İşin çivisi çıkalı epey olmuştu. Derya Tuna orman kanunları gereğince ‘‘uyarılırken’’ sadece silah değil, flaşlar da patladı. Önceden ‘‘aman kimse görmesin’’ diye düşünülüp yapılan her hareket, uzun bir süredir ‘‘kamera gelmeden kılımı kıpırdatmam abi’’ye dönüşmüştü. Ünlüler aşklarını teşhir ederken, köprüden atlamak isteyen, karısından intikam alan, evini yıktırmamak için çocuğunun boğazına bıçak dayayan, kameraları gördükçe coştukça coştu. Şizofrenleşmiş özel hayatlar döndür babam döndür görüntülerle evimize akmaya başladı. Yayıncılar, ‘‘çok seyrediliyor, çok okunuyor’’, seyirciler de ‘‘içeriği berbat ama ne yapalım seyrettikçe gözümüz takılıyor’’ diyordu. Sonunda Milli İstihbarat Teşkilatı da, gazete yöneticilerini brifinge çağırıp, ‘‘Televole kültürü, toplumda büyük sorunlara yol açmak üzere’’ deyince tartışma tekrar başladı. Hürriyet Pazar'ın
haber toplantısında Derya Tuna'nın vurulması tartışılırken, ‘‘Meclis açık olsaydı, milletvekilleri önerge bile verirdi’’ diye konuştuk. Derya Tuna'nın vurulması bütün televizyonların da ana haber bültenlerinde ön sıradaydı. Beş gazete, Derya Tuna olayını, dört gün içinde beş kez manşet, dört kez de sürmanşetine taşıdı. Medyayı izleyen Ajans Press'in verdiği bilgiye göre, tüm gazetelerde olayı izleyen iki günde İbrahim Tatlıses adının geçtiği haberler 144, Derya Tuna adının geçtiği haberler 124, ikisinin de adının geçtiği haberler ise 101 kez yayımlanmıştı. Magazinle pek álákası olmayan Altan Öymen, Mehmet Barlas ve Nazlı Ilıcak gibi üç yazar bile televizyonda bir araya gelip bu konuyu tartıştı. Ve bütün bunlar, 15 gün sonra seçime gidecek bir ülkede oluyordu!Evet, artık iş çığrından çıkmıştı. Şov dünyasının hayatımızın eğlenceli bir parçası olması, medyada kendine yer bulması doğaldı. Ama artık iş eğlence olmaktan çıkmış, roller karışmıştı. Seyircisi, gazetecisi, okuyucusu, herkes bunun farkındaydı. Biz de cinin niye şişeden çıktığını gazete ve meslek kuruluşlarının yöneticilerine sorduk.Prof. Dr. ALİ ATIF BİR (Anadolu Üniv. İletişim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi) Kameralar orada olmasaydı Tuna'yı vururlar mıydı bilmiyorumİbrahim Tatlıses medya olmasaydı bu kadar güçlü ve şiddetli bir şekilde hayatımızın içinde olmazdı. 60'lı yıllardaki filmlerde de öyle değil midir, adam karısı onun istemediği bir şeyi yapıyorsa çeker, vurur. Final budur. Artık bu işin reytingle alakası yok. Etikle alakası var. Kötüye herkes bakıyor, bu bir gerçek. Kentlisi de köylüsü de kötüye bakar. Medya, toplumu yansıtmıyor. Toplum bu kadar seviyesiz, bu kadar düşük değil. Bir şeyi çok fazla gösterirsen artık var olduğunu sanırsın. Mesela ben Amerika'ya gittiğimde hep gökdelen aradım. Çünkü tüm Amerikan filmlerinde gökdelenler gösteriliyordu. Halbuki tüm filmler DownTown'da çekildiği