POLİS MEMURU ŞEHİT MUHAMMED OĞUZ KILINÇ
Artık Ankara’ya gidemiyorum
Baba Zeki Kılınç: 1990 Antalya doğumlu Muhammet Oğuz Kılınç, babası gibi polisti. Asıl görev yeri İstanbul olan Kılınç, 15 Temmuz gecesi geçici olarak gönderildiği Ankara Emniyet Müdürlüğü’ndeydi. 15 Temmuz akşamı eve döndükten sonra 20:00 sularında tekrar göreve çağırılan Kılınç çıkan çatışmada
başından ağır yaralanarak şehit düştü. Muhammet Oğuz, şehit olmadan 20 dakika önce babasıyla konuşmuş ve ona “Seni Allah’a emanet ediyorum” diyerek telefonu kapatmıştı. 31 yıllık polis memuru babası Zeki Kılınç, şehit olmanın ona değil oğluna nasip olduğunu dile getirerek darbe girişiminin ikinci yılında şu açıklamalarda bulundu: ‘ 2 yıl önce işimize gücümüze bakıyor, çocuklarımızın geleceğiyle alakalı eşimle birlikte planlar yapıyorduk. Sendikacılığımdan dolayı o yıllarda sık sık Ankara’ya giderdim, aynı zamanda çocuğumu göreceğim için Ankara’ya gitmek çok şirin geliyordu bana. Şimdi ise görmek istemediğim vilayetlerden biri oldu. Etrafımızda düğünler dernekler oluyor, hiçbirine gidemiyoruz. Sosyal faaliyet içinde bulunamıyoruz. Gönlüm diğer çocuğumla birlikte denize gitmek istiyor ama gidemiyorum. Evladımız 26 yaşındaydı, inanın evlat acısını yaşamayan anlayamaz. Çocuğumuza doyamadık. Attığımız her adımda oğlumuz aklımızda. Evimizin salonunu ona ayırdık. Fotoğraflarını, saatini, özel eşyalarını yerleştirdik. O odada kendisini yad ediyoruz. Küçük odada yaşantımızı sürdürüyoruz. Her ne olursa olsun oğlumuz hem doğumuyla hem ölümüyle bizi şereflendirdi.”
POLİS MEMURU ŞEHİT HURŞİT UZEL
Acısını her gün artan bir şekilde hissediyoruz
Kardeş Reşit Uzel: Özel Harekat Polisi Hurşit Uzel aslen Hataylıydı. 2017 yılında emekli olma planları kuran Uzel, 15
Temmuz 2016 gecesi şehit düştü. 21 yıllık polis memuru Ankara Gölbaşı İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne düzenlenen hava saldırısı sonucu hayatını kaybetti. Şehit Uzel ardında bir eş, 6 yaşındaki Ahmet Reşit, 15 yaşındaki Zeynep Sude ve 19 yaşındaki Hilal adında 3 evladını bıraktı. Şehit polis memurunun acılı ailesinden kardeşi Reşit Uzel, olayın ardından geçirdikleri iki yılı şu sözlerle anlattı: “Hurşit’in acısını yokluğunu her gün artan bir şekilde hissediyoruz. Gün geçtikçe özlemi de artıyor. Her bir kardeşim çok üzgün. Bir kardeşim şehitlerin anısına Hatay’da şairleri davet ederek şiir programları düzenliyor. Hayat bir şekilde devam ediyor, biz de devam etmek zorundayız ama zor oluyor. Milletimiz bu olay karşısında gerekli destek ve yardımını gösterdi, devletimiz de aynı şekilde bizi hiç yalnız bırakmadı. Bu beraberliğin vatanımız adına artarak devam etmesini diliyoruz.”
ŞEHİT MAHİR AYABAK
2 yıl boyunca bir gün rahat yatmadık
Baba Zahir Ayabak: Şehit Mahir Ayabak, 15 Temmuz gecesi garsonluk yaptığı pastanede saat 23.30’a kadar çalıştı. Darbe girişimini haber alan babası oğlunu aradı ve ”çıkarsan dikkat et” dedi. Ayabak babasıyla konuştuktan sonra Atatürk Havalimanı’na giderek kalkışma için ayaklanan halkın toplandığı
havalimanı pistine girdi. Darbeci askerler tarafından açılan 3’üncü ateşli saldırıda vurularak şehit düştü. Babası Zahir Ayabak saat 02.30’daki ilk saldırıdan sonra oğluyla telefonda konuşmuştu. İçi rahat etmeyince Antalya’dan oğlunun yanına gitmek için yola çıktı ancak oğluna kavuşamadı.
