Oluşturulma Tarihi: Ağustos 29, 2002 00:00
‘‘Kim ne kadar verirse 5 bin lira fazlasını vereceğim.’’Bu sözler 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in,
seçim popülizmi için simge olmuş cümlesidir. Demirel bu sözlerle iktidara gelmiş ve o dönemde tarım için başka politikacıların verdiği taban fiyatı sözlerinin, gerçekten de 5 bin lira fazlasını çiftçiye vermiştir. Aynen bir seçim öncesi verdiği ‘‘erken emeklilik’’ sözünü yerine getirdiği gibi...Peki sonra ne oldu?Sadece Demirel değil, dönemin neredeyse tüm politikacıları ve onların yetiştirmeleri her seçim öncesinde böyle sözler verip, sonra da yerine getirerek, daha sonra sıkılmadan yakındıkları kara delikleri kendileri yarattılar.Peki yarattıkları bu kara delikler ne oldu biliyor musunuz?O kara delikler, kapatılmadığı takdirde ülkeyi iflasa götürecek noktalara geldi ve zorunlu olarak, IMF'nin de desteği alınarak, kapatıldı. Kapatıldı da ne oldu derseniz bu sorunun yanıtı da açık: Enflasyon oldu, ona buna peşkeş çekilen paralar, yolsuzluk oldu, gelir dağılımındaki bozukluk oldu, yoksulluk oldu...Kısacası şimdi çekilen sıkıntıların en büyük sebebi popülist politikacılar ve özellikle seçim dönemlerinde verilen popülist sözlerdir.Son dönemde ‘‘Artık vatandaş popülizme kanmayacaktır’’ sözünü, bir temenni olarak, söyleyip duruyoruz. Vatandaşın gerçekten bu sözlere, artık kanıp kanmadığını ise secim sonuçlarıyla göreceğiz.ÇÖZÜM BU EKİPTE2000 yılından bu yana uygulanan ekonomik program, iki krize rağmen ekonomiyi belli noktaya getirmiştir. Seçime rağmen politikacıların piyasaları bozamamaları, uygulanan program kapsamında alınan yapısal tedbirlerin sonucudur. En azından herkesin şu gerçeği artık itiraf etmesi gerekiyor: Bu program Türkiye'nin geleceği için uygulanmak zorundaydı ve artık savsaklanacak aşama geçilmişti. Yani yaratılan sahte cennetin sonu gelmişti ve bu programı kim olursa olsun uygulamak zorundaydı. Bunun da ötesine geçip söylememiz gerekiyor ki; kim gelirse gelsin bu ekonomik programı uygulamak zorundadır. Şimdi partilerin ekonomik program konusunda söylediklerine bakmayın, artık bu verdikleri sözleri uygulama imkanları bile kalmadı, ‘‘Biz oturur IMF'yi ikna ederiz’’ veya ‘‘Bu programın içinde insan yok’’ sözleri birer safsata. Zaten belli büyüklükler içinde kalınmak zorunda ve bu çerçevede dizayn edilen programı asıl yazanlar Türkiye'nin iktisatçıları, teknisyenleri. Şunu da söyleyelim ki; bazı istisnalar özellikle de 1994 krizi sırasında görev alanların dışında kalan, son 15 yılın ekonomi yöneticileri, özellikle de bürokratlar, Derviş'in de dediği gibi uluslararası çapta teknisyenlerdir. Bu ekibi tümüyle dışlayan bir çözüm de zaten olamaz...Şimdiden bazı politikacıların verdikleri sözleri duymaya başladık. Kimi Merkez Bankası bağımsızlığını alıp para bastıracağım diye yine ütopyalar peşinde koşarken, kimileri kamu bankalarını çiftcilere, esnafa vereceğim, vergi affı çıkaracağım diyerek ülkeyi bu batağa götüren eylemleri tekrarlayacaklarını söylüyorlar. İşte bu sözlerin arkasında ne olduğunu, sonunda üç beş kişiye peşkeş cekilip sonuçta geniş kitlelere hiç yaramayan bu ‘‘besleme ekonomisi’’nin bütün halkı yoksulluğa götürüp mahvettiğini, seçmenin artık iyi görmesi gerekiyor. Yani artık, aslında kendi aleyhine olan bu sözlere kanmaması gerekiyor.Bu arada onca uyarıya rağmen paralarını yurt dışına götürüp de bankaların içini soyan bazı adamların, politikacıları şimdiden dolaşıp ardından da piyasalara, ‘‘Seçim sonrası bankamı geri alıyorum’’ diye dolaştıklarını da duyuyoruz.Eğer bu doğruysa halkın çektiği bunca sıkıntı boşa gitmiş demektir. Yazık olur...
button