ve orada çok fazla gökdelen olduğu için öyle görüyormuşuz. Eskiden düello zamanlarında herkes düellodan önce birbirine haber verir düello saatinde orada olurdu. Şimdi medyanın üzerinden düello yapılıyor. Kameralar orada olmasaydı, Derya Tuna'yı vururlar mıydı bilmiyorum. İbrahim Tatlıses biliyorsunuz Urfa'daki cinayet olayında da ‘‘ben vurun demedim, durun dedim’’ demişti. ERTUĞRUL ÖZKÖK (Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni)Bu yolun sonu iyi değilBen magazine karşı değilim. Tam aksine iyi magazinin, insanın hayatını daha renkli hale getirdiğini düşünüyorum. Ama son zamanlarda
magazin anlayışında, bu işin gerçek sahiplerini bile rahatsız eden bir yozlaşma başladı. Birtakım magandalar, mafya bozuntuları neredeyse özendirici biçimde teşhir ediliyor. Aynı olay, durmadan defalarca tekrar ediliyor. İşin eleştirel boyutu bir yana bırakılıp, neredeyse bu magandaların safından olaylara bakılıyor.Buna karşılık magazinin çok güzel ve zarif örnekleri de var. Ama televole kültürünün magandalaşması beni de rahatsız etmeye başladı. Bazı arkadaşlarım bunları daha önceden yazmaya başlamışlardı. Ben hep, ‘‘Elinizde uzaktan kumanda cihazı var. Zaplayın bitsin’’ diyordum. Ama görüyorum ki bu zihniyet bazı kanalların haber programlarına da sirayet etmiş. Ben yasakçılıktan yana değilim. Ama bu işleri yapan, bunlardan para kazanan arkadaşlarımıza da şu tavsiyede bulunmak istiyorum. Bu yolun sonu iyi değil.OKTAY EKŞİ (Basın Konseyi Başkanı)Bu rezalet yarışında ipi göğüsleme şerefi kimin?Magazin gazeteciliği tartışılır hale gelmedi, bununla ilgili rezalet ayyuka çıktı. Çünkü medya dünyasının hem yönetici kesimi hem de onların talimatlarını yerine getiren muhabir arkadaşlarımız, bu rezalet yarışında ipi göğüsleme şerefini nedense birbirlerine bırakmamak için ellerinden geleni yaptılar ve yapıyorlar. Fiziğinden başka hiçbir değer taşımayan seks sembollerinin okuyucuya ve izleyiciye beş para etmeyen gerekçelerle haber malzemesi gibi sunmalarından hepimiz bıktık. Haber değeri olan konularla ve estetik değerlere saygı içeren yayınlarla kimsenin sorunu yok. Ama okuyucuyu ve izleyiciyi cinsellikten başka hiçbir şey düşünemeyen hayvanlar gibi görmekten vazgeçmelerini sanıyorum herkes istiyor, ben de istiyorum. Başka insanların görüp ön plana çıkaramadığı değerleri ön plana çıkarıyorsa medya zaten görevini yapıyor demektir. RIFAT ABABAY (Posta Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni)Magazinin önlenemeyen yükselişinin bir nedeni de AnkaraHalen Posta Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni olan Rıfat Ababay, magazin basınının önde gelen isimlerinden biriydi. Mesleğe magazin muhabiri olarak başladı, 1991'de ‘‘sosyete dergisi’’ olarak ünlenen Klips'i yarattı, televizyonda televolelerin babası sayılan Klips programını hazırladı.Derya Tuna'nın vurulmasıyla zirveye tırmanan İbrahim Tatlıses merkezli (ya da örnekli) televole gazeteciliğinin geldiği noktayı siz nasıl açıklıyorsunuz?