Aradan tam iki yıl geçti. 15 Temmuz Darbe Girişimi’nin en yaşça küçük şehitlerinden olan Mahir Ayabak’ın ailesi hala yokluğunu kabullenebilmiş değil. Antalya’da yaşayan Ayabak ailesinden baba Zahir Ayabak iki yılda yaşananları şöyle anlattı: “2016’dan 15 Temmuz gecesinden beri daha bir gün bile rahatça yatıp uyumadık. Ailecek bir araya gelip bir kahvaltı bile yapamadık. Yaşanan olay bize çok ağır geldi. Mahir şehit düştüğünden beri her günümüzü 15 Temmuz gibi yaşıyoruz. Allah bunun sorumlularını per perişan etsin. Mahir bizi bir gün bile incitmedi, üzmedi, çok başka bir çocuktu. Gerçekten bize ailecek çok ağır geldi, hala kendimize gelemedik. İş yerimize Mahir’in adını verdik, burada yaşatmaya çalışıyoruz. Fotoğraflarını ve özel eşyalarını burada muhafaza ediyoruz. Her gün fotoğrafıyla karşı karşıya geliyorum, dayanamıyorum. Özlemi gün geçtikçe artıyor. Annesinin 2 yıldır ağlamadığı tek bir gün bile yok. Allah bu acıyı başka hiçbir aileye yaşatmasın. Bazen eşimle durup diğer çocuklarımızı düşünüyoruz, acaba acılarımızı onlara çok mu yüklüyoruz diyoruz ama elimizden daha iyisi gelmiyor. Bizim için her gün 15 Temmuz, her gün aynı sıkıntıyla uyanıyoruz. Biz bir şekilde acımızla başa çıkmaya çalışıp öyle ya da böyle yaşıyoruz. Bİr talebimiz olmadan da yaşamaya devam ediyoruz ama tek isteğimiz vatanımıza sahip çıkılması. Öyle kötü bir günü daha bu ülke yaşamasın. Adalet yerini bulsun ve bu hainler aramızdan temizlensin.”
ŞEHİT MUHARREM KEREM YILDIZ
Oğlumuz için küçük bir müze yaptık
Baba Mehmet Kerim Yıldız: 15 Temmuz gecesi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın çağrısıyla darbeye direnmek için sokağa çıkan ve kalabalık bir
grupla, 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’ne yürüyen Muharrem Kerem Yıldız, tek kurşunla başından vurularak şehit edildi. 1987 yılında doğan Şehit Yıldız, evlilik hazırlığı yapıyordu ve bir teknoloji firmasında satış temsilcisi olarak çalışıyordu. Olay gecesi baba Mehmet Kerim Yıldız oğluyla sık sık telefonda konuşuyor ve dikkat etmesini söylüyordu. Bir süre sonra iletişimleri kopunca baba Yıldız oğlunu Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde yaralı olarak buldu. Şehit Yıldız yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı. Aradan tam iki yıl geçti ve oğulları olmadan sürdükleri yaşamlarını baba Yıldız anlattı: ‘ İki yılımız tek kelimeyle özlemle geçti. Yazlık evimizin bahçesine bir prefabrik koyduk ve içini oğlumuzun, fotoğrafları, özel eşyaları, kitapları, yazdıklarıyla küçük bir müzeye dönüştürdük. Oğlumuzun anısını orada yaşatıyor ve tüm sevenlerine burayı gösteriyoruz. Bir kızımız var, abisinin yokluğuna alışamadı. Kendisini biraz daha toparlasın ve zaman geçirsin diye işe başlattık, devlet demir yollarında. Annesinin acısı zaten hiç dinmiyor. Allah bir daha böyle bir acıyı bu vatana yaşatmasın.’
