir oranında azaltılması mümkün.

3- Bacak kesilmeleri (amputasyon) yüzde 50 azaltılabilir.

4- Kardiyovasküler hastalıkların risk faktörleri, anlamlı bir şekilde düşürülebilir.

5- Hamilelikte diabet iyi takip ve kontrol edildiği takdirde, sağlıklı çocuğa sahip olunabilir.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!