- Televole bir arz-talep meselesinin eseri. Halk istedi, gazeteciler yaptı. İşin ticari, sosyolojik yönü tartışmaya gerek olmayacak kadar net. Ama ille de tartışalım deniyorsa akla gelen ilk soru şu: Televole içinde beğenilmeyen ne? Bunun bir adını koyalım: Konuları mı halk beğenmiyor, yoksa konuları ele alış şekli mi milletimizi rahatsız ediyor? Bence ikisinin de cevabı hayır. Halk televoleden memnun. Sayın entelijensiyayı, konu da işleniş de rahatsız ediyor olabilir! Ama halkımız bence halinden çok memnun. 1990'larda Türkiye'de televole kültürünün ilk tohumlarını atan bence seviyeli bir sosyete magazin dergisi Klips'i yapmıştık. Bu dergi 50 bin satardı. Ama ben üst kültür grubuna dahil bir tek Klips okuyucusuyla tanışamadan bu dergiyi yapmayı bıraktım. Kimse Klips okuduğunu itiraf etmezdi. Ama herkes Klips'in içindeki haberleri en minik ayrıntısına kadar ezbere bilirdi. Ben bugünkü televole ‘‘gerçeğini’’ bizim meşhur Klips'e benzetiyorum. Meraklı bol ama itirafçı yok. Derya Tuna'nın vurulması olayında televole gazeteciliğinin özel bir rolü olduğu kanısında değilim. Derya Tuna'nın transparanı haberdi. Televoleye takılıp buradaki en ciddi ayrıntıyı gözden kaçırıyoruz: Türkiye star yaratamıyor. Basın da renkli habere ihtiyaç duyduğu için kendi starını kendi yaratmaya soyundu. Mankenleri star yapmak için elele verdik, uğraşıyoruz. Derya Tuna da bizim için yeni bir ümit kapısı oldu! ‘‘Yeni star mı geliyor acaba?’’ diye heyecanlanıp yaşına başına, sesine, sahnesine bakmadan elbirliğiyle Derya Hanım'ı daha da meşhur etmeye soyunduk. Bu süreç nerede ne zaman başladı? İpin ucu nerede koptu? Koparan bir adres gösterebiliyor musunuz?- 12 Eylül'ün getirdiği yayın yasakları sonucu basın haber yapamaz hale geldi. Siyaset zaten uykudaydı. Bu dönem tam beş yıl sürdü: 1980-1985. Bu da televole kültürünün doğumuna ortam hazırladı. Basın suya sabuna dokunamıyor diye artist haberlerine yöneldi. Kafası karışık olan ve askeri rejimin yasaklarından bunalmış durumdaki ahali de bu artistli gazeteleri sevdi. Cunta sonrası döneme damgasını vuran Semra-Turgut Özal'ın çok renkli kişiliği ve derin artist sevgisi 1980'lerde başlayan bu akımın önce Başbakanlık Konutu'na, daha sonra da Çankaya Köşkü'ne kadar çıkmasını sağladı. İpin koptuğunu ya da kopmak üzere olduğunu düşünmüyorum: Arz-talep sürüyor. Ama televolecilik zor iştir! Kalite ile bayağılık arasındaki çizgi incedir. Televolecinin siyasi haberciler gibi hazır haber aldığı ajansı yoktur. Putu kendi yapar, sonra da kendi tapar. Yaratıcı, kıvrak zekalı ve esprili olması gerekir. Magazin gazeteciliğinin bu yola girmesinin sorumluluğunu kimlerde aramak gerekir?