POLİS MEMURU ŞEHİR VELİD BEKTAŞ
Ne üzülebiliyoruz ne sevinebiliyoruz
Kardeş Ahmet Bektaş: 15 Temmuz Darbe Girişimi’nde Ankara Gölbaşı Özel Harekat Daire Başkanlığı’na şehit düşen polis memurlarından biri de Şehit Velid
Bektaş’tı. Mardin Midyatlı olan Bektaş Özel Harekat Daire Başkanlığı’na atılan ilk bombadan sağ kurtulup ikinci bombada hayatını kaybetti. Ardında eşini, ve sekiz kardeşini bırakan Velid Bektaş’ı kardeşlerinden Ahmet Bektaş anlattı: “Ateş düştüğü yeri yakar ama Allah kuluna kaldıramayacağı yükü vermez. Yüce Allah iki yıl önce kardeşimiz Velid Bektaş’ı aldı ama iki ay önce de bize Velid Bektaş adında bir yeğen armağan etti. Kardeşimiz vatanı uğruna savaşarak şehit düştü. Yokluğu ne kadar acıysa Allah bir o kadar da sabrını veriyor. Bizler imanlı insanlarız. Biz sadece dünyanın yaşamaktan ibaret olduğuna inanan insanlar değiliz, ahirete inanırız. Bu acının yok olması mümkün değil, her aklımıza geldiğinde göz yaşımızı tutamıyoruz bu da bir gerçek. Biz bu vatanın birliğine, bayrağın hak olduğunda, toprağın tek olduğuna inandık. O yüzden, biz sekiz kardeşiz ama bunun bir önemi yok. Her hangi bir durumda biz yeninden canımızı feda etmek üzere hazırız. Aile olarak farklı duygular içindeyiz. Kardeşimiz şehit oldu ve onun yeri muhakkak cennettir. Kardeşimiz cennete gitti diye üzülemiyoruz. Böyle bir üzülme hakkımız yok. Ancak bir daha göremeyeceğiz diye de sevinemiyoruz. Ortada kaldık ailecek, ne üzülebiliyoruz ne sevinebiliyoruz. Biz kardeşimize hiç hoşçakal demedik sadece görüşürüz diyoruz ve bir gün elbet yeniden görüşeceğiz.”
POLİS MEMURU ŞEHİT AKİF ALTAY
Eşim ailesine ve yatağına hasret gitti
Eş Gülsüm Altay: Isparta İl Emniyet Müdürlüğü’nden geçici olarak Ankara Özel Harekât Daire Başkanlığı’na alınan polis memuru Akif Altay, 15 Temmuz
gecesi yoğun saldırı altında olan Gölbaşı’nda şehit düştü. Özel Hareket polisi Akif Altay, saldırılar sırasında önce ağır yaralandı. Gazi Üniversitesi Hastanesi’ne kaldırıldı ancak yoğun bakımdaki yaşam mücadelesini kaybetti. 53 yaşındaki Şehit Özel Harekât Polis Memuru Akif Altay, evli ve 3 çocuk babasıydı. Akif Altay olmadan geçen iki yılı eşi Gülsüm Altay anlattı: ‘İki yıldan bu yana eşimin acısının ve özleminin artmasından başka bir değişiklik yok hayatımızda. Tabii ki çocuklarım olduğu için bir şekilde hayata devam etmeye, ayakta kalmaya çalışıyorum. 24 ay oldu acısı, özlemi, 3 tane çocuğumun sorumluğu artarak devam ediyor. 15 Temmuz tarihi bizim asla tam kapanmayan yaramızın her defa açılan ve yeniden kanatan kabuğudur. Yaşananlar hiç unutulmuyor, acısına hiç alışılmıyor. Tek başıma çocuklarımla ilgilenmek zorundayım. Eşimin görevinden dolayı yıllarca evimizden uzakta yaşadık, etrafımızdan ailemizden ve akrabalarımızdan hep uzaktaydık. Şimdi Akif de yok tamamen yalnız kaldım. Maddi ya da manevi kimseden destek görmedim. Kimse gelip halimizi derdimizi sormadı. Hayatının 25 yılını dağlarda geçirdi benim eşim, çocuklarını göremedi, evine gelemedi, yatağına özlem gitti. Çocuklarım eşim hayattayken de yolunu gözlerlerdi şimdi de gözlüyorlar. Ne biz ona doyabildik, ne o ailesine doyabildi. Hayatımız çok zor ve giderek de zorlaşıyor.’
ŞEHİT ORHUN GÖYTAN
Bir Türk, Türk’e nasıl ateş edebiliyor?
