Güncelleme Tarihi:
1958'de kurulup, 1982'de üniversiteye dönüşen, bulunduğu şehri sahiplenen bir üniversite, Anadolu Üniversitesi.
Rektör Prof. Dr. Engin Ataç, mezunları iş dünyasında ilgi gören üniversitenin başarısının sırrını iki cümle ile özetliyor:
‘‘Bizim felsefemiz, eğitim öğretim sürecinde üretimi de gerçekleştirmek. Böylece üniversiteye maddi kazanç sağlıyor, öğrenciyi de iyi yetiştiriyoruz.‘‘
Evet, 20 bine yaklaşan öğrencisi, bin 500'ü aşan öğretim elemanı ile çağdaş, dinamik ve yenilikçi bir üniversite olarak asırlık birçok üniversiteyi geride bırakıyor.
Önceki hafta yaptığım ziyaret sırasında Rektör Yardımcısı Prof.Dr. Haluk Gürgen de, üniversiteyle halkın kaynaşmasını şu örnekle anlatıyor:
‘‘Her yıl mezuniyet törenlerini büyük coşkuyla yaparız. Cüppelerini giyen öğretim elemanları, öğrencileriyle birlikte şehrin merkezinde yürüyüşe başlar, halkın alkışlarıyla üniversite kapısına kadar yürüyüşünü sürdürür.‘‘
* * *
Üniversitenin eski rektörü Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen'in katkılarıyla gelişen ve yeni rektör Prof. Dr. Engin Ataç'la ivme kazanan üniversitenin çalışmalarıyla hergün bir yeniliğe imza atılıyor.
Kentin eski semtlerinden Odunpazarı'nda bulunan eski, harabe binalar üniversite tarafından restore edilerek, yeniden canlandırılıyor.
Uzaktan eğitim sistemi ile öğretmen yetiştiriliyor, polis ve jandarmalara yükseköğretim olanağı sunuluyor.
Özürlüler için ilk ve en büyük eğitim olanağı yine bu üniversitede veriliyor.
Öğrenciler için yok yok.
Büyük kentlerle eşzamanlı olarak sinema, tiyatro, konser izleyebiliyorlar.
Önemli kültürel ve sanatsal etkinliklere katılabiliyorlar.
Uluslararası standartlarda spor salonu, tenis kortu, yarı olimpik yüzme havuzundan yararlanabiliyorlar.
Eğitimlerinin yanı sıra uygulama yapıyor, üstelik para da kazanıyorlar. Dilerlerse üniversite içindeki Taşbina'da popüler müziğin keyfine varabiliyorlar.
Teorinin yanı sıra pratik eğitim veren ve yaşayan bir üniversitede eğitim gören öğrenci de iyi yetişiyor, kendine güveniyor.
Sürekli yeni projelere imza atarak, üniversite döner sermayesine katkıda bulunan üniversite, akademisyenlerin gelir seviyelerini yükseğe çekince ve üstelik onlara sahip de çıkınca, kimse de vakıf üniversitelerine kaçmıyor.
Kent mutlu...
Öğrenci mutlu...
Akademisyen mutlu...
Mutsuz olanlar yok mu?
Elbette vardır.
Ama iyi niyet olunca, sorunlar aşılıyor.
Yaratıcı, dinamik bir eğitim ortamında öğrenci de akademisyen de mutlu oluyor.
Doğal olarak da geleceğin en iyileri böyle ortamlarda yetişiyor.
Darısı diğer üniversitelerimizin başına.