- Sorunuzdan anladığım kadarıyla magazin basını galiba kötü yola düştü. Telaşa gerek yok, suçlular belli: Büyük gazetelerin genel yayın müdürleri. Söyleyin patronlarımıza hepimizi kovsun, magazin basını sütten çıkmış ak kaşık olsun! Artık öyle bir hale geldik ki, atladığımız siyasi haber için değil de atladığımız magazin haberi için karalar bağlıyoruz. Birbirimizden magazin haberi yürütüyoruz! Sorun yayın müdürlerine, samimi olarak söylesinler: Hülya Avşar ikinci bebeğine hamile haberi mi heyecanlandırıyor onları, yoksa Sezer'in ya da Ecevit'in özel bir demeci mi? İkisi de olsa álá. Ama biri derseniz, Hülya'yı tercih ederler. Çünkü halk onu tercih ediyor. Kısır siyaset, seviseyiz siyasiler halkı ümitsizliğe itti. Magazinin önlenemeyen yükselişinin bir nedeni de Ankara. Diğer bir deyişle önce ekmekler bozuldu, sonra her şey. Sizin magazin basınının bugünkü tutumunda eleştirdiğiniz neler var?- Göz göre göre, bile bile yalan haber yapmak. Ve ‘‘ben sana kızdım, gör bak neler edeceğim’’ deyip ona buna utanmadan saldırmak.Magazin medyası ve magazin dünyasının simaları bu kadar içice yaşamalı mı? - Klips'i yaparken Mustafa
Koç en büyük haber malzemelerimizden biriydi. Öksürse haber yapıyor, zaman zaman alay ediyor ya da övüyorduk. ÇiÄŸdem Simavi bir gün beni aradı ve ‘‘oÄŸlum Mustafa Koç'u ne çok yazıyorsunuz. Mustafa seninle tanışmak istiyor’’ dedi. Tanıştık ve arkadaÅŸ bile olduk. Ve ben o günden sonra Mustafa Koç ile ilgili bir haber yaparken hep çekindim. ‘‘Acaba arkadaşımı kırar mıyım?’’ diye korktum. Ve Klips en büyük malzemelerinden birini böylece yitirdi. Siyaset medyasının ve siyaset dünyasının simalarının iç içe yaÅŸaması ne kadar sakıncalıysa magazincilerle artistlerin de iç içe yaÅŸaması o kadar sakıncalı. Ama bu arada bir olaya dikkat çekmek istiyorum: Televole'nin patronu sevgili Can Tanrıyor, eski manken, yeni assolist Petek Dinçöz ile flört eder. Can'ın sayesinde Petek'in müthiÅŸ tırmanışı ortada. Star fukarası Türkiye, Can'ın sayesinde yeni bir assoliste, Petek'e kavuÅŸtu! Bunu gören diÄŸer star adayları magazincilerle iç içe yaÅŸamanın mutlaka iyi bir ÅŸey olduÄŸunu düşünmüşlerdir!Özel hayatın medyanın gözünün önünde yaÅŸanması hangi sorunları yaratıyor?- Sorunumuza konu olan kiÅŸiler kendi hayatlarına özen göstermiyorlar. Gazeteciler önlerinde yaÅŸananı haber yapınca da ‘‘özel hayatıma saldırdınız’’ diye kıyameti koparıyorlar. Cinsel tercihini vefatına dek özgürce kullanan Zeki Müren'in özel hayatına iliÅŸkin basında haber çıktığını hatırlar mısınız? Flörtüyle çekilmiÅŸ bir fotoÄŸrafını gördünüz mü? Özel hayat demek ki istenirse, basından da saklanabilir. NURETTÄ°N SOYDAN (Magazin Gazetecileri DerneÄŸi BaÅŸkanı)Ölçünün kaçtığının farkındayızSon 10 yıldır aslına bakarsanız magazin