Baba Gültekin Göytan: 35 yaşındaki Orhun Göytan, gemi acentesi işletiyordu. Göytan’ın aracı, Acıbadem Türk Telekom önünde darbeci askerler tarafından
durduruldu. Gültekin Göytan, “Orhun turizm işi yapıyordu. O akşam geç saatlere kadar çalışmıştı. Dönüş yolunda ortalık karışınca arabanın içindeyken kurşunların hedefi oldu. Yedi kurşunla hayatını kaybetti. Biz bunu hak etmedik. İki yılda hayatımızda değişenleri anlatmam mümkün değil. Evladımızı arabasının içinde taradılar. Bir Türk, Türk’e nasıl ateş edebiliyor ben anlamıyorum. Evlatlarımızın ölmesine sebep olan herkes daha beter acılar yaşasın. Hepimizin hayatlarını
mahvettiler.’
ŞEHİT ASKER BÜLENT AYDIN
Acımızı yaşayamıyoruz
Eş Şahnaz Aydın: Kara Kuvvetleri Komutanı’nın koruması olan Topçu Astsubay Kıdemli Başçavuş Bülent Aydın, 15 Temmuz darbe girişimi akşamı saat 21.30 civarında Genelkurmay Karargâhı’nda silahlı darbeci askerlerle çatışmaya girdi ve 15 Temmuz’un ilk şehidi oldu. Şehit Aydın’ın eşi Şahnaz Aydın, eşinin vefatı ardından geçen iki yılı şu sözlerle anlattı. ‘Eşim vefat edeli iki yıl oldu. Ben öğretmenim ancak iki yıldır adliyelere gelip dava takip etmek görevimi yapamaz oldum.
Hayatımızdaki en büyük değişiklik Bülent’in artık olmayışı. Fakat bu duruma üzülemiyoruz, henüz acımızı bile yaşayamıyoruz. Şehidimizin kanı yerden kalkmadan biz acımızı yaşayamayız. Her an, her gün aklımızda. Bir gün bile onu düşünmeden geçmedi. Şehitlerimizin sorumlularının bir an evvel cezalarını bulmalarını istiyoruz. Herkes bilsin ki bizi böyle girişimlerle korkutamazlar, birimiz değil yeniden hepimiz şehit olmaya hazırız. Umarım, bir an evvel devletin içine sızan Fetöcü’ler tek tek temizlenir ve ülkemize birlik, dirlik gelir.’
ŞEHİT ONUR ENSAR AYANOĞLU
Kuran’la teselli buluyorum
Anne Ferda Ayanoğlu: Olay gecesi 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nde şehit düşen sivil halktan biriydi Onur Ensar Ayanoğlu. 27 yaşındaydı ve 15 Temmuz gecesinden 1 ay önce nişanlanmıştı, yaz sonunda düğünü olacaktı. Köprüde olaylar sırasında babası yaralanan bir kızın feryadı üzerine, yerde yatan yaralı adamın üzerine kapaklanan Ayanoğlu vurularak şehit edildi. Olaylar sırasında eşiyle birlikte yazlıkta olan anne Ferda Ayanoğlu oğlu olmadan geçen iki yılını
şöyle anlattı: ‘Evladımız aklımızdan bir gün bile çıkmıyor. Yiyoruz, içiyoruz, hayat devam ediyor ama eksik devam ediyor. İçimiz kan ağlasa da diğer çocuklarım için hayata devam ediyorum. Kuranla teselli buluyorum. Evde durmamak ve teselli bulmak için Kartal Adliyesi’nin mescidinde işe başladım, isteyenlere orada Kuran-ı Kerim öğretiyorum. Bu benim için büyük bir teselli oldu, inanın evde oturmak ve kendimi dinlemek çok zor oluyordu. İmanımız güçlü olduğu için tevekkül ettiğimiz için acıya bir şekilde katlanıyoruz. Onur’un cennete gittiğini bilmek içimi rahatlatıyor, büyük bir mükâfat. Allah böyle bir acıyı kimselere yaşatmasın. Bize bu acıları yaşatanlar aynılarını bu dünyada tatsınlar istiyoruz. Onur’dan sonra evimizi taşıdık, orada duramadık. Yeni evimizde Onur’a özel bir oda yaptık, yatağını kaldırmadık. Bütün özel eşyaları ve fotoğraflarını o odada muhafaza ediyoruz. Küçük oğlum da Onur’la birlikte köprüdeydi, gazi olmuştu. O da iyileşti çok şükür, geçtiğimiz ay onu da evlendirdik ve eşimle birlikte Onur’un anılarıyla yaşantımıza devam ediyoruz. Allah ülkemizin birlik ve dirliğini bozmasın.’
ŞEHİT KÖKSAL KARMİL
‘Zaman her şeyin ilacı değilmiş’
Eş Gülsüm Karmil: 1. Ordu Komutanlığı’nda sivil işçi olarak görev yapan 50 yaşındaki Köksal Karmil, 15 Temmuz gecesi 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nde darbecilerin hedefi olan yaralıları taşırken şehit düştü. Gece boyunca eşini habersiz bırakmayan Karmil, son konuşmasında eşine etrafta çok sayıda yaralı olduğu ve tanklardan ateş edildiği haberini verdi.
Saat 05.00’te yaralı olduğu haberi gelen Köksal Karmil, alındığı ameliyattan sağ çıkamadı. Gülsüm Karmil olayın ardından geçen iki yılı şöyle anlattı: ‘Hayatımızda iki yıl öncesi çok büyük bir değişiklik oldu. Zaman o kadar zor geçiyor ki. En büyük eksiğimiz kendisi. Çocuklarımız babasız, ben eşimsiz kaldım. Bir laf vardır, zaman her şeyin ilacıdır derler. Hiç öyle olmadığını gördüm. Zaman bizim için hiç bir acıyı dindirmedi. Sıkıntılarımız gün geçtikçe arttı. Çocuklarına öyle düşkün bir babaydı ki yokluğu aranmayacak gibi değil. Bir hafta sonu alır bizi en kötü dolaştırmaya çıkarırdı. O kısa bir hava almaya çıkmak bile ne kadar değerliymiş şimdi anlıyorum. İlk başlarda evimden taşınmayı hiç düşünmedim eşimin anıları var diye ama şimdi taşınmamız gerektiğini düşünüyorum. Kızlarımdan büyük olan burada oturmamak için her gün ağlıyor, psikolojileri alt üst oldu. Evde babasını gördüğünü söylüyor. Yeni bir ev hepimiz için daha iyi olacak ama beş çocukla taşınabileceğim bir ev yok. Devlet sağ olsun bize bir ev verdi ama 70 metre kare eve 5 çocukla sığmam imkansız. Bunun dışında bir isteğim yok. Beş çocuğuma da hem anne hem baba olmaya çalışıyorum. 15 Temmuz Derneği’ne haber verdim yardım edeceklerini söylediler. Hala elimiz kalbimizde şehitlerimizin kanının yerde kalmaması için davaların sonuçlarını bekliyoruz.’
ŞEHİTLERİMİZİ SAYGIYLA ANIYORUZ…
Abdullah Tayyip Olçok, Adil Büyükcengiz, Ahmet Kara, Ahmet Kocabay, Ahmet Oruç, Ahmet Özsoy, Akın Sertçelik, Akif Altay, Akif Kapaklı, Ali Alıtkan, Ali Anar, Ali İhsan Lezgi, Ali Karslı, Ali Mehmet Vurel, Alparslan Yazıcı, Alper Kaymakçı, Askeri Çoban, Aydın Çopur, Ayhan Keleş, Ayşe Aykaç, Aytekin Kuru, Barış Efe, Battal İlgün, Batuhan Ergin, Beytullah Yeşilay, Birol Yavuz, Burak Cantürk, Burhan Öner, Bülent Aydın, Bülent Karalı, Bülent Yurtseven, Celalettin İbiş, Cemal Demir, Cengiz Hasbal, Cengiz Polat, Cennet Yiğit, Cuma Dağ, Cüneyt Bursa, Çetin Can, Davut Karaçam, Demet Sezen, Dursun Acar, Edip Zengin, Emin Güner, Emrah Sağaz, Emrah Sapa, Engin Tilbaç, Erdem Diker, Erhan Dural, Erhan Dündar, Erkan Er, Erkan Pala, Erkan Yiğit, Erol İnce, Erol Olçok, Eyyüp Oğuz, Fahrettin Yavuz, Faruk Demir, Fatih Dalgıç, Fatih Kalu, Fatih Satır, Fazıl Gürs, Feramil Ferhat Kaya, Ferdi Yurduseven, Ferhat Koç, Fevzi Başaran, Fırat Bulut, Fikret Metin Öztürk, Fuat