gazeteciliÄŸi en iyi dönemini yaşıyor. Fakat son zamanlarda ölçü iyice kaçtı. Yazılı basında bu ölçünün kaçtığını söyleyemem ama televizyonlarda bezdirircesine sık sık tekrarlanması izleyiciyi sıkıyor. Bu programlarda abartma olduÄŸu aÅŸikar. Zaten biz de magazin haberciliÄŸindeki yanlışların toplum üzerindeki etkilerini tartışacağımız bir panel yapacağız. Fakat ÅŸu soruyu da sormak istiyorum; yanlış, haberi yapanlarda mı yoksa haberi izleyenlerde mi? Bir pay varsa, bu tarz magazinciliÄŸe soyunanlar kadar, pür dikkat bunları izleyenlerde de hata olduÄŸunu düşünüyorum. Bu MÄ°T'in ele alacağı, ordunun müdahalesini gerektirecek bir konu mudur bilmem. Ama gazete yöneticilerinin bu konuda kendilerine çeki düzen vermeleri gerekir. Bu iÅŸte magazin servisi müdürlerine ve genel yayın yönetmenlerine iÅŸ düşüyor. Bizim gibi meslek kuruluÅŸlarının genel olarak medya kuruluÅŸları üzerinde bir yaptırımı yok. Biz ancak uyarı görevi yapabiliriz. Ama gazetede ya da televizyon yöneticileri, derneÄŸin ya da basın konseyinin ihraç ettiÄŸi bir kiÅŸinin hálá bulunduÄŸu kurum içinde olmasına izin veriyorsa yanlış bitmez, yanlış devam ediyor demektir. Biz magazin müdürleri ile biraraya gelip bunları konuÅŸacağız. Ama bu tür haberler, televizyon ya da gazetelerin yayın politikalarıyla beraber büyüdü. Önce eklerde bu tür haberler veriliyordu, sonra ikinci sayfaya taşındı ve oradan da birinci sayfalara. Gerçek ve seviyeli magazine kimse karşı deÄŸil. Ama ayakkabısının topuÄŸu kırıldı haberi de girmesin. Magazin muhabirleri arkadaÅŸlarımız 18 saat gece kulüplerinin önünde bekletiliyor. Sonra oradan çıkan sarhoÅŸ bazı kiÅŸilere yanınızdaki sevgiliniz mi diye sorulunca yumrukla karşılaşıyorlar. Sonra bu adamlar haber oluyor. Hak edenler magazin haberlerinde yer alsın. Muhabirler üzerinde otokontrol sistemi yaratılsın. Derya Tuna olayı adli bir olay. Gazeteciler bunu takip ediyorlarsa magazin mi suçlanmalı? DERYA TUNA'NIN VURULACAÄžINI GAZETECÄ°LER BÄ°LÄ°YORDU TARTIÅžMASI İÇİN NE DEDÄ°LER?Oktay EkÅŸi Gazeteci polisin muhbiri mi?Gazeteci önceden haber aldıysa gidecek tabii. Önceden haber alıp da gitmezsen görevini yapmış mı olacaksın? Gazetecinin ilk iÅŸi görevini yapmaktır, polis muhbirliÄŸi onun iÅŸi deÄŸildir. Olayın olup olmayacağı bile belli deÄŸil ki? Gazeteci bir ihtimal gidiyor. Bunun aksi de savunulabilir. Ama gazeteci önce iÅŸini yapmak zorunda. Bu konudaki deÄŸerlendirmeyi olayın kendi niteliÄŸiyle birlikte yapmak lazım.Nurettin Soydan Gazetecilerin haberi olduÄŸu konusu kesin deÄŸilBu iÅŸe soyunan kiÅŸi iÅŸbirliÄŸi mi yaptı? Derya Tuna'nın orada o gün prova yapacağını nereden biliyordu? Ä°nsanın aklına Tuna'nın karşısındaki insanların, ipuçları aldığı geliyor. Ama ben bu olayda gazetecilerin önceden haberleri olduÄŸu konusunda emin deÄŸilim. EÄŸer