Bozkurt, Gökhan Esen, Gökhan Yıldırım, Gülşah Güler, Hakan Gülşen, Hakan Ünver, Hakan Yorulmaz, Haki Aras, Halil Hamuryen, Halil Işılar, Halil İbrahim Yıldırım, Halil Kantarcı, Halit Gülser, Halit Yaşar Mine, Hasan Altın, Hasan Gülhan, Hasan Kaya, Hasan Yılmaz, Hikmet Baysal, Hurşut Uzel, Hüseyin Göral, Hüseyin Güntekin, Hüseyin Kalkan, Hüseyin Kısa, İbrahim Ateş, İbrahim Yılmaz, İhsan Yıldız, İlhan Varank, İsmail Kayık, İsmail Kefal, İzzet Özkan, Jouad Merroune, Kader Sivri, Kemal Ekşi, Kemal Tosun, Köksal Karmil, Köksal Kaşaltı, Kübra Doğanay, Lokman Biçinci, Lokman Oktay, Lütfi Gülşen, Mahir Ayabak, Mahmut Coşkunsu, Mahmut Eşit, Medet Ekizceli, Mehmet Akif Sancar, Mehmet Ali Kılıç, Mehmet Çetin, Mehmet Demir, Mehmet Güder, Mehmet Gülşen, Mehmet Karaaslan, Mehmet Karacatilki, Mehmet Kocakaya, Mehmet Oruç, Mehmet Şefik Şefkatlıoğlu, Mehmet Şengül, Mehmet Şevket Uzun, Mehmet Yılmaz, Meriç Alemdar, Mesut Uca, Mesut Yağan, Mete Sertbaş, Metin Arslan, Mucip Arıgan, Muhammed Oğuz Kılınç, Muhammet Aksu, Muhammet Ambar, Muhammet Fazlı Demir, Muhammet Yalçın, Muharrem Kerem Yıldız, Muhsin Kiremitçi, Murat Akdemir, Murat Alkan, Murat Demirci, Murat Ellik, Murat İnci, Murat Kocatürk, Murat Mertel, Murat Naiboğlu, Mustafa Aslan, Mustafa Avcu, Mustafa Cambaz, Mustafa Direkli, Mustafa Karasakal, Mustafa Kaymakçı, Mustafa Koçak, Mustafa Serin, Mustafa Solak, Mustafa Tecimen, Mustafa Yaman, Mutlucan Kılıç, Muzaffer Aydoğdu, Münir Alkan, Münir Murat Ertekin, Necati Sayın, Necmi Bahadır Denizcioğlu, Nedip Cengiz Eker, Niyazi Ergüven, Oğuzhan Yaşar, Onur Ensar Ayanoğlu, Onur Kılıç, Orhun Göytan, Osman Arslan, Osman Evsahibioğlu, Osman Yılmaz, Ozan Özen, Ömer Can, Ömer Cankatar, Ömer Halisdemir, Ömer İpek, Ömer Takdemir, Önder Güzel, Özcan Özsoy, Özgür Gençer, Özkan Özendi, Ramazan Konuş, Ramazan Meşe, Ramazan Sarıkaya, Recep Büyük, Recep Gündüz, Resul Kaptancı, Rüstem Resul Perçin, Sait Ertürk, Salih Alışkan, Samet Cantürk, Samet Uslu, Sedat Kaplan, Seher Yaşar, Selim Cansız, Serdar Gökbayrak, Serhat Önder, Serkan Göker, Servet Asmaz, Sevda Güngör, Sevgi Yeşilyurt, Seyit Ahmet Çakır, Suat Akıncı, Suat Aloğlu, Sultan Selim Karakoç, Sümer Deniz, Şener Dursun, Şenol Sağmaz, Şeyhmus Demir, Şirin Diril, Şuayip Seferoğlu, Şükrü Bayrakçı, Tahsin Gerekli, Tevhit Akkan, Timur Aktemur, Tolga Ecebalın, Turgut Solak, Türkmen Tekin, Ufuk Baysan, Uhud Kadir Işık, Ümit Çoban, Ümit Güder, Ümit Yolcu, Vahit Kaşçıoğlu, Varol Tosun, Vedat Barceğci, Vedat Büyüköztaş, Velit Bekdaş, Volkan Canöz, Volkan Pilavcı, Yakup Kozan, Yakup Sürücü, Yalçın Aran, Yasin Bahadır Yüce, Yasin Naci Ağaroğlu, Yasin Yılmaz, Yıldız Gürsoy, Yılmaz Ercan, Yunus Emre Ezer, Yunus Uğur, Yusuf Çelik, Yusuf Elitaş, Zafer Koyuncu, Zekeriya Bitmez, Zeynep Sağır, Ziya İlhan Dağdaş.