böyle olsaydı, haberi alan kiÅŸi en iyi yerde durup, en iyi fotoÄŸrafı ya da görüntüyü çekmez miydi? Nerede böyle bir görüntü? EÄŸer haber mi, insan hayatı mı diye sorarsanız, elbette insan hayatı. Bu olayda da arkadaÅŸlarımız önce iki kare fotoÄŸraf basıp, sonra Tuna'yı kucaklayıp hastaneye götürdüler. Rıfat Ababay Asılsız ihbarları iÅŸ edinenler var Ben böyle bir ÅŸey olduÄŸuna inanmıyorum. Gazetelerin magazin servislerine asılsız ihbar yapmayı iÅŸ haline getirmiÅŸ zavallılar var. Her ihbar telefonunu ciddiye alıp polisi aramaya kalksak, sonunda ciddi olduÄŸuna inandığımız bir durum oldu mu polis bizi ciddiye almaz. Ciddi olduÄŸuna kanaat getirirsek ki hemen anlaşılır, polise tereddütsüz haber verir ve konunun da sıkı takipçisi oluruz. KÖŞE YAZARLARI NE YAZDILAR?Yaralamadan dolayı 6 ay yatacak çıkacak. Aynen geçmiÅŸte olduÄŸu gibi. Hatırlayın Urfa'da çarşıda olan olayı. Zavallı bir esnaf, Ä°brahim Tatlıses'le tartıştığı için öldürülmüştü. Tek suçu Tatlıses'e laf atmaktı. Canıyla ödedi. Ne oldu? Hiiiç! Birisi çıktı, ‘‘İbrahim abime laf söyledi temizledim’’ dedi, olay bitti. Åžimdi de aynısı olacak. Bir ‘‘varoÅŸ çocuÄŸu', nedensiz bir nedenle Derya Tuna'yı vurmuÅŸ olacak. Ve ‘‘İbrahim Tatlıses efsanesi’’ biraz daha büyüyecek. Fatih Altaylı (Hürriyet, 16 Ekim)Televole ile eÄŸlenceli, renkli ama boÅŸ bir hayat çamuruna bulaÅŸtırıldık. Duygularımız, tepkilerimiz, duyarlılıklarımız törpülendi. Televole kültürü röntgenleme hastalığına bizi yakalandırdığı gibi, ÅŸimdi de beyazcamdan evlerimize kan akıtmaya baÅŸladı. Rasih Yılmaz (Zaman, 16 Ekim)Bu dualizm bizi periÅŸan etmeye devam ediyor. Kentli nüfusun yarısı 'Aldatma'yı tartışacak... Öteki kentliler de sahneye dekolte giysi ile çıkan ÅŸarkıcıyı vuracaklar... En büyük kitle gazetelerinde, özgür kadınlar, özgürlüğün sınırlarını olabildiÄŸince geniÅŸletecek... Ve kitlelere en dönük isimler de erkek magandalığının sınırlarını sonsuza kadar açacaklar.Mehmet Barlas (AkÅŸam, 16 Ekim)Bu iÅŸi hemen düzeltmezsek, magazincilerin meslek kuruluÅŸları, medya yöneticileri bu iÅŸi yeniden düzenlemezse yarın geç kalınmış olacak. Çünkü pek yakında magazincilerin esas iÅŸinin haber olduÄŸuna inanan kimse kalmayacak! HaÅŸmet BabaoÄŸlu (Vatan, 16 Ekim)Lanet olsun böyle iÅŸ, böyle kanlı paraya. Anladık ekmek aslanın aÄŸzında, o haberi yetiÅŸtirmek lazım ama insanlık öldü mü be adamlar? Bu kadar mı aklınızı ve insanlığınızı yitirdiniz?Çekime devam etmek yerine şöyle bir hareketlenseler, hep birlikte ilerlese, bağırsalar adam anında korkup kaçacak.Bunların hepsi akıl almaz bir sükunet içindeler... Ruhat Mengi (Vatan, 16 Ekim) Gerçekten bizim bu Ä°bo'dan kurtulmamıza, kadınlarını unutmaya çalışmamıza imkan yoktur. Bunlar öyle ya da böyle aÅŸkları, kıskançlıkları, dayakları, ayrılmaları, barışmaları, tehditleri, vurulmalarıyla her an hayatımızın bir parçasıdır.Yazgülü AldoÄŸan (Posta, 16 Ekim) Derya Tuna'ya yapılan iÄŸrenç saldırıyı da tüm o isimsiz kadınlara yapılan iÄŸrenç saldırıları da nefretle kınıyorum. Bunun ‘‘erkeklik’’ telakki edilmesini de. Böylesi bir ‘‘erkeklikten’’ sıyrıldığımız bir dünyada yaÅŸamak istiyorum. Kadınıyla, erkeÄŸiyle hepimizin bu çirkinliÄŸe paye vermediÄŸimiz bir dünyada. Perihan MaÄŸden (Radikal, 16 Ekim) Oysa eskiden -yani vitrin, satış ve oy kaygısı, kiÅŸilik, sanat ve siyaset kavgasının önüne geçmeden- kalabalığın zorbalığına posta koyabilen 'aykırı'lardı 'star'lar. Ä°maj çağının kitle ÅŸakÅŸakçılığı kalabalıkları çıkardı tahta. Starla kamu arasındaki iki yüzlülük anlaÅŸmasını da imaj tasarımcıları kaleme aldı. Kalabalığın rüzgarına karşı yürüyen kimse kalmayacak mı? Can Dündar (Milliyet, 17 Ekim)Bu hikaye bitmez1983 Ä°zmir Fuarı. Ä°brahim Tatlıses'in, Perihan SavaÅŸ'ın hayat arkadaÅŸlığından istifa edip, gönlünü baÅŸka bir müstakbel hayat arkadaşına kaptırdığı yıllar. Tatlıses, o sıralar Perihan SavaÅŸ ile birliktedir. Ama bir yandan da, adı Derya Tuna ile anılmaya baÅŸlar. Perihan SavaÅŸ için bunda ÅŸaşılacak bir ÅŸey yoktur, zira Tatlıses'in esas kadını dışındaki tüm kadınlar onun elinin kiridir. Ama bu kez esas kadın yanılmış, Derya Tuna Perihan SavaÅŸ'tan rol çalmıştır. Her fırsatta bir sevgi insanı olduÄŸunu söyleyen Tatlıses, gazetecilere, ‘‘Bir insan iki kadını da sevemez mi? N'apayım ikisini de seviyorum’’ der ve Almanya'dan yeni gelmiÅŸ bir ÅŸarkıcı olan Tuna'ya, aÅŸkını alenen ilan eder. Derya Tuna, bundan sonra bir erkeÄŸe, hele hele bir Ä°mparator'a en yapılmayacak ÅŸeyi yapmış ve‘‘ya ben ya o’’ restini çekerek Ä°mparatoru zor durumda bırakmıştır. Bundan sonra Ä°brahim Tatlıses bir karar vermek zorundadır. Bundan böyle onun esas ve esaslı kadını, bilumum çocuklarından birinin annesi ve yeni hayat arkadaşı 19 yıl boyunca kayıtsız ÅŸartsız Derya Tuna olacaktır. Zaman içinde Derya Tuna baÅŸka bir sıfat ile karşımıza çıkar: Tatlıses Åžirketler Grubu Yönetim Kurulu BaÅŸkanı. Kimileri Tuna ile Tatlıses'in ayrılamamalarına sebep olarak aralarındaki para iliÅŸkisini gösterir. 19 yıl süren iliÅŸkide ortalık her daim sütliman deÄŸildir elbet. Tatlıses'in bitmek tükenmek bilmeyen çapkınlıkları Derya Tuna'yı bezdirmiÅŸ ama biricik Ä°bo'su onun için ‘‘Gözlerine bakınca Derya'yı gördüm’’ ÅŸarkıları yazınca herÅŸey kaldığı yerden devam etmiÅŸtir. 19 yıl önce Perihan SavaÅŸ'ın başına gelen bir gün Derya Tuna'nın da başına gelir. Asena ismindeki dansöz Tatlıses'in hayatına girer ve Tuna gözden düşer. Ve sonunda Tatlıses ile Derya Tuna masalında, gökten üç elma yerine, üç kurÅŸun düşer ve Derya Tuna artık hastanededir. Ama masal burada biter mi, kimse bunun cevabını veremez.Â
button